KOMİSYON KONUŞMASI

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, sevgili milletvekilleri; teklifin tümü üzerinde söz almıştım ama günlerdir anca bugün sıra geldiği için kısaca görüşlerimi aktarmak istiyorum.

Başkanlık, başkancı ve yarı başkanlık sistemlerine ve bunların dünyadaki uygulamalarına kısaca göz atalım. Başkanlık rejiminin günümüze değin klasik biçimiyle tek uygulama alanı Amerika'dır. Amerika başkanlık rejiminden esinlenerek bazı ülke anayasalarında -özellikle Latin Amerika- düzenlemeler öngörülmüştür ancak bunların hiçbiri Amerika örneğindeki sürekliliği sağlayamamışlar; rejimler ya hükûmet darbeleriyle son bulmuş ya da başkanlık rejiminden farklı olarak otoriter nitelikteki başkancı rejimlere dönüşmüştür.

Başkanlık rejiminde yürütmenin yapısı, parlamenter rejimlerden farklı olarak tek başlıdır. Başkan yürütme yetkisini doğrudan doğruya ya da yardımcıları, sekreterleri aracılığıyla dolaylı olarak kullanır. Başkan hem devlet başkanlığı hem de başbakanlık görevlerini yüklenmiştir. Başkanın ve parlamento çoğunluğunun aynı partiden olmamaları durumunda iki organ arasındaki gerginliğin artma tehlikesi vardır. Başkanlık rejimi parlamenter rejimlerden farklı olarak iki organ arasındaki muhtemel uyuşmazlıkları giderecek hukuki mekanizmalara sahip değildir. Başkanlık rejiminden sapmalar için "başkancı rejim" deyimi kullanılıyor. Amerika başkanlık rejiminden esinlenen ama bu rejimin öngördüğü kuvvetler ayrılığıyla bunun uygulamadan kaynaklanan özelliklerine uygun olmayan rejim türlerini ifade ediyor. Başkancı rejim, sonuçta devlet başkanının siyasi hayatı kendi tekeline almasına yol açan rejim türünü ifade ederken kısa sürede rejimin bozulmasına ve ordunun denetimi altında yürütmenin üstünlüğüne yol açabilmiştir. Latin Amerika ülkelerinde yürütmenin üstünlüğü, aslında, devlet başkanına Amerikan Anayasası'nın öngördüğünden daha geniş yetkilerin tanınmasından da kaynaklanıyor. Latin Amerika ülkelerinde ekonomik ve sosyal yapıdan kaynaklanan varlıklı ve yoksul sınıflar arasındaki uçurumun oluşması ve nüfusun hızlı artışı karşısında bunların yarattığı sorunlara kısa sürede çözüm arayışları, zorunlu olarak yasama yetkisinin yürütmeye devrine yol açmıştır. Büyüyen sorunlara çözüm getirmedeki güçlükler, bir süre sonra ordunun iktidara müdahalesine sebep olmaktaydı. Bu müdahalelerin değişmeyen gerekçesiyse düzeni sağlamaktı. Güney Amerika başkancı rejimlerinin özelliği ise popülist nitelikte olmanın yanı sıra belli bir demokrasi biçimine bağlı olmalarıdır.

Afrika tipi başkancı rejimlerinde devlet başkanlarına tanınan yetkiler Latin Amerika'dan da geniştir. Afrika'da devlet başkanlarına tanınmış olan geniş yetkiler sorunların çözümüne yardımcı olamamış ve başkancı rejimler askerî darbelerle son bulduktan sonra iktidarlar çoğu kez askerlere ve pek ender olarak da sivillere devredilmiştir. Öte yandan askerî darbelere maruz kalmayan ülkelerdeyse -burası çok önemli- iç çatışma ve ayaklanmalar istikrarlı yönetimlere olanak tanımamaktadır.

Yarı başkanlık rejimleri de devlet başkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi ve bakanların siyasi sorumluluğunun kaynaştırılmasıyla oluşturuluyor. Önce Finlandiya ve Almanya'da, Avusturya'da, İzlanda'da yarı başkanlık rejimine geçilmiştir. 1950 yılında Avusturya'da tekrar bu rejime dönülürken Fransa'da 1958 tarihli Beşinci Cumhuriyet Anayasası'nda 1962 değişikliğiyle ve Portekiz'de Salazar diktatörlüğünden demokratik düzene geçilirken 1976 Anayasasıyla yarı başkanlık rejimi benimsenmiştir. Bu ülkelerde hâkim olan esas, devlet başkanlarının doğrudan genel oyla seçilmeleri ve bakanlar kurulunun da parlamento önünde siyasi açıdan sorumlu olmalarıdır. Parlamentonun üstünlüğüne dayanan yarı başkanlık rejimleri aralıklı yarı başkanlık rejimi ve başkanın üstünlüğüne dayanan yarı başkanlık rejimleri olarak 2'ye ayrılmaktadır.

Aralıklı yarı başkanlık rejimi: Finlandiya ve Portekiz'de cumhurbaşkanları doğrudan ve genel oyla halk tarafından seçiliyorlar. Parlamento önünde sorumlu başbakan -iktidarın kullanılması zamana ve koşullara göre değişen yoğunlukta- ile devlet başkanı aralarında paylaşıyor.

Başkanın üstünlüğüne dayanan yarı başkanlık rejimleri de demokratik ve otoriter olmak üzere ikiye ayrılıyorlar. Demokratik yarı başkanlık rejimi: Bu yönetim biçiminde de yürütme organı 2 başlıdır. Bir yanda cumhurbaşkanı, öte yanda başbakan ve bakanlar kurulu vardır fakat cumhurbaşkanına tanınan önemli yetkiler rejimin parlamenter olmasını engellemektedir. Fransa da buna bir örnektir. Orada sembolik yetkili bir devlet başkanı olarak öngörülmediği gibi, tarafsız bir konumda da değildir, Anayasa'nın kendisine tanıdığı yetkilerle aktif politikaya müdahale edebilmektedir. Partilerin oluşturduğu siyasi iktidara karşılık cumhurbaşkanı devlet iktidarına sahiptir. Fransa'da uygulanan yarı başkanlık rejiminin bugüne değin nispi ölçüde istikrarlı olabilmesi 1958 Anayasa'sında yasama ile yürütme arasındaki ilişkilerin bir dengeye oturtulması ve gene bu 2 organın düzenleme alanlarını koruyacak yargısal denetim yollarının gerçekleştirilmesiyle açıklanabilir.

Otoriter yarı başkanlık rejimine Rusya Federasyonu örnektir. Rusya Federasyonu'nda cumhurbaşkanının devlet kurumlarına egemen olması dikkate alındığında otoriter yarı başkanlık rejimi olarak nitelendirilmesi yanlış olmayacaktır.

Değerli arkadaşlar, bakınız, Mustafa Kemal Atatürk 27 Eylül 1930 günü kalabalık bir milletvekili grubunu Çankaya'da kabul ederek başkanlıkla ilgili şu sözleri söylemiştir ve bu sözler tarihe geçmiştir, özellikle AKP Grubuna sesleniyorum: "Başvekillik Amerikan sistemini memleketimizde tatbik etmeyi hiç hatırıma getirmedim. Sistemsiz ve kanunsuz tarzda reisicumhurluk ile başvekaleti birleştirmeyi asla düşünmedim ve düşünecek adam olmadığım bütün milletçe malumdur zannederim." Atatürk bu sözleriyle Cumhurbaşkanlığı ile başbakanlığın birleşemeyeceğini, bu 2 makamın aynı kişide toplanamayacağını açıkça belirtmiştir. Atatürk bütün yetkilerin cumhurbaşkanında toplanmasını öngören Amerikan sistemini hiç düşünmediğini ve bunun sistemsiz ve kanunsuz olacağını açıkça belirtmiştir. "Cumhuriyet erdemdir, fazilettir." demiştir. Millî egemenlik ilkesi cumhuriyetin oluşmasında başlıca etken olmuştur. Kişisel egemenlik yerini millet iradesine bırakmış, millet iradesi de gerçekleşme imkânını genel oya dayanan seçimlerde görmüştür. Cumhuriyet, bizde, ısmarlanan, siparişle davet edilen bir müessese değildir; Türk toplumunun istek ve ihtiyaçlarına cevap verdiği için devlet biçimi olarak kabul edilmiş ve siyasi rejim olarak da benimsenmiştir. Bakınız, eski Türk devletlerinde hakanın, hanın seçimle iş başına gelmesi, Kurultay gibi organların mevcudiyeti Türklerin demokratik olduklarının delilidir. Hakanın, hanın seçimle iş başına gelmesi, hakanın, hanın seçiminde yetenek ve liyakat aranması, seçim işinin Kurultay aracılığıyla gerçekleşmiş olması, yüzyıllar sonrası Anadolu yurttaşlarının cumhuriyeti benimsemesinin esas sebebi olmuştur.

Osmanlı'ya baktığımızda, Osmanlı Türk anayasal gelişmelerinin ilk ürünü 1808'deki Sened-i İttifak'tır. Bakın, ta iki yüzyıl öncesinde Sened-i İttifak neler öngörmüş: "Öteden beri var olan padişah buyruk ve yasaklarının onun mutlak vekili olan sadrazamdan çıkması nasıl kanuni değilse bundan böyle de öyle olacak, her iş ona sunulup onun izni alındıktan sonra hareket edilecektir ama sadaret makamı da yasa dışı ve devleti zarara sokacak işlere kalkışır ya da yetkisini kötüye kullanıp keyfî hareketlerde bulunursa bunun önlenmesine de karşı çıkacağız. Hanedanlar vekillere, ulemaya ve büyük-küçük devlet memurlarına haksız işlem yapılmamasına kefil olurlar." diyor. Burada sadrazamın keyfî eylemlerinin yasaklanması, suç işlenmesi durumunda soruşturma yapılmadan ceza verilmemesi gibi kazanımlar var. Fakat, sizin öngördüğünüz bu sistemde Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların yargılanması neredeyse imkânsız hâle getirilmiş. Çoğunluğu Cumhurbaşkanının partisinden oluşan bir mecliste, 600 vekilli bir mecliste 401 vekilin oyuyla Yüce Divana sevk etmenin hayal olduğunu siz de çok iyi biliyorsunuz.

Olağanüstü hâl sayesinde, KHK'larla memurları bir günde işinden ettiniz. Sened-i İttifak'ta bile soruşturma yapmadan ceza verilmemesi yazarken iki yüzyıl öncesinde, siz bu yüzyılda soruşturmaya gerek görmeksizin, bir günde çıkardığınız KHK'larla binlerce memur ve akademisyeni, hukuksuz bir şekilde, soruşturma dahi yapma gereği duymadan ihraç ettiniz.

BAŞKAN - Sayın Köksal, toparlar mısınız.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Toparlayacağım, lütfen Sayın Başkan...

"Anayasayı değiştirmek, anayasayı yapmak demektir. Anayasa değişikliği yeni bir değişikliğe kadar sürekli bir etkiye sahiptir ve yeni bir anayasal düzen kurmayı amaçlar. Her şeyden önce, olağanüstü durumlarda anayasanın kısmen veya tamamen değiştirilmesi pek kabul edilmez. Anayasayı değiştirmek imtiyazını, olağanüstü yetkileri kullanacak olan organa vermek demokrasinin temel prensipleriyle açık zıtlık teşkil eder." Bunu kim söylüyor biliyor musunuz? Şu an AKP Milletvekili olan anayasa hukuku hocamız, benim de dersime girmiş olan Burhan Kuzu "Olağanüstü Hâl Kavramı ve Türk Anayasa Hukukunda Olağanüstü Hâl Rejimi" kitabında aynen yazıyor.

Yürütme erkinin yasamaya karşı sorumlu olduğu ve yargı erkinin bağımsız olduğu sistemdir parlamenter rejim. Hükûmetin, Parlamento önünde siyasal sorumluluğu vardır. Bir de fesih mekanizması vardır. Fesih sadece Norveç Parlamentosunda yok, onun dışında parlamenter rejimlerde siyasal sorumluluk ve fesih hakkı yürütme ve yasama organlarının karşılıklı kozları durumundadır.

Şimdi, ülkemizdeki bu sistemi güçlendirmek için çalışmamız gerekirken yasamanın yürütme üzerindeki denetimini kaldırmaya kalkıyorsunuz. Yasamanın yürütme üzerinde hiçbir denetimi olmayacak; yasama, Cumhurbaşkanı, yardımcıları ve bakanların görevden alınmalarını isteme, düşürme ya da başka bir denetleme yetkisine sahip olmayacak. Onları atama, görevden alma yetkisi ve onların sorumluluğu sadece tek başına Cumhurbaşkanında olacak.

17'nci yüzyılda hâkimimutlak Fransa Kralı XIV'üncü Louis'in "devlet benim" formülünün Türkiye'deki hâlidir bu Anayasa değişikliği teklifi. Cumhurbaşkanına güçlü bir yürütme erkini tasarlayıp bunun yanı sıra kararname çıkarma yetkisi sayesinde yasamayı da sunan, genişletilmiş bir OHAL rejimi kurabilen, Anayasa Mahkemesi üyelerinin büyük çoğunluğunun belirleme yetkisi veren, Hâkim ve Savcılar Kurulunun üyelerinin 5'ini belirleme yetkisi veren... Ki Kurul Başkanı olan Adalet Bakanını zaten kendisi belirleyecek, kalan üyeleri de Meclisteki kendi partisi sayesinde belirleyebilen bu kontrolsüz gücün denetimi de ne yazık ki bu fani dünyada imkânsız kılınmıştır. Bu, tek muktedir adam devleti için yapılan bir tekliftir. Sizler rejim değişikliği değil, sistem değişikliği olduğunu söylüyorsunuz ama bu kendinizi kandırmaktan öteye gitmiyor. Size göre, cumhuriyet devam edecek çünkü adımız hâlâ Türkiye Cumhuriyeti olacak ama işin aslı o değil arkadaşlar...

BAŞKAN - Sayın Köksal, toparlayalım lütfen.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Toparlayacağım Sayın Başkan.

Aslı demokrasiyle özdeşleşememiş bir cumhuriyet cumhuriyet değildir. Sizin getirdiğiniz bu sistem cumhuriyetin demokrasiyle özdeşleşmesini engelliyor. Sizin getirdiğiniz bu sistem devletin bütün kaderini tek bir kişiye teslim ediyor; Türkiye'de demokrasi adına verilen tüm mücadeleleri tarihe gömüyor; Türkiye'de demokrasi adına verilen bütün mücadeleleri katlediyor. Bakın, komşumuz İran cumhuriyettir ama demokratik mi? Keza, Irak cumhuriyettir ama demokratik diyebilir miyiz? İşte, bu örneklerde olduğu gibi, bir cumhuriyet antidemokratik niteliğe sahip olabilir. Sizin getirdiğiniz bu teklifle ağır aksak da olsa, yeterli de olmasa demokrasimiz katledilmiş olacak, geleceğimiz nokta bu olacak. Türkiye Cumhuriyeti ama demokrasinin olmadığı bir cumhuriyet, tek adamın ellerinde olan bir cumhuriyet. Vatandaş bana oy verirken "Git bu rejimi değiştir, bu ülkeyi tek adama bırak, cumhuriyeti yık." diye oy vermedi. Elinizi vicdanınıza koyun, getirdiğiniz bu teklif daha şimdiden yamalı bohçaya döndü. Gelin, birlikte cumhuriyetin çatısına sığınalım. Bizim ilacımız parlamenter rejimi güçlendirmektir. Bizim çaremiz demokrasidir, cumhuriyeti demokrasiyle beslemektir. Gelin, çekin bu teklifi, yarınlarda çocuklarımızın, torunlarımızın yüzüne bakacak yüzümüz olsun.

Hepinize saygılarımla. (Alkışlar)