| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783)(Alt komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 19 .07.2017 |
MURAT EMİR (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Başından beri ısrarla üzerini çizdiğimiz konu, bu önümüze gelen teklifin Parlamento geleneklerinin aksine ve demokrasi anlayışının tam tersine birkaç kişi arasında alelacele ve tam olarak anlamlandıramadığımız pazarlıklar üzerinden yapılmış, getirilmiş olması. Bunu nereden çıkarıyoruz? Bir defa olayın akışından tahmin edebiliyoruz ama metne baktığımız zaman metnin aslında son derece yanlışlıklarla dolu, hatalarla dolu olduğunu görüyoruz. Aslında bakarsanız Sayın Şentop'un burada olmasından memnunum, Sayın Elitaş da burada. Çünkü ben şahsen bu teklifin altına imza atmazdım, son derece hatalı, son derece sorunlu. Siyaseten sorunlu, demokrasi anlayışı açısından sorunlu, çoğulculuk anlayışı açısından sorunlu, yasa yapma tekniği açısından sorunlu, belirsiz kavramlar, çerçevesi belirsiz suçlamalar içermesi dolayısıyla hukuk güvenliğini ve öngörülebilirliğini yok etmesi açısından sorunlu ama şeklen bir defa çok ciddi sorunları var.
Şimdi, bu maddeye gelirken, bu maddelerle ilgili ben Komisyonun vaktini çok almamak için, zaman kazanmak bakımından 15'inci ve 16'ncı maddelerle ilgili görüşümü birden söyleyeceğim.
Değerli arkadaşlar, bir defa gerekçeler... Bütünü hakkındaki, gerekçe hakkındaki fikirlerimi daha önce paylaşmıştım, intihal yapıldığını ifade etmiştim. 2011'deki tekliften çok açık intihaller var ve bu akademik bir yazı olsaydı doçentlikler, profesörlükler güme giderdi. Bir defa bu çok önemli bir şey, şeklen de olsa çok önemli bir şey.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - 2011'i mi diyorsunuz?
MURAT EMİR (Ankara) - 2011'deki tekliften intihaller var, hemen hemen aynı, paragrafların yeri değiştirilmiş, cümlelerin yeri değiştirilmiş, aynı cümleler ve bir tek bir şey yazılmamış. Diyor ki 2011'deki teklifte: "Biz muhalefetin demokratik muhalefet hakkını sınırlamıyoruz." ama onu silmeyi akıl etmişler çünkü bu teklif muhalefetin demokratik muhalefet hakkını sınırlıyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - İntihal başkasının düşüncesini aktarma mı?
MURAT EMİR (Ankara) - Efendim?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - İntihal başkasının malını sahiplenmek mi demek?
MURAT EMİR (Ankara) - Şöyle: Bir başka metinden almak demektir. Bir tek sizin imzanız var. Szin açınızdan intihal olmayabilir bu sadece siz yazdıysanız ama bugünkü çiçeği burnunda Sayın Adalet Bakanımızın da imzası var, bunu nasıl açıklayacağız? Neyse, bu kısmı konuşmuştuk zaten. Bu yakışmıyor en azından, yakışmıyor, bir sayfa bir metni yazıyor olması gerekir bu teklifi getirenlerin. Burada herhâlde tartışma yok.
Devam ediyoruz, sonrasındaki madde gerekçeleri gerçekten çok kötü, çok kötü. Bir defa gerekçeler adı gerekçe olsun diye yazılmış, öylesine yazılmış. Gerekçelere dikkat ederseniz gerekçelere hiç değer verilmediği ortada. Niye önemli gerekçeler? Biliyorsunuz, şimdi, burada özellikle konuşuyoruz, biz istiyoruz ki bu teklifi getirenler de konuşsun. Mesela "hakaret" deyince, "itham" deyince, "Anayasa'nın ilk dört maddesini tahkir, tezyif" deyince, "poster, pankart" deyince, "Genel Kurulun huzuru" deyince, "çalışma düzeni" deyince ne anlıyorlar, ne anlatmak istiyorlar? Çünkü Genel Kurulda karar verecekler veya Başkanlık bu konuda karar vereceği zaman bunlara bakacak, ileride de bunların hepsi değerlendirme konusu olacak. Yani bu metinler niye getirilmiş?
Sıklıkla madde yazılmış, tekrar tekrar yazılmış, sanki madde yazılmamış gibi gerekçede de aynen geçirilmiş ve madde gerekçesi yazılmış. Ya, böylesine yakışmayan, böylesine hukuk birinci sınıf öğrencisinin bile yaparsa sınıf geçemeyeceği yanlışlıklar. Peki, niye bu kadar önemli bu, niye ısrarla bu maddede bunu söylüyorum? Şu nedenle söylüyorum değerli arkadaşlar. Şunun bilinmesi lazım Komisyon tarafından: Bir defa bu teklifin ilk hâlinde 15'inci madde son derece kötü bir maddeydi, son derece. Burada, 15'inci maddede şöyle söyleyeyim: Mesela "sövmek fiili" yine vardı, "tehdit etmek" vardı, "anayasal düzene sövmek" eskisi gibi vardı, mesela "Anayasa'nın ilk dört maddesine aykırı beyanlarda bulunmak" vardı. Yani bir kişi Anayasa'nın ilk dört maddesine aykırı beyanda bulunursa o kişiye kınama cezası verilecekti, böyle bir madde.
MİTHAT SANCAR (Mardin) - Çıkarma.
MURAT EMİR (Ankara) - E, şimdi "Anayasa'nın ilk 4 maddesini kaldıralım." diyen milletvekilleriniz var. Anayasa'nın ilk dört maddesinde olan "Laiklik ilkesi olmayıversin." diyen Meclis Başkanı var. "E, bu ne olacak?" dediğimiz zaman cidden bunun olamayacağı alt komisyonda görüldü. Bir ara ara verildi, hatta uzun bir ara verildi yani olağanın üstünde bir ara verildi ve gelindiğinde bir başka madde metni geldi, bu madde metni de şu anda gördüğümüz madde metni. Şimdi, bu madde metninin içine girip içeriğiyle eleştiride bulunacağım ama gerekçesi eski maddenin aynısı, olur mu böyle? Bakın, eski maddenin gerekçesini okuyorum, o değiştirilmemiş, öyle duruyor, aynı madde birinci paragrafta duruyor: "Türk milletinin tarihi ve ortak geçmişine yönelik hakaret ve ithamlar ile Anayasanın ilk dört maddesine aykırı beyanlarda bulunanlar, Türkiye Cumhuriyetinin Anayasa ve kanunlarda düzenlenen idari yapısı ve yerleşim birimlerine ilişkin Anayasa ve kanunlara aykırı isim ve sıfat kullananlara, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna silahlı olarak girenlere ve fiilen saldırıda bulunanlara Meclisten geçici çıkarma cezası verilmesi öngörülmektedir." Ya, bu olacak iş değil, yakışmıyor. Yani maddeyi alıyorsun, aynen gerekçe gibi yazıyorsun, ondan sonra madde değişiyor, orada aynen kalıyor tabii. Dolayısıyla, gerekçeye değer vermeyen, maddeye değer vermeyen, bu maddeleri yazarken -birazdan içeriğiyle ilgili konuşacağım- hukuki kavramlara değer vermeyen bir anlayış. Ya, aynı anlayış Komisyona değer vermiyor, aynı anlayış ortak akla değer vermiyor, tartışmaya değer vermiyor, aynı anlayış Genel Kurula değer vermiyor, Meclise değer vermiyor, aynı anlayış millî iradeye değer vermiyor. Dolayısıyla da, aslında, bakarsanız, bir kişiye emanet edilmiş yasama, bir kişiye emanet edilmiş yargı ve bir kişiye emanet edilen bütün bir devlet yapısı, bütün bir parti ve partileşmiş bir devletle karşı karşıyayız. Şimdi, beni sıkıcı bulabilirsiniz, aşırı titiz bulabilirsiniz ama gerçekten bu hiç yakışmıyor, hiç olacak iş değil. Bunların düzeltilmesi lazım, bir şekilde bunların değiştirilmesi lazım. Hâlâ fırsat vardır. Bu konularda titizlenmekte yarar olduğunu düşünüyorum çünkü bunlar altını imzaladığınız ve tarihe bırakacağımız metinlerdir arkadaşlar.
Şimdi, içeriğine gelelim. Dediğim gibi, ilk başta gelen zaten bir garabetti, olacak şey değil. "Anayasa'nın ilk dört maddesine aykırı beyanlarda bulunanlar..." Ya, bunları suçlamayı düşünen bir iktidar anlayışı. Anayasa'nın ilk dört maddesi tartışılır. Sayın Parsak bize Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki tavrını anlamadığını söylemişti. Ben alt komisyon tutanaklarını kendisine göstererek bir ölçüde tatmin ettiğimi düşünüyorum ama bir kez daha burada kısaca söylemeyi görev biliyorum. Bakınız, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anayasa'nın ilk dört maddesinin titizlikle korunması gerektiğinden yanayız. Bizler bu ülkenin, ülkemizin vatanıyla ve milletiyle bölünmez bütünlüğünden yanayız ancak aynı şekilde bizler o Meclis kürsüsünün bir özgürlük kürsüsü olduğunu ve orada milletvekillerinin milletten aldıkları yetki dolayısıyla serbestçe, özgürce konuşabilmeleri gerektiğini savunuyoruz. Peki, diyebilirsiniz ki bunların sınırı yok mudur, bu konuşabileceklerinin sınırı yok mudur? Elbette vardır. Neresidir? O zaten bizim İç Tüzük'ümüzde var. Bakın, şuradan devam edeyim, 160'ın devamını getireyim. 4'üncü madde eskisinde de var yenisinde de var: "Görüşmeler sırasında halkı veya Devlet kuvvetlerini yahut kamu organ, kuruluş ve görevlilerini kanun dışı hareketlere, ayaklanmaya veya Anayasa hükümlerini bozmaya teşvik veya tahrik etmek;" yani suçu teşvik ve tahrik, bu tane var, bu zaten suç. TCK kapsamında da suç, Meclis kürsüsünde söylerseniz de suç. Gerçi suç değil yani 83 kapsamında suç değil ama bu tazyik edilebilir belki disiplin cezasıyla ama bunun ötesinde, ne hakla, ne cüretle siz bir milletvekiline "Sen Anayasa'nın ilk dört maddesini tahkir etmeyeceksin." diyorsunuz? Onun hakkında eğer siyaseten bir yanlış yapıyorsa biz tartışırız, bizim özgüvenimiz var. "Sen bunu söyleyemezsin." demek yerine, onu söyleyenleri teşhir etmek, millete şikâyet etmek ve onun düşünceleriyle demokratik bir anlayışla mücadele etmek eğer özgüveniniz varsa, kompleksiniz yoksa gayet mümkündür. Bu ihtiyaç niye? Açıkça konuşalım, bir kısım milletvekillerine "kürdistan" dedirtmeyeceksiniz diye yapıyorsunuz bunu. Bakın, bunlar böyle yasalarla yapılacak işler değil. Bu ülkede önemli olan, bu ülkede her yaşayan insanı bu toprakların sahibi yapmak ve bu topraklara sıkı sıkıya ve bu toprakların birliğine sıkı sıkı sahip insanlar yapmak zorundasınız, bunun yolu budur. Şimdi, böyle başlıyorsunuz, birileri diyebilir ki: "Ya, bizim için sorun yok, biz zaten 'kürdistan' demiyoruz." Mesela, biz "kürdistan" demeyiz. Biz bu ülkenin bölünmez bütünlüğünden yanayız ama başka kavramlar da devreye girecek, o zaman ne yapacağız? Tutarlı olmak zorundayız. Hukuk yapıyoruz burada. Bir kelime olmasın diye hukuk yaparsanız işte böyle hukuku katletmiş oluyorsunuz. Bunun adı hukuk değil arkadaşlar, bu öylesine yazılmış kelimeler bütünü. Bir kelimeye karşı yazılmış, çıkılacak, denecek ki: "Bakın, biz bu kadar destek verdik ama onlara da şu kelimeyi söyletmiyoruz." Bunu söylemek için burada hukuku katlediyorsunuz ve bunu yaptığınızı da hepiniz adınız gibi biliyorsunuz ve bu da aslında AKP'nin on beş yıllık siyaset geleneğinin kendisini inkâr etmesidir. Mesela, ben bu konuda Markar Bey'in konuşmasını beklerim, buna ihtiyaç var. Ben hep böyle tutanaktan konuşuyorum, Sayın Parsak'ın gelmesi de iyi oldu. Bakın, bizim bunu tartıştığımız alt komisyonda örnek veriyor, diyor ki: "Gazi Meclisin kutsal kürsüsünde -tırnak içinde ifade ediyorum- siz çıkıp 'Ermenilere soykırım yapılmıştır.' 'Dersim'de katliam yapılmıştır...' Şimdi bunlara ilişkin yaptırımlar işin ayrı bir boyutu da buradan çıkan tartışmalar, kavgalar huzuru kaçırmıyor mu?" diye soruyor. Şimdi, benim huzurumu kaçırıyor arkadaşlar ama ben bunun cezalandırılması gerektiğinden yana değilim, sorun burada.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Ben de yanayım.
MURAT EMİR (Ankara) - Ya, olabilir. Ben burada sizin yana olduğunuzu anlıyorum da Markar Bey'in bunda hangi yanda olduğunu anlamaya çalışıyorum veya AKP Grubunun hangi yanda olduğunu anlamaya çalışıyorum.
"Dersim'de katliam yapılmış." demek suçsa Sayın Cumhurbaşkanının dediklerini nereye koyacaksınız? Değerli arkadaşlar, böyle, demokrasiyi katleden, hukuku katleden anlayışlarla bu işleri yürütemezsiniz. Bir an evvel doğru dürüst yasalar yapmaya ve bu ülkeyi çok sesli yapmaya ve herkesin bu ülkeyi sahipleneceği bir ortam yaratmaya mecbursunuz. Tekrar ediyorum, "çalışma usulü" denen şey...
Bir yanlışlık daha, Sayın Elitaş, bunu dinlemenizi arzu ederim. Bence burada da çok büyük bir hata yapıyorsunuz, Tüzük'ü en iyi bilenlerden birisiniz. 156'ncı maddeye dikkatinizi çekerim, diyor ki: Milletvekillerine verilebilecek disiplin cezaları şunlardır:
1. Uyarma;
2. Kınama;
3. Meclisten geçici olarak çıkarma."
Nerede hani para cezası, nerede? Yok, demek ki veremezsiniz. Ya, bunlar bakılmadan, incelenmeden yapılmış yasalar. Bu olacak iş değil. 156'ncı madde çok açık. Ya 156'yı kaldıracaksınız ya da diyeceksiniz ki: "Biz milletvekillerine 156 varken para cezası veremeyiz." Ha, diyebilirsin ki: "Ya, o aslında kınama cezasının bir parçası." Bu kınama cezasının bir parçası ise eğer, peki o milletvekili özür diledikten sonra o Meclisten çıkarma cezası sona eriyor ise, onun uzantısı olan Meclisten çıkarılma, o zaman para cezasının da affedilmesi gerekmez mi? Ya, bunlar çok açık yani çalışılmamaktan, bu işe kafa yormamaktan kaynaklanan hükümler. Şurada bakın, komisyon çalışması yapıyoruz, arkadaşlara "Siyaset yapmayın, konu dışı konuşmayın, istifade edelim." diyorsunuz. Burada günlerdir çalışıyoruz, bir kelimesine dokunun. Açık seçik, teknik açıdan hukuk hataları yapıyorsunuz. Hadi, siyasi tercihlerinizi tartışırız ama açık seçik hata...
Peki, devam edelim, 157 zaten var, sükûneti ve çalışma düzenini bozmak zaten var, şahsiyatla uğraşmak zaten var. Şimdi Sayın Parsak gitti geldi, milletvekili de eklendi o hakaret şeyine; milletvekili, milletvekiline hakaret edemeyecek. Ya, o zaman, bakın, biz Genel Kurulda birbirimize "O bana hakaret etti." "Bu bana hakaret etti" demekten işimizi yapamayız. İstediğinizi, bırakın hızı, doğru dürüst bir çalışma ortamı olsa yani bu talepler karşılanacak olsa bırakın çalışmayı, bir hakaret tartışmasının ötesine bu Meclis gidemez ki zaten. Şimdi, milletvekiline bunu yapıyorsunuz ama zaten var 157'de şahsiyatla uğraşmak, sükûneti ve çalışma düzenini bozmak. Bu maddeyi okumadığınız için, Sayın Elitaş, buraya da tekrar yazmışsınız "Çalışma düzenini bozan pankart vesaire getiren." diyorsunuz. Dolayısıyla, bu açılardan sorunlu, sıkıntılı ve mutlaka düzeltilmesi gereken bir teklifle karşı karşıyayız. Bunu geçirirsiniz buradan, Genel Kuruldan da geçirebilirsiniz ama emin olun, siz bununla gurur duyamazsınız. Ne bu gerekçeyle ne madde gerekçeleriyle ne de bunlarla gurur duyamazsınız.
Değerli arkadaşlar, bir şeyi daha söyleyeceğim ve sözlerime son vereceğim, şöyle: Bir madde daha var burada. "Eliniz değmişken şuna bir el atın." diyorum. "Tanıtıcı belgeler" bölümünde madde 175: " Milletvekillerine, bir kimlik cüzdanı, rozet, hamail ve bindikleri vasıtayı tanıtıcı plâka veya işaret verilir." Ya, bu "hamail" ne?
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Bilmiyor musun hamaili?
MURAT EMİR (Ankara) - Araştırdım tabii, ben araştırmadan gelmem.
İki anlamı var, ya muska anlamına geliyor, bir; bir de kılıç kını, kılıç kuşağı anlamına geliyor. Ya, kılıç kullanan var mı içinizde bilmiyorum ama eliniz değmişken bunu da düzeltmekte fayda var. Bakın, Sayın Başkan, hiç uzatmadım ama ne olur, bu şeyi siz yaşamayın ve bu yanlışlığı düzeltin. Önce kendi adınıza düzeltin, size yakışmıyor; ondan sonrası da bu Meclisin saygınlığı açısından ve demokrasinin gereği açısından bu yanlışlıklardan bir an evvel dönün diyorum.
Teşekkür ederim.
Pardon, bir saniye, bir şey daha söyleyebilir miyim? Şunu da söyleyeyim de ben 16'ncı maddede söz almayayım.
Şimdi, burada milletvekillerine böylesine siyasetle iç içe, sınırları belirsiz, keyfîliğe yol açabilecek, kişiye göre ve bulunduğu siyasi pozisyona göre değişebilecek kavramlar üzerinden ceza vermek son derece tehlikeli. Bir defa, siyasette, özellikle Türk siyasetinde ve özellikle bu teklifi getirenlerin siyasetinde -yani AKP ve MHP'yi direkt hedef alıyorum burada- ciddi tutarsızlıklar, değişimler vardır. Biz bunları anlatıyoruz yeri geldikçe. O gün öyledir, bugün böyledir, konjonktürel duruma göre fikirler değişmiştir, tavırlar değişmiştir. Bunları ayrıntılandırabilirim ama neler kastettiğimi hepiniz biliyorsunuz. Şimdi, bunlar varken bunları böyle bir yasa maddesine dercettiğiniz zaman, işte o zaman ne yapacağınızı şaşırırsınız çünkü hukuk denen şey bir süreklilik ister, objektiflik ister, öngörülebilirlik ister. Yani benim ne dediğim zaman hangi cezayla karşılaşabileceğimi bilmem gerekir. 2011'de "kürdistan" diyenlere hiçbir şey yapılmıyordu, e, şimdi yapılacak. İki sene sonra yapılmazsa ne olacak? Peki, iki sene sonra "Dersim" diyenlere yapılacak, ondan sonra "Ermeni" diyenlere, ondan sonra "Türk" diyenlere yapılırsa ne olacak? Arkadaşlar, kelimeler için ve kelimeler yok edilsin diye siyaset yapılmaz çünkü kelimelerle sorununuz sürekli değişkenlik gösteriyor. Dolayısıyla, 83'üncü maddeye göre de hem yanlış hem de kesinlikle iptal sebebi olacak bir şeydir. Dışarıda konuşabilen bir milletvekilinin veya milletvekili olmayan bir vatandaşın söylediğini, bir milletvekilinin dışarıda kendisinin söyleyebildiğini gelip milletin kürsüsünde, dokunulmazlık olan kürsüde, özgürlüğü olan kürsüde söyleyememesi, söylerse cezalandırılması ne aklın gereğidir ne hukukun gereğidir ne de vicdanın gereğidir. Bu, gerçek bir Anayasa Mahkemesi olsa mutlaka iptal edilecek bir hükümdür ama biz tabii, güvenemiyoruz Anayasa Mahkemesine ama sizlerin gene de sağduyusuna güvenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emir.