KOMİSYON KONUŞMASI

Evet, buyurun.

REŞAT DOĞRU (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

15 Mayıstaki Edirne mülteci kampı ziyaretine yurt dışında olmamız münasebetiyle katılamadım. Özellikle katılmayı çok arzu ediyorduk. Ancak, arkadaşlarımızın hazırlamış oldukları raporu da okudum. Önemli bir rapor hazırlanmış. Arkadaşlarıma, raporu hazırlayanlara ve katılımcılara teşekkürlerimi arz ederim.

Tabii, ülkemiz şu anda mülteci ve kaçak cenneti olmuş durumunda görünüyor. İşte, geçenlerde de bildiğimiz gibi, yine İstanbul'da Bulgaristan'a geçmek için insanlar küçük bir kayıkta -gemi demeyelim de- oraya geçmeye zorlandılar ve akabinde de birçok canı da, insanı da orada kaybettik. Dolayısıyla, bu konuda çok ciddi önlemler alınması gerekir diye düşünüyorum. Yani, Türkiye'nin bir cennet hattı olmaktan, cennet bölgesi, kaçak cenneti olmasından mutlaka çıkarılması lazım. İnsan hakları her şeyin üzerindedir. Dolayısıyla da bu yönlü olarak ne tür kanuni çalışmalar yapılacaksa bir an önce yapılmalıdır.

Ayrıca Hükûmet olarak diğer ülkelerle mutlaka geri gönderme anlaşmaları yapılmalıdır. Yani, şimdi, şu anda işte eğer Afrika'nın çeşitli ülkelerinden, hatta Amerika'dan veya Asya'nın birçok ülkelerinden ülkemize gelip de buradan dış ülkelere geçmek istiyorlarsa, dolayısıyla, burada bir boşluk mu var diyeceğiz veya başka bir eksiklik mi var diye bunu düşünmek mecburiyetindeyiz. Yoksa, insanların ölümlerini bir türlü engelleyemiyoruz. Bu yönlü olarak da mutlaka Dışişleri Bakanlığı ülkemizde hangi ülkenin vatandaşları varsa onlarla mutlaka bir ilişki kurmalı ve geri gönderme noktasında yani cazip olmaktan Türkiye'nin mutlaka çıkarılması gerekmektedir. Bu yönlü olarak da tedbirlerin artırılması lazım.

Artı, beraberinde yine, raporda da okuduğumuz ve daha önce de tespit etmiş olduğumuz konularda, geri iade edilen vatandaşların bazılarının tekrar ülkemize gelerek tekrar geçme yani Avrupa Birliği ülkelerine veyahut diğer ülkelere geçme noktasında teşebbüsleri olduğunu görüyoruz. Bu yönlü olarak da artık yüz tanıma sistemleri midir, veyahut da diğer, parmakla ülkemizden çıkarken veya giderken o sistemlerin tekrar mutlaka değerlendirilip bu yönlü olarak da önemli adımlar atılmalıdır ve buradan gönderilen insanların en azından geriye dönüşlerinin olmayacağı noktasında bir tablo ortaya koyabiliriz.

İkinci konu olarak, Mardin ve Şanlıurfa ziyaretleriyle ilgili olarak da şunu söylemek isterim ki o geziye ben de katıldım Sayın Başkan, sizler gibi. Tabii, gezi çok önemli bir geziydi. Midyat'taki ziyaretimiz, Viranşehir'deki, Şanlıurfa'daki, daha sonra Suruç'taki ziyaretlerimiz çok önemlidir. Ancak, tabii Midyat ziyaretinde, biraz önce Ülker Hanım da bahsetti, hakikaten orada yani Ezidilerle ilgili olarak veya diğer vatandaşlarla, gruplarla ilgili olarak devletimizin çok ciddi manada destek olduğunu, fakat başka hiçbir ülkenin, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere herhangi bir desteğinin olmadığını orada gördük. Tabii, Viranşehir'de diğer yerlerde yapılan... Yani, Türkiye Cumhuriyeti devleti her türlü desteği sağlayarak o bölgelerde gerekli yardımı ve ilgiyi göstermiş durumdadır. Ancak, şunu söylemek mecburiyetindeyiz ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin -Şanlıurfa Valisinin söylemiş olduğu bilgi doğrultusunda söylüyorum- Ayn El-Arap'a 820 civarında insani yardım tırı gönderdiklerini ifade ettiler ki bu çok önemli rakamdır. Yani, orada gördüğümüz kadarıyla, Suruç'ta gördüğümüz veya Urfa'da gördüğümüz, diğer yerlerde gördüğümüz çok büyük sayıda insanın tamamının burada bulunduğu ve devletimizin her türlü desteği sağladığı noktasındadır. Kaymakamından, askerine, polisine kadar o noktalardaki insanüstü gayreti ben takdirle karşılıyorum ve oradaki görevli vatandaşlarımıza, görevlilere, hepsine candan teşekkür etmek istiyorum, AFAD yetkilileri dâhil olmak üzere.

Ancak, şunu söylemek mecburiyetindeyiz: Tabii, yapılanlar dünyaya anlatılmamış ama Türkiye'ye de anlatılmamış olduğunu da görüyoruz. İşte bizim bu Ayn El-Arap'ı ziyaretimiz öncesindeki olaylar bahane edilerek Türkiye'nin her tarafı da yakılmıştır, 50'ye yakın insan ölmüştür. Acaba bu 50 insanı öldürenler kimlerdir? Bunları da... Yani, faili meçhuller zaman zaman Türkiye'de gündeme getiriliyor. Ondan sonra bazı yerlerde ölen insanların durumları gündeme getirilip niye öldürüldüğü veyahut da buradaki sorumluların hepsi bir bir ortaya konuluyor. Öyle ise bu 50'ye yakın insanın da mutlaka kimler tarafından öldürüldüğü, kimler tarafından insanların yaralandığı, kimlerin binalarının yakıldığı, kimlerin arabalarının yakıldığı -İstanbul başta olmak üzere- bunlar da mutlaka ortaya konmalıdır. Yani, siz 820 tır oraya insani yardım gönderiyorsunuz, 200 binin üzerinde insanı Türkiye'ye getiriyorsunuz, Suruç başta olmak üzere, Şanlıurfa başta olmak üzere buralarda istihdam ettiriyorsunuz, her türlü desteği gösteriyorsunuz, maddi katkıyı gösteriyorsunuz, dünyadaki hiçbir ülke buna bir yardım yapmıyor, sadece Amerika Birleşik Devletleri Ayn El-Arap'ı bombalıyor veyahut etrafındaki çeşitli yerleri bombalıyor ama maddi yönüyle yani oradaki insanlara, Türkiye'ye getirilen insanlara yardım noktasında hiçbir şey yapmamış olduğu bir ortamı da görüyoruz. Orada da söylenmiştir, siz de biliyorsunuz yani Batı güçlerinin, ABD güçlerinin özellikle buralarda yani Ayn El-Arap'ta ve etrafında bombalar denedikleri, uçaklarıyla atışlar yaptıkları, kendilerine bir eğitim alanı hâline getirmiş olduklarını da görüyoruz. Bunu da kabul etmediğimi buradan ifade etmek isterim.

Bir diğer konu da Ayn El-Arap'a yardım noktasında Barzani'nin taraftarlarının ülkemize girdiği ve Suruç'tan da oraya geçtiği bir durumu da hep beraber daha sonra basında okuduk. Bunu da ben çok farklı şekilde değerlendirmek isterim ki oradan geçen insanların ellerinde bir terör örgütünün kendine göre bayrakları veyahut da Amerika Birleşik Devletleri'ni övücü çeşitli sloganların söylenmiş olması... Orada Türkiye Cumhuriyeti devletinin bayrağı yok, Türkiye Cumhuriyeti devletinin herhangi bir söylemi yok ama onun karşısında da PKK'nın her türlü söylemlerinin olduğu ve akabinde Türkiye Cumhuriyeti devletine her türlü hakaretin yapıldığı ama onun karşısında da 826 tırı oraya yardım olarak gönderen, her türlü gönlünü açan, sevgisini açan; oradaki kaymakamından, polisinden askerine kadar insanların olduğu bir ortamda bunu da mutlaka söylemek mecburiyetindeyiz. Yani, orada siz buradaki insanların da, buradaki bölgedeki insanların hepsine her türlü yardım, desteği gösteriyorsunuz ama onun karşılığında almış olduğunuz, ülkenizde isyan provası yaptırılıyor, ülkenizde insanlarınız öldürülüyor, 50 tane insan öldürülüyor, insanların dükkânları yakılıyor, arabaları yakılıyor, iş yerleri yakılıyor, insanların mal varlıklarının hepsi talan ediliyor. Böyle bir tablo karşısında, herhâlde söylenecek bazı sözlerin olduğunu da söylemek, ifade etmek isterim.

Ayrıca, tabii, bunu dünyaya da anlatmamız gerekmektedir. Yani, bizim Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak şu anda Yurtdışı Türkler başkanlıklarımız var, özellikle Yunus Emre kültür merkezlerimiz var. Buralara yapılan yardımların veyahut da Suruç'ta yapılan, Viranşehir'de yapılan yardımların neler olduğu, Türkiye Cumhuriyeti devletinde devletin kendisinin yapmış olduğu yardımların, orada kampların dışında çok büyük sayıdaki insan kalabalığına, evlerde, oradaki bölge insanlarının nasıl baktığını veyahut da bölgelerin dışındaki diğer insanların nasıl baktığını, nasıl onların kucaklanmış olduğunun dünyanın her tarafında anlatılması gerekmektedir, bunu da ifade etmek istiyorum.

Tabii, şurası da bir gerçektir ki burada Suruç Belediyesinin de... Ben Suruç Belediyesinin kamplarına katılmadım. Özellikle katılmayış sebebim de şuydu, ziyarete katılmama sebebim de: Orada PKK militanlarının olabileceği, Türkiye Cumhuriyeti devletine silah çeken militanların ve bayrakların olabileceği düşüncesiyle o kampa katılmadım ama benim dışımdaki diğer arkadaşlarımız katıldılar. Tabii, bilmiyorum orada ne yaşandığını, ne yaşanmadığını, bilmiyoruz ama şurası gerçektir ki Türkiye Cumhuriyeti devleti mutlaka yapmış olduğu yardımı yani kendi yapmış olduğu yardımı anlatmalı ve oradaki anlatılanlarla beraber de karşı taraftaki insanların yani Türkiye Cumhuriyeti devletini bölmek ve parçalamak isteyen grupların da neler yaptığının da mutlaka dünyaya anlatılması gerekir diye ifade etmek istiyorum.

Bir kez daha söylüyorum: Türkiye Cumhuriyeti devletinde faili meçhuller zaman zaman gündeme getiriliyor. Faili meçhuller mutlaka aydınlanmalıdır, o konuda hiçbir şekilde sözümüz yoktur. Ancak, Ayn El-Arap yani sözleriyle, Kobani eylemleri münasebetiyle 50'ye yakın insan ölmüştür ve akabinde de binlerce insan yaralanmıştır ve olayların bir kısmı hâlâ devam etmektedir yani Ayn El-Arap marifetiyle o söylenerek devam etmektedir. Dolayısıyla, burada bir eksikliğimiz mi vardır, anlatılmayan bir şey mi vardır veyahut da o güçlerin yapmak istediği başka bir şey mi vardır, bunların dile getirilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.