KOMİSYON KONUŞMASI

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Teşekkür ediyorum öncelikle uzun bir aradan sonra bir arada olduğumuz için.

Öncelikle, on üç yıllık bir sürece baktığımız zaman, bu son dönemde, 2004 yılındaki sürece baktığımız zaman ve geldiğimiz noktada Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin aldığı karar, tabii ki AB sürecini bağlamasa da önemli bir noktada duruyor. Türkiye-AB ilişkilerinin sonu görülmeyen bir sürecin içine girdiğini görüyoruz ama "Kopenhag Kriterleri eğer yerini bulmazsa Ankara Kriterlerini koyarız." düşüncesinden de ciddi bir şekilde uzaklaştığımızın da farkındayız çünkü demokrasi treninden inildiği gibi anladığım kadarıyla Avrupa Birliği treniyle de yollar ayrılmak üzere.

Hükûmet sık sık istikrardan bahsediyor ama AB ilişkilerinde ve bu müktesebatın yerine getirilmesi noktasında sürekli istikrar söylemini yalanlayan tavırlar içinde. Bir gün AB liderlerine türlü hakaretler yağdırıyoruz, ertesi gün diyoruz ki, en son geçen hafta Brüksel zirvesinde olduğu gibi, AB sürecine bağlı olunduğu üzerine tekrar bir yorum getiriyoruz. Bu, ne kadar samimi gelir hem iç politika açısından söylüyorum hem de dış politika açısından. Tamamen günü kurtarmaya odaklı söylemler üzerinden şekillendiğini düşünüyorum AB ilişkilerimizin ki keza bugün önümüze gelen Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı gibi. Çünkü bir taraftan Meclis Genel Kurulunda zeytinlik sahalarını maden şirketlerine, sanayiye bir başka ifadeyle talana açacaksın, sonra da gelip burada tabiatın ve tabiat kaynaklarının korunmasında AB müktesebatıyla uyumlu hâle getirilmesinden bahsedeceksin. Yani ben buradaki tezadı da çok merak ediyorum bir taraftan.

SELİNA DOĞAN (İstanbul) - Hem de Çevre Günü'nden bir gün sonra.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Hem de Çevre Günü'nden bir gün sonra yapacaksın bunu.

Öte yandan AB sürecine ilişkin son açıklamalara baktığımız zaman "On iki aylık bir takvim aldık." lafı ortalarda dolaşıyor. Ben birazcık geç kaldım, kusura bakmayın özür diliyorum, belki de açıkladınız. Sayın Cumhurbaşkanı da Brüksel zirvesi sonucu yaptığı açıklamada AB sürecine ilişkin "On iki aylık yeni bir takvim aldık." dedi ancak buna karşın AB tarafından yapılan ve medyaya, kamuoyuna yansıyan açıklamalara baktığımız zaman üst düzey AB yetkililerinin üzerinde uzlaşmaya varılmış herhangi bir takvim olmadığını görüyoruz. Yeni başlıkların açılması için Türkiye'nin atacağı olumlu adımları görmek istediklerini ifade ediyorlar. Topu bir bakıma Ankara'ya yani bize atıyorlar, bizim de dışında kaldığımız bir duruma atıyorlar çünkü çok uzun zamandır Meclis ve Komisyon bu sürecin dışında bırakılmış durumda, toplantı yapmadığımızdan da görülüyor zaten bu.

Birkaç nokta var, öncelikle şunu soruyorum tekrar: Bu on iki aylık takvim var mı yok mu, bunu çok merak ediyorum. Bu takvimin kapsamı ne varsa eğer ve varsa on iki aylık takvimde atılacak adımlar neler olacak? Örneğin ABi, üstüne basa basa şunu söylüyor, diyor ki: OHAL'in kaldırılması atılacak adımlar arasında olacak mı mesela, bu çok önemli ya da ifade özgürlüğü, medya özgürlüğü, hukukun üstünlüğüyle ilgili endişeler dikkate alınıp tutuklu gazeteciler serbest mi bırakılacak, özellikle bunu sormak istiyorum. Ya da bir idam tartışması Türkiye'de çok yüksek sesle konuşuluyor, bunu takvimin neresine koymayı planlıyorsunuz? Hem belki Komisyon Başkanımızın da bilgisi vardır, ondan da merak ediyorum. İktidar, Anayasa değişikliğiyle ilgili 16 Nisan referandumunda defalarca, "evet" çıkması durumunda idam cezasını Meclis gündemine getireceğini söyledi. Bu da AB ilişkilerini doğrudan etkileyecek bir süreç olduğu için burada da nasıl bir süreç götürmeyi planladığını merak ediyorum. Ve tüm bu soruları cevaplandırmadan, bugün hangi tasarıyı görüşürsek görüşelim yani tabiat kanunları ya da başka kanunlar, AB sürecine ilişkin bence yine samimiyetsiz bir adım atmış olacağız. Önce kendi içimizde bu süreci değerlendirip... Yani biz, evet, şunun sonuna kadar yanındayız hem Cumhuriyet Halk Partisi olarak AB sürecini desteklediğimizi anlattık hem de "Kopenhag Kriterleri yerine Ankara Kriterlerini koymak istiyoruz." dediğinde de Cumhurbaşkanımız, bunu da desteklediğimizi söyledik. Ama şapkayı bir önümüze koyup şuna karar vermemiz gerekiyor: Biz, gerçekten, Türkiye'de demokrasiyi, hukuku, önümüzdeki bu müktesebatı uygulamak istiyor muyuz? Bunları tartışmadan şimdi, birazdan da işte tali komisyonuz diyeceksiniz belki de biliyorum yani burası esas komisyon değil diyeceksiniz ama Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliği Koruma Kanunu Tasarısı'nı görüşeceğiz, ne kadar samimi olur, bunu da sormak istiyorum.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Teşekkür ediyorum öncelikle uzun bir aradan sonra bir arada olduğumuz için.

Öncelikle, on üç yıllık bir sürece baktığımız zaman, bu son dönemde, 2004 yılındaki sürece baktığımız zaman ve geldiğimiz noktada Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin aldığı karar, tabii ki AB sürecini bağlamasa da önemli bir noktada duruyor. Türkiye-AB ilişkilerinin sonu görülmeyen bir sürecin içine girdiğini görüyoruz ama "Kopenhag Kriterleri eğer yerini bulmazsa Ankara Kriterlerini koyarız." düşüncesinden de ciddi bir şekilde uzaklaştığımızın da farkındayız çünkü demokrasi treninden inildiği gibi anladığım kadarıyla Avrupa Birliği treniyle de yollar ayrılmak üzere.

Hükûmet sık sık istikrardan bahsediyor ama AB ilişkilerinde ve bu müktesebatın yerine getirilmesi noktasında sürekli istikrar söylemini yalanlayan tavırlar içinde. Bir gün AB liderlerine türlü hakaretler yağdırıyoruz, ertesi gün diyoruz ki, en son geçen hafta Brüksel zirvesinde olduğu gibi, AB sürecine bağlı olunduğu üzerine tekrar bir yorum getiriyoruz. Bu, ne kadar samimi gelir hem iç politika açısından söylüyorum hem de dış politika açısından. Tamamen günü kurtarmaya odaklı söylemler üzerinden şekillendiğini düşünüyorum AB ilişkilerimizin ki keza bugün önümüze gelen Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı gibi. Çünkü bir taraftan Meclis Genel Kurulunda zeytinlik sahalarını maden şirketlerine, sanayiye bir başka ifadeyle talana açacaksın, sonra da gelip burada tabiatın ve tabiat kaynaklarının korunmasında AB müktesebatıyla uyumlu hâle getirilmesinden bahsedeceksin. Yani ben buradaki tezadı da çok merak ediyorum bir taraftan.

SELİNA DOĞAN (İstanbul) - Hem de Çevre Günü'nden bir gün sonra.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Hem de Çevre Günü'nden bir gün sonra yapacaksın bunu.

Öte yandan AB sürecine ilişkin son açıklamalara baktığımız zaman "On iki aylık bir takvim aldık." lafı ortalarda dolaşıyor. Ben birazcık geç kaldım, kusura bakmayın özür diliyorum, belki de açıkladınız. Sayın Cumhurbaşkanı da Brüksel zirvesi sonucu yaptığı açıklamada AB sürecine ilişkin "On iki aylık yeni bir takvim aldık." dedi ancak buna karşın AB tarafından yapılan ve medyaya, kamuoyuna yansıyan açıklamalara baktığımız zaman üst düzey AB yetkililerinin üzerinde uzlaşmaya varılmış herhangi bir takvim olmadığını görüyoruz. Yeni başlıkların açılması için Türkiye'nin atacağı olumlu adımları görmek istediklerini ifade ediyorlar. Topu bir bakıma Ankara'ya yani bize atıyorlar, bizim de dışında kaldığımız bir duruma atıyorlar çünkü çok uzun zamandır Meclis ve Komisyon bu sürecin dışında bırakılmış durumda, toplantı yapmadığımızdan da görülüyor zaten bu.

Birkaç nokta var, öncelikle şunu soruyorum tekrar: Bu on iki aylık takvim var mı yok mu, bunu çok merak ediyorum. Bu takvimin kapsamı ne varsa eğer ve varsa on iki aylık takvimde atılacak adımlar neler olacak? Örneğin ABi, üstüne basa basa şunu söylüyor, diyor ki: OHAL'in kaldırılması atılacak adımlar arasında olacak mı mesela, bu çok önemli ya da ifade özgürlüğü, medya özgürlüğü, hukukun üstünlüğüyle ilgili endişeler dikkate alınıp tutuklu gazeteciler serbest mi bırakılacak, özellikle bunu sormak istiyorum. Ya da bir idam tartışması Türkiye'de çok yüksek sesle konuşuluyor, bunu takvimin neresine koymayı planlıyorsunuz? Hem belki Komisyon Başkanımızın da bilgisi vardır, ondan da merak ediyorum. İktidar, Anayasa değişikliğiyle ilgili 16 Nisan referandumunda defalarca, "evet" çıkması durumunda idam cezasını Meclis gündemine getireceğini söyledi. Bu da AB ilişkilerini doğrudan etkileyecek bir süreç olduğu için burada da nasıl bir süreç götürmeyi planladığını merak ediyorum. Ve tüm bu soruları cevaplandırmadan, bugün hangi tasarıyı görüşürsek görüşelim yani tabiat kanunları ya da başka kanunlar, AB sürecine ilişkin bence yine samimiyetsiz bir adım atmış olacağız. Önce kendi içimizde bu süreci değerlendirip... Yani biz, evet, şunun sonuna kadar yanındayız hem Cumhuriyet Halk Partisi olarak AB sürecini desteklediğimizi anlattık hem de "Kopenhag Kriterleri yerine Ankara Kriterlerini koymak istiyoruz." dediğinde de Cumhurbaşkanımız, bunu da desteklediğimizi söyledik. Ama şapkayı bir önümüze koyup şuna karar vermemiz gerekiyor: Biz, gerçekten, Türkiye'de demokrasiyi, hukuku, önümüzdeki bu müktesebatı uygulamak istiyor muyuz? Bunları tartışmadan şimdi, birazdan da işte tali komisyonuz diyeceksiniz belki de biliyorum yani burası esas komisyon değil diyeceksiniz ama Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliği Koruma Kanunu Tasarısı'nı görüşeceğiz, ne kadar samimi olur, bunu da sormak istiyorum. BAŞKAN - Başka söz almak isteyen? Yok.

Ben bir hususa cevap vereyim, Onursal Bey, benim söyleyeceklerimi peşinen söylediniz, isterseniz tekrar olmasın diye söylemeyeyim ama tali komisyon, bu, bir hakikat yani. Tali komisyonken yani asli komisyon gibi davranmak veya sizin gönlünüz olsun diye asli komisyonmuş burası diye muamele yapmak da çok mümkün değil.