KOMİSYON KONUŞMASI

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Teşekkürler Sayın Başkan.

16 Nisan 2017 tarihli AKP tarafından devletin her türlü olanakları kullanılarak ve olağanüstü hâl koşullarında, Yüksek Seçim Kurulunun haksız ve hukuksuz bir şekilde mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayması neticesinde kabul edilen Anayasa değişikliğiyle, toplumu yöneten üç kuvvetin yasama, yürütme, yargının tek elde toplanmasına AKP tarafından meşruluk kazandırılması sağlanmış oldu. Kuvvetlerin tek elde toplanması, dikta rejiminin sacayağıdır ve bu Anayasa değişikliği sayesinde de bu sacayağı bu şekilde kurulmuş oldu. Şimdi de Parlamentonun anayasası olarak tabir edilen İç Tüzük değişikliğiyle karşı karşıyayız.

İç Tüzük, iktidar-muhalefet ilişkilerini Meclis çatısı altında dengeli bir şekilde yürütülmesi açısından son derece önemli bir işleve sahiptir. Onun içindir ki literatürde bir tür "sessiz anayasa" olarak tabir edilir. Muhalefet milletvekilleri açısından, iktidarın yanlışlarını, hatalarını, sıkıntıları ifade edebilmek açısından Meclis içi dengeyi sağlama işlemi nedeniyle son derece önemlidir. Fakat, önümüze getirilen bu İç Tüzük değişikliği teklifiyle muhalefetin konuşma hakkını engellemek, bazı gerçeklerin Genel Kurulda tartışılmasını, dillendirilmesini önlemek amacıyla uzun çalışma saatleri bahane edilerek muhalefetin sesi kesilmek isteniyor. Saraydan gelen talimatla, önünüzde hiçbir muhalefet engeli olmadan, doğruluğu yanlışlığı tartışılmadan, toplumsal etki analizi yapılmadan yasalar âdeta yangından mal kaçırır gibi jet hızıyla geçirilmek isteniyor. "Sonrası ne olursa olsun." Şeklinde, sadece günü kurtarma siyaseti yapılmaya çalışılıyor. Önce AKP'nin kendine şu soruyu sorması lazım: Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi mi yoksa kanun yapma fabrikası mı? Mecliste başarı kısa sürede çok sayıda kanun çıkarmak değildir. Çıkarılan yasaların toplumda, özellikle kadınlar, çocuklar, engelliler, yaşlılar başta olmak üzere toplumun tüm kesimlerine etkileri tartışılarak ve bu tartışmalar neticesinde gerçekten toplum yararına, halk yararına yasaların çıkması, işlerin yapılmasıyla Mecliste başarı sağlanmış olur. Ancak karşımızdaki iktidar tartışmadan uzak hatta muhalefetin eleştirilerine dahi tahammül edemeyen, çoğunluğu elde edince her türlü işi yapmayı kendisine meşru sayan, hak olarak gören, uzlaşı kültüründen uzak, halka değil saraya dayalı bir iktidar olunca uzlaşı kültürüyle bir İç Tüzük değişikliği ortaya koymak da ne yazık ki çok mümkün olmuyor.

Bugün, 16 Nisanda geçirilen ve meşruluğu tartışılan kişiye özel Anayasa...

Sayın Başkan, lütfen salonda sessizliği sağlar mısınız. Ben özellikle AKP Grubunun bunu dinlemesini istiyorum çünkü her seferinde kendinizden başka kimseyi dinlemek istemiyorsunuz arkadaşlar. Aykırı seslere, farklı görüşlere, farklı ideolojilere lütfen tahammül gösterin, saygı gösterin. Her fırsatta millî irade diyorsunuz, sizi buraya gönderen millî iradeyle bizi buraya gönderen "millî irade" aynı millî irade ve hepsi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, hepsi bu ülkenin insanı. O yüzden en azından onlara olan saygınızdan dolayı bizleri lütfen dinleyin.

Meşruluğu hâlâ tartışılan, kişiye özel Anayasa. Kendi itirafınızda bile belirttiğiniz, at izini it izine karıştırdığınız olağanüstü hâl süreci ve KHK'larla suçlu, suçsuz işinden aşından ettiğiniz, haklarından yoksun kalanlar, yakıştırma delillerle içeriye atılan gazeteciler, hukuksuz bir şekilde tutuklanan Milletvekili Ağabeyimiz Enis Berberoğlu, korku ikliminin egemen olduğu bir ülke hâline getirdiğiniz Türkiye var şu anda. Mahkemelerin verdiği kararların adil olmadığı yönünde toplumdaki inanış her geçen gün artmakta ve son adımınızla muhalefetin sesini kısmak için getirdiğiniz bu İç Tüzük değişikliği. Her fırsatta "millî irade, millî irade" diyen AKP ve bu değişiklikte ona destek veren MHP'ye soruyorum: Millî iradenin seçip gönderdiği, temsil yetkisi verdiği milletvekilinin söz hakkını kısıtlamak, Meclisi kanun fabrikası hâline getirmek sizce millî iradeye en büyük saygısızlık değil midir? Milletvekili el indirip kaldıran veya elektronik sistemde oylamaya katılan, sadece nicelik bakımından önem taşıyan bir temsilci midir? Milletvekilinin sesini kısmak, onu Meclise gönderen, ona oy veren binlerce, milyonlarca seçmenin sesini kısmak değildir de nedir? Milletvekilini susturmak demokrasiye, ifade özgürlüğüne sığar mı? Öncelikle bu soruların cevabını vermenizi bekliyoruz.

Gerçekten millî iradeye azıcık bir saygınız varsa, gerçekten millî iradeyi önemsiyorsanız, bu konuda gerçekten samimiyseniz, gelin bu İç Tüzük değişiklik teklifini geri çekin. Uzlaşıyla olmayan, dayatmayla, "Çoğunluk bende, istediğimi yaparım." mantığıyla getirilen hiçbir teklif, hiçbir yasa, hiçbir değişiklik, hiçbir karar kalıcı olmaz, sağlıklı olmaz. Anayasa'da bunu yaptınız, daha önce birçok yasada bunu yaptınız ve bunun zararlarını toplum olarak hepimiz çekiyoruz. Şimdi, lütfen, bu İç Tüzük değişikliğini de geri çekin. Toplumsal uzlaşıyla, daha doğrusu dört siyasi partinin, Meclis çatısı altında bulunan tüm siyasi partilerin uzlaşısıyla yeni bir değişiklik teklifi getirelim. Hep beraber uzlaşı kültürüyle... Çünkü Parlamento kültüründe bu var. Bugüne kadar getirilen İç Tüzük değişikliklerinin büyük çoğunluğu uzlaşı kültürüyle sağlanmış. Uzlaşı kültünden uzak olan çok az değişiklik var. Onun için gelin uzlaşı kültürüyle Meclise yakışır, millî iradeye, bahsettiğiniz, hep millî irade dediğiniz o millî iradeye, bizi seçip buraya gönderen, temsil yetkisi veren millî iradeye yakışır şekilde uzlaşı kültürüyle bir İç Tüzük değişikliği yapalım.

Herkese saygılarımı sunuyorum.

Sayın Köksal, teşekkür ediyorum.