KOMİSYON KONUŞMASI

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Altı gündür, 21 maddelik Anayasa değişikliğiyle ilgili görüşmeler yapıyoruz. Ancak, görüşmeleri daha çok, oldubittiye getirecek bir anlayışla götürmek isteyen bir yönetim anlayışı var. Bu nedenle, böyle bir anlayıştan vazgeçilmelidir. Bu görüşmelerin belirli bir düzen ve sistem içinde yürütülmesinde fayda vardır. Her seferinde gerginlik yaratmaya ve her seferinde de insanların, konuşmacıların sözünü kesmeye gerek yoktur diye belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu değişiklik, gerçekten sizler tarafından önemli sayılmakla birlikte, Türkiye'nin gerçek anlamda ihtiyacı olmayan ve... Böyle bir ihtiyacın da böyle bir ortamda, olağanüstü hâl şartları çerçevesinde giderilmesinin de imkânının olmadığını belirtmek istiyorum. Biraz önce söyledim; aslında bu değişiklik sıradan bir değişiklik değildir. Şimdiye kadar birçok Anayasa değişiklikleri yapılmıştır. Yapılan bütün değişikliklerin ülkenin ihtiyacına binaen yapıldığı bir gerçektir. Ama, şimdi ise kişinin ihtiyacına yönelik olarak değişiklik yapmak için gayret sarf ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, dünyada ve Türkiye'de böyle bir değişiklik ilk defa yapılıyor. Anayasa'ya ve ettiği yemine uymayan Cumhurbaşkanının fiilî durumunu Anayasa'mıza uydurmaya çalışıyorsunuz. Ayrıca bu yetmiyor, cumhuriyetle ve cumhuriyetin kazanımlarıyla hesaplaşmak, yeni bir devlet düzeni kurmak için, devleti kendi ideolojinize göre şekillendirmek için de bir çalışma içindesiniz. Bu değişikliğe Cumhuriyet Halk Partisi olarak kesinlikle fırsat vermeyeceğiz. Bu teklifler Meclisten geçmeyeceği gibi, kazara geçse bile referandumda bu tekliflerin reddedileceğini özellikle belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, 2'nci maddede, 550 milletvekilinin 600'e çıkarılması getiriliyor. Ben bu sayının neden artırıldığını anlamakta zorlanıyorum. Türkiye'nin böyle bir sayıya, milletvekili sayısı artışına ihtiyacı mı var ki böyle bir artışı getiriyorsunuz? Değerli arkadaşlarım, bugünkü milletvekili sayısını bile çok gören milletimiz, bu 600 sayısını fazla görecektir, reddedecektir.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce arkadaşımız konuşma yaptı. "Bu değişikliği Türkiye'nin istikrarı ve güveni için yapıyoruz." diyor. Şimdi soruyorum size: Şu anda ülkede istikrar var mı, huzur var mı; içte ve dışta barış tesis edildi mi, ülkede güven kaldı mı? Türkiye'nin gerçekten dünya üzerinde eski itibarı var mı? Türkiye, turistik olarak gezi yapılabilecek bir noktada mı? Türkiye, yabancı sermayenin yatırım yapacağı bir ülke konumunda mı? Türkiye'de tek başına iktidarı on dört senedir sürdürüyorsunuz. Şimdiye kadar bu istikrarı ve güveni sağlayamadıysanız bundan sonra da hangi değişikliği yaparsanız yapın, kafanız değişmedikten sonra, tutumunuz değişmedikten sonra bu istikrarı ve güveni Türkiye'de sağlamanız kesinlikle mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, iktidarınız döneminde birçok değişiklikler yaptınız. Bütün değişiklikleri hep deneme ve yanılma yöntemiyle gerçekleştirdiniz. Bu değişikliklerin içinde, bakın, 2010'da Anayasa değişikliği yaptınız, HSYK'nın üye sayısını 5'ten 21'e çıkardınız, şimdi ise 12'ye indiriyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, ne değişti ki? Demek ki sizin kafalarınızda, sizin yapınızda, sizin anlayışınızda, sizin yanlış yaklaşımınızda çok farklılıklar var, farklı bir hesap var, farklı bir düşünce var, bunları gerçekleştirmek istiyorsunuz.

Yine bir başka değişikliği daha söyleyeceğim. Yargıtayın üye ve daire sayısını işlerin yoğunluğu gerekçesiyle yasal düzenlemeyle artırdınız, daha sonra da daire ve üye sayısını düşürdünüz değerli arkadaşlarım. Bu kadar iş yoğunluğunun içindeki Yargıtayın daire ve üye sayısını azaltmanıza bir anlam veremiyorum. Bugün davalar Yargıtayda yıllarca beklemek durumunda kalıyor.

Değerli arkadaşlarım, peki, bu kadar kısa süreler içinde yaptığınız değişiklikler, tamamen ideolojik, siyasi hesaplar nedeniyle yapılan değişiklikler olup kurumların kökleşmesi yönünde sürekli kendinize uygun bir şekilde yargı oluşturmak için çalıştığınızı gösteriyor. Şimdi aynı yanlışları yapmaya deneme-yanılma yöntemiyle devam ediyorsunuz. Bu değişiklikler kısa vadede partinize bir şey kazandırmayacaktır. Devletin ve devlet kurumlarının, yargının itibarını çok kaybettiği bir gerçektir. Yargıya güvenin en aza düştüğü dönem, sizin on dört yıllık iktidarınız dönemidir. Yargıyla, devletin düzeniyle bu kadar oynamak, hem çalışanlar açısından hem yargıçlar açısından hem de yargıçların tarafsızlığı açısından çok büyük bir sıkıntı yaratmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi yanlış yaptığınız bu düzenlemeler, değişiklikler sonucunda ülkemizde çok zaman ve imkân kaybına neden olduğunuz bir gerçektir. Buna rağmen yanlış yapmaya hâlâ devam ediyorsunuz. Yaptığınız bu değişiklikler ne ülkeye ne demokrasimize bir şey kazandıracak ne de gerçekten bu konuda ülkenin gelişmesi sağlanacaktır.

Bakın, on dört yıllık iktidarınız döneminde devletin bütün düzenini değiştirdiniz. Kendinize göre bir devlet yarattınız. İlk defa Türkiye'de parti devleti oluşturdunuz. Ülkede, içte barışı, dışta barışı, komşularımızla ilişkilerimizi de bozdunuz. Sonuçta, kalkınma yavaşladı, yatırım düştü, üretim, ihracat düştü, işsizlik arttı, vatandaşların ve devletin borcu katlanarak bir noktaya geldi. Sonuçta, devlete güven azaldı; ülkemiz, teröristlerin yuvalandığı bir Türkiye oldu. Bu şartlar çerçevesinde, ülkenin bu kadar sorunlarla yaşadığı bir dönemde bu değişikliğe ihtiyaç var mı bir sorgulamamız gerekiyor.

Anayasa değişikliği sorunu öncelikli bir sorun mudur? Yapılmak istenen değişikliklere gerçekten ihtiyaç var mıdır? Bunu göz önünde bulundurup ona göre davranmak, ona göre değerlendirmek gerekiyor. Ülkemizin acilen bir anayasa değişikliğine, hele hele başkanlık sistemini oluşturacak, daha da güçlendirilmiş bir cumhurbaşkanı sistemine kesinlikle ihtiyacı yoktur. Kısacası, Türkiye'nin başkanlık derdi yoktur, Türkiye'nin her tarafına sarmış bir terör sorunu vardır. Ekonomik sıkıntıları vardır, yoksulluk vardır, yolsuzluk vardır, işsizlik vardır, ekonomik sorunları vardır.

Terör sorunlarımızı, içinde bulunduğumuz bu sıkıntıları bir kenara bırakarak OHAL uygulaması altında, baskıyla yeni bir sistemi zorla devreye sokmak, hiç kimsenin işine yaramayacaktır, sizin de işinize yaramayacaktır, bunu söylemek istiyorum. Bakın, bu şikâyetlerimizi ve itirazlarımızı lütfen dikkate alın, hafife almayın. Şimdiye kadar Cumhuriyet Halk Partisinin bütün eleştirilerini ve önerilerini dikkate almadınız. Ülkenin düzenini bozdunuz, şimdi de yapacağınız bu değişikliklerle sistemi tamamen değiştirmek, yeni bir sistem, yeni bir düzen kurmak istiyorsunuz ve cumhuriyeti de ortadan kaldırmak istiyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, geçmişte yaptığınız çok ağır hatalarınız var ve ihmalleriniz var. Bunlar, başta PKK, sonra FETÖ terör örgütü, sonra IŞİD, sonra Suriye'yle ilgili ilişkilerimizin bozulması hususu var. Bakınız, bunları biz defalarca, özellikle FETÖ terör örgütüyle ilişkilerinizi düzenli götürmenizi ve liyakat sisteminin bu konuda titizlikle uygulanmasını söylediğimiz hâlde bunu dikkate almadınız, hem FETÖ terör örgütünü bu memleketin, bu devletin başına bela ettiniz. PKK'yı, verdiğiniz tavizlerle, siyasi hesaplarla güçlendirdiniz. IŞİD'i de yine "Bizim üç-beş yaramaz arkadaş."tır diye hafife aldınız, sonuçta onlar da Orta Doğu'nun en cani, Müslümanları kesen bir cani terör örgütü durumuna geldi. Suriye'yle ilişkilerimizin bozulması sebebiyle gerçekten bugün 4 milyona yakın Suriyeliye bakmak zorunda kaldık.

Değerli arkadaşlarım, bu hatalar gerçekten çok ağırdır. Bu dört önemli hatanın bedelini ve faturasını Türkiye sizin yüzünüzden çok ağır bir şekilde ödeyecektir, ödemek zorunda kalacaktır. Lütfen bunları görün artık, bunları ona göre değerlendirin.

Değerli arkadaşlarım, 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ terör örgütüne karşı gerçek anlamda bir soruşturma sürdürmüyorsunuz. İşin aslına dönük çalışmalar yerine teferruatıyla uğraşmak noktasına gidiyorsunuz ve işin özü ortada kaldı, hâlâ bu işin lideri kimdir, finansörü kimdir, kim bu işleri örgütlemiştir, bunların da isimleri çok net bir şekilde ortaya çıkmış, yargıya da teslim edilmiş değildir.

Değerli arkadaşlarım, biz yıllarca "Türkiye'de irtica tehlikesi var." dedik. Siz bu kelimeyi çok yanlış değerlendirdiniz. Değerli arkadaşlarım, irtica demek, karanlık bir hareketin konumu demektir. Yani neyin ne olacağını, kimin nerede neyi yapacağını bilemeyeceğiniz bir hareket demektir. Dolayısıyla, özellikle tarikata dayalı bu tür hareketlerin zamanla, her zaman irtica tehlikesi yaratabileceğini de görmeniz, bilmeniz gerekir. Bugün FETÖ terör örgütünü temizlemeye çalışıyorsunuz ama yerine yeni tarikatları devreye sokmak suretiyle tarikat dayanışmasıyla devleti yönetmeye çalışıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, cumhuriyet anlayışınızdan koptuğunuz sürece, cumhuriyete dayalı devlet yönetimi anlayışını sürdürmediğiniz sürece tarikatlara dayalı bu anlayışınızın her zaman Türkiye'ye zarar verebileceğini, her zaman tehlike arz edebileceğini de özellikle belirtmek istiyorum, vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu 15 Temmuzun en kötü tarafı, özellikle bu darbe girişiminden sonra sizlerin bunu fırsatçılığa çevirerek bu alanda yeni yeni uygulamalar yapmanızdır. Özellikle, "Bu darbe girişimi, Allah'ın bir lütfudur." diyerek bunu fırsata çevirip her alanda, her şekilde, özellikle OHAL uygulamasıyla birlikte yürütmeye çalışmanız, Türkiye'ye çok büyük zarar vermektedir. Bakınız, iktidara geldiğiniz zaman bu ülkede 2 şehirde olağanüstü hâl vardı, bunu kaldırdık diye sevindiniz, billboardlara reklamlar verdiniz. Ama düşünün, bugün 317 milletvekiliyle iktidarsınız, tek başınıza iktidarsınız ama 81 ilde olağanüstü hâl ilan etmek suretiyle ülkeyi yönetmeye çalışıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu terör örgütlerini aslında besleyen, büyüten, güçlendiren sizsiniz. Bunlar yetmemiş gibi, bu olup bitenlerden ders almayarak hâlâ diğer tarikatlarla iş birliğini yapmaya da devam ediyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, şunu iyi bilin ki bu ülkede doksan üç yıldır laik cumhuriyetin sayesinde içte barış ve huzur sağlanmış, dış dünyayla da, komşularımızla da iyi ilişkiler sürdürülmüşse de bu, laik cumhuriyetin sayesinde olmuştur; hiçbir zaman tarikatlara dayalı olmamıştır.

15 Temmuz darbe girişimi günü Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortak bildirisine baktığımızda ve okuduğumuzda milletimiz bütün dünyaya örnek olacak şekilde, darbenin karşısında durmuş ve kanlı darbe girişimini engellemiştir. Türkiye Cumhuriyeti'ni, kurumlarını canı pahasına koruyan bu aziz millet, her türlü övgü ve takdiri hak etmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu aziz ve kahraman milletin temsilcisi olarak milletimizin verdiği yetkiyle, bombaların ve kurşunların altında görevini ifa etmiş, bir kez daha milletine layık bir Meclis olma kararlılığını göstermiştir. Unutmamalıdır ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nı yöneten, Türkiye'nin demokrasiye geçişini gerçekleştiren, demokratik parlamenter sistemi yıllar içinde geliştirmiş bir millet, yokluk ve yoksulluktan alıp muasır medeniyet seviyesine çıkarmanın mücadelesini vermiş bir Meclistir. Meclisimiz, tek yürek, tek vücut olarak büyük bir cesaretle bu darbeye karşı koymuştur ama ondan sonra oluşan bu havayı, bu barış havasını, bu birlik havasını maalesef iktidarınız heba etmiştir, boşa çıkarmıştır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi yasayla ilgili bazı eleştirilerimi ortaya koymak istiyorum. Bir kere, darbelerin her türlüsüne karşıyız ama görüyoruz ki darbeler dönemi hâlâ devam ediyor. Bu değişiklik sivil bir darbenin yapıldığını gösteriyor.

1) Bu teklif, Anayasa'yı fiilî duruma uydurma çabasının net bir örneğidir, yapılanları meşrulaştırmak ve Anayasa'ya uydurmak çalışmasıdır.

2) Anayasa'yı çiğneyip fiilî duruma uygun hâle getirmek tipik bir darbe yöntemidir.

3) Bu teklif, 12 Mart darbecilerinin dahi vermedikleri yetkiyi bir kişiye verme gayreti içindedir. Bu hâliyle, apoletli darbecilere rahmet okuyacak nitelikte bir çalışmadır.

4) Aslında bu süreç, bir dizi darbe sonucunu ortaya çıkarmıştır.

5) Önce saray darbesiyle seçilmiş Başbakan Davutoğlu devrilip gitmiştir.

6) Ardından gelen 15 Temmuz darbe girişimi ortak bir direnişle püskürtülmüştür.

7) 20 Temmuz darbesiyle olağanüstü hâl rejimi kurulmuştur, Anayasa dışı fiilî durum, OHAL uygulamalarıyla yerleşik hâle gelmiştir. OHAL uygulaması, amacını çoktan aşmıştır.

8) Son olarak, her darbede olduğu gibi 20 Temmuz darbesinin de kendi anayasasını yapmak üzere OHAL'le bu değişiklikleri kullanarak, oluşturmak için çalışma gayreti içindesiniz.

Değerli arkadaşlarım, cumhurbaşkanına tanınan yetkilerle gerçekten yetkili ama sorumsuz, hesap vermeyecek bir cumhurbaşkanını ortaya çıkarıyorsunuz. Neden bunları söylüyorum?

1) Yürütme yetkisi doğrudan ve tamamen cumhurbaşkanına veriliyor, Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu kaldırılıyor. Hükûmetin tamamen cumhurbaşkanına bağlı olarak çalışması getiriliyor.

2) Bakanlar ve Hükûmet için artık Türkiye Büyük Millet Meclisinin güvenoyu vermesi gerekmiyor çünkü cumhurbaşkanının tek başına güveni Meclise yetiyor.

3) Hükûmeti denetleyecek gensoru kurumu ortadan kaldırılıyor. Bakanlar sadece ve sadece cumhurbaşkanına hesap verecek bir noktaya getiriliyor.

4) Bakanlıkları, kamu idaresinin tamamını istediği gibi Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleyebilecek. Bakanlıkları, devlet dairelerinin kurumlarını kuracak, kaldıracak, görevlerini belirleyecek, atayacak, azledecek, disiplin işlerini düzenleyecek ne kadar devlet yetkisi varsa sınırsız bir şekilde cumhurbaşkanının yetkisine veriyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, yargılanamayan cumhurbaşkanı ve bakanlar iş başında olacak. Cumhurbaşkanı, başbakanın, Hükûmet yetkilerinin tamamını, hatta fazlasını kullanabilecek bir duruma getirilmektedir.

2) İşlediği suçlar 600 milletvekili eğer olursa, 301 imzayla soruşturma, 360 oyla soruşturma açılacak, 400 oyla da Yüce Divana sevk edilebilecek.

3) Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar için aynı kural geçerli olacak. Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden 12'sini seçen ve atayan, Danıştayın 1/4 üyesini atayan, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 12 üyesinin 6'sını atayan, cumhuriyet başsavcısını ve yardımcısını atayan bir tablo karşısında cumhurbaşkanı ve bakanları Yüce Divanda bir hesap verebilir mi,? Lütfen, bunun değerlendirmesini çok iyi yapmanız gerekiyor.

4) Şu anda Başbakan ve bakanların soruşturulması 55 imzayla istenebilmekte, 276'yla Divana sevk edilmektedir. Bu düzenlemeyle hem cumhurbaşkanı hem de yardımcıları hem de bakanlar kesinlikle yargılanamaz hâle getirilmektedir.

Partili cumhurbaşkanı getirilmek isteniyor. Değerli arkadaşlarım, "Cumhurbaşkanının, partisiyle ilişkisi devam edecek." diyorsunuz, hem cumhurbaşkanlığı hem parti başkanlığı yapabilecek yani sürekli, siyasi ve ideolojik davranan bir cumhurbaşkanına görev vermek, yetki vermek istiyorsunuz. Bunun Türkiye'de uzun süre yaşaması ve sürdürülebilir olması kesinlikle mümkün değildir.

2) Parti başkanı olarak hem bürokratları atayacak hem de Millî Güvenlik Kuruluna Başkanlık yapacak hem Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini hem Anayasa Mahkemesi, Danıştay üyelerini, Yargıtay başsavcısı, başsavcı yardımcısını atayacak, milletvekillerini belirleyecek hem de devleti ve milleti temsil edebilecek bir cumhurbaşkanı ortada kalmayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, yasamaya hâkim cumhurbaşkanı olacak. Cumhurbaşkanı seçimi, Meclis seçimiyle aynı gün olacak; böylece, parti başkanı olan cumhurbaşkanı, aynı zamanda da milletvekili adaylarını da belirleyip kendisine göre bir Meclis oluşturacak. Yasama ile yürütme gücü bir kişide ve cumhurbaşkanlığında toplanmış olacak.

2) Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılarak yasama yetkisi Meclisin adına kullanılmış olacak.

3) İstediği zaman hiçbir gerekçe göstermeden Meclisi feshetme yetkisinde bulunacak.

4) Cumhurbaşkanının ikinci dönemi bitmeden verilecek bir erken seçim kararıyla cumhurbaşkanının üçüncü kez ve hatta dördüncü kez aday olabilme ve seçilebilme imkânını da ortaya çıkarmış oluyorsunuz değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, cumhurbaşkanı yargıyı yeniden dizayn edebilecek, böyle bir yapı var. Böylelikle, Anayasa'da yerini bulan, tarifini ettiğiniz, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı kesinlikle burada işlemeyecektir. Çünkü, her şeyi kendi eline almış olan bir cumhurbaşkanı, kendisine göre atamış olduğu yargıdan tarafsız bir şekilde, bağımsız bir şekilde karar beklemek kesinlikle mümkün olmayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, aslında söylenecek çok sözümüz var, anlatacaklarımız çok fazlasıyla var ama şunları söyleyerek sözlerimi bitirmek istiyorum: Değerli arkadaşlarım, gerçekten, başkanlık demek federasyonu getirmek demektir. Federasyonun getirilmesi demek, bölünmenin önünün açılması demektir. Şimdi, böyle şartlar çerçevesinde Türkiye'yi belirli bir olumsuzluğun içine sokmak, geri dönüşü olmayan bir çıkmazın içine sokmak demektir ki gerçekten, bunun faturası bize çok ağır olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu Anayasa geçerse ne olur?

1) Yeni değişen Anayasa'yla gerçekten, bir tek kişinin dikta ettiği bir diktatörlük rejimini devreye sokmuş oluruz, bu kim olursa olsun. Laik cumhuriyeti bitirmiş, demokrasimizi de askıya almış oluruz.

2) Demokratik rejimden tamamen ayrılıp otoriter bir rejimi kurmanın önünü açmış oluruz.

3) Hiçbir vatandaşın can ve mal, hukuk güvenliği kalmayacak, her kişi, kurum ve kuruluşlar tek bir kişinin, bir tek kişinin kararına terk edilecektir.

4) Yönetimi denetleyecek hiçbir güç kalmayacak, devlet yönetiminde ve ülkede zorbalık hâkim olacak, iktidarın hâkim olduğu bir devlet düzeni oluşturulacaktır.

5) Bir kişi hem Hükûmet hem Meclis hem mahkeme olursa yasama, yürütme, yargı tek bir kişide toplanmış olacak ve böylelikle diktanın önü açılmış olacaktır.

6) Etkisiz, yetkisiz, âciz ve sembolik bir Meclis ortaya çıkacak. Kendi kendinizi fesheden, gerçekten, pasifize eden bir noktaya Meclisimizi getirmiş olacaksınız.

7) Meclisi mezara, demokrasiyi tarihe gömeceksiniz; kuvvetler ayrılığını tamamen bitirmiş, parlamenter sistemi sonlandırmış ve noktalamış olacaksınız.

8) Bu rejimi uygulayan ülkeler -bakın, dikkatle bunları lütfen takip edin- üçüncü dünya ülkeleridir değerli arkadaşlarım. Sayıyorum bazılarını: Kenya, Zambiya, Afganistan, Bolivya, Ekvador, El Salvador, Filipinler, Uganda, Sudan, Uruguay, Seyşeller, Panama, Guatemala, Haiti, Kolombiya, Kosta Rika, Liberya, Nijerya, Peru gibi birçok devletler bugün geri kalmış ülkelerdir, Türkiye'yi de aynı geri kalmış ülkeler sınıfına getireceksiniz bu rejimi değiştirirseniz.

Değerli arkadaşlarım, ülke olarak tam bir yol ayrımındayız. Bu değişikliğe hayır diyerek parlamenter sistemin, kuvvetler ayrılığının, laik cumhuriyetin ve demokrasinin, Atatürk'ün devrim ve ilkelerinin devamını istemiş olacaksınız. Bu değişikliğe evet derseniz parlamenter sistemin bitmesine, kuvvetler birliğinin oluşmasına, yargının bağımsızlığının yok olmasına, bütün yetkilerin tek kişide toplanmasına, cumhurbaşkanında toplanan ve adaletin de yok olduğu, demokrasinin de son bulduğu, keyfîliğin öne çıktığı bir yönetim anlayışına evet diyeceksiniz. Kararınızı ona göre verin, ya var olun ya da yok olmanıza sebep olun diyorum.

Hepinizi sevgiyle tekrar selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.