| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1504) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 27 .12.2016 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi bu geç saatte saygıyla selamlıyorum.
Yirmi dakika sonra uyarırsan Başkan memnun olurum.
Şimdi, bu Anayasa değişikliğiyle ilgili gerekçelerde, burada konuşan AKP'li arkadaşlarımız ve teklifte yazdıkları gerekçelerde 2-3 tane madde var görünüşte. Bunlardan bir tanesi iki başlılık meselesi. Biri koalisyonlar kötüdür, biraz evvel de yine AKP sözcüsü bu konunun üzerine değindi.
BAŞKAN - Evet, bir uğultu var arkadaşlar, biraz sükunet sağlayalım.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bir de satır aralarında arkadaşlar sürekli olarak bir vesayet sisteminden söz ediyorlar, bunu ortadan kaldırıyoruz diyorlar.
Aslında değerli arkadaşlarım, konuşmamın ilerleyen dakikalarında bunlara değineceğim ama esas gerekçeyi ben size söyleyeyim; bunu iki gün önce ya da bir gün önce Sayın Başbakan o çelebi, sevecen şeyiyle bir konuşmasında şu cümlelerle esas gerekçeyi ifade ettiler, dediler ki Sayın Başbakan: "Seçiliyorsun, önüne yok 'Anayasa', yok 'kanunlar', yok 'bürokrasi' diye binbir türlü engel çıkarıyorlar." Bu Anayasa değişikliğinin temelinde bu var arkadaşlar. Yani, seçilme, millet, millî irade, çoğulculuk, çoğunluk gibi konulardaki Adalet ve Kalkınma Partisinin tutumu var, bu konularla ilgili anlayışı var; "Seçiliyorsam her şeyi yaparım, Anayasa, yasalar, başka kurallar, kurumlar karşıma çıkamaz." anlayışı var ve temel problem de bu, gerçek gerekçe bence bu.
Değerli arkadaşlarım, parlamenter sistem eleştirilebilir, elbette demokrasilerde başkanlık sistemi de var, yarı başkanlık sistemi de var, iyi demokrasilerde bunlar işliyor. Parlamenter sistemin koalisyonları gerektirdiğini biliyoruz. Koalisyonların avantajlarının yanında dezavantajları da var ama başkanlık sisteminin de diğer sistemlerin de kendi içinde avantajları da dezavantajları da var ama bu gerekçelerle "Biz sistem değişikliği yapıyoruz, başkanlık sistemi kuruyoruz." veyahut da işte "'Cumhurbaşkanlığı' ismi ama başkanlık sistemi yapıyoruz.", işte "Yürütmeyi, iki başlılığı ortadan kaldırıyoruz." demek çok da inandırıcı değil.
Değerli arkadaşlarım, esasen parlamenter sistem bu toplumun temel yapısına uygundur. Bakın, biz çok farklı kültürleri, farklı siyasi eğilimleri bulunan bir toplumuz, öteden beri böyleyiz, farklılıkları olan bir toplumuz. Bütün bu farklılıkların ortak çıkarları olduğu gibi ayrı çıkarları da var. Dolayısıyla, parlamenter sistemde bir uzlaşma arama aslında bizim toplumun sosyolojisine, tarihine, yapısına çok daha uygundur.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, başka bir konu da bizim toplumun şu anda en temel problemi, şu anda Türkiye'nin yaşamış olduğu en temel sorun toplumsal bölünmüşlüktür. Aslında bu toplumsal bölünmüşlük ve bunu ortadan kaldırmak için toplumsal barışın inşa edilmesi, kurulması, bütün toplumlarda böyle bir sorun vardır ve arayışlar da hep bunun içindir, anayasalar da aslında temelde bu sorunu ortadan kaldırmak için yapılır. Şimdi, biz bir toprak parçasında farklı özellikleri olan, dinleri, meşrepleri, ideolojileri, yaklaşımları, yaşam tarzları, kimlikleri olan bir toplumuz, farklı yönleri olan bir toplumuz ve bu toprak parçasında yaşıyoruz. Bir vatan var, bir de toplumsal sözleşme olarak anayasa var. Şimdi, vatan hepimizin onurunu, ekmeğini, özgürlüğünü garanti altına alındığı toprak parçasıdır, bunun için de önemlidir, kutsaldır. Peki, hepimizin, bütün farklılıkların onurunu, ekmeğini, bütün farklılıkların hakkını hukukunu neyle garanti altına alacağız? Bunun için de toplumsal sözleşmeler yaparız değerli arkadaşlarım, anayasalar yaparız. Anayasalar elbette toplumun değişik ihtiyaçlarını ama en temelde birlikte yaşama ihtiyaçlarını karşılayan temel metinlerdir. Bu, toplumun ihtiyaçlarından etkilendiği kadar coğrafyanın, bölgenin, o dönemin konjonktüründe dünya ve yerel konjonktüründen de etkilenir, bizde de böyle olmuştur bu.
Değerli arkadaşlarım, 1921 Anayasası'na biliyorsunuz, özel şartlarda İstiklal Savaşı ve cumhuriyetin kuruluşu damgasını vurmuştur. Padişahlığa, monarşiye karşı "cumhuriyet", "millet egemenliği", "Büyük Millet Meclisi" vurguları vardır ve çok da normal bir şeydir. 1924 Anayasası ise cumhuriyet kurulduktan sonra, Birinci Dünya Savaşı boyunca, İstiklal Savaşı boyunca yaşanan bütün toplumsal hareketliliklerden sonra, Anadolu'dan kalan ahalinin birlikte, barış içinde nasıl yaşayacağı sorusuna cevap arar. Bu da biliyorsunuz, o dönem milliyetçiliklerin, ulus inşalarının yükseldiği bir dönemdir ve 1924 Anayasası da böyle bir anayasadır. Elbette dünya kadar sorunlar yaşanmıştır, sıkıntılar yaşanmıştır, müdahaleler olmuştur ama kim ne derse desin tasada ve kıvançta bir olan bir toplum ortaya çıkmıştır ve bu toplum hâlâ, yüz yıldan beri dünya kadar sıkıntı yaşamış olmasına rağmen bu coğrafyada birlikte yaşamaya devam ediyor değerli arkadaşlarım.
Şimdi, 1961 Anayasası ise çok farklı, bugünkü tartışmaya geliyor 1961 Anayasası, çok partili demokrasiye geçişin ihtiyaçları üzerine dayanıyor. Temel kaygı 1961 Anayasası'nda seçilmişlerin nasıl sınırlanacağı, nasıl kontrol edileceği. 1950-1960 arasında yaşanan sorunları çözmeyi amaçlamıştır 1961 Anayasası. Bir de tabii o dönem dünyada yükselen değerler var; bireysel özgürlükler, örgütlü toplum, sosyal devlet, emeğin hakları filan, 1961 Anayasası bunları önceler. Hiç kuşku yok ki "seçilmişlerin sınırlanması" kavramı burada da korunur ve bu "seçilmişlerin sınırlanması" kavramı iki ucu keskin bıçaktır. Seçilmişlerin elbette hukukla sınırlanmasından söz ediyoruz ama bizdeki pratiklerde olduğu gibi bir vesayet sistemiyle de sınırlanmaya kalkılmıştır, böyle sorunlar da yaşanmıştır 1961 Anayasası'ndan sonra.
SEYİT TORUN (Ordu) - Başkanım duyamıyoruz biz.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, bir uğultu var; lütfen sessiz olalım, hatibi dinleyelim arkadaşlar.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Değerli arkadaşlarım, 1982 Anayasası 1970'li yıllarda yaşanan toplumsal sorunlar, ideolojik cepheleşmeler damgasını vurmuş, 1961 Anayasası'nın özgürlükçü tarafı budanmıştır, güvenlikçi bir anayasadır. Bir de parlamenter sistemi ciddi bir şekilde sakatlayan anayasadır, biz bunu biliyoruz. Yani bugün sizin yapmış olduğunuz değişikliklere karşı çıkarken biz 1982 Anayasası ve o Anayasa'nın parlamenter sistemi sakatlamasını savunmuyoruz.
Şimdi ihtiyacımız ne değerli arkadaşlarım? Şu anda görüştüğümüz Anayasa değişikliğinin ihtiyacı ne? Bana göre, şu anda bu toplumun en önemli ihtiyacı, yine toplumsal barış sorunudur.
BAŞKAN - Sayın arkadaşlar, biraz sessiz olalım, hatibi dinleyelim arkadaşlar.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ve ikincisi de seçilmişlerin sınırlanması sorunudur değerli arkadaşlarım. Ortada bir darbe anayasası duruyor arkadaşlar. Bu Anayasa'yı bütünüyle değiştirmek konusunda çok fazla bir şey yapmadı. Ee, getirdiniz, 60 maddeyi görüştük ama ondan sonra olmadı, olmamasının sebebi de sizsiniz. O zaman da Türk tipi bir başkanlık sistemi dayattığınızdan dolayı olmadı, bu, görüşülemedi. Ayrıca siz darbe hukukuyla çok problemi olan bir siyasi heyet değilsiniz değerli arkadaşlarım kusura bakmayın, darbe yasaları olduğu gibi duruyor, Seçim Yasası duruyor, Siyasi Partiler Yasası duruyor, İç Tüzük duruyor, diğerleri duruyor, bu konuyla ilgili de çok fazla bir şey yapmadınız.
Değerli arkadaşlarım, on beş yıldan beri bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz ve tek başınıza, kesintisiz bir şekilde yönetiyorsunuz. Şu anda bu ülke cumhuriyet tarihinin en ciddi, en ağır krizlerini yaşıyor. Zamanımız yok, bunlara girecek durumda değiliz. Ekonomi çok ciddi bir şekilde, Cumhurbaşkanı, Başbakan bunu ifade ediyor, 15 Temmuzda darbe yaşamış, iç barış bozulmuş, terör var, haksızlıklar, hukuksuzluklar, OHAL... Herkesle kavga etmişiz, Amerika'yla, Rusya'yla, İsrail'le, gelgitler yaşamışız, Irak'ta, Musul'da, Mısır'da dünya kadar problemlerimiz var, El Bab'da, şu anda Suriye'deki durumumuz ortada. Yani on beş yıllık kesintisiz, koalisyonsuz iktidarınız döneminde geldiği şey Cumhurbaşkanının, Başbakanın ve sizin sözcülerinin ifadesiyle beka sorunu. Bu ülke, şu kadar sene sonra on beş yıl hiçbir şekilde Hükûmet bunalımı yaşamadan şu anda beka problemleri yaşamaktadır değerli arkadaşlarım.
Şimdi, niye bütün bunlar oldu? Süre çok kısıtlı, çok da rahatsız etmek istemiyorum, sizlerin vaktini almak istemiyorum. Siz bir defa daldan dala atladınız, sadece dış politikada değil, ideolojik tutumlar konusunda da. Siz önce liberalizmle, muhafazakâr demokrasiyle geldiniz, daha sonra yine dünya konjonktürüne uygun bir şekilde Neoosmanlıcılıktan, Panislamizme popülizme kadar kaydınız, şimdi ise döndünüz MHP'yle de herhâlde burada anlaşıyorsunuz, Kenan Evren'in Türk-İslam sentezine yeni geldiniz oturdunuz değerli arkadaşlarım.
Bakın, esasen bu anlamsız değişikliğin temelinde sizin bu gelgitleriniz var. Adalet ve Kalkınma Partisi gerçekten bir yere oturamamıştır ve şu anda yaşamış olduğu krizden kurtulmak için...
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Sayın Başkanım, uğultu var, bir müdahale ederseniz dinleyebiliriz.
BAŞKAN - Arkadaşlar, sükûneti sağlayalım.
Buyurun Sayın Bekaroğlu.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Değerli arkadaşlarım, siz aslında kendinizin, söyleminizin anlamsızlaştığının farkındasınız. Adalet ve Kalkınma Partisi uzun süreden beri, epey bir zamandan beri bu toplumun geleceği için bir ütopya, bir gelecek hikâyesi, bir hikâye üretemiyor. Adalet ve Kalkınma Partisi bu topluma gelecekte herkesin içinde yer alacağı bir toplumsal ve siyasal işleyiş ortaya koyamıyor. Buradan hareket ederek aslında yıllardan beri eleştirdiği bir şeye esir oluyor değerli arkadaşlarım.
Şimdi, siz diyorsunuz ki: "Biz, vesayet sistemini ortadan kaldırıyoruz." Evet, değerli arkadaşlarım, siz işin başında gerçekten o muhafazakâr demokrat olduğunuz dönemde vesayet sistemiyle ilgili birtakım düzenlemeler yaptınız, birtakım iyileştirmeler yaptınız ama daha sonra -bu niye olmadı uzun hikâyedir, bu tartışılabilir, niyetiniz vardı, yoktu- vazgeçerek bu vesayet kurumlarını ele geçirmeye yöneldiniz. "Vesayet kurumları bizim olursa bu işin içinden çıkarız." diye bir noktaya geldiniz. Sizin en temel probleminiz budur değerli arkadaşlarım.
Geçenlerde bir milletvekiliniz şöyle bir şey söyledi: "Derin devlet o kadar kötü bir şey de değildir, millete bağlı, emirleri milletten alacak bir derin devlet oluşturulacak." dedi sayın arkadaşınız. Hiç Adalet ve Kalkınma Partili biri çıkıp da "Bu ne demektir? Bu yanlıştır." diye bir şey de söylemedi. Yani siz aslında eleştirdiğiniz, alternatif olarak geldiğini iddia ettiğiniz sisteme benzediniz. Hem tekçilikte benzediniz hem de sistem olarak benzediniz. Oysa, sizin yapacağınız şey, şu anda buraya getireceğiniz teklif... Gerçekten bu farklılıkları olan toplum bu ülkede, bu topraklarda, bu vatanın üzerinde birlikte nasıl yaşar, bunu herkesin kendisini içinde bulabileceği, muhalefeti, farklı düşüncesi, farklı inancı, farklı yaşam tarzının herkesin kendisini içinde nasıl bulabilecek, böyle bir sistem nasıl olur arayışı içine gireceğiniz yerde, tekçi ve tek adama dayalı bir sistem getiriyorsunuz. En çok kızdığınız şey değerli arkadaşlarım, en büyük hatanız bir millî irade fetişizmine saplanıp gidiyorsunuz. Diyorsunuz ki: "Millet denetleyecek." Elbette millet denetleyecek, elbette seçime gidecek, zaten temel mesele seçilmişlerin nasıl denetleneceğidir değerli arkadaşlarım.
Sayın Aydoğdu dün konuştu, konuştu, uzun, felsefik şeyler söyledi önceki gün, dinledim sonunda ne diyecek diye, sonunda Sayın Cumhurbaşkanının siyasi serüvenini anlattı, dedi ki: "Sayın Cumhurbaşkanı ilçe başkanlığından geldi, şunları oldu, şu kadar seçim kazandı, niye bu insana güvenmiyorsunuz?" Güveniyoruz Sayın Aydoğdu, Cumhurbaşkanıyla, insanlarla, tek tek insanlarla bir sorunumuz yok değerli arkadaşlarım. Ama, Sayın Cumhurbaşkanı ya da başka bir insan bütün bu serüvenleri yaşarken "ismet" sıfatını da kazanıyor mu değerli arkadaşım, öyle bir şey var mıdır? Yoktur. Niye? Çünkü insandır. İnsanın uyarılması gerekiyor. Bu modern sistemler de bunu bu şekilde söylüyor, bunun kurumlarını oluşturuyor, aslında dinimiz de bunu bu şekilde söylüyor.
Peki, değerli arkadaşlarım, eğer uyarılmayacaksa, eğer seçilmişler denetlenmeyecekse bu tarihî söz niye sözlenmiş? "Seni kılıçlarımızla düzeltiriz ya Ömer." Elbette şu anda geçerli kurallar kılıçlar değildir. Niye demişler bunu değerli arkadaşlarım? Niye demişler? Çünkü Ömer de bir insan, herkes bir insan. Sizin kurmakta olduğunuz bu sistem -teknik yönlerini arkadaşlarım anlattı, ben üzerinde duracak değilim- bir tek parti sistemidir, denetleme yoktur, bir kişiye dayalı bir sistemdir, bütün kuvvetler geliyor, onda toplanıyor değerli arkadaşlarım, böyle bir sistem kuruyorsunuz. Bu sistem er ya da geç bir diktatörlüğe evrilme mecburiyetindedir. Bu sistemde Cumhurbaşkanı seçilecek her insan -insan, değerli arkadaşlarım, insandan söz ediyorum- otoriterleşecektir, başka şekilde bu ülkeyi yönetemez değerli arkadaşlarım. Hele hele bir de milletvekilinizin ifade ettiği gibi millete bağlı bir derin devlet kurarsanız, bir süre sonra o derin devlet bu kuracağınız tekli mekanizmayı, bu denetlenmeyen mekanizmayı bir şekilde yutar ve eskiden bu ülkede yaşananlar tekrar tekrar sizin elinizde yaşanır.
Değerli arkadaşlarım, bir uyarıda bulunmak istiyorum: Dedim ki konuşmamın bir yerinde, bu toplum çoğulcu bir toplumdur ve maalesef, kimlik siyasetleri son zamanlarda bu toplumu çok gerdi, birbirine çok düşmanlaştırdı ve en küçük konuda patlıyor, hemen alevleniyor, böyle bir durum var, böyle bir sıkıntı var. Çevremizde yaşanan, özellikle Irak'ta ve Suriye'de yaşanan süreçler, oradaki çatışmalar iç politikanın malzemesi sürekli olarak yapıldığı için ülkemize bir şekilde taşınmış durumdadır. Şu anda bizim en temel problemimiz iç barışı tesis etmektir. Bu iç barış iki şekilde tesis edilebilir yani farklı özellikleri olan grupları bir arada yaşatmanın iki tane yolu var: Bir tanesi, baskı uygularsınız, tekçi bir şekilde davranırsınız, hak ve özgürlükleri kısarsınız, "Hepiniz bir olacaksınız, susun!" dersiniz. Bu, işlemez değerli arkadaşlarım. İkincisi ise özgürlüklerle, herkesin kendisini ifade edebileceği, ülkenin gerçekten seçilmişlerle ama hukuk içinde denetlenen mekanizmalarla yönetileceği bir yapı kurarsınız ve yönetirsiniz. Eğer böyle olmazsa... Ya da şöyle ifade edeyim: Bugün Suriye'de yaşanan, Irak'ta yaşanan şey, orada gerçekten tekçi otoriter bir sistem olduğundan dolayı bütün bunlar yaşandı. Eğer orada muhalefete, farklılıklara, kendilerini ifade imkânı verilseydi bunlar yaşanmazdı değerli arkadaşlarım. "Bunlar bizim ülkemizde olmaz." diyebilirsiniz, inşallah olmaz, ben de olmasını asla temenni etmiyorum, olmasın fakat değerli arkadaşlarım bu olur.
Şimdi, sizin kurduğunuz sistemle ilgili birkaç cümle de ben söyleyeyim: Biraz evvel ifade ettim, bu sistem, bu sistemle seçilen Cumhurbaşkanı diktatör olmak, otokrat olmak zorundadır, başka bir şeyi yok.
Sonra, bu sistemin adı ne arkadaşlarım? Demokrasilerde, arkadaşlarımız defalarca ifade ettiler, başkanlık sistemi var, onun eksileri, artıları var; parlamenter sistem var, eksileri, artıları var; efendim, yarı başkanlık sistemi var. Bu sistemin adı ne yani birisi çıksın... Sistem kuruyoruz mu diyeceksiniz? Türk tipi mi diyeceksiniz? Kim kuruyor sistemi? Sayın Burhan Kuzu mu kuruyor, nerededir? Nasıl bir sistem kuruyoruz değerli arkadaşlarım? Bu sistemin adı ortadadır, bu sistemin demokrasiyle herhangi bir ilişkisi yok değerli arkadaşlarım.
Sayın Ömer Dinçer -eski bakanınız- bugün bir yazı yazmış, endişelerini dile getirmiş, hiç olmazsa o endişelere dikkat edin. "Kuvvetler ayrımı yok, aynı günde yapılan seçimlerde seçilecek olan Cumhurbaşkanı ve Parlamento birbirlerini denetleyemez." diyor. Bu kuvvetler birliği anlamına geliyor ki çok sayıda madde de bu kuvvetler birliğini işaret ediyor.
Değerli arkadaşlarım, konuşmayı çok fazla uzatmayacağım ama şunu bir şekilde ifade edeyim, siz de şöyle bir anlayış var arkadaşlar ve ciddi bir problem, siz diyorsunuz ki: Biz olursak, biz iyi insanlar olursak problem yoktur. O nedenle, demokrasiye inanmadınız ve demokrasiyi bütün kurumlarıyla ayağa kaldıramadınız, bir tren olarak baktınız. Vesayet kurumları mı? Olabilir, vesayet kurumları bizim elimizde olursa iyi şeyler olur dediniz. Ne mesela? YÖK bizde olursa biz rektörleri atarız, bu iyidir diyorsunuz. Diğer vesayet kurumları, işte Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanlığına bir zamanlar vesayet kurumu diyordunuz, şimdi güçlendirilmiş Cumhurbaşkanlığı istiyorsunuz. Niye? Çünkü biz olursak iyi şeyler olur, öyle bir şey yok değerli arkadaşlar. Denetlenmeyen, çoğulcu olmayan, şeffaf olmayan yapılarda iyi şeyler çıkmaz.
Şimdi, sizin böyle kötülük ve adaletsizliği üreten vesayet kurumları dediğiniz kurumlar var. Siz bu kurumları ele geçiriyorsunuz, diyorsunuz ki: Tamam, bu kurumlarda hiçbir problem çıkmaz. Çıkar, değerli arkadaşlarım, bu sefer o kötülükler, adaletsizlikler sizin iyi insanlar dediğiniz, bizim insanlarımız dediğimiz insanların eliyle uygulanır değerli arkadaşlarım. İşte bugün birçok kurumda bunlar uygulanıyor, bunları görüyoruz değerli arkadaşlarım. Doğru olan ne? Doğrusu bizim ihtiyacımız ne? Evet, dünya kadar sıkıntımız var, problemlerimiz var, geçmişten ders alacağız, birliği, bütünlüğü koruyacağız ama -başta söylediğim şeye dönüyorum ve sözümü de bitireceğim- bir daha ifade edeyim: Bu toplumun en temel sorunu toplumsal bölünmüşlüktür. Ciddi bir şekilde kutuplaşmışız, düşmanlaşmışız, değerli arkadaşlarım, bunu aşacak bir şey yapmak durumundayız.
Siz diyorsunuz ki: "Biz çoğunluğuz, biz çoğunluk olduğumuz için her şeyi yaparız." Hayır arkadaşlar, böyle değil. Her şeyi yapabilirsiniz şu anda, buradan çıkarıyorsunuz zaten bu teklifi, Anayasa'yı da geçirebilirsiniz, tekçi bir sistem de kurabilirsiniz ama değerli arkadaşlarım, toplumsal barışı tesis edemezsiniz. Toplumsal muhalefet, farklılıklar, bu yaptıklarınızdan dolayı büyük bir karamsarlığın içine giriyor. Böyle bir toplumu bu anlayışla, bu sistemle yönetip iç barışı tesis etmemiz mümkün değil. Doğrusu ne? Son cümle, demokratik müzakereci siyasetle yol alan çoğulcu, şeffaf, denetlenebilir bir hukuk sistemi, bir yapı. Bu nasıl olur? Bunu mevcut parlamenter sistemi güçlendirerek yaparsınız değerli arkadaşlarım. Hiçbirini yapmadınız, bu konuyla ilgili hiçbir adım atmadınız.
Yargıyla ilgili şikâyetleriniz vardı, problemleriniz vardı, ne yapıyorsunuz? Anayasa Mahkemesi görevlerinin dışına çıkarak siyasete müdahale etti, partileri kapattı filan. Ne yapıyorsunuz siz şimdi? Sizin yaptığınız şey şu: Anayasa Mahkemesi üyeleri bizimkilerden oluşursa bir problem çıkmaz. Bu rövanşizmdir değerli arkadaşlarım. Yarın buna karşı, bu anlayışınıza karşı diğerleri de rövanşizm yapacaktır. Bu, problemdir; bu, toplumsal barışı bozacaktır Sayın Parsak, çatışma çıkacaktır, değerli arkadaşlarım. Elde edersiniz, zaten on beş seneden beri yönetiyorsunuz, ne istediniz de yapamadınız değerli arkadaşlarım? Özellikle 2010'dan sonra Adalet ve Kalkınma Partisi hangi ekonomik düzenlemeyi Meclisten geçiremedi, hangi kararı aldı da yapamadı, ne yaptı? Şimdi diyeceksiniz ki: İşte darbe. O da sizin eseriniz değerli arkadaşlarım yani. Derin devleti tasfiye ederken başkalarına teslim ettiniz, o size darbe girişiminde bulundu, hepimize darbe girişiminde bulundu. Bu da sizin eseriniz, bu da sizin probleminiz. Bu yol, yol değil değerli arkadaşlarım. Sizin baştaki yöneliminiz doğruydu, ben eleştirdim, başka sıkıntılar vardı, neoliberalizmin peşine takılmıştınız, işte dünyada BOP'un eş başkanı olduk falan diyordunuz, uçuyordunuz filan, eleştiriyordum ama genel yöneliminiz doğruydu. Çoğulcu bir toplum olsun, Anayasa bu şekilde değişsin, demokrasi gelişsin, böyle istiyordunuz, böyle yapmazsak gerçekten bu toplumda, bu ülkede toplumsal barışı tesis edemeyiz.
Bakın, arkadaşlar, size şunu ifade edeyim: Yollar yapabiliriz Sayın Başkanım, güzel duble yollar, tüneller, köprüler. Bu millet kendi takati doğrultusunda, kendi takati nereye kadar yetiyorsa her şeyi yapar, siz yapıyorsunuz, sağ olun, Allah razı olsun mesele yok ama her zaman yapabiliriz, yeter ki var olalım, yeter ki toplumsal barışımızı koruyalım. Bakın, bugün Suriye ve Irak diye bir ülke kalmadı değerli arkadaşlarım, "Böyle bir tehlike yok." filan diye kızmayın bana, sizi uyarıyorum, kalmadı. Dolayısıyla köprü, yol filanla milleti bastırarak... Bunu gözden geçirin değerli arkadaşlarım.
Bakın, geri çekebilirsiniz, bu mümkündür. Gerçekten, yeniden oturursunuz -1982 Anayasası'yla bu ülkenin yönetilmeyeceğini hepimiz biliyoruz- gerçekten çoğulcu, özet olarak herkesin, bütün farklılıkların, Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı; işte şu inançtan, bu inançtan, yaşam tarzından, çıkar grubundan herkesin muhalif de olsa kendisini içeride bulacağı bir toplumsal ve siyasal işleyişe ihtiyacımız var değerli arkadaşlarım. Eğer bunu kuramazsak bu vatan, bu toprak elimizin altından gider. O zaman tek devlet, tek bayrak dediğiniz şeylerin zaten hamasetten öteye hiçbir anlamı olmaz. Böyle bir tehlike var.
Evet, bir beka problemi vardır, bu problemi sizin dayattığınız bu Anayasa değişikliği kat kat artırıyor diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.