| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi(2/1783) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 17 .07.2017 |
MURAT EMİR (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, öncelikle bir sorunumuz olduğu ortada. Sorunumuz da Parlamentomuzda ülkemizin ihtiyaçları doğrultusunda verimli, nitelikli, kaliteli yasalar yapmak ve bu yasaları da gerçekten zamanında yapmak konusunda zorluğumuz olduğu ortada. Bu nedenle, çok uzun yıllardır bu nitelikleri sağlayacak bir İç Tüzük yapmak için önemli çalışmalar yapıldı. Sadece 23'üncü ve 24'üncü Dönemde çok önemli çalışmalar yapıldı, çok büyük oranda anlaşıldı, hatta en son neredeyse 20 madde kalmıştı üzerinde anlaşılamayan ve üzerinde anlaşılan 60'ın üzerinde madde vardı. Bunlarla olması gereken çağdaş bir Parlamentoda yani hem nitelikli, hızlı, verimli çalışacak ama aynı zamanda muhalefetin söz söyleme hakkını, demokratik muhalefet hakkını ve bir yönüyle Meclisin gündemini küçük de olsa belirleme hakkını güvence altına alan bir İç Tüzük yapma konusunda önemli mesafeler alınmıştı. Ancak bizce çok daha önemli bir sorunumuz var. O sorunumuz da AKP'nin siyaset yapma anlayışıdır. Kendi dayandığı tabanını gerçek millet sayan, onun dışındakileri o dar millet tanımının dahi dışında tutan ve toplumu ayrıştırdıkça, bölüştürdükçe ve oradan tartışmalar, fay hatları üretildikçe kendi iktidarını pekiştireceğini düşünen ama bu arada ülkemize ağır zararlar veren bir AKP anlayışı var. Bu anlayışı, en son, hepimizin ortak olması gereken, hepimizin ortak paylaşacağı alan olmasına rağmen 15 Temmuz anmalarında dahi gördük. Öyle bir anlayış ki ülkeyi en kritik noktalardan dahi kutuplaşmaktan çekinmeyen bir anlayış, dayatmacı bir anlayış, tartışmaya açık olmayan bir anlayış, eleştiri istemeyen bir anlayış. "Tarihe de benim baktığım gibi bakacaksın, yakın tarihî de tam benim gördüğüm gibi göreceksin, 15 Temmuz darbesini de tam benim istediğim gibi tanımlayacaksın, ben ne dediysem o olacak, savcıların iddianamelerinden bile alıntı yapmayacaksın, benim istediğim gibi kutlayacaksın." diyen bir anlayış. Siz kime "terörist" diyorsanız, biz o sırada hemen ona "terörist" diyeceğiz, kim birisine siz "Artık, bu terörist değil, bunlarla artık anlaşıyoruz, uzlaşıyoruz." dediğiniz anda biz anında sizin gibi 180 derece döneceğiz. İşte, bu anlayış arkadaşlar, bir şekliyle kendisini bu İç Tüzük çalışmasında da ortaya koyuyor.
23'üncü Dönemden bahsettim kısaca, 24'üncü Dönemden bahsettim kısaca, Parlamento geleneğimizi ayrıntılarıyla konuşabiliriz. Çünkü defalarca kez değişikliğe uğramış bir İç Tüzük'ten bahsediyoruz ama bu İç Tüzük değişikliklerinin neredeyse tamamının aslında bir geniş uzlaşıyla ve ana muhalefetin mutlaka katkısıyla beraberce yapıldığını unutuyoruz ve önümüze böylesine bir dayatmacı anlayışla, bize göre asla kabul edilemeyecek bir İç Tüzük teklifiyle geliyorsunuz.
Evet, bir sorunumuz var ama sorunumuzun kaynağı böylelikle çözülemez. Çünkü kaliteli yasa yapmanın, nitelikli yasa yapmanın, yapboz yasaları yapmamanın en önemli yolu ortak aklı yaşama geçirmektir. Bakın, daha 2010 uzlaşmasından ben size rakamları vereyim: Türk Borçlar Kanunu 649 madde, Türk Ticaret Kanunu 1.540 madde, Hukuk Muhakemeleri Kanunu 458 madde. Bu maddeler anlaşıldığı zaman hızla geçirilmiş ve Türk hukuk tarihinde gerçek bir reform, bütün Parlamentonun, iktidarıyla muhalefetiyle hatta burada o uzlaşmanın paydaşları, bizzat üyeleri bu koltuklarda oturuyorlar şu anda, bu yapılabilmiş. Bakınız, bunlar mümkündür. Ama "Milletimiz bizden görev bekliyor." "Sizin konuşmanızı dinleyecek vaktimiz yok." "Siz zaten boşa konuşuyorsunuz." "Parlamento çalışmaları zaten değersizdir." şeklindeki yaklaşımlarla getirdiğiniz yasa tasarılarını tartışmadan, görüşmeden, eleştirmeden ve Meclis gündemini sadece sizin getirdiğiniz yasa tekliflerine kilitleyerek ancak getireceğiniz nokta bu, sorunları arapsaçına dönmüş, karmaşıklaşmış, içeride ve dışarıda gerçekten çökmüş bir devlet yapısını ortaya getirmiş bir anlayış olur.
Bakın, Sayın Elitaş daha bu teklif gelirken "Biz bu teklifle dört saat kazanacağız, dört saati boşa harcamayacağız." gibi bir açıklama yapmıştı. Bunu şiddetle protesto ediyorum. Hiçbir Parlamento çalışması, hiçbir dakika, hiçbir kelime boşa geçirilmiş bir vakit olarak değerlendirilemez. Siz bizi beğenmiyor olabilirsiniz ama biz, sizin oy alamadığınız diğer yüzde 50'nin temsilcileriyiz. Dolayısıyla, bizim burada sizin değerli bulmadığınız şeyleri dahi söyleme hakkımız var. Sizin de değerli bulmadığınız şeyler öyle şeylerdi ki grup önerileri için konuşuyorum...
Sayın Elitaş, beni dinlemek lütfuna ulaşırsanız sevinirim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Demin bana bir atıfta bulundunuz ama...
MURAT EMİR (Ankara) - Cevap verin. Hayır, söylemedim dersiniz, cevap vermekten çekinmeyin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Cevap vermeyeceğim çünkü çarpıtıyorsunuz, başından beri çarpıtıyorsun.
MURAT EMİR (Ankara) - Ben nitelikli bir tartışma ortamı yaratmaya çalışıyorum, duymanızı arzu ederim.
BAŞKAN - Sayın Elitaş, lütfen...
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Şahsiyatla uğraşmasın Sayın Başkan.
MURAT EMİR (Ankara) - Hayır, hiç şahsiyatla ilgili bir şey asla söylemediğim ortada.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - İç Tüzük'te şahsiyatla uğraşmamak var.
MURAT EMİR (Ankara) - Benim söylediğim açıktır, dinlerseniz duyabilirsiniz. Ben dinlenilmemesine karşıyım. Aynı anlayış işte, Parlamentoda da muhalefetin konuşmalarını, muhalefetin sesini gereksiz sayan anlayış burada da kendisini açığa veriyor. Şimdi, bizim grup önerileriyle getirdiklerimizi anımsayın. 15 Temmuz darbe girişimi, Aladağ yangını, çocuk istismarları, kadın üzerinde şiddet, Soma, iş cinayetleri. Bakınız, bunlar değersiz konular mıydı? Şimdi, bunları sık sık getiriyorsunuz, biz vakit kaybediyoruz anlayışını asla kabul etmiyoruz. Bu Meclis milletin Meclisiyse, bu Meclis elbette ki sadece iktidarın o anda gündeminde olan yasa tasarılarını görüşmekle mükellef değildir. Elbette ki Türkiye'nin gündeminden kopamayacaktır, kopmamalıdır. O gün Türkiye'de ne olduysa, o gün vatandaşımız bizden neyi bekliyorsa, o milletin kürsüsünden neyin konuşulmasını talep ediyorsa o, elbette konuşulmalıdır ve konuşulacaktır. İşte, bizim temel itirazımız da bunadır. Bunu beş dakikayla sınırlandıran bir anlayış, diğer süreleri vakitten kazanıyoruz diye takdim ederse biz bunu asla kabul etmeyiz arkadaşlar.
Şimdi, kaliteyi nasıl artıracaksınız? Kaliteyi artırmak için bakın, benim elimde bir belge var 24'üncü Dönemde anlaşılmış ve bir ilkeler bütünü ortaya çıkarılmış. Bu ilkelere bakıyoruz ve neyin olması gerektiğini oradan anlıyoruz. Bu bir mutabakattır, onu da bilgilerinize sunarım. Elimizde fırsat varken, elimizde 60'ın üzerinde anlaşılmış madde varken, böylesine ilkeler varken, çoğunluğunuz varken ve bizi de işin içine katmak olanağı varken ve sonuçta bütün milletvekillerinin, bütün partilerin, tüm Meclisin ve dolayısıyla milletimizin sahipleneceği, içselleştireceği bir İç Tüzük yapma olanağı varken niye tam aksini yapıyorsunuz? Bu sorunun cevabını bekliyoruz sizden.
Bakın, ilkeler taslağında 2013'te ne demiş. "İktidar muhalefet karşıtlığının yumuşatılarak yasamanın yürütmeye karşı anayasal bağımsızlığının ortak bir zeminde savunulabilmesi için." diyor. "Demokratik bir İç Tüzük" diyor, "hızlı" demiyor. Bakın, sadece "hızlı" demiyor, "demokratik bir İç Tüzük" diyor. Demokrasiden ne anladığınızı biraz önce ifade etmeye çalıştım. "Uzlaşma kültürü olacak." diyor. "Çoğulculuk olacak." diyor ve "böylelikle milletvekilinin toplumdaki saygınlığı artırılacak" diyor. Bu hepimizin mutabık olduğu ilkeler arkadaşlar. "Yasama ve denetim süreçlerinin öngörülebilirliği sağlanmalı, Meclis çalışmalarını aylık temelde planlamalıdır." İşte, bakın sizin aslında Meclisi çalıştıramıyor oluşunuzun ve Mecliste yapılması gereken çalışmaların yeterli nitelikte, yeterli sürede yapılamıyor olmasının en temel sorunu budur. Niye bu soruna el atmıyorsunuz? Biz yarın hangi yasayı görüşeceğiz bileniniz var mı? İçinizde bilen birisi var mı, yarın hangi yasayı görüşeceğiz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Grup başkan vekilleriniz biliyor.
MURAT EMİR (Ankara) - Bakın, çarşamba neyi görüşeceğiz? Ben bir milletvekili olarak, bakın sorun o değil, cidden bunlar hafife alınacak konular değil. Bakın, önemli bir konuyu konuşuyorum, hepiniz buna hak verirsiniz, biz milletvekiliyiz biz çalışmak üzere geldik, biz bu işlere vakit ayırmak için, dirsek çürütmek için buradayız. Üç gün sonra hangi yasanın konuşulacağını ben bilsem, arkadaşlarım bilse, çalışsak, ona göre planlasak daha iyi olmaz mı? Parlamentonun günlük çalıştığını hepiniz görmüyor musunuz? Günlük çalışan bir Parlamento, zamanını, haftasını dahi planlamayan bir Parlamento nasıl hızlanacak? Ondan sonra geliyorsunuz "Muhalefetin on dakikasını beşe indirirsek şu kadar vakit kazanacağız." Ee, tamamen kesin, tamamen vakit kazanın, hatta kapatın. Biz bunu Anayasa değişikliğini getirdiğiniz zaman da söylemiştik. Kuvvetler ayrımını böylesine yok ediyorsanız, yasama Meclisini Cumhurbaşkanına karşı böylesine etkisizleştiriyorsanız bu kadar maaşı, yolluğu vermeye gerek yok, kapatın buraları. Böylesine göstermelik bir Meclise ne ihtiyaç var? Şimdi, sizin bildiğiniz, bizim bildiğimiz, dünya âlemin bildiğini yapmak varken siz anlaşılamayan maddeleri bir kısım anlaşılan maddeyle beraber getirip tümü üzerinde muhalefet anlaşmış gibi takdim edip buradan bir kaptıkaçtı anlayışıyla bir sonuç üretmeye gayret ediyorsunuz ve bu son derece antidemokratik, dayatmacı, kabul edilemez bir tavırdır.
Devam ediyorum. "Torba kanun ve temel kanun uygulamalarına son verilmeli." diyor, anlaşmışız bu konularda. Niye getirmiyorsunuz? Elinizi tutan nedir bu konuda? Komisyonlar çalışsın diyoruz. Bakın, Ahmet İyimaya'nın güzel bir lafı var, o konuşmadan da konuşuyor: "Hukuk yapma yeri komisyonlardır, siyaset yapma yeri Genel Kuruldur." Doğrudur.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Doğru, katılıyoruz.
MURAT EMİR (Ankara) - Çağdaş bir parlamentoda komisyonların çalışması lazım, niye çalışmıyor komisyonlar? Komisyonlar daha nitelikli çalışsın diye ne getirdiniz? Niye yok, niye ihmal ediyorsunuz? Getirin, hep beraber buradan anında çıkartalım ama niyet bu değil, bunu ortaya koymak lazım arkadaşlar. Yetkilerin yürütmeye devredilmemesi lazım. Bakın, bırakın yürütmeyi, yürütme şu anda sarayda tekleşmiştir, kişiselleşmiştir ve Türkiye Cumhuriyeti'nin, yasama Meclisinin yapacağı işleri, görevleri yürütmeye ve dolayısıyla saraydaki tek kişiye terk edilmiş durumdadır. Bunu hepimiz biliyoruz, herkesin bildiği bir gerçeği burada bir defa daha söylemekten imtina etmeyelim.
"Milletvekillerinin komisyonlarda ve Genel Kurulda yasama ve denetim süreçlerine bireysel katılım olanakları genişletilmeli." Biraz önce Sayın Aydoğdu bahsetti, milletvekillerinin tüm ülkeyi temsil ettiği, bireysel olarak tüm ülkeyi temsil ettiği gerçeğinin tarihsel bir süreç olduğunu söyledi, çok isabetlidir bu. Peki, milletvekili eğer sadece bir parmak değilse, yasama faaliyetlerine bireysel olarak da katılacaksa ve tüm Türkiye'yi temsil ediyorsa o hâlde bu milletvekilinin grubundan bağımsız olarak da Parlamento faaliyetlerine katılmasının önü niye engellenmek isteniyor? Buradaki ihtiyaç nedir? Buradaki ihtiyaç çok açık ortada milletvekillerini emir kulu sayan, yoklama memuru sayan ve Parlamento çalışmalarına değer atfetmeyen anlayışın bir yansımasıdır.
Yine değerli arkadaşlar, ilkelerden devam ediyoruz. "Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama ve denetim çalışma süreleri yeniden düzenlenmeli ancak bu düzenleme üst üste gece çalışmalarını sabahlara kadar sürdürmek gibi sağlıksız koşullarda olmamalıdır. Danışma kurulu kararları bu ilkenin dışına çıkmamalıdır." diyor. Bakın, şimdi bugün biz Komisyon çalışmasına geldik. Bu gece kaçta bu işin biteceğini sadece Şentop biliyor. Ben bunu şiddetle protesto ediyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Elitaş da biliyor olabilir.
MURAT EMİR (Ankara) - Onu bilemiyoruz, orada bir sataşma olabilir, cevap hakkı doğmasın.
Ama bir kişi biliyor veya o bir kişi bile bilmiyor, telefon bekliyor bir yerden. Bu, kabul edilebilir bir şey değil arkadaşlar; bu, hepimizi aşağılayan bir şey; bu, millî iradenin küçük düşürülmesidir. Bugün yedide mi bitecek, dokuzda mı, sabaha karşı beşte mi bitecek bilmiyoruz. Yarın Genel Kurulda İç Tüzük'ü mü görüşeceğiz yoksa başka bir yasayı mı görüşeceğiz bilmiyoruz. Hepiniz parmağa indirgeniyorsunuz ve hepiniz yoklama memuru durumuna düşürülüyorsunuz. İşte bu İç Tüzük de bunun bir uzantısı, bunun bir yansıması. Bu nedenle hepinizi şahsiyetinizi korumaya davet ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Emir...
MURAT EMİR (Ankara) - Davet ediyorum canım, bir şey demedim.
BAŞKAN - 1'inci maddeyle ilgili görüşmenin...
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, ben bütünü hakkında konuşmadım, konuşturulmadım ve izin verirseniz ikisini birden değerlendireceğim.
BAŞKAN - Peki.
MURAT EMİR (Ankara) - Ama farkındaysanız ne zamanı uzatmak gibi ne de aynı şeyi birkaç saat tekrarlamak gibi bir eylemimiz yoktur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
MURAT EMİR (Ankara) - "Muhalefetin denetim yolları tıkanmamalıdır, danışma kurulunda gruplar arası uzlaşma sağlanarak her yasama yılında belirli sayıda araştırma komisyonu kurulmasının önü açılmalıdır." Bakın, burada muhalefetin denetim hakkı nerede? Nerede denetim hakkı? Hiçbir yerde yok, göremezsiniz, böyle bir iddiası da yok zaten.
Şimdi, bu ilkelerden sonra değerli arkadaşlar, bizde az olan yasama hukuku çalışmalarından derlediğimiz birkaç kavramı sizin dikkatinize sunmak isterim. Şimdi, siz şöyle görüyorsunuz: "Muhalefet yoklama isteyince bir hakkı suistimal etti. Muhalefet bir ay önce terörle ilgili bir grup önerisi getirmişti, gene getirdi, gene bir hakkı suistimal etti, bırakmıyor ki biz işimizi yapalım." Oysa, arkadaşlar, parlamentolar uzlaşı yerleridir ve bu uzlaşının da bir gereği olarak bir pazarlık yapılır, bir aldı verdi yapılır yani bir yerde bir kanun eğer bir şekliyle biraz daha hızlandırılacaksa muhalefet de karşılığında bir konuyu daha fazla gündeme getirme hakkını talep eder, doğrusu da budur, olağanı da budur, olması gereken budur.
Mesela, obstrüksiyon diye bir kavram var, tıkama ve obstrüksiyon katılımcı demokrasilerde önemli bir yasama aracıdır. Yani, bizim bazen yaptığımız o tıkama eylemlerini Meclisi tıkamak gibi düşünmeyin, o aslında demokrasinin önünü açmak üzere, Meclis çalışmalarının kalitesini artırmak üzere yapılmış işlemlerdir, bunları bu anlayışla değerlendirmeniz lazım. Yani, obstrüksiyon bizim bulduğumuz ve parlamento hukukunda olmayan, bizim sizi zora sokmak için bulduğumuz bir yöntem değil. Bu, normal yasama faaliyetinin normal, hatta demokratik bir parçası sayılan bir kavram.
"Verimlilik" diyorsunuz, biraz önce ifade etmeye çalıştım. Verimlilik tek başına kullanılan bir kavram değil arkadaşlar. Akılcı verimlilikten bahsedilir parlamento hukukunda, rasyonel verimlilik. Yoksa, parlamento öyle seri başı, parça başı çalışan, seri üretim yapan bir fabrika değil ki. Bakın, her yapılan işlemde aslında parlamentoyu, milletvekillerinin saygınlığını, Parlamentonun saygınlığını, demokrasinin işlerliğini düşünmek, hesaba katmak zorundayız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Acele işe de şeytan karışır yani.
MURAT EMİR (Ankara) - Nitekim öyle.
Şimdi, buradan hareketle hem 1'inci madde üzerinde hem de bu teklifin Anayasa'yla ilişkisi konusunda bir iki değerlendirme yapmama izin verin.
Değerli arkadaşlar, bu metin birçok yönüyle Anayasa'ya aykırı. Bir defa, Millet Meclisinin etkinliğini sınırlayarak ve bürokrasiye yasamayı teslim ederek kuvvetler ayrılığını yani Anayasa değişikliğinden sonra neredeyse hiç kalmayan kuvvetler ayrılığını da tamamen bitiriyor. "Madem kuvvetler ayrılığı yok, siz orada fazla konuşmayın, hatta göstermelik olarak beş dakika konuşsanız yeter, biz bildiğimizi yapacağız, bizim süratle çalışmamız gerekiyor." Neyi süratle çalışacağız? Sarayda hazırlanan yasa tasarılarını hemen geçireceğiz. Kim hızlı giderse o en çok göze girecek anlayışı var.
Bunun ötesinde, egemenliğin kullanımı, Millet Meclisinin görevleri gibi bizim Anayasa'mızda ayrıntılarıyla düzenlenmiş anayasal temel haklara ve normlara aykırı düzenlemeler içeriyor.
Çok temel yanlışlıklarından birisi de 96'ncı maddede. Sizin yoklamalardan hazzetmediğinizi biliyoruz. Yoklama istediğimiz zaman aslında bence hoşlanmalısınız. Biz CHP Grubu olarak oldukça formda bir grubuz, formda olduğumuzu da ispatladık, 450 kilometre yürüdük. Tekrar yürümemiz gerekirse yine yürürüz, biz bunu yapabiliyoruz. Ama siz, bilirsiniz, hepiniz tanıksınız, o yoklama istendiğinde hızlıca gelip Genel Kurul salonunda bir boy gösterip çıkıyorsunuz. Bu kadar egzersizi bile kendinizden esirgemeyin, bence -bir hekim olarak söyleyeyim- buna ihtiyacınız var. Bunu kaldırmayın, yoklamalara uyun, biraz daha spor yapmış olursunuz. Bu, işin latifesi ama arkadaşlar yoklama yasama faaliyetinin temelidir. Üstelik, yoklama Anayasa'yla güvence altına alınmıştır. Bakın, Anayasa'mızın 96'ncı maddesi diyor ki: "Türkiye Büyük Millet Meclisi yapacağı seçimler dâhil bütün işlerinde üye tam sayının en az üçte 1'iyle toplanır." Demek ki neymiş? En az üçte 1'iyle toplanacaksınız. Demek ki neymiş? Bunun altına düşemezsiniz. "Ya efendim, biz maddeler görüşülürken buna uymayalım." Olmaz, uyacaksınız. "Biz bunu İç Tüzük'te değiştirelim." değiştiremezsiniz, Anayasa 96 çok açık, değiştiremezsiniz. Bu, gidecek ve dönecek. Ha, tabii, siz belki şunu hesap ediyor olabilirsiniz: Orada artık uzunca bir süredir bir Anayasa Mahkemesi yok; var da mahkeme sıfatı çok tartışmalı dolayısıyla belki ona güveniyorsunuz ama 96'ncı madde bu kadar açıkken yoklama hükmünü kaldıramazsınız. Bir başında, bir sonunda yaparız, ondan sonra eve gideriz, muhalefet istiyorsa konuşsun, istiyorsa konuşmasın, zaten karar alırız, sabaha kadar çalıştırırız. E, televizyon yayını? Var mı yok mu belli değil. Meclis TV yazmışsınız, söyledik düzeltmiyorsunuz. Meclis TV'den yayınlayacağız diyorsunuz, Meclis TV zaten yayınlıyor, iç sistemiyle ilgili bir şey. Yazsanıza şuna "TRT sürekli, ne kadar çalışıyorsa o kadar verir." diye, o kadar mı zor. Ama olmaz çünkü geceler boyu Parlamento çalışıyor görünsün, teklifler bir bir gelsin geçsin, anlayış budur.
Şimdi, burada ben yine Sayın İyimaya'ya bir atıf yapacağım ama bu sefer olumsuz atıf yapacağım. Kendisi bu konuda, yasama hukuku konusunda bizde az olan literatürden birkaç örnekten birine sahip. Sağ olsun bunu bana hediye etti. "Siyaset Kurumunun Ortak Günahı Yasama Reformu" isimli değerli makalesi. Bu makalesinde son derece değerli tespitler var, hepinize tavsiye ederim. Keşke bu teklifi hazırlayanlar da en azından bu makaleyi okumuş olsalardı yerinde olurdu, çok önemli tespitler var. Ama bir yer var ki -ben dikkatli okudum- katılmıyorum. Bakın, diyor ki: "Toplantı -kendi konuşmasında da söyledi- ve karar yeter sayılarının İç Tüzük sorunu olmaktan Anayasa sorunu olmaya nasıl terfi ettirildiğini -çıkış garantisi dışında- açıklayacak mantıklı bir gerekçe bulunamaz. Toplantı yeter sayısı geçerliliğini yitirmiş bir paradigma olarak görülebilir." Yani, diyor ki: Anayasa, İç Tüzük gibi olmasın, böyle toplantı sayısı, karar yeter sayısı falan İç Tüzük'te olsun, bizim Anayasa'mız daha yüksek bir norm olsun, bu niteliğine kavuşsun diyor. Kavuşsun da bunu sağlayacak bir iktidar olması lazım önce. Ya, İç Tüzük'le Anayasa değiştiren bir anlayışa karşı Anayasa kendini güvence altına almış, diyor ki "Kardeşim, sen toplanacaksan üçte 1, karar geçireceksen dörtte 1 orada bulunacak, tartışmalara katılacak." Bunu bile kaldıran bir düzenlemeyle geliyorsunuz karşımıza, bir de diyorsunuz ki "Ya bunlar olmasın Anayasa'da, İç Tüzük'le düzenlensin." Bakın, İç Tüzük'le düzenlendiği zaman işte bunlar oluyor Sayın İyimaya.
Değerli arkadaşlar, bunun ötesinde, özellikle bu teklifin 1'inci maddesiyle ilgili görüşümü de yeri gelmişken sizinle paylaşayım, bulayım şöyle: Şimdi, buradaki konunun ne olduğunu biliyoruz hepimiz. Bir defa bu teklifin yazılışında bir sorun var, "imtina etmek" diyor, imtina etmek iradi bir faaliyettir; bunu biliyoruz ama bunun bu tutanaklara geçmesi lazım en azından. Yani, iradesi dışında olan gelip de yemin edemeyenlerin bu madde kapsamında olmaması gerekir. Çünkü, imtina etmek iradi bir tavırdır. İradesi sakatlanmış birisinin bu davranışından bahsedilemez; bunu tutanak için söylüyorum. Mesela, tutuklu milletvekilleri vardı bizim partimizden de, MHP'den de, gelip yemin edemediler uzun yıllar boyunca ama milletvekillikleri devam etti, özlük hakları tekrar devam etti; Anayasa Mahkemesinin de bu konuda kararı var.
Şimdi, bunlar varken bu metnin bir defa biraz daha açık yazılması lazım; bir.
İkincisi: Benim gerekçelerle ilgili takıntım olduğunu biliyorsunuz çünkü gerekçeler kanunun aslına dâhildir ve ihtiyaç duyulduğunda gerekçeye bakılır.
Şimdi, burada gerekçesinde diyor ki: "Geçerli mazereti olmaksızın", geçerli mazeret, ne demek geçerli mazeret? Kim karar verecek? Tekrar milletvekilin milletvekilliğini salt çoğunluğun iradesine bırakıyorsunuz. Bir milletvekilini millet seçecek, gelecek ve o milletvekilinin sebebinin geçerli olup olmadığına Genel Kurulun salt çoğunluğu karar verecek; olur mu bu? Bu, millî iradeye saygıyla bağdaşabilir mi? Bu, Anayasa'nın ihlali değil midir? Bu düşünülebilir mi arkadaşlar? Toplanın o zaman, bir kişinin milletvekilliğini düşürün. Bunu yapamazsınız. Geçerli gerekçe diye bir şey koyamazsınız. Kim karar verecek buna? Salt çoğunluk; böyle bir şey olamaz. Bu açıdan da son derece sakat bir düzenleme.
Ha, bize göre, milletvekili elbette yemin edecektir, hatta bir milletvekilinin yemin etmesi Genel Kurul çalışmalarına katılmasının ön şartı olduğuna göre, Genel Kurula katılmayan, yeteri kadar Genel Kurul çalışmalarına yasanın ve Anayasa'nın öngördüğü biçimde katkı vermeyen milletvekilinin özlük haklarının düşürülmesinde bir sakınca yoktur, elbette düşürülebilir. Kaldı ki bu şu anda Sayın Zana için de yapılabilecek bir şeydir. Ama, siz bunu yapmak yerine toplumun kabul edemeyeceği bir hassasiyet üzerinden, bir İç Tüzük değişikliğiyle tüm seçilmiş milletvekillerinin gelecekte bir salt çoğunlukla milletvekilliklerinin düşürülebileceği bir noktaya taşıyorsunuz. Her zamanki gibi krizden fırsat çıkarma eğilimi. Bu yanlıştır arkadaşlar, bu yanlıştır. Bu yanlışlığa girmeyin. Çözüm bellidir, çözüm basittir ve çözüm de mutlaka seçilmiş milletvekiline saygı olmak zorundadır. Bu maddenin bir an evvel düzeltilmesi gerekiyor.
Teknik açıdan da milletvekili seçildi, Anayasa'mızın hükümleri var. Yemin etmek neydi? Yemin etmek sadece Genel Kurul çalışmalarına katılmanın bir ön şartıydı. E, o hâlde siz bir İç Tüzük değişikliğiyle, bir İç Tüzük kararıyla bir milletvekilinin milletvekilliğini nasıl düşürebilirsiniz? Bu olanaklı mıdır? Anayasal bir hakkı Anayasa'da bir milletvekilinin milletvekilliğinin nasıl düşürüleceği belliyken İç Tüzük'le nasıl değiştirebilirsiniz? Burası Anayasa Komisyonu arkadaşlar. İç tüzükler niye Anayasa Komisyonunda konuşuluyor çünkü iç tüzükler bir yönüyle olağan kanunların çok üstündedir ve Anayasa Komisyonunun öncelikle bu İç Tüzük değişiklik tekliflerinin Anayasa'ya uygunluğunu varsa düzeltmesi, aykırılıkları bertaraf etmesi beklenir, gereklidir. Bu açılardan son derece sakat bir maddeyle karşı karşıyayız.
Şimdi, ben daha fazla uzatmayayım, diğer maddelerde gerektiği yerde görüş bildiririm. Yalnız, bir konunun altını daha çizme ihtiyacı içerisindeyim çünkü Sayın Parsak geçen oturumda alt komisyonda da, normal komisyonda da Cumhuriyet Halk Partisinin şu 15'inci maddeyle ilgili olarak görüşlerinin biraz karmaşık olduğunu, kendisinin anlayamadığını, defaatle sorduğunu ve cevap alamadığını söylemişti, ben de kendisine alt komisyon tutanaklarını okuyarak gerekli cevabı vermiştim. Ama, bu konunun üstünde bir-iki dakika daha durmaya gerek var.
Değerli arkadaşlar, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Anayasa'ya, her ne kadar gayrimeşru olmakla beraber meri olduğu için son değişiklik hâline de, ilk 4 maddesine de ve vatanımızın bölünmez bütünlüğüne de sonuna kadar saygılıyız, sonuna kadar sahibiyiz bu kavramların; buralarda hiçbir tartışma yok. Ama, Anayasa'mızın 83'üncü maddesi kürsü dokunulmazlığını düzenler. Bir milletvekilinin kürsüde söylediği sözlerden dolayı sorumlu tutulamayacağını, hatta kürsüde söylediklerini dışarıda söylerse dahi sorumlu tutulamayacağını düzenler. Bu hak milletvekilinin şahsına verilmemiştir. Bu hak, milletvekili nezdinde millî iradeye duyulan saygıdan dolayıdır. Başka kişiler bazı kavramları, bazı sözleri söylediğinde cezai takibata uğrarlar ancak milletvekili bunu yaparsa cezai takibata uğramaz, dokunulmazlık kapsamındadır çünkü o milletvekilidir, millet adına konuşmaktadır. Yapılan düzenlemeyle öyle bir şey yapılıyor ki bir başkası konuşunca sorun olmayacak bir şeyi milletvekili kürsüden söyleyince ceza alacak. Böyle bir şeyi aklın, mantığın alması mümkün müdür? Ceza Yasası'nda suç olmayan, suç olarak tanımlanmayan bir şeyi dahi milletvekili söyleyince disiplin cezası alacak, para cezası alacak. Bu, hangi aklın ürünüdür, hangi yüksek zekânın bulduğu bir çıkıştır; bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Açık seçik Anayasa'ya da aykırı, vicdana da aykırı, evrensel hukuk ilkelerine de aykırı. Kaldı ki kim karar verecek bunların suç olduğuna, cezalandırılması gerektiğine? Meclis çoğunluğu karar verecek. Bakın, yine salt çoğunluğa bağlanan bir milletvekili iradesi. Yani, niyet, milletvekillini konuşturmamak, salt çoğunluk ne diyorsa ona uymak. Konuşmamın ilk başında söylediğim, "Bizim gibi düşüneceksin, bizim gibi bakacaksın." yaklaşımı. Oysa, biz düşünce özgürlüğünden yanayız, ifade özgürlüğünden yanayız. Sadece biz değil, Anayasa'mız da ifade hürriyetini her vatandaş için teminat altına almıştır. "Burada ifade hürriyetinin sınırı neresidir?" derseniz suça teşvik, suçu ve suçluyu övmedir. Bu zaten bizim İç Tüzük'ümüzde var, düzenlenmiş, düzenlenmiş bir maddedir, aynı madde içerisinde var zaten, (4)'üncü fıkrası. Dolayısıyla, ortak tarihî geçmişimiz gibi... Bakın, Sayın Aydoğdu biraz önce ifade etti, dedi ki: "Tarihle ilişkimiz sorunlu." Bu tespit çok yerindedir, doğrudur. Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihle ilişkisi sorunlu olmuştur her zaman. Dolayısıyla, bir ortak tarihten bahsetmek her zaman mümkün değildir. Bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir ortak tarih anlayışımız var elbette. Ama, bizim anlayışımıza uymadı diye, bizim ortak tarih anlayışımıza sığmadı diye birilerini cezalandırmak bizim aklımızdan geçmez.
Aynı şekilde, Anayasa'nın ilk 4 ilkesi, biz sonuna kadar laiklikten yanayız, laikliğin yılmaz bekçileriyiz. Ama, biz "Laiklik kaldırılsın, laiklik olmayıversin." diyen bir Meclis Başkanının bu yüzden cezalandırılmasını istemeyiz çünkü biz demokratiğiz, diyorsunuz ki: Ya, geç bunları, biz zaten öyle bir şey yapmayacağız, bizim yapacağımız belli, bunu nasılsa salt çoğunluğa bağlıyoruz, biz çoğunluğuz, biz onları görmezden geliriz, 'Anayasa'nın ilk 4 maddesi değişsin.' diyenleri görmezden geliriz ama Anayasa'nın ilk 4 maddesine dönük bir başkası bir eleştiri yaparsa, beğenmediğimiz bir şey söylerse gereğini yaparız." Ama, bakın, keser döner, sap döner; gün gelir, hesap döner. Bu işler tehlikeli işlerdir. Gelin, Türkiye'ye hak ettiği demokratik ölçülerde bir İç Tüzük kazandıralım. Bu yaklaşımlar hiç kimseye bir şey kazandırmaz.
Bakın, bir tartışma daha alt komisyonda da söylendi, mesela, Dersim, Dersim'i nasıl tanımladığımız çok önemli, herkesin ayrı bir Dersim'i var, hatta coğrafi bölgeler üzerinden Dersim deyip dememek bile bu İç Tüzük'le yasaklanıyor, öyle görünüyor; bilmiyoruz, aklınızdan geçeni bilmiyoruz. Hukuki öngörülebilirlik diye bir şey var. Yani ben o kürsüye çıktığımda ne söylersem suçlanırım, ne söylemezsem suçlanmam; nereden bileceğim ben bunu, nasıl bileceğim? Birinin bunu bana anlatması lazım. Basından duyuyoruz, şu kelime söylenmeyecek diye. Peki, öbürü dese ki şu kelime de söylenmeyecek. Nereden bileceğiz?
Bakın, iktidarınızın şeyini söyleyeyim: 2010 yılına kadar başka bir politika yürüttünüz, 2010 yılında bambaşka bir politika yürüttünüz.
Valinizin sözünü ben bugün Tayfun Atay'ın yazısından aldım. 2010 yılında 1'inci Uluslararası Tunceli (Dersim) Sempozyumunda diyor ki Sayın Vali: "Devlet doğusuna artık namlunun ucundan bakmamaktadır." Yani Sayın Vali diyor ki bugüne kadar devlet namlunun ucundan baktı. Peki, nasıl açıklayacaksınız bunu? Bugün bir milletvekili çıksa, "Dersim" dese ne diyeceksiniz? Bunları tartışmaktan niye korkuyoruz? Herkes siyasi pozisyonunu, tarih algısını kendisine göre düzenleyebilir, açıklayabilir. Açıklasın, bu komplekslere ne gerek var? Üstüne üstlük dışarıdaki, kürsü dışındaki birinin rahat konuşabildiği bir konuda milletvekili gelip konuşamayacak. Buna da "millî irade" diyeceksiniz. Bu aşağılık kompleksinin nedeni nedir? Kimi tatmin etmeye çalışıyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, sözlerimi burada bağlarken, ben yine -benden duymuş olmayın- Sayın İyimaya'nın bir paragrafıyla konuşmamı bitireyim. "Bu bölümün sonunda önemle ve vurguyla belirtelim ki partiler arası uzlaşmaya dayanmayan İç Tüzük işlevli bir yasa veya İç Tüzük değişikliği girişimi gerilimi tetiklemekte, usul adaletini bozmakta ve sonuçsuz bir çaba olmaktan öteye gidememektedir. Parlamento tarihi bu konuda ders verici kötü örneklerle doludur."
Bu örnekler hangileri biliyor musunuz? Bakın, bu daha önceki, 1960'tan önceki, 1957'deki İç Tüzük değişikliği ve bu daha sonraki 2001'de getirilen değişiklik ve bir milletvekilinin şehit olmasıyla sonuçlanan değişiklik. Bunlarla sonuç alamazsınız. Hâlâ olanak vardır, anlaşılmış maddeler vardır. Meclisin etkin, nitelikli, hızlı ve milletimizin beklediği yasaları çıkarması konusunda biz de son derece sorumlu muhalefet olmanın gereğini her zaman yaptık, yapmaya devam ederiz. Beyhude çabaları bırakın, Meclise biraz saygılı olun ve bu İç Tüzük teklifini bir an evvel geri çekin diyorum, saygılar sunuyorum.