KOMİSYON KONUŞMASI

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli üyeler, değerli basın mensupları; hepinizi öncelikle sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Biraz önce Akif arkadaşım da söyledi, gerçekten tasarının geneline baktığımızda olumlu yönleri oldukça ağır basıyor ama biraz önce Sayın Bakana da söyledim, bu 76 maddenin içine burasıyla hiç ilgisi olmayan, üretimle ilgisi olmayan, sanayileşmeyle ilgisi olmayan zeytinliklerin, Kıyı Kanunu ve meralarla ilgili hususun bu yasa tasarısının içine sokulmasının bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Çünkü öncelikle bunu çıkardığımız zaman... Çünkü üretimi artıran bir şey değil, üretimi engelleyen bir şey. Kaldı ki üretimi zeytin yönüyle artıran bir husus ve zeytinliklerin de korunması yönüyle bir hususun muhafaza edilmesi gerekirken burada gerçekten zeytinciliğe son verecek, hatta zeytinciliğin sonunu getirecek bir uygulamanın önünü açmış oluyoruz. Kesinlikle bundan vazgeçmeliyiz diye öncelikle belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce söyledim, maddenin gerçekten çoğu kısmı sanayi üretimiyle ilgili görünmekle birlikte sanayi alanındaki örgütlenme modelini, OSB, OSBÜK ve sanayi odalarında yönetim ve mülkiyet ilişkilerini, maliyet unsurlarını, üniversite-sanayi iş birliğini, kısmi bir YÖK reformunu da kapsamaktadır. Biz yaklaşık bir yıldır sanayi temsilcilerinin de destek verdiği bu tasarının zaman zaman içinde olduk, görüşmelerimizde bu tasarının birçok maddesine destek verdik, eksik kısımları hakkında kurum, kuruluşlar ve Bakanlıkla irtibatımızı da sürdürdük.

Tasarının maliyet unsurlarıyla ilgili maddelerinde Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin dönem içinde verdiği kanun tekliflerinin ve önerilerinin değerlendirilmesi aslında memnuniyet verici. Aylar önce Mecliste reddedilen ya da gündeme alınmayan kanun tekliflerimizin bugün zaman kaybı sonucuna rağmen, bu tasarının içinde yer alması da bizim için memnuniyet verici ve bu gelişmeyi de olumlu buluyoruz.

Değerli milletvekilleri, hepimiz sanayinin ve üretimin içinden gelen, sanayinin Türkiye'nin kurtuluş ve çıkış yolu olduğu gerçeğini göz ardı etmeyen üyeleriz. Üretim kadar pazarlama kanallarının büyük bir rekabete sahne olduğu günümüzde küresel rekabet kızışırken kısır siyasi sorunlarla zaman yitiren, ürün çeşitlendirmesine gitmeyen, yeni tüketim taleplerini karşılamakta geciken, enerji bağımlılığını aşamayan, kendi markalarını öne çıkaramayan, 4'üncü Sanayi Devrimi'ne hazırlıkta tökezleyen her ülkenin geri kaldığını hepimiz de görmekteyiz. Bunu aşmak için çalışmalarımızı hızlandırmak gerekliliğine inanıyorum. Ülkemizde üretimi artırmak için yatırımları teşvik etmek, desteklemek ve yatırımları artırmak gerekiyor. İşletmelerin büyümesine olanak sağlayacak çalışmalarımızı da hızlandırmak gerekiyor. Bu şartlar altında sanayi üretiminin her aşamasında adil rekabeti, öngörülebilir bir piyasa düzenini, yerli ve yabancı yatırımcıyla asgari bir hukuk ortamını, terörden uzak bir güvenlik anlayışını oturtamayan ülkemizin en iyi üretim reform paketini Meclise getirmiş olsa dahi yerli ve yabancı yatırımcıyı çekemeyeceğini de biliyoruz. Bunun olması için Türkiye'nin hızla normalleşmesi ve hukuk güvenliğine kavuşması gerekiyor. Bugün sanayicimizin en acil çözüm bekleyen sorunu, üretim üzerindeki yüklerin kaldırılması ve maliyet unsurlarının hafifletilmesi olduğu kadar, rekabet, üretim ve yatırım yollarını tıkayan, korkutan OHAL'in acilen kaldırılmasıdır. Terörle mücadelenin sulandırılmaması, partizan hukuka son verilmesi ve mevcut dış politika anlayışının kökten değiştirilmesi ve Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün "Yurtta Sulh, cihanda sulh." ilkesinin hızla uygulamaya sokularak komşularımızla ve dünyayla ilişkilerimizin düzeltilmesi gerekmektedir.

Sanayicimiz yapacağı açıklamaya göre kapısında maliyeciyi, savcı ve polisi görmekten endişelidir. Böyle bir endişe içinde sanayiciyi rahat çalıştıramayız, büyümek istemez, yeni yatırım da yapmak istemez. Onun heyecanını, onun yatırım yapma iştahını ortadan kaldırmış oluruz. Sanayicimiz, bölgesindeki terör operasyonlarının bugüne dek hukuku, güvenliği ve adaleti yeterince sağlayamadığının farkındadır. Bu nedenle ülkemizi hızla terör belasından kurtarmak, ülkemizde huzuru sağlamak zorundayız. Barışın ve huzurun olmadığı yerde yatırım olmaz, üretim artmaz, istihdam artmaz, ihracat da artmaz değerli arkadaşlarım.

Sanayicimiz güvenlik güçleri terörle kahramanca mücadele ederken siyasi iktidarın şeffaf olmasını, terörist sayılan grupları zamanında besleyip büyüten, ilişki kuran, devlet kurumlarında kadroları tahsis edenlerin de yargılanmasını, sahte makbuz koçanlarıyla değil, bu terör örgütlerinin siyasi bağlantılarının samimiyetle ve belgeleriyle açığa çıkarılmasını beklemektedir. Yani ciddi ve samimi bir FETÖ soruşturmasının yapılmasını istemektedir.

Değerli milletvekilleri, size geçtiğimiz hafta Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun TOBB'da sanayicimize, esnafımıza seslendiği ve destek aldığı konuşmasında söylediklerini hatırlatmak isteriz: "Bakınız, yapılan soruşturmalarda tatlıcıyı, baklavacıyı örgüt üyesi ilan eden, yakınını hapisten çıkartıp gazeteciyi, açlık grevindeki insanı içeri alan bu düzen işin siyasi ayağından hiç mi hesap sormayacaktır? Nerededir bunun siyasi ayağı? Ne zaman ortaya çıkarılacaktır? Bunun soruşturmaları niçin yapılmıyor, niçin bekletiliyor? Bunların cevaplarının verilmesi gerekiyor. Sanayiciyi üretimden soğutan, yatırım iştahını kesen bu örgütler bu süreçte hiç mi siyasete sızmamıştır. 'Darbe komisyonu raporlarıyla üstü örtülmeye kalkılan terör örgütlerinin siyasi uzantıları kimlerdir?' sorusu cevap bulmadıkça o elin başındaki ve sonundaki kaybedenler aynı kişiler olmaya devam edecektir. O kaybedenler biz sanayiciler, biz esnaflar, biz emeğiyle geçinenler olacağız."

Değerli milletvekilleri, sanayicimiz her seçim öncesinde komşularla, bölge devletleriyle ve Avrupa Birliği ülkeleriyle, ABD'yle yapay restleşmelere gidilmesinden, seçimlerin sonrasında sanki bu sözler söylenmemiş gibi hareket edilmesinden dolayı büyük itibar ve üretim kaybına uğradığını ve imajımızın giderek bozulduğunu bilmektedir. Tribündeki esnaf ve sanayici oynanan oyunun maç sonunda en büyük kaybedeni konumundadır. Kısa zaman önce Rusya, Almanya, Hollanda, İsrail, Suriye krizlerinde yaşanan tartışmaları hatırlayınız. Şimdi "haçlı ittifakı" diye çıkılan yolda sanayicinin içine düşürüldüğü durumdan eser kalmamış, beylik sözler unutulmuş, havuz medyasının manşetleri tersten atılmaya başlanmış, iki ay içinde söylenen tüm sözlerin tersi yapılmış ve geri kalan sürede sanayicimize, çiftçimize, ara ürün üreten girişimcimize olmuştur.

Bugün savunma sanayi projelerimizle mal satmaya çalıştığımız Körfez ülkelerinin dahi MİLGEM Projesi kapsamında sipariş ettiği 4 geminin siparişinin iptal edildiği yönünde haberler gelmektedir. Yanlış ve stratejiden yoksun dış politikanın yol açtığı sorunlar bugün ABD ile Körfez ülkelerini yaklaştırırken biz bu yeni denkleme seyirci kalıyoruz. Güvenlik risklerimiz arttığı gibi elimizdeki siparişleri dahi kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyoruz. Yabancı sermayenin kısa vadeli para hareketleriyle kaldığı, yatırıma yeterince yönelmediği ve Türkiye'ye güvenmediği, hukuk, OHAL ve terör yüzünden kalıcı yatırım ve istihdamı tercih etmediği bu düzenin ne zamana kadar süreceğini bilmiyoruz. Onun için, OHAL derhâl kaldırılmalıdır ve Türkiye normalleşmelidir. OHAL'in hukuk düzeni gözden geçirilip soruşturmalar rövanş duygusuyla değil adalet temelinde yürütülmelidir. Mağduriyetlere sebebiyet verilmemelidir. Gerçek darbecileri ve terör örgütlerini mutlu edecek biçimde her muhalifi olağan şüpheli sayıp düzmece tutuklamalara başvuran, masumiyet karinesini yok sayan, demokrasiyi çökerten, kanun hükmünde kararname mağduru insanları sivil ölü hâline getiren ve üretimin içinden ve bilimin içinden çıkaran tercih terk edilmelidir. Devlette liyakat acilen geri getirilmelidir. Bir yandan FETÖ terör örgütüyle mücadele edilirken, temizliği yapılırken diğer tarikatlara yol açılmadan cumhuriyetin temel kurum ve kurallarıyla devlet yönetilmeye devam edilmelidir. Tüketen ve ithal eden ekonomik model terk edilerek üreten ve istihdam yaratan ekonomi modeline geçilmelidir. Sürekli yapılandırma yasalarıyla değil acilen vergi reformu, sosyal güvenlik reformuyla Meclisi çalıştıran bir anlayışa geçmeliyiz. Sanayi ile tarımı, inşaat ile tarımı birbirine alternatif gören anlayıştan vazgeçilerek bu tasarıda kıyı, mera, zeytinlik maddeleriyle kendini gösteren büyük yıkım hazırlığından acilen geri dönülmelidir ve bu üç konu kesinlikle tasarıdan çekilmelidir.

Değerli üyeler, biz OHAL şartlarından hiçbir bölgemizde ekonominin, ticaretin, sanayinin, piyasanın işlemediğini, sanayicinin kazanmadığını biliyoruz, şu anda piyasa tıkanmak üzeredir. Ekonominin kendi kanunları varken bu kuralları zorlamanın, ticari yaşamın olağan akışına aykırı hareket eden siyasi demeçler vermenin kimseye faydası yoktur ve faydası da olmayacaktır. Üretim ve istihdam seferberliği işverenleri saraya dizip "Herkes bir işçi alsın, sorun çözülür." demekle kesinlikle olmayacaktır, şimdiye kadar da olmamıştır.

Piyasanın gerçekten işleyen bir düzeni vardır, şartları vardır. Piyasa şartlarının dışına çıkılarak böyle istemlerin devreye sokulmaya çalışılması bence gerçeklikten uzaktır. Üretim reformu da her bir kenti sanayi merkezine dönüştürecek durumda olmadığını biliyoruz. Kentlerin tarım, ticaret öncelikleri ve oturmuş bir düzenleri varken, bu yapılarını geliştirmek il bazlı teşvikten ilçe bazlı teşvike geçmek varken meraları yapılaşmaya açmanın, uygulanamayacak bir projeyi, bir sanayi sitesini, OSB'yi o şehrin merkezinden dışarıya taşımanın anlamı olmayacaktır. Özellikle meraları yapılaşmaya ve sanayileşmeye açmanın hayvancılığı yok edeceği de bilinen bir gerçektir.

Değerli arkadaşlarım, üretim ve istihdamda seferberlik sözle ve talimatla değil eylemle olacaktır. Bu eylemin ilk adımı da bugünkü üretim reform paketiyle sınırlı kalmadan öncelikle OHAL düzeninin kaldırılmasından geçecektir. Geçmişte OHAL'i kaldırmakla övünen iktidar bugün OHAL'i sürekli hâle getirmekle partili cumhurbaşkanlığı modelini bu hedef doğrultusunda kullanmaya çalışmaktadır. OHAL tıpkı TÜSİAD Başkanının geçtiğimiz hafta söylediği gibi, sanayinin ve yatırımın önünde ciddi bir engeldir, lütfen bunu hafife almayalım. Bugün demokrasi ve özgürlükler, adil piyasa ve hukuk düzeni, şeffaf ve hesap veren bir yönetim bizim içeride ve dışarıda rekabetimizi, üretim ve istihdam ortamımızı rahatlatacak bir temel unsurdur.

Türkiye iki buçuk yılı aşan fiilî başkanlık döneminde sanayicinin, esnafın, çalışanın büyük kayıplar yaşadığı bir dönemi yaşamıştır. Bunu somut rakamlarıyla yeri gelirse konuşuruz ve söyleriz. OHAL, fillî başkanlığın yarattığı ekonomik tahribatı derinleştirmiş, adil bir hukuk düzeninin olmayışı yatırım şevkini kırmış, maliyetlerin düşeceği bir piyasa ortamını imkânsız duruma getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, bugün sanayicimiz burada tartışacağımız üretim reformu paketinin çıkması hâlinde yaralarının sadece pansuman yapılacağının farkındadır. "Üretim reform paketi" diye çıkılan yolda sanayicimizin eline kalacak olan şey karşı karşıya bırakıldığı büyük risklerin yanında son derece küçük kalmaktadır. Üreticinin, özellikle sanayicinin kazanabileceği, maliyetlerinin aşağıya çekileceği ve aynı zamanda rekabet edebileceği bir ortam yaratılmadan bu sanayicilerin büyümesi, gelişmesi ve daha çok mal üretmesi ve daha çok ihracat yapması mümkün değildir.

Çok net bir farkı ortaya koymak isterim: Rekabet hâlinde olduğumuz ülkelerde devlet sanayicisini hukukla, refahla, maliyetlerle, öngörülebilir bir piyasa düzeniyle, daha geniş çaplı teşviklerle ve yüksek teknolojik yatırımlarla donatırken biz Türkiye'de iktidarın sağlamadığı güvenlik, özgürlük, hukuk ortamının faturasını sanayiciye ödetiyoruz.

Şimdi gelen reform paketinin iktidarın bir tür özür mektubu şeklinde olduğunu görüyoruz; sanayicinin önünü tümüyle açan değil bugüne kadar güvenlik, hukuk, dış politika ve ekonomide sanayicinin, esnafın başına siyasi iktidar yoluyla bela edilmiş, para ve zaman kaybettirilmiş konular nedeniyle verilen zararın çok ufak bir tazmini şeklindedir. Siyasi iktidar yaşadığımız ekonomik krizin tam anlamıyla sorumlusudur. Yaşadıklarımız küresel piyasalardaki tıkanmadan ziyade iç siyasetteki tarihsel yanlışların ekonomiye bir nebze yansımasıdır. Türkiye'yi sürekli iç gerilim ve kutuplaşma, komşularla çatışma, terörle mücadelede zaaf ortamını sürükleyen, devlette adaleti, liyakati yok eden siyasi anlayışın yaptığı u dönüşleri bugün reform paketinde kendini bir nebze göstermektedir. Ne var ki açık bir gerçeğimiz var, yara derinleşmekte, köklü tedavi gittikçe gecikmektedir. Önümüzdeki tasarı önemli bir adım olmakla beraber derinleşen yaraları kapatmaktan uzaktır.

Sanayicimiz, bu üretim modeliyle, bu ithalata ve inşaata dayalı büyüme mantığıyla daha fazla yol alınmadığını sürekli anlatmakta, bu hukuk düzeninin yeni krizlere gebe olduğunu da vurgulamaktadır. Sanayicimiz tüm bu sorunlara karşı yine de sabırlıdır, işini devam ettirmeye, sürdürmeye çalışmaktadır. Bir yıldır bekleyen bu pakete katkısını vermiştir, biz de belirli maddelerde bu katkımızı esirgemeyeceğiz ve destekleyeceğiz. Üretimdeki maliyetlerin düşürülmesi, belli maddelerde geçen istisna, muafiyet, bürokrasiden arındırma, yönetim organlarında daha fazla söz sahibi olma, ortak yüksek teknolojiye yatırımın artması gerçekten çok önemlidir. AR-GE desteklerinin büyümesi, üniversite-sanayi iş birliğinin gelişmesi, OSB'lerde taşınmaz mülkiyeti ve yönetim ilişkilerinin geliştirilmesi, OSB'lerde enerji dağıtımının kolaylaştırılması ve enerji giderlerinde indirim yapılması, OSB enerji gelirlerinde hacze gidilememesi, OSB sanayi parsellerine üst sınır getirilmesi, TRT payının kısmi düzeyli de olsa kaldırılması, serbest bölge ve sanayi sitelerinde yapı denetiminde bedel indirimi, iflas erteleme yolları, kalite kurulu kurulması, yerli ürüne kamu alımlarında öncelik tanınması, AB mevzuatlarıyla uyumlu ürün geliştirme modeli getirilmesi, teknoloji geliştirme bölgelerinde nitelikli eleman istihdamı sanayicilerimiz gibi bizim de desteklediğimiz maddelerdendir. Gelin görün ki bu gibi maliyet düşüren düzenlemeler, hepimizin bildiği gibi sanayicimizin daha büyük sorunlarına kapsamlı çareler getirememektedir.

Bugün özellikle ihracatta rekabet ettiğimiz ve aynı piyasaya mal sattığımız ülkelerle, bizim maliyetlerimiz ile onların maliyetleri arasında çok büyük farklılıklar olmaktadır. Bu nedenle, bugün Türkiye'nin ihracatçısı birçok müşterisini ve piyasasını kaybetme noktasıyla karşı karşıyadır. Devlet bu tasarıda, özetle, sanayicinin kendi bölgesinde daha rahat karar alma olanaklarını artırıyor gibi görünse de sanayicimizi atağa kaldıracak bir iç ve dış rekabet koşullarını henüz oluşturabilmiş değildir. Sanayicimizi bu tasarı, evet, bazı maliyet yüklerinden kurtarıyor ise de ancak sanayicinin asıl büyük sorunu devam etmektedir.

Bu tasarı Türkiye'nin sanayileşme modelini değiştirmekten uzaktır. Sanayicimiz, bir yıllık görüş alışverişinin sonunda kapsamlı bir üretim reformundan ziyade kısmi bir maliyet reformuyla karşı karşıya kalmış bulunmaktadır. İthalata bağımlı enerji başta olmak üzere, ara malı ithalatına dayalı, düşük katma değerli üretime odaklı, marka ve patent alanında dünya seviyesine çıkacak bir yeni üretim modelini bu pakette maalesef göremiyoruz. Yüksek maliyeti girdiyle işleyen, maliyet unsurları belini büken sanayicimiz bu pakette aldığı ufak indirim, istisna, teşviklerle ancak gününü kurtarabilecektir. Bölgemiz son derece büyük ve yeni potansiyellere açıkken, sanayicimiz, bu paket sayesinde organize sanayi bölgesindeki uyuşmazlıkları daha çok çözülür, bürokrasi bir nebze azaltılır, mülkiyet ilişkileri düzene sokulabilir, üniversite-sanayi iş birliğinde ise yüksek teknolojiye yatırımla daha ziyade personel istihdamı düzeyinde bir nebze rahatlatılabilir.

Bunun ötesinde, Türkiye'de eğitim ve sanayi alanlarının acilen beklediği kapsamlı bir YÖK reformu bu tasarıda yoktur, zaten olması da bu tasarının içinde mümkün değildir. YÖK'ün mevcut yapısını tartışmadan, YÖK'ü kaldırıp yeni bir yükseköğretim reformuna imza atmadan girişilecek bir yasa yasa değil ancak yama olacaktır ve küçük bir değişiklik olacaktır. Yeni bir eğitim modeli ve bunun sanayiyle küçük yaştan ilişki kurularak modelleşmesinin yapılması bu tasarıda maalesef yoktur.

Rekabet ettiğimiz, mal alıp sattığımız, hatta dış politikada yok yere sürtüştüğümüz ülkeler 4'üncü Sanayi Devrimi için yeni bir üretim modeli getirirken bu tasarı daha ziyade mevcut sanayi modelinin sorunlarını kısmen çözmeye odaklanmış bulunmaktadır. Tasarıda desteklediğimiz birçok madde olmakla birlikte bizim OHAL düzeninden çıkarak acilen 4'üncü Sanayi Devrimi'ne uygun bir eğitim ve sanayi modellenmesine gitmemizin gereği açıktır. Aksi hâlde, ülkemiz kaçırmak üzere olduğumuz yepyeni bir ekonomi modelini tartışmak yerine yine zaman kaybedecek ve sanayi üretimini desteklemek üzere yola çıkan torba yasa tasarılarına yandan ve yukarıdan zeytinlik, kıyı ve meraları yapılaşmaya açacak maddeleri iliştirmeye çalışan çarpık bir anlayışa teslim olacaktır.

Değerli Bakanım, sanayicimizin desteklediği, bizim de bugün somut önergelerle yapıcı katkılar getirebileceğimiz, eksiksiz çıkması için çaba harcayacağımız üretim reform paketinde sanayiciye girdi sağlayan tarımı dışlamamalı, bizi ithalata dayalı büyüme ve tüketim modelinden kurtarma noktasında tarımı göz ardı etmemeliyiz. Toprağı ve tohumu, zeytini, denizi ve meraları sevmek ayrı bir şey, bunu yasa maddelerinde savunmak ayrı şeylerdir. Sevgimizi göstermek istiyorsak bugün tarihî bir eşikte duruyoruz. Eğer bu tasarının zeytin, mera ve kıyı maddeleri bu hâlle çıkarsa siz bu tasarıyı ömrünüz boyunca bir başarı hikâyesi olarak hiçbir şekilde anlatamayacaksınız. Yüz binlerce zeytinci aile ve çevre gönüllüsü bu tasarıyı bir reform paketi olarak değil, zeytini yok eden, meraları işgal eden, kıyıları Dubai tipi denize sıfır hastane yapmasına olanak sağlayacak ve serbest bölgelerle dolduran bir yasa olarak anılacaktır. Ege'de, Marmara'da ve Akdeniz'de en az 500 bin ailenin geçim kapısı olan zeytinciliği nereden geldiği belli olmayan bir tasarı maddesine kurban etmeyelim, zeytini de yok etmeyelim.

Bakın, önümüzde 20 bin imzalı bir dosya var, biraz sonra size takdim edeceğim. Çanakkale'nin zeytinci aileleri, çevre dostları kısa sürede birleşti ve size 20 bin imzayla "Bu maddeleri tasarıdan çıkarın." diye istekte bulunuyor. Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneğinin öncülüğünde atılan bu imzalarla zeytinlikler dile gelmiş, zeytinciliğin ölüm fermanına karşı bu ses yükselmiştir. Bu imzaları toplayan irade zeytinliklerin maden, enerji, inşaat, sanayi faaliyetlerinin arka bahçesi olmaması gerektiğini söylemektedir. Masalarınızdaki zeytin fidanları barışın üretim simgesidir. Gelin, daha önce altı defa Meclise sunup kamuoyu tepkisiyle geri çekilmiş bu maddeleri bir defa daha tasarıdan çıkaralım ve kalan maddelerdeki önergelerimizi hızla görüşerek sanayicimizin beklentilerini karşılayalım.

Sayın Bakan, sanayicimiz son derece sınırlı bir rant grubunun bu tasarıya eklettiği, belli ki sizin de savunmaktan yana olmadığınız bu zeytinlik, mera ve kıyı sorununu aşmanızı bekliyor. İşte geçen haftaki Millî Eğitim Komisyonu tutanakları da ortada. Birçok komisyon üyesinin, hatta sizin milletvekillerinizin de buna karşı oldukları ve zeytinlikle ilgili maddelerin çıkarılmasından yana görüş bildirdikleri de bir gerçektir. Üstelik, Komisyon Başkanı Sayın Beşir Atalay YÖK'le ilgili düzenlemelerin kapsamlı bir YÖK raporunu içermediği için çok da anlamlı olmadığını söylüyor, "Kalite kurulunu YÖK kuracak diye oraya kendiliğinden kalite gelmez. YÖK bu hâliyle bağımsız hareket edemez." diyor. Kanunun YÖK'le ilgili maddelerinin ayrı bir tasarı olarak kendi komisyonuna getirilmemesinin büyük bir eksiklik olduğunu savunuyor. Kendisi ısrar etmese bu tasarının tali komisyon olarak dahi görüşülemeyeceğini açıklıyor. İşte Kahramanmaraş Milletvekili Sayın İmran Kılıç da aynı görüşleri paylaşıyor. Bir tarafta kırsal alana ağaç dikiliyor, askeriyenin atış alanı olarak yılda birkaç kez kullanılan yerler yıl boyu boş yatıyor, diğer yandan vatandaşın ekip biçtiği birinci kalite topraklar sanayi bölgesi olarak belirlenmiş, hem toprak kaybı var hem istimlak sorunları söz konusu. Devletin bütçesine yük getirecek bir düzenleme, aynı zamanda da sanayinin kurulması bu sebeplerden dolayı da gecikmektedir. Ülkemizde o kadar çok kırsal alanlar var ki, boş alanlar var ki sanayi yapılabilecek, bu boş alanlar dururken bu zeytinliklerin, meraların ve kıyıların öne çıkarılması ve kullanıma açılması, imara açılması kesinlikle uygun değildir. Nerede verimli bir ova varsa öteden beri o ovanın ortasına bir havaalanı kurulmuştur. Çubuk Ovası dâhil olmak üzere ve havaalanları yapalım derken bir taraftan da ne denli kayıplara uğradığımız bir gerçektir.

Teşviklerde, il bazlı teşviklerle beraber ilçe bazlı teşvikler de olmalıdır.

Tasarıda genel itibarıyla, sanayinin geliştirilmesi öngörülüyor, yaygınlaştırılması öngörülüyor, üretimin desteklenmesi öngörülüyor ama Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun'da yapılan değişiklikle zeytincilik yok ediliyor. Bu, maalesef çok açıkça bu tasarıda sırıtıyor, bu reform paketine biraz gölge düşüyor. Bu maddeyle, özelikle alternatif alan bulunamaması ve Zeytinlik Sahaları Koruma Kurulunun uygun görmesi şartıyla bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış yatırımlar gelirse zeytin sahalarında yatırım yapılmasına izin verilebilecek. Bunun ileride büyük, ciddi sıkıntılar yaratacağı bir gerçektir. Bu, üretimi ciddi manada destekleyecek değildir, sanayiyi geliştirmede ciddi açılımlar sağlamayacaktır. Bu reform paketinde bu maddenin sırıttığını ve açıkça -bir iktidar milletvekili olarak da- bu maddenin kanundan çıkarılması gerektiğini söyleyen birçok milletvekili arkadaşlarınız vardır.

Sayın Bakan, geçen hafta Millî Eğitim Komisyonu toplantısında siz de zeytinlikler konusundaki maddenin tasarı metninden çıkarılabileceğini söylediniz; tasarıya halel gelmemesi için bu maddeleri çıkarabileceğinizi söylediniz. Şimdi, biz sizden o sözünüzü yerine getirmenizi bekliyoruz.

Sayın Bakan, bu çalışmanın sonucu ne olmuştur Allah aşkına? Milyonlarca insanı ilgilendiren bir zeytinlik yasasının kaderine üç beş kişinin buluşmasıyla karar verilebilecek midir? Bir yasa tasarısı Meclise sunulurken bunun etki analizinin ve değerlendirilmesinin, mali raporlamasının ve risk analizinin yapılması gerekmez mi? Buna dair hiçbir bilgi tasarıda göremiyoruz. Mera, zeytinlik ve kıyı alanında Tarım Bakanlığı, Çevre Bakanlığı yetkilileri önden bilgi vermez mi; çevreci örgütlerle, sektörle görüşülmez mi? Mecliste ihtisas komisyonları çalıştırılıp da yasa bizim Komisyona öyle getirilmez mi? Görünen o ki, zeytinlik, mera ve kıyı düzenlemelerinin Bakanlık katında değil, belli şirketlerin hukuk ofislerinde hazırlanarak gelmiş olduğunu görmekteyiz. Önümüzde bir mali analizi, çevre raporu olmayan bu maddeler acilen gündemimizden çıkarılmalı, Meclisimizin -sınırlı sayıdaki- Soma Yırca'da yol açtığı toplumsal infialin bir benzeri yeniden yaşanmamalıdır.

Sayın Bakan, çevreci duyarlılıkla başlayan, yeni bir demokrasi hareketi olan, gençlerin özgürlük çağrısıyla büyüyen Gezi direnişinin 4'üncü yılında tüm samimiyetimle şu çağrıda bulunuyorum: Zeytinlik arazilerde yapılaşmaya izin verecek bu maddeyi gelin bu tasarıdan çekin. Zeytinlikleri gerçekten bitirmeyin. Bu irade beyanınızı bize bildirin ve görüşmelere başlayalım ve bu görüşmeleri de hızlıca bitirmek suretiyle tasarının Meclise gelmesini sağlayalım. Lütfen zeytincilik, mera ve kıyılarımızda son derece büyük yıkımlara, zarara yol açacak inşaat hırsının tarım ve hayvancılığın önünü tıkayacağı, tarıma rağmen sanayileşmeyi savunacağı bu düzenlemeyi geri çekelim. Bugüne kadar bize hiçbir etki değerlendirme ve maliyet raporu sunulmayan, hangi gerekçeyle zeytinlik saha tanımının değiştirildiği belli olmayan, koku ve duman çıkaran tesise izin vermeyen, mevcut Zeytincilik Kanunu'na istisnalar iliştiren, zeytinlik kesene hapis cezasını kaldıran, siyasetin gölgesinde işleyecek bir kurul marifetiyle son derece muğlak bir hükme dayanılarak zeytinlere yok edecek bu tasarı gerçekten zeytinliğin, zeytinlerin ölüm fermanıdır. Meclisimiz yok etmeye değil, sürdürmeye; çoraklaştırmaya değil, büyütmeye mesai harcamalıdır ve sanayimizin büyümesi, gelişmesi için ne yapılması gerekiyorsa bunların öncelikle yapılması gerekir. Sanayileşen bir Türkiye bu başarı öyküsünü ancak tarımla, hayvancılıkla birlikte destekleyerek, birlikte yürüterek gerçekleştirebilir. İthal et, ithal saman ve arpadan sonra Yunanistan'dan, İspanya ve İtalya'dan zeytin ithal edecek bir Türkiye dünyada kimseye milliyetçilik politikasını yürütemeyecektir. Sanayileşme politikamızın özü yüksek teknoloji üreten, dördüncü sanayi devrimine hazır bir eğitimli kuşak yetiştirmek olduğu kadar yerli tarım ve hayvancılık uygulamasını sanayiyle bütünleştiren, üreten, kazanan, istihdam yaratan ve sosyal adaletle paylaşan bir ekonomi modeli olmalıdır. Yani kendi imkânlarıyla, devletin teşvikiyle büyüyen, gelişen, yeni yatırımlar yapabilen ve geleceğinden güven duyabilen bir ortamın da yaratılması suretiyle sanayicimizin önü açılmalıdır diye belirtmek istiyorum.

Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum.