| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1504) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 29 .12.2016 |
ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sabah 05.00, 05.15 gibi bir saatte sıra geldi. İnşallah faydalı bir konuşma olur.
Size bir metin okuyarak başlayacağım konuşmama. "1982 Anayasası'nın antidemokratik maddelerinden birisi de 12 Eylül askerî harekâtının sonucu olarak getirdiği düzende Cumhurbaşkanına aşırı yetki ve görev vermesidir. Bu durumu zaman zaman AKP Genel Başkanı ve yetkilileri açıklamış olmasına rağmen, bu teklifle halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanına daha fazla yetki verilmesi parlamenter sistemin özünü bozmuş, sistemi ucube bir Cumhurbaşkanlığı sistemine dönüştürmüştür. Nitekim Anayasa Mahkemesinin üye yapısının değiştirilmesi, üyelerinin seçiminde Cumhurbaşkanının daha etkili hâle getirilmesi, yasama organını dengeleyecek ve denetleyecek Anayasa Mahkemesinin gücünü zayıflatmakta, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı parlamenter demokratik sistemin özünü bozmaktadır. Keza, yargı bağımsızlığının hayata geçirilmesi ve yürütmenin organının yargı üzerindeki etkisini azaltma amacıyla oluşturulmuş Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısının ve üye seçiminin yürütme organının tesirlerine açık bir şekilde değiştirilmesi yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü ilkesini zayıflatmıştır. Değişiklik teklifi, yasama ve yürütme gücünün hukukla sınırlandırılması ilkesine dayalı parlamenter demokratik sistemin özünü bozmuştur. AKP Anayasa değişikliği teklifi hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesini zedelemektedir. Yargıyı siyasallaştırmaktadır, yargı bağımsızlığını ihlal etmektedir. Bu durum Sayın Başbakanının başkanlık sistemine özenmesi ve tek adam yönetim anlayışıyla birlikte değerlendirildiğinde, parlamenter sistem dışında bir arayışın varlığına işaret etmektedir. Reform ve demokrasi gibi değerlerin arkasına gizlenerek parti devletine gidişin önü açılmaktadır. Çoğulcu demokrasi ilkeleri zedelenmekte, çoğunluk tahakkümü esas alınmaktadır." Şimdi, bu sözler kime ait diye düşünebilirsiniz. Herhâlde ilk akla gelen isim Cumhuriyet Halk Partisi olur ama değil. Bu sözler, 2010 Anayasa değişikliklerine MHP'nin yazdığı muhalefet şerhinden alınmıştır. Burada yazılanlar önümüzdeki teklif için de aynen geçerlidir. Getirilen teklif açık bir ifadeyle ucube bir başkanlık rejimidir.
Değerli arkadaşlar, bugün Türkiye'nin rejimi değişiyor diye düşünülebilir ama şunun farkında mısınız, farkında olmamanız da mümkün değil: Türkiye'de ne üniversitelerden ne hukuk fakültelerinden ne meslek kuruluşlarından ne sendikalardan tek bir ses, tek bir açıklama gelmiyor. Neden acaba? Durum belli. Olağanüstü hâl durumunda biz Anayasa değişikliğinden, rejim değişikliğinden bahsediyoruz. Bu mümkün olabilir mi? Şimdi, şöyle küçük bir araştırma yaptım: Avrupa'da birçok ülkede, demokratik ülkede, özellikle de Fransa'da 1954 yılında anayasaya bir madde girmiş "Olağanüstü hâl durumlarında anayasa değişikliği teklif bile edilemez." denmiş ama bizde teklif ediliyor, hatta rejim değiştirilmek üzere teklif ediliyor ve bugün geldiğimiz noktada biz bunu tartışmaya çalışıyoruz. Sivil toplum örgütlerinden ses yok, üniversitelerden ses yok, hatta barolardan bile doğru dürüst bir ses çıkmıyor. Sebebi belli: Korku imparatorluğu yaratılmış. Bu, bugünkü mesele değil, yıllardır yaratılan korku imparatorluğunun bugünkü sonuçları. Arkadaşlar, bu şartlarda bugünkü konuştuğumuz konuşmalar asla konuşulmamalıydı. Bugün geldik fakat şunu net ve açıklıkla söylüyorum ki herhâlde akıl üstün gelecek ve siz bunu önümüzdeki günlerde geri çekeceksiniz.
Ben daha bu metni okuyup da hukuk devleti güçleniyor, kuvvetler ayrılığı sağlanıyor, yargı bağımsızlığında sınıf atlıyoruz, demokraside şaha kalkıyoruz diyen birine rastlamadım. Hatta yandaş yazarlarda, köşe yazarlarında bile böylesine net, efendim, işte, neymiş, hukuk devleti güçleniyormuş, yargı bağımsızlığı sağlanıyormuş deyimlerini tek bir kelimeyle bile geçen görmedim. Sadece parlamenter sistemin kötülüklerinden... Hatta, Burhan Kuzu Hoca bile bu noktada. Dün, bugün yerel basında, medyada bazı haberler çıktı; Yargıtay sonunda dayanamamış ki oradan bir ses geldi, HSYK'yla ilgili farklı bir öneri getirmiş çünkü biraz hukuki vicdanı olan kimsenin bu metni onaylaması mümkün değil.
AKP hükûmetleri döneminde sıklıkla yargı reformları yapıldı, demokrasi paketleri açıldı. Bugün gelinen noktada, hukuku çökmüş, demokrasisi dibe vurmuş, kurumları iflas etmiş bir Türkiye tablosuyla karşı karşıyayız. Şimdi, Türkiye'yi bu noktaya getiren iktidar anlayışına daha fazla ve kontrolsüz yetki verilerek huzura kavuşacağımızı kimse iddia edemez. Beka sorununu aşacağımızı da kimse iddia etmesin. Hukukun temel ilkeleri sayılırken eşitlik, genellik, süreklilik ve üstünlük gibi ilkeler sıralanır. Bu metinde hiçbir ilke yok, hukuk da yok. Cumhurbaşkanını halkın seçmesi için yapılan Anayasa değişikliğinde süreklilik olmadığı gibi, burada da yok çünkü sürdürülebilir bir düzenleme öngörülmemiş, geçmişte olduğu gibi. Krizden faydalanarak yeni bir krizin hesabı yapılmıştı, şimdi bir krizle o hesap kapatılmaya çalışılıyor. Genellik ilkesi de yok, kişiye göre hukuk yapılıyor, sanki terziye bedene göre elbise siparişi veriliyor.
Arkadaşlar, hukuk devletinde insanların kendilerini güvende hissetmelerini sağlayan şey, yargının bağımsızlığı, dolayısıyla adalettir. Kendisini yönetenlerin vicdanı ve ahlakı değildir. Ama, bu düzenlemeyle ülkenin kaderi bir kişinin vicdanına, ahlakına bırakılıyor. Onun vicdanının, ahlakının uygun gördüğü ölçülerde özgür olmamız, nefes almamız, yaşamamız isteniyor. Peki, bu anlayışın on dört yıllık performansı nedir? Ben fazlasıyla pragmatist, siyasi iktidarını sürdürebilmek için her yola başvurmaktan çekinmeyen bir vicdan ve ahlak görüyorum. "Kandırıldık." söylemiyle geçiştirilemeyecek bir süreç var ortada. Peki, insanların konuşmaları, özel hayatları satır satır ortalığa saçılırken siyasi olarak işine yaradığı için bunları kim, nasıl yapıyor diye sorgulayamayan bir vicdan ve ahlak var karşımızda. Terör örgütüyle seçim dönemleri üzerine kurgulanmış açılım süreçleri yürüten bir iktidar anlayışını gördük, hep beraber yaşadık. İnsanların inancını, insanların acılarını meydanlarda yuhalatan bir vicdan ve ahlakı gördük. Bu vicdan ve ahlak Soma'da kaybedilen canlar noktasında, işçiye atılan tekme noktasında maalesef iyi bir sınav vermedi. Bunların hepsi ve daha niceleri bu ülkede yaşandı. Şimdi böylesine sorunlu bir vicdan ve ahlaka sahip olan iktidar anlayışına teslim olmamız isteniyor; olmayacağız.
Daha dün Cumhurbaşkanı iş dünyasını tehdit ediyor arkadaşlar: "Bu dönemde yatırım yapmayan, projesini erteleyen, ekonomimize saldıranlar ile aynı saftadır." diyebiliyor, daha önce de yaptığı gibi. Hükûmet, teşvik paketleri açıklıyor, baktılar iş görmüyor, bugünün tarafsız Cumhurbaşkanı "Yatırım yapın." tehdidi savuruyor. Reel sektörün yani sanayici ve iş adamlarının bırakın yatırım yapmasını, mevcudunu koruyacak nefesi, mecali kalmadı maalesef. Demokrasinin en önemli göstergelerinden biri girişim özgürlüğüdür. Ülkeyi yönetenlerin görevi, girişimcinin özgürce yatırım yapabileceği ortamı hazırlamaktır. Bugün, böyle bir ortam var mı? Yok, kalmadı. Ekonomiyi bu noktaya getiren kimler? On dört yıldır ülkeyi hangi parti yönetiyor? On dört yıldır yapısal reformlar yerine, paranın en bol olduğu dönemde betona yatırım yapan AKP hükûmetleri değil mi? Şimdi hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi iş dünyası tehdit ediliyor, eleştiren ve muhalefet eden her kesim, herkes düşmanlaştırılıyor. Baskıyı, ötekileştirmeyi, çatışmayı, tehdidi, şantajı, hakareti politika olarak benimsemiş bir anlayış ile özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik bir anayasa yapmak mümkün mü? Şu anki yetkili hâliyle tehditle yatırım yaptırmak isteyen yönetim anlayışının Anayasa değişikliklerinden sonra tehditle de yetinmeyeceğini varsaymak yanlış olmayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Budak, bir saniye.
Sayın Budak, toparlamanız dileğiyle...
ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) - Tabii efendim.
Millî seferberlik çağrıları yapılıyor, peki, nasıl olacak? Ucube bir başkanlıkla millî seferberlik olur mu? Olmaz. Ekonomisi gelişmiş ülkelerin tamamında güçlü bir demokrasi var, nitelikli, sorgulamayı öğreten, analitik düşünme yeteneğini geliştiren bir eğitim sistemleri var, özgür düşünce, özgür üniversiteleri var. AKP ve MHP'nin teklifinde bunlar var mı? Hayır. Tek ve sınırsız yetkili, hem de partili bir Cumhurbaşkanı çare olarak sunuluyor.
Bakın, burada, son olarak Anayasa'nın 68'inci maddesinde siyasi partiler için "Siyasi partiler demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır." diyor. Ama, bu teklif siyasi partileri değil, özel yetkili, partili Cumhurbaşkanını vazgeçilmez unsur hâline getiriyor. Ayrıca, yine 68'inci maddede "Siyasi partiler sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz." deniyor. Getirilen teklif, bence tam da bu maddeyle çelişiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Budak...
ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) - Hemen toparlıyorum, son cümlelerim.
BAŞKAN - Lütfen.
ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) - Sınırsız yetkili denetlenmesi ve kontrol edilmesi neredeyse imkânsız olan bir yöneticinin kısa adı diktatördür. Sizin metinlere, kağıda Cumhurbaşkanı ya da Başkan yazmanız bu gerçeği değiştirmez, değiştiremez. Bu yönüyle, teklif Fransız kamu hukukçularından Vedel'in "Demokrasi, siyasi partiler olmaksızın yaşayamaz. Ancak, siyasi partiler yüzünden de son bulabilir." sözünü doğrulamak için hazırlanmış bir teklif gibi duruyor. Temel olarak bu teklif demokrasinin, özgürlüklerin, çoğulculuğun, hukuk devletinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde boğulması, yok edilmesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Budak, lütfen toparlayalım.
ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) - Hemen, son paragraftayım.
Dikta rejimi huzur getirmez, tek adam diktatörlüğü demokrasi getirmez. Çare cumhuriyette, çare hukuk devletinde, çare daha fazla demokraside, daha fazla özgürlüklerde, içeride ve dışarıda barıştadır, çare özgür düşünce ve özgür üniversitededir, çare güçlendirilmiş parlamenter sistemde ve adaletli bir seçim sistemindedir.
Teşekkür ederim.