KOMİSYON KONUŞMASI

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 5 Mart 1973 tarihinde kabul edilmiş, 1 Eylül 1973 tarihinde yürürlüğe girmiş olan bu İç Tüzük kırk dört yıldan beri uygulanmaktadır. 16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleştirilen YSK'nın tam kanunsuzluk kararıyla gayrimeşru biçime büründürülen Anayasa değişikliğiyle Meclisin yasama yetkisi Cumhurbaşkanıyla paylaştırılmış, denetim yetkisinin kullanılması neredeyse imkânsız hâle getirilmiştir. Bütün bunlarla birlikte, kuvvetler ayrılığı ilkesi tek bir kişinin altında birleştirilmiştir. Ancak monarşi rejimlerinde rastlanacak bu düzenlemenin sonucunda çeşitli kanun ve kanun hükmündeki kararnamelerde yeni düzenlemeye girişileceği görülmektedir.

Muhalifleri susturma operasyonuna dönüştürülen ve 249 şehidimizin, binlerce gazimizin olduğu 15 Temmuz darbe girişiminin bir fırsata çevrilmeye çalışıldığı OHAL ve bu hâldeki düzenlemeler demokrasi karşıtlığının kaynağı konumuna gelmiştir. İşte böyle bir ortamda getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü değişikliği, antidemokratik düzenlemelerin perçinlenmesi, yasama organının ve yetkisinin işlevsizleştirildiği, denetim içinin ve altının boşaltıldığı yapı kurulması anlamına gelen özel bir yere sahiptir. "Hızlı", "verimli", "etkin" gibi hoş sözcüklerle açıklamalar demokrasinin gerçekten zehri olabilmektedir. Bizim ihtiyacımız olan hızlı değil, gerçek anlamda halkın ihtiyaçlarına yanıt veren ve enine boyuna düşünülmüş, tartışılmış kanunlar çıkarmaktır. Kaldı ki birçok yasalar hızlı bir şekilde çıkarılmış olmasına rağmen ihtiyaçlara cevap verememiş, kısa süreler içinde yeni değişikliklere gidilmiştir.

MHP ve AKP ortaklı metnin gerekçesinde şunlar yazılmaktadır: "İç Tüzük Parlamentonun yasama ve denetim faaliyetlerini yerine getirirken usul ve esasların belirtildiği, Parlamentonun normatif çerçevesinin çizildiği belgedir. Parlamento tarihlerinin temel belgelerinden olan iç tüzükler parlamentonun işlev ve vazifelerini yerine getirmede kolaylaştırıcı, verimliliği ve etkinliği arttırıcı nitelikte olmalıdır." Bu işlev ve vazifeleri yerine getirirken parlamenterlerin uyması gereken kuralları da belirtmektedir. Buna göre iç tüzükler birer teknik, hukuki belge olmanın yanı sıra, sosyal ve kültürel şartların ve gereklerin yansıdığı birer belgedir. Bu çerçevede düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

Parlamentonun yasama ve denetim işlevini etkin ve dengeli biçimde yerine getirerek siyasi ve sosyal ihtiyaçlar ve beklentileri karşılamasında ve devlet sisteminde istikrarın sağlanmasında en önemli etken, usul ve esaslara ilişkin kurallardır. Bu kuralları Mecliste işletemez isek yurttaşların nazarında Meclisin itibarını da zedelemiş oluruz.

Özellikle Genel Kurul çalışma düzeni bağlamında İç Tüzük'te hâkim olması gereken ilke, konjonktürel olarak değiştirilebilecek nitelikte keyfî kurallar manzumesi olması değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama ve denetim faaliyetlerini etkin, verimli ve sağlıklı bir şekilde yürütebileceği bir çalışma düzeni olarak ortaya koymasıdır. Demokratik uzlaşıyı Mecliste gerçekleştiremez isek vatandaşlardan uzlaşı bekleyemeyiz. Bu çalışma düzeni, Türkiye Büyük Millet Meclisi faaliyetleri açısından yeni sorunlar ortaya çıkarmayacak, verimsizliğe sebep olan mevcut sorunları giderecek, Genel Kurulda halkın rıza ve iradesine uygun terminoloji, yöntem ve araçlarla çalışmalarını yürütebilecek olmasıdır. Elbette bu durum Meclis İçtüzüğü'nün yaşayan hukuk alanında yer alan dinamik bir metin olduğu ve İç Tüzük değişikliklerinin bu dinamizmin bir neticesi olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir.

Bugün kullanılan benzer sözler, yargının FETÖ'ye teslim edildiği 2010 referandumunda da sıklıkla kullanılmış, bizler de bugünküne benzer uyarılarla iktidara doğru yolu göstermeye çalışmıştık ama dikkate alınmadı.

Gelinen nokta ortadadır. "Meclisin Anayasası" diyeceğimiz İç Tüzük'ün tıpkı Anayasa'da olduğu gibi böyle biçimde değiştirilmesi, Türkiye'nin demokrasisini geriletmekten başka bir işe yaramayacaktır. Parlamenter sistemimizi zayıflatacak, hatta bitme noktasına getirecektir, hatta muhalefetsiz bir Meclis yapısı ortaya koyacaktır. Bugün iktidarsınız, yarın muhalefet olduğunuz zaman bu yanlış düzenleme sizleri de etkileyecektir. O zaman "Eyvah" deseniz de iş işten geçmiş olacaktır. Yapacağımız değişiklikler bugün işinize yarayabilecek ancak gelecekte muhalefet olarak sizi de zora sokacaktır, bunu görmeniz gerekir. Yapacağımız değişiklikler kısa vadeli değil, uzun vadede tartışma yaratmayacak şekilde yapılmalı ve kalıcı olmalıdır. Yıllarca tartışma yaratacak, iktidar-muhalefet gerginliğini artıracak, uzlaşma kültürünü bitirecek, muhalefetin sesini kısacak bu değişiklikler geri çekilmeli, Parlamentoda grubu bulunan partilerin ortaklaşa hazırlayacağı bir iç tüzük taslağı Komisyona getirilmelidir.

OHAL uygulamasıyla Anayasa değişikliğini gerçekleştirdiniz, şimdi de İç Tüzük'te değişiklik yapmak istiyorsunuz. Sanki başka görüşülecek yasa tasarıları yokmuş gibi davranarak İç Tüzük'te değişiklik yapmak istemenizi kesinlikle kabul edemeyiz.

Değerli milletvekilleri, teklifin 2'nci maddesi, İç Tüzük'ün 19'uncu maddesinde değişiklik yapmaktadır. Bu değişiklik kritik önemdedir. Milletvekillerinin ağzına mühür vurma sonucunu doğuracak maddeyle geriye kalan yöntem duran adam eylemleri olacaktır. Daha öncesinde Danışma Kurulunda oy birliği sağlanamaması durumunda her parti kendi önerisini grup önerisi olarak Genel Kurula getirebilmekteydi. Bu durumda siyasi partilere onar dakika söz verilmekteydi. Başka bir ifadeyle, her önergenin görüşmeleri kırk dakika sürmekteydi.

Danışma Kurulu önergeleri ülkedeki en kritik konularda özellikle iktidarın düşüncelerinin kamuoyuna açıklanması noktasında büyük önem taşımaktadır. Örneğin, Soma önergesi, faili meçhuller, terör, yargı bağımsızlığı, adalet, basın özgürlüğü, kadına şiddet, çocuk tecavüzleri, yurt yangınları, KPSS sorularının çalınması, FETÖ'nün faaliyetleri, hava kirliliği, doğa katliamı, tarım, üreticilerin sorunları gibi çok sayıda konu bu önergelerle gündeme taşınmış ve tamamı AKP oylarıyla reddedilmiştir.

Sonrasında yaşadıklarımız malum. Yeni düzenlemede ise önerge sahibine beş, diğer partilere ise üçer dakika söz verilmesi söz konusu edilmektedir, kırk dakika süren görüşmeler on dakikaya indirilmek istenmektedir. Muhalefetin geciktirici unsurları kullanması, fikrini açıklaması ve söz söylemesi demokrasimizin olmazsa olmazıdır. Bunların yok sayılması kesinlikle kabul edilemez. Bu konuda önemli tespitleri ortaya koymak gerekirse Anayasa Mahkemesinin 2001/129 Esas, 2002/24 sayılı Kararı'nı dilekçemizde belirtmek istiyorum.

Yasama organlarının iç tüzükleri pratikte anayasa kadar önemli ve etkin metinlerdir. Yasama egemenliğinin kullanılma usullerini düzenleyen iç tüzük hükümleri, gücü sınırlayan, meclis içi dengeleri gözeten ve hukuka dayanmak zorunda olan sessiz anayasalardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim ve yasama kalitesi, en az ürettiği hizmetler kadar bağlı bulunduğu İç Tüzük kalitesiyle de ölçülebilir. Kendi hukukunu hukuk temelinde oluşturamamış parlamentonun üretebileceği hukukun kalitesi, sırf bu nedenle dahi sorgulanabilir duruma gelecektir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi kendi iç hukukunu henüz oluşturamamıştır. Meclis iç hukuku oluşum hâlindedir. İç hukuk, istikrarın sağlanması, yakın gelecekte de beklenmemelidir. Bu gerçeğin ardındaki nedenler ayrı bir felsefe ve sosyoloji araştırmasının da konusudur.

Belirtelim ki hukuku araç gören ve onun üstünlüğünü sindiremeyen, gücüne güvenen, yalnızca kadroları değil, kural ve gelenekleri doğrayan darbeler ve yorumun engin çözücülüğü yerine daima metinleri değiştirerek yaratılan öldürücü formülleri çare sanan arayışlar hukuk istikrarını maalesef önlemektedir. Dava konusu İç Tüzük değişikliği de ihtiyaca ve istikrara hizmet görüntüsü içinde iç hukukumuzu tahrip eden talihsiz bir girişimdir. Bir asrı aşan yaşam öyküsünde iç hukuk düzeninin oluşturulmaması, Parlamentomuzun övünemeyeceğimiz bir temel karakteristiğidir.

İç Tüzük taslak ve tekliflerinin hazırlanmasında izlenen yöntemler, onların kalite ve ömürlerini doğrudan etkilemektedir. İç Tüzük tarihimiz genellikle iki yöntemden birinin benimsendiğini göstermektedir: Çoğulcu, uzlaşmacı ve çoğunlukçu, dayatmacı yöntem.

Çoğulcu, uzlaşmacı yöntem: Bu yöntemde parlamentonun tüm dinamiklerinin, partilerin, milletvekillerinin olabildiğince katılımlarının sağlanması esastır. Tekliflerin, ihtiyaç ve hukuk temelinde sentezi için özel komisyonlarda veya ihtisas komisyonlarında yoğun bir teknik çaba harcanarak hazırlanmasıdır. Bilim ve bilim adamlarından, Anayasa Mahkememizin yorumlarından ve mukayeseli verilerden yararlanılmaktadır. Bu yöntem kabul tabanını genişletir ve oyunun kurallarının ortak anlayışla ve birlikte oluşturulmasında yarar sağlar. Gerek tek parti dönemlerinde ve gerekse çok partili siyaset yaşamımızdaki köklü gelenek her zaman bu şekilde olmuştur.

Çoğunlukçu yöntem düşük yoğunluklu demokrasilerde görülmektedir. Çözümü son kural olan oy çokluğunda arayan bir yöntemdir. Uzlaşmanın getireceği erdemleri bir çırpıda yok eder ve yok sayar. Demokrasinin bir uzlaşma rejimi olduğunu görmezden gelir. Uzlaşmayı sayı gücünün verdiği rehavet ve otorite içinde teslimiyet ve zafiyet olarak görür. Oyunda uygulanacak kuralı oyuncuların birlikte yapması yerine gücünün emriyle üretir. Dayatmacı teklif oyuncuları gerer ve bazen öngörülemez gerilimlere, belirsizliklere ve hatta toplumsal kutuplaşmalara zemin hazırlar. Kavga, hukuk diyen, parmak gücüyle özünde hukuku arayan demokrasi arasındadır. Sevinerek belirtmeliyim ki çoğunlukçu yöntem tüzük yapım geleneğimizde yok denecek kadar azdır. İki özgün örneğinden birisi, 1960 Anayasası'yla yürürlükten kaldırılmış, öbürü ise aşağıda ayrıntılı biçimde ortaya konacağı gibi şu anda yüksek mahkeme huzurundaki tüzüktür.

Sorun, kanunların zamanında çıkarılmamasında ve ihtiyaca cevap verecek taslakların hazırlanmamasındadır. İhtiyaç ve hukuk analizi için gerekli derinlikli çalışmalar yapılmadan ve bunlar sağlanmadan aynı yasada sık sık değişiklik, kısa zamanda yürürlükten kaldırma, uygulama organlarının çelişkileri ve boşlukları yorumla giderme zorunlulukları ortaya çıkmaktadır. İktidar çoğunluklarının bu soruna yoğunlaşması gerekir.

Kanunların hızlı şekilde çıkarılmaması, çok büyük tartışmalar yaratan torba yasalarla tartışma yaratacak şekilde sisteme ilişkin değişikliklerdir. Bu yöndeki zorlayıcı değişiklikler ister istemez Parlamentonun yavaş çalışmasına ortam hazırlamaktadır.

Sayın milletvekilleri, değişiklik teklifinin bu maddesinde yapılacak değişikliklerin, İç Tüzük'te yapılacak bu değişikliklerin kesinlikle hepimizi çok yakından ilgilendirdiği bir gerçektir. O nedenle, uzlaşma kültürü öne çıkarılmalı ve bundan sonra değişiklik yapılmalıdır. Biraz önce belirttiğim gibi çoğulcu yöntem, uzlaşmacı anlayış benimsenmeli ve bu çerçevede anlayışlar ve değişiklikler bu şekilde yapılmalıdır. İç Tüzük değişikliği çoğunlukçu bir anlayış içinde getirilmemelidir çünkü İç Tüzük'ü bugünkü konjonktürel ve sayısal duruma göre değil, süreklilik kazanacak bir şekilde gerçekleştirmeliyiz.

İktidarınız sürekli dayatmacı bir anlayışla Meclisi çalıştırmak istemektedir. Bu anlayış çerçevesinde yaptığınız bütün düzenlemeler ve uygulamalar büyük oranda yanlış çıkmış, millete ve devlete büyük zararlar vermiştir. Bazıları da sonradan düzeltilmiştir.

Meclis konuşma ve tartışma yeridir. Bu değişiklikler muhalefetin sesini kısmaya ve etkisiz hâle getirmeye yöneliktir. Getirdiğiniz her kanun tasarısının ve teklifinin mutlak surette Anayasa'ya ve yasalara uygun olması yönünde çelişki yaratmaması yönünde çalışmaların alt yapısının çok iyi hazırlanması gerekmektedir. Bu konuda gerçekten torba yasaları ile kanun tekniğine tamamen ters düşen uygulamalar maalesef bugün Meclisimizde uygulanagelmektedir. Muhalefet konuşturulmayacaksa Meclise ne gerek vardır? Bu nedenle, konuşan bir Meclisin mutlaka olması gerekir.

Parlamentoda çalışan bir milletvekili olarak çalışma düzeninin hâlâ Meclisimizde sağlanamadığını görmekteyim. Hangi gün çalışılacak, hangi gün tasarı ve tekliflerin görüşüleceğini, Genel Kurula gelmeden ancak bir saat önce, hatta Genel Kurula girdiğimiz saatte öğrenebiliyoruz. Uygulamayı çok kötü yönetiyorsunuz.

Kısacası, çalışmalarımızda tam bir belirsizlik var. Çalışma ne zaman yapılacak, tatil ne zaman olacak, muhalefet vekilleri olarak kesinlikle bu konulardaki gelişmeleri maalesef bilmiyoruz. Çalışma düzeninde tam bir keyfîlik var, iktidarın çoğunluk dayatması var. "Ben bilirim, ben ne dersem o yapılacak." anlayışı sürdürülmeye devam ediliyor.

Değerli milletvekilleri, Meclis çalışmalarının verimliliğini artırmak istiyorsak katılımın sürekli olmasını, yoklamadan sonra Meclisin iktidar partisi üyelerince boşaltılmamasını istiyorum. 317 milletvekilinden toplantılarda 20-25 kişi ancak kalıyorsunuz; yoklamayı yapıyorsunuz, sonra da gidiyorsunuz.

Şimdi, böyle bir ortam içinde yasaların hızlı bir şekilde çıkarılması ve Meclisin çalışma verimliliğinin artırılması kesinlikle mümkün değil. Sonra yoklama istiyoruz, bize de kızıyorsunuz "Niye yoklama istiyorsunuz?" diye. Yani çok az bir milletvekiliyle boş koltuklara konuşmak suretiyle yasaların çıkmasını uygun buluyorsunuz. Kesinlikle bunu kabul etmiyoruz ve kesinlikle çalıştırmak istiyorsanız öncelikle iktidar partisinin bu konuda öncü olması ve Mecliste sürekli çoğunluğunu muhafaza etmesi gerektiğini düşünüyorum.

Komisyon görüşmelerinde görüşülen kanun ve tasarılarınızda son anda konan tasarıya tasarıyla ilgisi olmayan korsan maddelerin eklenmesi de çalışma verimliliğini düşürmektedir. Şimdi, düşünün, bir kanun tasarısı geliyor önümüze, bir değerlendirme yapmak istiyoruz, o çerçevede değerlendirme yaparken ve sonuncuya doğru giderken hiç bu kanun tasarısıyla ilgisi olmayan maddeleri araya sokuşturmak suretiyle tam bir torba yasasının ötesinde çorba yasası tasarısı durumuna gelen bir çalışmayı ortaya koyuyorsunuz. Bu da birçok kargaşayı, birçok tartışmayı da beraberinde getiriyor. Kesinlikle bu uygulamadan vazgeçmelisiniz.

Anayasa'mıza aykırı olan bir İç Tüzük değişikliğini istiyorsunuz. "Cumhuriyetin nitelikleri" başlıklı 2'nci maddesine, "Egemenlikle ilgili 6'ncı maddesine, yasamayla ilgili 7'nci maddesine, Anayasa'nın üstünlüğüyle ilgili 11'inci maddesine, düşünce ve kanaat hürriyetiyle ilgili 25'inci maddesine, seçme ve seçilme haklarıyla ilgili 67'nci maddesine, parti kurma, partiye girme ve ayrılmaya yönelik olan 68'inci maddeye, yasama dokunulmazlığıyla ilgili 83'üncü maddeye, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileriyle ilgili 87'nci maddeye, İç Tüzük siyasi parti gruplarıyla ilgili 95'inci maddeye, toplantı ve karar yeter sayısıyla ilgili 96'ncı maddeye, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgi edinme ve denetimle ilgili 98'inci maddelerine aykırı bir İç Tüzük değişikliği istiyorsunuz.

Bu kadar Anayasa'ya aykırı bir biçimde yapılacak bir İç Tüzük değişikliğinin sürekli tartışmaları gündemde tutacağı ve tartışmanın ileriye kadar sürüp gideceğini belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Meclis çalışmalarının saatine göre Meclis TV neden çalıştırılmıyor, bunu anlamakta zorlanıyorum. Bugün Meclis TV gerçekten halkın Meclisteki çalışmaları takip etmesi ve yapılan çalışmaların gerek iktidar açısından gerekse muhalefet açısından bilinmesine olanak sağlayacak bir görüntüyü, bir televizyon yayınını neden saat 19.00'da kesiyorsunuz, bunu anlamakta zorlanıyorum. Şimdi, bunu TRT'nin programını yapması için, daha doğrusu bu programın, bu çalışmaların TRT kanalıyla yayının yapılmasına olanak sağlamak yerine bugün TRT 3'ün birçok programları yapamadığı, yetiştiremediği, hatta dışarıdan hizmet almak suretiyle program aldığı ve bu kadar programa ihtiyaç olduğu bir dönemde siz Meclis TV'yi kısa sürede açıp kapatıyorsunuz ve halkın da bilgi almasını maalesef engelliyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Arslan, toparlayabilir misiniz?

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Evet.

Bunun cevabını gerçekten bulamıyorum. İktidarınıza özellikle bunun dikkate alınmasını ve bu konunun kesinlikle düzeltilmesini istiyoruz.

Sonuç olarak, Anayasa'mıza, demokrasimizin uzlaşma kültürüne aykırı bulunan ve genelde çalışmaların hızlanmasına yönelik değil tartışmaların artmasına yönelik olarak yapılacak olan bu değişikliği kesinlikle reddediyoruz, bu 2'nci maddenin de tasarıdan çıkarılmasını istiyorum.

Teşekkür ederim.