| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Yunus Emre Vakfı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı(1/818) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 07 .06.2017 |
ZÜHAL TOPCU (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; ben de ramazan ayının inşallah hayırlar getirmesi; birliğimizi, dirliğimizi, bütünlüğümüzü korumamız açısından belki artı bir katma değer üretmesi açısından ben de aynı iyi duygu ve temennilerimi de iletmek istiyorum.
Tabii, bu arada da düzen devam ediyor, birtakım çalışmaların da yapılması lazım. İşte bunlardan bir tanesi de demin bu toplantıya başladığımızda gündeme getirilen Yunus Emre Vakfına, Enstitüsüne yönelik olarak. Şimdi, genel olarak baktığımızda gerçekten biz ne yapmaya çalışıyoruz? Önce bunun bir irdelenmesi lazım. Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur. Biz yıllardan beri aynı şeyleri yapıyoruz. Aslında her zaman klasik bir laf vardır "Amerika'nın keşfine hiç gerek yok." bunlar zaten yapılıyor yani birtakım ülkeler tarafından da yapılmış, bunların birtakım bilimsel çalışmalar tarafından kanıtlanmış somut verileri var başarıların nasıl daha iyi elde edilebileceğine yönelik olarak. Yani aklımızla alay edilircesine, şimdi, ben gerekçeye bakıyorum, gerekçesini okuduğumda diyor ki: "Vakfın devletin dış politikalarıyla uyumlu hareket edebilmesinin sağlanması." Yani bu maddelerin değiştirilmesine yönelik gerekçelere baktığımızda: "Vakfın doğrudan denetime açık hâle getirilmesi ve kamu kurumlarıyla koordinasyon ve iş birliğinin sağlanması" gibi böyle hani çok fazla anlam ifade etmeyen "Bir an önce şu maddeler çıksın da hani birilerinin işleri görülsün." Mantığıyla, düşüncesinden hareketle yapılan bir çalışma olduğunu görebiliyoruz. Ha, kimse karşı çıkmıyor. Bu vakıfları, bu enstitülerin kurulması lazım. Özellikle soğuk savaş döneminden sonra... Ki bu çalışmalar çok daha önce başladı ama biliyoruz ki artık daha yumuşak güç olarak ifade ettiğimiz insanların zorla değil de gönüllerini fethetmeye yönelik olarak yapılacak çalışmaların çok daha etkili, uzun vadeli ve başarılı olduğunu hepimiz biliyoruz.
Şimdi, buradan hareketle baktığımızda şimdi, daha 2007 yılında kuruldu, 2011 yılında biz bu Meclise geldiğimizde yine bununla ilgili birtakım değişikliklerin de yapıldığını görüyoruz, biliyoruz. O zaman da eleştirilerimiz olmuştu yönetim kurullarına yönelik olarak, diğer çalışmalarına yönelik olarak ama yani özden çok görünümde ve birtakım kontrolü elde tutmaya yönelik değişikliklerin yapılmasına yönelik çabaların olduğunu da görebiliyoruz.
Şimdi, ben buradan sormak istiyorum: Bu kadar yıldır somut olarak gerçekten, kuruluş amacına da uygun olarak varılmak istenen hedeflerle ne kadar örtüşüyor yapılan çalışmalar? Yani artık partili olmayı veya herhangi bir şeyi bir kenara bırakıp da gerçekten insanın artık vicdanıyla hareket etmesi lazım, vizyonu neydi, bu vizyona ulaşılabildi mi yoksa birtakım şeylere, kendi arkadaşlarımıza dışarıda iş imkânı açma ve birtakım paylaşımları yapma aracı hâline mi getirildi? Şimdi, ben sormak istiyorum hakikaten: Vizyonu gerçekten samimi olarak ortaya kondu mu, bu vizyona uygun çalışılıyor mu?
Ve en önemlisi, özellikle bizi yurt dışında bu enstitüler aracılığıyla temsil eden arkadaşlarımızın ben çok değerli olduğuna inanıyorum ama hepsinin değerlendirilecek ayrı ayrı yerlerinin olduğunu da düşünüyorum, bütün insanlar değerli çünkü Cenab-ı Hakk'ın yarattığı varlıklar olarak ama herkesin kendine ait, kendi başarabileceği de bir potansiyeli var. Acaba buradaki arkadaşlar bu görevi yerine getirmede ne kadar uygun becerilere ve donanıma sahip? Birçok yerlere gittik ama bunların, birtakım özelliklerinin olması lazım bu enstitü başkanlarının işte iletişim becerileri, etki alanı oluşturma gibi ve buradaki görevlerini yerine getirebilme gibi ne kadar yapılıyor, ne yapılıyor; ben bunların özellikle üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum. Yani burada yönetim kurulunu değiştirmenin ötesinde hani "şunu alalım, bunu alalım" şeklindeki veya "bir pasaport verelim", verilmesi lazım çünkü orada dışarıda bizi temsil ediyorlar ama içerikten çok dışarıya yönelik birtakım böyle günü geçiştirmeye yönelik çalışmalar... Orada özellikle bu giden insanların yerel dinamikleri harekete geçirme gücü ve yerel dinamikleri harekete geçirebilmek için hareket alanı serbestisi ne kadar sağlanıyor? Yoksa bir devlet memuru zihniyetiyle mi? Hani "Ben gönderdim, işte git bir şeyler yap, benim fikrimi de yay orada." Benim senin yok artık, burada Türkiye Cumhuriyeti devletinin fikri var. Ta, işte Osmanlı'dan gelen, ilk Türk cumhuriyetlerinden, ilk Türk devletlerinden gelen bir ideolojimiz var, bir kendimizi tanıtma hedeflerimiz var. Ama bunları ne kadar sürdürebiliyoruz, ne kadar ulaşabiliyoruz bu hedeflere esas bunların tartışılması gerekirken hâlâ "Göç yolda düzülür." mantığıyla ne yapıyoruz? Bizim bu işlere devam ettiğimizi görebiliyoruz.
Ben bu arada şunu da belirtmek istiyorum: İki üç ay önce Mustafa İsen Bey'le Sırbistan'a gitmiştik, oradaki Yunus Emre Enstitüsünün Başkanı arkadaşla görüştüğümüzde hakikaten o alanda çalışma yapan, doktora yapan -değişti mi, değişmedi mi bilmiyorum da o arkadaşımız- orayı bilen, gerçekten o makamı hakikaten hak edebilecek diye düşündüğüm ve güzel çalışmalara da imza atabilen biri olduğunu da görebiliyoruz ama birçok başka yere gittiğimizde de ortalıkta olmadığını görebiliyoruz, hiçbir şey yapılmadığını da görebiliyoruz. Onun için diyoruz ki: Bu ülke bir tane, bizim başka gidecek hiçbir tarafımız da yok, hiçbir ülke de yok zaten. Onun için aklımızı başımıza devşirmemiz lazım. Bu imkânları "sen, ben" ideolojisinin dışında "Gerçekten ortak olarak neler yapabiliriz bu ülke için?", bu tek bir zihniyet mantığıyla, bu ülkenin mantığıyla hareket edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum hepinize de.