KOMİSYON KONUŞMASI

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli Bakan, çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle selamlıyorum.

Bugün önemli bir gün, Gezi'nin 4'üncü yıl dönümü. Gezi'de biz 4 tane, 3 tane ağaca sarılarak yaşam alanlarımızı, yaşam tarzımızı savunduk; dayanışmayı, kardeşliği, dostluğu savunduk. Bugün önemli bir gün.

Bugünlerde özellikle zeytin ağaçlarına göz dikilmesini de çok manidar buluyoruz. Neden yine ağaçlarla sorununuz var, çok merak ediyoruz. Her gün yeni bir vaka oluyor, elinizde bir keser var ve sürekli geminin bir yerlerine vurup su almasını sağlamaya çalışıyorsunuz. Dün Sur'la ilgili bir konuşma yaptık, bugün geldik zeytin ağaçlarıyla ilgili konuşma yapacağız, yarın gelip kıyılarla ilgili bir konuşma yapacağız. Artık ne zaman ne yapacağınız belli değil. Yandaş birkaç tane müteahhittiniz var muhtemelen, gidiyor yer bakıyor kendisine, bir yeri gözüne kestiriyor, siz de ona uygun yasal düzenlemeler yapıyorsunuz. Bir ülke böyle yönetilemez.

Sanayiyi desteklemek demek tarımı mahvetmek demek değildir, sanayiyi desteklemek demek sanayici ile çiftçinin, zeytincinin arasını açmak değildir. Ülkemizde maalesef insanlar birbirine düşman hâle getirildi, hep bir kutuplaşma hâlindeyiz. Neredeyse karşılıklı parti mensupları birbirlerine kız alıp vermiyor, ev kiralamıyor, iş yapmıyor. Şimdi de sanayici ile çiftçiyi karşı karşıya getiriyorsunuz. Bir sordunuz mu acaba sanayici bu kanunda kendisinin adının kullanılmasına "evet" diyor mu, bunu kabul ediyor mu? Yoksa, siz sadece onun adını kullanarak böyle bir çalışma mı yapıyorsunuz?

Şimdi, Afrika'da çiftçiler için toprak kiraladınız ve çiftçilik yapılsın istiyorsunuz ama Türkiye'de çiftçiliği bitirdiniz, yatların mazotlarından vergi almıyorsunuz ama çiftçiden alıyorsunuz. Bir de üstüne üstlük herkes toprağı bıraksın diye ekip biçmeyen çiftçiye para ödüyorsunuz, ekip biçmediği için. Bugün zeytin sanayisi için projeler üretip üretimi artırmak, ihracatı artırmak için teknolojiyi, bilimi, sanayi kullanmak yerine, zeytinlikleri artırmak yerine zeytinlikleri yok etmeye gayret ediyorsunuz.

Şimdi, bilimsel bir gerçek var, bunu söylemekte fayda var madem YÖK Başkanı burada bu cümleyi kurabiliriz. Şimdi, Türkiye'nin yüzünü bilime, fenne, teknolojiye dönmesi tercihten öte bir zorunluluktur. Ben bunu hep söylerim kitaplarımda da yazdım, bu çok önemli bir şeydir ve üniversiteler bilgi üretmelidir. Bu bilgi teknolojiyle katma değeri yüksek bir ürüne dönüşmelidir. Türkiye'nin kurtuluşu bu yönde olmalıdır. Üniversite sanayi iş birlikleri kurulmalıdır. Bu yönde niye çalışmıyorsunuz, bu yönde niye bir şeyler yapmıyorsunuz? Eminim diyeceksiniz: Şunu yapıyoruz, bunu... Peki, aynası iştir kişinin lafa bakılmaz, sonuca bakıyoruz. Dünya genelinde marka olabileceğimiz herhangi bir ürün üretebildik mi Sayın Bakan? Böyle bir çalışmamız var mı? Yok. Niye yok? Çünkü doğrudan betona yatırım yapıyoruz, bilime, teknolojiye değil; insana değil, betona yatırım yapıyoruz. O betoncular da çıkıp İstiklal Caddesi'nde çok vahim terör olayı olduğunda "Ortanca karımla gittim, karanfil çok ucuzdu onun için gül aldım." diyor ya da bir başkası çıkıp milletin anasına küfredebiliyor. Bu anlayış yanlış bir anlayıştır. O elinize alıp gemiyi kırmaya çalıştığınız keser bir gün döner sizi de keser, bu yanlıştır.

Ağaçlarımız iki yüz-üç yüz yaşında, binli yaşlarına yakın ağaçlarımız da çok. Bunları kesmek, yok etmek yerine gen merkezlerinde kullanılabilir. Şimdi, dönümdeki ağaçlarla ilgili, bu benim uzmanlık konum değil, onun için ben bir çalışma yaptım kendimce Avrupa Birliğinde yaklaşık dönümde 2,5 ağaç var sadece ve oralar zeytinlik. Sizin, bizim yeşil alanlardan derdiniz ne çok merak ediyorum ve buradan kıyılara da gelmek isterim. Ben İstanbul milletvekiliyim, İstanbul'da Ataköy sahilleri... Yine yandaş bir müteahhitçe doldurulan alanda koca koca gökdelenler dikildi. Sanayiye açacaksanız mesela -ben onu Genel Kurulda söylemiştim, siz de zannediyorum oradaydınız- biz mimarız, Mimar Sinan'ın göğe uzanan minarelerini gölgede bırakan, ranta uzanan kuleleri yıkıp onları belki sanayide, bilimde, teknolojide değerlendirmeniz çok daha doğru olabilir.

Şimdi, 750 bin üretici bu tasarıdan etkileniyor ve komisyon üyelerini siz bakanlık olarak belirliyorsunuz, lütfen -hâlâ, hatırın kalmasın derler bizim oralarda- bir tane ziraat odasından bir temsilci... Onu da muhtemelen size yakın bir arkadaşı alacaksınız ve dünyada böyle bir durum yok. Benim edindiğim bilgiye göre 100 milyon ağaç tehdit altında. Bu kanun tasarını hazırlayanların -bence yeni bir kanun tasarısı, ben şahsen bir milletvekili olarak sizden rica ediyorum lütfen hazırlayın, biz CHP grubu olarak hep birlikte imza atacağız- bu tür ağaçla ilgili, yeşille ilgili kanun tasarısı hazırlayacak olan bakanlar bir tane ağaç diksinler, müsteşarlar bir tane ağaç dikip yetiştirsinler, o ağaç nasıl yetişiyor, o ağaç hangi emekle yetişiyor. Bir ağacı kesip bir yere fidan dikiyor ya AKP zihniyeti, acaba onun aurası, florası ne şekilde, neleri etkiliyor, neleri topraktan koparıyor ya da toprağa ekliyor? Bunlara bakmak lazım.

Kıyılarda çevre, kent planı ve kamu yararına tümüyle aykırı faaliyetlere yol açabilecek olan bu tasarı derhâl geri çekilmelidir ve oluşabilecek yasal boşluklar sanayileşmenin, özellikle inşaatın önünü açarak tarımı, hayvancılığı ve hatta sanayiyi bile bitirecektir ama bugünkü konumuz zeytincilik ve zeytinciliği de bitirecektir.

Karadeniz'i de söylemeden geçemeyeceğiz. Karadeniz'de de biliyorsunuz kıyılarımız inşaatların, yoğun inşaatların, TOKİ eliyle yapılan yoğun inşaatların baskısı altında. Siz bunu ne niyetle yapıyorsunuz bilemiyorum. Ben diğer milletvekili arkadaşlarım kadar belki iyi niyetli değilim. Yani bilmeden bir Bakanın böyle bir tasarı getireceğine inanmıyorum, okumuşsunuzdur herhâlde ya da müsteşarlarınız, yardımcılarınız okumuştur ve birileri size demiştir. "Burada zeytincilik ölüyor, izin vermeyin." demiştir.

BAŞKAN - Sayın Yedekci, bir Bakanla konuşuyorsunuz. "Okumuşsunuzdur." diyorsunuz.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Evet.

BAŞKAN - Tasarıyı getiren Sayın Bakan.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Evet, biliyorum.

ŞAHİN TİN (Denizli) - Bence yanlış konuşuyorsunuz. Yani bu şekilde konuşmanız uygun değil.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Size göre, siz öyle konuşmazsınız ben böyle konuşuyorum. Olabilir, herkesin... Ben bir kere milletvekiliyim.

BAŞKAN - Lütfen, sizi temiz dile davet ediyorum.

ŞAHİN TİN (Denizli) - Konuşmanız uygun değil.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Size göre uygun değil. Bir müsaade edin.

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) - Daha nazik bir dil kullanırsanız...

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Burada zeytinciliğin ölüyor olduğu orta..

ŞAHİN TİN (Denizli) - Öyle şey mi olur, saçma sapan konuşma mı olur?

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Sizin yaptığınız hiç uygun değil. Sizin getirdiğiniz tasarı saçma sapan Beyefendi.

ŞAHİN TİN (Denizli) - Sen boş ver onu.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Benimle "sen" diye konuşamazsınız.

ŞAHİN TİN (Denizli) - Hanımefendi, üslubunuz düzgün değil.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Sizin üslubunuz düzgün değil.

BAŞKAN - Sayın Yedekci...

MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan müdahale ediyor.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Ben size karışıyor muyum?

BAŞKAN - Sayın Tin...

AKİF EKİCİ (Gaziantep) - Arkadaşlar istediği gibi konuşmayı önce olmazsa tarif etsinler. Bak, tarif etsin arkadaşlar nasıl konuşacaksa öyle konuşsun o zaman! Genel doğruları konuşuyor ya.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Ama ben kimseye hakaret etmedim. Sadece Sayın Bakana sordum, "okumuşsunuzdur" dedim. Okuduğuna inanmak istiyorum. Sayın Bakan, önüne hazır gelen bir kanun tasarısıyla buraya getirmemiştir diye düşünmek istiyorum sadece. Söylediğim budur kimseye kötü...

ŞAHİN TİN (Denizli) - Yanlış konuşuyorsun, yanlış!

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Sana göre yanlış, bana göre doğru; kabul etmiyorsan dinlemezsin.

ORHAN SARIBAL (Bursa) - İyi de Başkan var orada, Başkan var orada.

(AK PARTİ ve CHP milletvekilleri arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN - Sayın Yedekci... Sayın Tin...

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Sayın Bakan, müsaadenizle ben bitireyim. Ben okumuş olduğunuzu...

ŞAHİN TİN (Denizli) - Müdahale etme hakkım var.

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Başkan eder, sen niye müdahale ediyorsun ki. Sana mı düşüyor?

HASAN SERT (İstanbul) - Siz niye bağırıyorsunuz?

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Sayın Başkan, burada hakaret yok, aşağılama yok.

HASAN SERT (İstanbul) - Sen niye bağırıyorsun? Sen de sus o zaman. Başkan varsa sen de konuşma o zaman.

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Konuşmasın ki ben de konuşmayayım. Başkan konuşsun, o konuşmasın.

HASAN SERT (İstanbul) - Sesini yükseltme!

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Yükseltirsem ne olacak, ne yapacaksın? Yükseltiyorum sesimi, ne diyeceksin?

HASAN SERT (İstanbul) - Otur yerine, otur yerine!

(AK PARTİ ve CHP Milletvekilleri arasında karşılıklı laf atmalar)

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Lütfen müdahale etmeyin, yanlış yönetiyorsunuz oturumu.

BAŞKAN - Ben nasıl yönettiğimi biliyorum Mustafa Bey, ben nasıl yönettiğimi gayet iyi biliyorum.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) - Arkadaşlar, şimdi söylenen cümlede yanlış bir şey yok. Bunları tartışmaya da gerek yok. Ben o zaman size göre mi konuşacağım? Yani o zaman size göre mi konuşacağız. Yani siz tarif edeceksiniz, biz size göre konuşacağız. Şahin kardeş olur mu öyle şey ya? Siz tarif edeceksiniz, size göre mi konuşacağız. Yani ülke bu hâle getirilmiş...

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Herkes bence haddini bilsin. Sayın Vekil, sen de haddi bil! Öyle şey olur mu ya! Sen bana nasıl konuşacağımı söyleyebilir misin, böyle şey olur mu? Ne ayıp bir şey.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) - Söyleyecek tabii ki bildiklerini.

ŞAHİN TİN (Denizli) - İki gündür konuşuyorsunuz.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) - Bildiklerini, inandıklarını söyleyecek burada.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Ben devam ediyorum kaldığım yerden Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Vekil, devam edin lütfen.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Bu ülkeyi sokmaya çalıştığınız şekle girmeyeceğiz. Biz bilime, fenne, teknolojiye inanıyoruz, sizin kafanızla da sınırlı da değiliz Beyefendi. Kendi kafamız var, bilime, teknolojiye inanıyoruz, biz insanız, düşünebiliriz, konuşabiliriz.

ŞAHİN TİN (Denizli) - Yok, biz hayvanız o zaman, öyle mi? Ne demek istiyorsunuz ya?

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Sizin haddinize mi benim nasıl konuşacağımı söylemek, karışamazsınız benim nasıl konuşacağıma.

ŞAHİN TİN (Denizli) - Bu şekilde konuşamazsın.

BAŞKAN - Sayın Yedekci, devam edin lütfen.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Sayın Bakan, ben sizin bu metne...

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Yahu kardeş, hakaret var mı şu konuşmada?

ŞAHİN TİN (Denizli) - Var.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Neresinde var?

ŞAHİN TİN (Denizli) - Her şeyinde hakaret var.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Hiçbir yerinde hakaret yok.

ŞAHİN TİN (Denizli) - Ben hakaret olarak algılıyorum.

BAŞKAN - Sayın Akaydın...

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Üstüne alınıyorsun. Saygıyı sen mi öğreteceksin bize? Ne haddine senin?

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) - Niye bağırıyorsun?

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Siz bağırıyorsunuz da onun için, deminden beri bağırıyorsunuz.

ŞAHİN TİN (Denizli) - Biz diğer konuşanlara bir şey demedik, dinledik güzelce.

BAŞKAN - Sayın Akaydın, lütfen müsaade edin.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Ben farkındayım, AKP'li milletvekilleri de aslında zeytinciliğin bu yasa tasarısıyla yok ediliyor olmasından dolayı vicdan azabı çekiyorlar. Özellikle bu kadar önemli günlerde, ramazan ayındayız, birlik beraberlik, dayanışma, kardeşlik ayındayız bugünlerde zeytin Hazreti Peygamber Efendimiz'in "Çekirdeği her derde devadır." dediği zeytine yaptığınız bu zülüm reva değildir. Bunu siz de biliyorsunuz. Bu vicdan azabıyla manasız cümleler kuruyorsunuz. Ben kaldığım yerden devam edeyim.

Sayın Bakanım, ben bu metni okumuş olduğunuza inanıyorum ve bu okuduğunuz metne baktığınızda da sanayileşmenin önünü açmanın yolunun zeytinciliği öldürmek olmadığına inandığınızı ve bildiğinizi düşünmek istiyorum ve bu inançla da sizin bu tasarıyı tekrar görüşmek üzere, hatta mümkünse özellikle zeytincilikle ilgili kısmını Tarım Bakanlığına, kıyı ve meraların -bu biliyorsunuz sanayiyi ve beraberinde inşaatı getiriyor- ilgili İmar, Bayındırlık, Kültür, Turizm Komisyonuna ve ayrıca Çevre Komisyonuna yönlendirmenizi ve ortak bir akılla, hepimizin derdi ülkemiz için en iyiyi yapabilmekse eğer, hepimizin derdi zeytincinin derdine çare bulmaksa, o zeytini yerken "Acaba içine ayakkabı boyası mı kattılar, biz çocuklarımıza ne yediyoruz, bilmiyoruz." endişesi yaşamamaksa... Bu sizin artık yapmanız gereken bence bir zorunluluktur, bunu yapmalısınız çünkü bazı işlerin geri dönüşü yok. Zeytinliklere sanayi girdikten sonra bunun önünü mümkün değil kapatamazsınız çünkü şimdiye kadar yapılan bütün icraatlar sonrasında yeşil alanların beton alanlara dönüştüğü, Türkiye'de bir sürü çorak arazi varken niçin bu sanayi alanlarının zeytinliklere getirilmek istendiği anlaşılamıyor. Ayvalık'la ilgili bir baktım ben. Mesela, burada "15 ya da daha fazla zeytin ağacı" demişsiniz, Ayvalık ortalaması 8. Ne yapacağız? Ayvalık'ı komple sanayiye mi açacağız? Yapacağımız nedir? Aklıselim düşünmek zorundayız, bilimi, fenni, teknolojiyi öncelemek zorundayız; Bakanlığınızın adı da bunu gerektirir. Bu bakımdan, bu çalışmayı geri çekerek tekrar üzerinde ilgili üniversitelerden, ilgili sivil toplum kuruluşlarından, ziraat odasından ve çiftçilerden de bilgi ve destek alarak önemli bir çalışma yaparak, gerekirse çalıştaylar yaparak bu konuları gündemimize getirmeniz gerekmektedir. Ben yaptım oldu zihniyeti hiçbir zaman için başarı getirmeyecektir.

Hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım.

BAŞKAN - Sayın Yedekci'ye teşekkür ediyorum.