KOMİSYON KONUŞMASI

ARZU ERDEM (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, basınımızın temsilcileri, Bakanlığımızın temsilcileri; şimdi, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin aslında sosyolojik olarak yorumlanması gerektiğini düşünüyorum. Sosyolojik olarak yorumlandığında her birinin kendi özelinde özellikle büyük olanlara baktığımızda gerçekten inanılmaz bir milliyetçilik çıtasının olduğunu ve bu anlamda bir araya gelmeyle ilgili kendi çıkarlarını düşünmek şartıyla tercih ettikleri ülkelere de baktığımız zaman daha çok, nüfusu az olan, sosyolojik olarak da uyum sağlayabilecekleri, arada bir sorunun çıkmayacağı ülkeleri tercih ettiklerini görüyoruz. Ekonomik sıkıntıları olabilir bu ülkelerin, bunları da maddi takviyeler yaparak, maddi destekler sunarak aşıyor; onları da kendi dokusuna dâhil ediyor.

Ülkemize bakıldığında, ülkemizin böyle bir iş birliğinde onlarla dokunun uyuşmayacağının onlar da farkında, aslında biz de farkındayız. Nasıl uyuşmaz? Gerçek anlamda onların hedeflediği, kendi bünyesinin dokusunun içine alma, bir organı hâline getirme olarak niyetlendikleri biraz önceki büyümeden bahsettiğimiz büyüme modelinde Türkiye aslında çok uygun bir ülke değil hem kendi içinde dinamikleri farklı olan, sosyolojik yapısı farklı olan, gerçekten milliyetçilik çıtası bizde de yüksek olan bir ülke olarak biz de kendi çıkarlarımızı gözeteceğimiz için -bu da çok doğal- onların çok tercih bir ülke değiliz ama ihtiyacı var mı, zaruret mi, Birliğin içerisinde olmamız gerekir mi? Gerekir, stratejik olarak, coğrafi konum olarak önemli bir konumda olduğumuz için.

Şimdi, buna baktığımızda aslında -ben her yerde her zaman söylüyorum, benim yaşımla beraber neredeyse süreç- bu süreç hiçbir zaman için onlar açısından sona ermeyecek, bizim açımızdan da sona ermeyecek, hep müzakere hâlinde olacağız ama gerçek anlamda Avrupa Birliğine Türkiye'nin girmesi söz konusu olacak diye düşünmüyorum; ben o anlamda toplumun da sesi olarak burada bunu dile getirmiş olayım.

Şimdi biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu anlamda her zaman şunu söyledik: "Türk'ün Türk'ten başka dostu yok." ama dünya genelinde yapılması gereken anlaşmalar noktasında da uzlaşmacı bir tavır içerisinde kendimizi anlatmak suretiyle ama çok da fazla kendimizi sadece anlatıp kabul ettirmeye çalışmak değil de aslında Avrupa Birliği üyesi ülkelerin Türkiye'ye ne kadar ihtiyacının olduğunu anlaması gerektiğini, onların anlaması gerektiğini vurguladık.

Şimdi, FETÖ darbe girişimi konusuna geldiğimizde; o çok önemli, kırılma noktalardan bir tanesi hem ülkemiz açısından hem milletimiz açısından hem de Avrupa Birliğinin bu anlamdaki tavrını tahlil etme açısından çok önemli.

Şöyle ki: Birçok ziyaret yaptık Sayın Başkanımızla ve değerli üyelerimizle birlikte. Orada her şeyde önce Avrupa Birliği üyesi ülkelerin temsilcilerinin bilinç altında ve zihinlerinin geri planında "Böyle bir darbe girişimi yok, bu tamamıyla kurguydu, ülkeye bunlar yapılmadı." Bu şekilde bir yaklaşım söz konusu ve bunun dışa vurumunu biz maalesef hissettik. Gittiğimiz yerlerde anlattığımızda ikna olanlar oldu, olmayalar oldu ama her nedense hep biz kendimizi anlatmak ve ikna etmek zorunda bırakılıyoruz. Bu anlamda da gerçekten samimi gelmeyeceklerini de bilmek lazım çünkü FETÖ darbe girişimden sonra bir ay kadar süre içerisinde hiç kimse dönüp -Sayın Başkanımız da bunu biliyor- işte geçmiş olsun dileklerini dahi bildirmediler, hatta şunu bile beklemiş olabilirler: "Sonucuna bir bakalım, ona göre hareket edelim." demiş olduklarına bile inanıyorum ben maalesef.

Terör konusunda ise yine yıllardır maalesef terör örgütlerini beslediklerine, bunların faaliyetlerine müsaade ettiklerine, maddi olarak palazlanmalarına müsaade ettiklerine de şahit olduk hep birlikte. Hatta ve hatta kendilerinde bir terör olayı meydana gelene kadar o terör örgütlerini terör örgütü listesine bile almadıklarını hep birlikte biliyoruz.

Şimdi, bütün bu tablo içerisinde bugüne kadar ülkemizin ortaya koymuş olduğu çabaların her biri gerçekten kendi faydamıza ise biz bu çabalara devam edelim ama bunlar havanda su dövmekse bunu da tekrar gözden geçirmekte fayda var. Lehimize olan durumları değerlendirip... Ki İngiltere ne yaptı: İngiltere referanduma gitti ve "Az bir farkla da olsa Avrupa Birliğinden ayrılalım." denildi ve ben hâlâ aralarında birtakım müzakerelerin yapılabileceğine inanıyorum yani henüz ayrılma da tam olarak gerçekleşmedi. Yani ülkemizin aslında bakması gerektiği pencere şu özet itibarıyla: Öncelikle kendi çıkarlarımız. Ülkemizin içine döndüğümüz zaman sorunların çözümüyle ilgili, mesela gittiğimiz toplantılarda en çok üzüldüğümüz konu, bizim bu ülkenin birer milletvekili olarak, birer Türk milletvekili olarak ülkemizin sıkıntılarını onlara anlatıp, onların "Bizim böyle sorunlarımız var." demesi benim kanıma dokunuyor bir milletvekili olarak ve bu ülkenin bir Türk kadını olarak yani benim en büyük problemlerimden bir tanesi. Onun için biz içe dönük, belki sorunlarımıza daha fazla yoğunlaşıp, belki o kriterleri de temel almakta fayda var onlar mutlaka faydalı ama sosyolojik olarak gerçekten Avrupa Birliğinin bunu istemediğini... Bugün göçmen krizi var, göçmen krizinde kendisini korumak adına ülkemizi kullandığı, ki aşikâr. Yarın başka bir şey olur, bu anlamda Türkiye'yi kullanır ama bunlara da dikkat çekip biraz daha içimize dönüp bu anlamda atacağımız adımları biraz daha keskin atmamız gerektiğini düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.