KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, iki gün önce, kanlı darbenin 1'inci yıl dönümüydü. O gece burada bulunan bazı arkadaşlarımızla, bu çatı altında demokrasimizi, parlamenter demokrasimizi korumak için hep birlikte, iktidar muhalefet bir aradaydık. 15 Temmuz hain darbe girişimini bir kere daha kınarken o gece demokrasimizi korumak için hayatını kaybeden şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Yaralananlarımıza, yüzlerce gazimize minnetimizi, şükranlarımızı ifade ediyorum ve bir yıl aradan sonra, maalesef, 1'inci yıl dönümünde yine bu Meclisin çatısı altında yapılan anmada bir arada olamamamızın, bence üzerine çok düşünmemiz gereken ve ileride demokrasimizin varacağı nokta, ülkemizin, kardeşliğimizin, birlik beraberliğimizin korunması açısından, gideceğimiz nokta açısından çok sorunlu bir husus olduğunu düşünüyorum. Keşke o gece burada aynı bir yıl önce olduğu gibi herkes bir arada olabilseydi. İktidar Partisinin Genel Başkanının yanı sıra muhalefetin tüm genel başkanlarının konuşmasına imkân tanınsaydı. Ama gerçekten, bu konu üzerinde hepimizin, iktidarıyla muhalefetiyle düşünmemiz gerekiyor. O gece hep birlikteydik burada, ondan sonra birlikte bir mücadele yürütelim diye yola çıktık ama bir yıl sonra geldiğimiz nokta çok sıkıntılıdır.

Bu sıkıntılı noktanın, maalesef, bir uzantısı da görüşmekte olduğumuz bu İç Tüzük değişikliği teklifidir. Değerli arkadaşlarım, demokrasi özgürlükler demektir, demokrasi sadece çoğunluğun değil, aynı zamanda azınlığın sözünün, görüşünün dinlendiği rejim demektir, çoğulculuk demektir. Ülkemizde, baktığımızda, özgürlükler alanında ciddi bir sıkıntı var. Kendi milletvekili arkadaşlarımız, Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen aylardır özgürlüklerinden mahrum bırakılmış durumdalar. Gazeteciler, hiçbir örneği görülmedik bir şekilde yani şu anda dünyada bir numaralı ülkeyiz gazetecilerin tutuklu olduğu, aylardır, işte, önce iddianamelerini bekledikleri, iddianameden sonra yargı önüne çıkmayı bekledikleri bir ülke konumundayız. Benzer şekilde, olağanüstü hâl yönetimi bugün bir kez daha uzatıldı. İhtiyacımız, değerli arkadaşlarım, OHAL'i uzatmak, OHAL'i kalıcı hâle getirmek değil, tam tersine normalleşmektir, Türkiye'yi bir an önce demokrasi, hukuk devleti rayına oturtmaktır. Bunda hepimizin, ülkenin çıkarı vardır ama maalesef biz hep bunları söylerken iktidar tarafından gelen, gerek 16 Nisanda halk oylamasına sunulan Anayasa olsun gerekse şu anda görüşmekte olduğumuz İç Tüzük olsun, maalesef, demokrasimizin kalitesini artıracak öneriler, metinler olmamakta, tam tersine, çoğunluğun sesinin çoğulculuğu bastıracağı bir ortamı önümüze getirmektedir. Bu İç Tüzük teklifinin arkasında yatan amacın hızlı kanun çıkarmak olduğunu anlıyoruz.

Hepimiz değişik komisyonlarda... Ben de bu Komisyonun üyesi değilim, misafiriyim ama hepimizin değişik komisyonlarda görevleri var. Bence her birimiz hem komisyonlarda hem Genel Kurulda şunu görüyoruz: Hızlı kanun çıkarmak, doğru, kaliteli yasama yapmak anlamını taşımıyor; tam tersine, örneğin, benim üyesi olduğum Plan Bütçe Komisyonunda -burada başka değerli arkadaşlarım da var aynı Komisyonda üye olan- biz şunu sık sık görüyoruz: Torbalar geliyor, sürekli torba kanunlar geliyor ve bu torbalarda, belki de bir önceki torbada yaptığımız bir düzenlemeyi tekrar düzeltiyoruz, hatta defalarca düzeltiyoruz çünkü hızlı geçireceğiz derken ya bir tarafı eksik oluyor ya bir tarafı bir yeri düzelteceğiz derken öbür tarafa dokunuyor. Yani hızlı kanun çıkarmak doğru, kaliteli yasama anlamına gelmiyor, halkımızın çıkarına yasama yapmak anlamına gelmiyor. Bunu her biriniz Meclis çalışmalarında izliyorsunuz, görüyorsunuz.

Vurgulamak istediğim ikinci husus, yani bu hızlı kanun çıkarmanın kanun kalitesini, demokrasi kalitesini düzeltmediği vurgusunun yanı sıra bir bütün olarak bakıldığında, milletvekillerinin konuşmasının istenmediği, muhalefetin konuşmasının istenmediği, söz haklarının kısıtlandığı bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Maalesef yani on dakikalık bir konuşmaya tahammül edilmemesi, bunun ille de üçe düşürülmek istenmesi... Yani, muhalefetin konuşmasından çekinmemek lazım. Muhalefetin konuşması aslında iktidar için her zaman kendisini düzeltme, bir yanlışı varsa, eksiği varsa düzeltme fırsatı verir. Demokrasinin güzelliği -daha önce de söylendi burada- muhalefetin özgürce konuşabilmesi, muhalefetin iktidara görüşlerini özgürce anlatabilmesi ve uzlaşının bulunabiliyor olmasıdır yoksa sadece çoğunluğun dayatmasıyla bir yönetim şekli demokrasi olmaktan... Adı belki demokrasi olabilir sadece sandığa bakarsanız ama özü itibarıyla demokrasiden uzaklaşmış olacaktır.

Yine, parlamentolar yasa çıkarma yarışının olduğu bir makine değildir. Daha ziyade, uzlaşarak doğruyu, yurttaşların çıkarına, onların derdine çare olan kanunları çıkarmamız gerekmektedir. Hızlı çalışalım diye muhalefetin sözünün kısıtlanması aslında milletin sesinin kısıtlanması demektir ve kendi ayağımıza kurşun sıkmaktan başka bir şey değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim ve yasama kalitesinin yükselmesi Türkiye demokrasisinin seviyesini gösterecektir. O yüzden, bizim mutlak surette, İç Tüzük'te yapacağımız değişikliklerin hem uzlaşıyla çıkması -az önce tartışılıyordu- hem de özgürlükleri kısıtlayıcı değil, tam tersine, genişletici olmasına çalışmamız gerekmektedir.

Görüşmekte olduğumuz 3'üncü maddeye ilişkin, örneğin, burada getirilen kısıtlamalar aslında -ben de tekrar edeceğim, daha önce de söylendi- Anayasa ihlali yaratmaktadır, seçilmiş milletvekilinin yasama faaliyetini engellemekte, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu ve yasama yetkisinin Türk milleti adına Mecliste olduğunu ifade eden maddelere aykırılık teşkil etmektedir. Sadece bir milletvekiline sadece bir kez bu imkândan faydalanma hakkı getirilerek sınırlama getirilmesinin anayasal hak ihlali olduğu düşüncesindeyiz.

Dediğim gibi, hızlı yasama yapmak, muhalefetin sesini kısmak kısa vadede belki istediğiniz noktaya sizi götürebilir ama uzun erimde toplumun taleplerine bir karşılık getirmez. İç Tüzük hazırlığının -bir kere daha vurguluyorum- her dönem Türkiye'de, parlamenter demokrasi geleneğimizde her dönem uzlaşıyla çıkarılmış, yapılmış olan İç Tüzük hazırlıklarının böyle bir dayatmayla getirilmesinin son derece sakıncalı olduğunu düşünüyoruz. Çoğunlukçu anlayış, uzlaşmanın getireceği erdemleri bir çırpıda yok edecektir. Dayatmacılık, öngörülemez gerilimleri, belirsizlikleri, toplumsal kutuplaşmaları beraberinde getirecektir. O yüzden, mutlak surette hem İç Tüzük konusunda hem diğer komisyonlarda hem de Genel Kurulda muhalefetin sesine daha fazla kulak verilmesi gerekmektedir; kısıtlanması, kısılması değil, daha fazla kulak verilmesi gerekmektedir. Aslına bakarsanız, belki üzerinde durmamız, daha detaylı konuşmamız gereken bir sorun da önümüze gelen kanunların kalitesizliği meselesidir. Yani aslında mesele hız değil, hazırlanırken bürokrasinin bu kanunları yeterince, sorunları tam anlamıyla çözecek nitelikte, kalitede hazırlamamış olmasıdır. Bunu Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarımız da, sadece bizim partimizden değil, diğer partilerden arkadaşlarımız da sık sık görmektedirler. Bakanlıklardan gelen kanun teklifleri, önerileri çok büyük eksiklikler, çok büyük "Ya, bu da olur mu?" denen vahim hatalar içermektedir. O yüzden ihtiyaç ve hukuk analizi için gerekli, derinlikli çalışmalar yapılamadığından aynı yasada sık sık değişiklik, kısa zamanda yürürlükten kaldırma, uygulama organlarının çelişkileri ve boşluklarını yorumla giderme zorunda kaldığı gibi sorunlarla karşılaşılmaktadır. Dediğim gibi, keşke daha uzlaşıcı bir metotla İç Tüzük konuşulabilseydi ve bu şekilde bir çoğunlukçu yöntemle önümüze getirilmiş olmasaydı.

Başka örnekleri de size hatırlatmak istiyorum yavaşlıktan şikâyeti olanlara, eleştirenlere. Bu Parlamentoda, daha kısa süre önce hatırlarsanız Avrupa Birliği uyum yasaları bağlamında biz bir aradaydık. Yani yüzlerce maddelik kanunları istediğimizde, uzlaştığımızda, partiler bunun gerekleri üzerinde hemfikir olduğumuzda birkaç gün içinde çıkarabiliyoruz. Yani mazeretimiz hız, sürat değil; asıl mesele uzlaşıdır, asıl mesele getirilen kanunun gerçekten Türkiye'nin, gerçekten insanımızın ihtiyaçlarını karşılayıp karşılayamayacağı meselesidir. Yoksa biz bu konuda uzlaştığımız noktada yani hem kanunun hem onun içeriğinin gerçekten gerekli olduğu, gerçekten insanımızın sorunlarına çözüm getirdiği konusunda uzlaştığımız anda biz zaten birlikte gece gündüz demeden, gerekirse yirmi dört saat çalışarak zamanında bunun çıkmasını sağlamaktayız.

O yüzden bir kez daha ben özgürlüklerin önemini, düşünce, ifade özgürlüğünün önemini vurgulamak istiyorum. Az önce görüşülen 2'nci madde doğrudan muhalefetin sesini kısmaya yönelikti. Buradaki, dediğim gibi, söz hakkının kısıtlanmış olması aslında birçok konunun gündeme getirilmesini engelleyici, kısıtlayıcı olacaktır. Geçmişte bunların örneklerini hatırlatmak istersek eğer biz birçok konuyu, terör, yargı bağımsızlığı, Soma, FETÖ'yle mücadele, KPSS sorularının çalınması, basın özgürlüğü, doğa katliamları, tarım üreticilerinin sorunları gibi birçok konuyu bu şekilde gündeme getirebildik. Sadece biz değil aslında iktidar da bu sayede görüşlerini ifade etme fırsatı buluyordu. Şimdi bunun kısıtlanıyor olması, dediğim gibi, hem ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı hem de anayasal hak ihlali içeren bir sorundur.

BAŞKAN - Sayın Çakırözer, lütfen toparlayabilir misiniz.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Tabii Sayın Başkan.

Teklifin diğer maddelerine de bakıldığında, genel ruh hep muhalefeti ne kadar az konuşturabiliriz, ki bu, bakın, on dakikalık bir konuşma aslına bakarsanız zaten bir derdin anlatılması için yeterli değilken şimdi bunun beşe, hatta üçe düşürülüyor olması "Siz konuşmasanız da olur, biz bildiğimiz gibi kanunu yapar, önünüze koyarız, geçiririz." anlamına gelmektedir. Bu doğru bir yaklaşım kesinlikle değildir. Bir kere daha söylüyorum, 3'üncü maddedeki yani şu anda görüşmekte olduğumuz maddedeki yaklaşımın da bir milletvekiline sadece bir kez hak verilmesi ve her hafta başka bir partinin bunu kullanması gibi bir düzenlemenin sınırlayıcı olduğunu düşünüyoruz.

Benzer şekilde diğer maddelerde de, örneğin -az önce de vurgulandı, onu ben de söylemek istiyorum- milletvekillerinin, değerli arkadaşlarımızın kınama ve geçici çıkarma cezalarına ilişkin düzenlemelerde ortaya konan bazı ifadeler çok soyuttur. Örneğin ben ya da bazı milletvekili arkadaşlarım bir konuyu Parlamentoda vurgulamak istediğimizde, örneğin basın özgürlüğünü vurgulamak istediğimde, tutuklu gazeteci meslektaşlarımın ismini ya da resimlerini kullanmak istediğimde bunun bir kınamaya, bunun bir cezalandırmaya dönüşmesini, neye göre dönüşeceğini ya da neye göre dönüşmeyeceğini belirleyecek husus net değildir, tamamen keyfîdir. Bir başka milletvekili arkadaşımın vurgulamak istediği, kamuoyunun önüne getirmek istediği bir konuyu, işte şekille, resimle, başka bir vurguyla yapması aslında çok temel özgürlüklerdir. Bunların kısıtlanıyor olması ve böylesine soyut, keyfîliğe izin verecek şekilde kısıtlanıyor olması son derece yanlıştır. O yüzden bu şekilde, neye göre bu yasaktır, ne serbest olacaktır, ne sorunlu olacaktır; bunlar çok açık ortaya konmamış durumda.

Sonuç olarak, genel olarak tekrar söylediğimde, hızlı kanun yapmak "kaliteli kanun yapmak, nitelikli kanun yapmak, ülkenin sorunlarına, halkımızın sorunlarına çözüm getiren kanun yapmak" anlamını taşımamaktadır. Tam tersine, uzlaşı ne kadar az olursa, diyalog ne kadar az olursa, muhalefeti ne kadar çok susturursanız, yapılacak olan kanunun kalitesi, yapılacak olan kanunun bu ülkenin insanlarının sorunlarını çözme kapasitesi o kadar düşük olacaktır, o kadar eksik olacaktır.

BAŞKAN - Sayın Çakırözer, tamamlar mısınız lütfen.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Tabii Sayın Başkan.

O yüzden bu teklif İç Tüzük'ü düzenlemekten öte bizleri, milletvekillerini, muhalefeti susturmayı -aslında "biz" demek "millet" demek- milleti susturmayı, milleti kısıtlamayı amaçlamaktadır. Bu yüzden Meclis içi bir darbe niteliğindeki bu İç Tüzük değişikliğine biz karşıyız, karşı olmaya devam edeceğiz. Umut ediyoruz ki bu görüşmeler süresince iktidar ile muhalefet partileri arasında faydalı bir uzlaşı ortamı ortaya çıkar ve çoğunlukçu dayatma yerine çoğulcu uzlaşının hâkim olacağı Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarının önünü açacak bir İç Tüzük ortaya çıkarılabilir.

Teşekkür ediyorum. "Hayırlı olsun." diyorum.