KOMİSYON KONUŞMASI

MURAT EMİR (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de 3'üncü maddeyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum.

Şimdi, bu madde son derece sakıncalar içeren bir madde. Öncelikle, ne getiriyorsunuz bu maddeyle? Tasarı ve teklifler komisyonda görüşülemiyorsa kırk beş gün içerisinde, sahibinin istemi üzerine Genel Kurulda beş dakika görüşülecek, beş dakika da o konuda bir başka milletvekili konuşacak, hepsi bu. Teklifin sahibi konuşacak, bir de o teklifin sahibinden başka bir milletvekili daha konuşacak. Şimdi, bu engellenmeye çalışılıyor. Milletvekilinin tek başına, müstakilen, grubuna bağlı olmaksızın görev yapmasının önü tıkanmaya gayret ediliyor. Aslında, bu teklifin bütününü incelediğimizde, temel amacın milletvekillerinin, muhalefetin, iktidar milletvekillerinin, her kim olursa ama söz talep eden, söyleyecek sözü olan kim varsa onun sesini kısmak, sesini boğmak, söz hakkını yok etmek üzerine çalışıldığı ortada. Sanki açmışlar, bakmışlar, maddeleri bir bir gözden geçirmişler, nerede muhalefetin konuşabileceği, nerede sesini duyurabileceği bir beş dakika, iki dakika, üç dakika varsa bunu yok etmeye gayret etmişler. İşte, bu da onlardan birisi.

Getirilen düzenlemeyle deniyor ki: "Her hafta salı günü ayrı bir siyasi parti grubundan bir milletvekili bu hakkı kullanabilir ve bir milletvekili de bir yasama yılında ancak bir kez bu hakkı kullanabilir." "Peki, niye böyle bir yola gidiliyor, ihtiyaç nedir?" diye gerekçeye bakıyorsunuz, gerekçede diyor ki: "Aynı gruba mensup milletvekili ya da milletvekillerinin bu uygulamayı istismarının önüne geçilmesi.", amaç buymuş.

Şimdi, bir defa milletvekilinin kim olduğunun üzerine bir kafa yormamızda fayda var. Elbette milletvekili sıklıkla bir siyasi partinin üyesi ve bir Meclis grubunun üyesi ama her zaman böyle olmak zorunda değil. Bağımsız milletvekilleri var veya grup kuramamış milletvekilleri var. Bunun ötesinde, grubu olan bir milletvekili açısından da yine her zaman grubuyla beraber hareket etmesi, grubuna bağımlı olması beklenemez. Biliyorsunuz, Anayasamız gereğince her milletvekili, seçildiği bölgenin değil, tüm Türkiye'nin temsilcisidir ve yine Anayasamızın kimi maddelerdeki sözüne ve de ruhuna baktığınız zaman, milletvekilinin tek başına görev yapması asıldır, kendi iradesiyle görev yapacaktır. Kimi konularda grup kararı almanın olanağı yoktur, kimi konularda milletvekilinin kendi teklifini veya milletvekillerinin teklifini getirmesi beklenir. Dolayısıyla, buradan anlamamız gereken, milletvekilinin Meclisin temel birimi olduğudur, temel yapı taşı olduğudur ve grup önerisinden veya başka, İç Tüzük'ten kaynaklanan haklarının da ötesinde, tek başına kullanması gereken hakları olmalıdır ve bu düzenlemeyle bir defa bu hak açıkça ihlal edilmektedir. Milletvekilinin tek başına, önemsediği bir konuda teklif vermiş bir milletvekilinin bu konu hakkında Meclisin gündemini beş dakika işgal etmesi fuzuli bir işlem, bir uygulama gibi düşünülmemelidir. Bunun düşünülüyor olması da son derece antidemokratik bir uygulamadır ve milletvekilinin saygınlığını da hiçe sayan bir uygulamadır.

Şimdi, tekrar gerekçeye dönelim. "İstismarın önlenmesi" deniyor. "İstismar nedir?" diye bakarsanız -ben sözlüğe de baktım "Acaba yanılıyor muyum?" diye- istismar "çıkar sağlamak, sömürmek, kötüye kullanmak" anlamına geliyor. Şimdi, bir defa bu son derece yanlış bir sözcüktür, bunun değiştirilmesi lazım. Niye? Çünkü bir milletvekili veya bir partiye, bir gruba ait milletvekilleri kanunun, İç Tüzük'ün hükmü gereğince teklif vermişler, süresi içerisinde beklemişler ve bu 37'nci maddeden yararlanma olanağını bulmuşlar. Bunların hepsi hukuka uygun. Bu niye suistimal olsun? Yani, bir kişinin veya bir gruptan birkaç kişinin bu hakkı kullanıyor olması niye istismar sayılsın, niye kötüye kullanmak olsun? Bu kabul edilemez bir şey. Bizim milletvekilimiz Sayın Sezgin Tanrıkulu da görevini yapmış, sorumlu bir milletvekili olarak çok sayıda kanun teklifi vermiş ve buradan kaynaklanan hakkını da kullanıyor. Üstüne üstlük -kendisi burada olmadığı için bunu ifade etmek zorundayım- muhalefetten söz isteyen, bizim partimizden veya başka partilerden söz isteyen herkese de bu hakkını devretmeyi de bilmiş. Yani, burada bencilce bir tavırdan öte, muhalefetin sesini yükseltmeye dönük bir çaba var. Bu aslında kutlanması gereken bir çabadır, önemli bir çabadır çünkü sabahtan beri oturumlarda bahsediyoruz, elbette Hükûmetin, siyasi iktidarın Meclis gündemini belirlemesi, domine etmesi, inisiyatifi elinde tutması olağandır, normaldir, beklenir ama "Sadece biz konuşacağız, sadece bizim getirdiğimiz yasa tasarısı konuşulacak, başka kimsenin beş dakika dahi konuşmaya ihtiyacı yok, gerek yok." denmesi hiçbir şekilde kabul edilemez. Bu Meclis, bu milletin meclisidir; siyasi iktidarın, AKP Grubunun meclisi değildir. Dolayısıyla da muhalefetin kendi adına önemsediği bir teklifle ilgili olarak beş dakika konuşması çok görülmemelidir.

Peki, bunu bir istismar konusu olarak gören anlayış bugüne kadar ne yapmış? Burayı önemsiyorum arkadaşlar. Bakın, 26'ncı Dönemde kanun teklifleri ne kadar verilmiş, hangi grup ne kadar vermiş? Ben merak ettim, baktım. Bunlar Kanunlar Kararlardan alınmış sarih rakamlardır. AKP Grubu onca milletvekiline rağmen yani 317 milletvekiline rağmen 34 kanun teklifi vermiş, MHP Grubu 252 kanun teklifi vermiş, HDP Grubu 99 kanun teklifi vermiş, CHP Grubu -sıkı durun- 1.394 kanun teklifi vermiş. Neymiş? Cumhuriyet Halk Partisi Grubu kanun teklifi verme konusunda çalışkanmış. Peki, şimdi AKP'li milletvekillerinin tembelliğini, görevini ihmal etmesini, çalışmamasını, yasa teklifi hazırlamamasını, yasa teklifi hazırlamak yerine, tasarılarla hükûmetin yani bürokrasinin çalışmasına Meclisi feda etmesini ödüllendirmek zorunda niye oluyoruz? Bu yaptığımız uygulamayla bunu yapmış olmuyor muyuz? Her parti grubu haftada bir gün kanun teklifi getirecekmiş. Ne münasebet? Biz getirmişiz 1.394, AKP Grubu getirmiş 34; buna hanginiz "hakkaniyetli" diyebilir, var mı içinizde birisi "hakkaniyetli" diyecek?

Bakınız, dünyada en büyük eşitsizlik, eşit olmayanlara eşit davranmaktır. Biz hükûmet değiliz, tasarı getirme olanağımız yok; teklifle geliyoruz, çalışıyoruz ve 1.394 teklif getirmişiz. Ama biz dört haftada bir, 1 Salı günü konuşacağız, AKP Grubu da onca gücüne karşın, bütün tasarıları kendi getiriyor olmasına karşın ve şimdiye kadar da koskoca 26'ncı Dönemde 34 teklif getirmiş olmasına karşın ayda 1 defa konuşacak, bizim kadar. Buna da "eşitlik" diyeceksiniz, döneceksiniz, gerekçeye de "istismarın önlenmesi" diyeceksiniz. Buna kargalar bile güler arkadaşlar. Bu çok haksız bir uygulamadır. Üstelik şundan da adım gibi eminim: Bunu da kullanmayacaksınız. Biz onu alt komisyonda sorduk, şimdi de soralım, bu teklif sahiplerine soralım: Peki, Meclis grubu... Olsalardı soracaktık diyelim çünkü sahipleri de yok burada. Bir Meclis grubu bu hakkını kullanmaktan imtina ederse ne olacak? Yani, Meclisi böylesine değersizleştirmeye, böylesine işlevsizleştirmeye kimin hakkı var? Kanuna yazacaksınız her hafta biri getirecek, ondan sonra AKP getirmeyecek, MHP çok büyük ihtimalle getirmeyecek, ondan sonra, bizim her hafta kullandığımız hakkımız dörtte 1'e düşecek bunca çalışıyor olmamıza rağmen ve üstelik elimizde başka bir olanak kalmamış olmasına rağmen, buna da "istismarın önlenmesi" diyeceksiniz. Anayasa Komisyonu gibi teknik bir komisyonun, bu kadar hukukçulardan oluşan bir komisyonun böylesine açık bir eşitsizliği, haksızlığı bu kadar göstere göstere yapmasını ben içime sindiremiyorum, bunun düzeltilmesi lazım.

Bunun ötesinde arkadaşlar, bir nokta daha var; bir milletvekili bir yasama döneminde en fazla 1 defa getirecek. Neden? Yani, bunun bir anlamı olması lazım. Ne hakla? Adam teklifini getirmiş, çalışmış, sırasını beklemiş, kanunun, İç Tüzük'ün gereğini yerine getirmiş; "Yılda 1 defa getirebilirsin." Neden? Bu sorunun cevabı da yok. Dolayısıyla bu, aslında Meclis çalışmalarını yersiz gören, muhalefetin konuşmasını istemeyen, muhalefetin sesini boğan ve Meclisi parça başı çalışan, fabrikasyon usulü çalışan, yapboz yasalarını yapan ve kaliteden çok niceliği önemseyen ve Meclisi küçümseyen bir anlayışın uzantısıdır. Dolayısıyla, bu 37'nci maddenin mutlaka bu dediğim çerçevede düzeltilmesi gerekiyor.

Saygılarımla arz ederim.