| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783) (Alt komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 18 .07.2017 |
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan öncelikle.
Biraz önce Mecliste Genel Kurul çalışmaları sonlandı. Genel Kurulda özellikle adil ve tarafsız yargılamanın temel güvencesi olan doğal hâkim ilkesinin iktidarın eliyle nasıl bertaraf edildiğini gördük. Buna şaşırdık mı peki? Ben hiç şaşırmadım aslında bu düzenlemeye ve sonra da gelip İç Tüzük çalışmalarında sizlerle düşüncelerimizi paylaşmak istedik çünkü Türkiye tarihine geçecek bir mesele. Biliyorum Mecliste de bir konuşma yapıp geldim buraya, orada da çok dinlemediler bizi, yüzümüze bile bakmadılar ama biz yüksek sesle söyledik; birileri telefonla oynuyordu, birileri kendi arasında sohbet ediyordu, kimisi uyukluyordu, onları da gördüm ama bunları hatırlatmak istedim. Çünkü şöyle bir durum var: Genel gerekçenin son paragrafına baktınız mı bilmiyorum, diyor ki: "Yeni yüzyılda dünya hızla değişmekte, yeni teknolojik gelişmeler yaşanmakta ve ihtiyaçlar hızlı bir şekilde değişmektedir." demişsiniz ve sonra da dünyanın hızına ayak uydurabilmek için daha acil olarak İç Tüzük'te yeni düzenlemelere gidilmesini ihtiyaç olarak anlatmışsınız. Evet, dünya çok hızlı gelişiyor, ben de bunu görüyorum ve dünya gelişirken bu hızlı gelişmenin içinde ifade özgürlüğü bence en önemli yerde duruyor. Yani, insanların düşünmesi, düşündüklerini özgürce ifade edebilmesi, hayal kurması, kurdukları hayalleri hayata geçirebilmesi ve bunları paylaşabilmesi aslında en önemli noktada, gelişen dünyanın, hızla büyüyen dünyanın en önemli noktasında.
Peki, biz Türkiye'nin son bir senesine bakalım, boş verin on beş yılı, son bir senesine bakalım. 16 Nisan 2017'de bir referandum yaptık ve Türkiye'yi daha geriye götürecek bir düzenlemeyi yine çoğunluğun dayatmasıyla burada birçok defa konuştuk. Sonra da bir referandum oldu ve YSK eliyle bir şekilde mühürsüz pusulalar meşru sayılarak geçirdiniz. Sonra, kuvvetler ayrılığı ilkesi yok edilmiş oldu. Bununla birlikte, yargının bağımsızlığı elimizden alınmış oldu. Zaten ülke gece yarısı KHK'larıyla yönetiliyordu. Tam da aslında bu düzenleme gibi, bence İç Tüzük'ümüz de biraz OHAL KHK'sına benziyor, sizlerin çok sevdiği ve binlerce, yüz binlerce insanı işinden ettiği OHAL KHK'sına çok benzeyen bir İç Tüzük düzenlememiz var. Bununla birlikte, OHAL koşullarında bir Anayasa değişikliğine gidildi. Milletvekilleri tutuklanıyor, sokaklarda hak arayan, kendini ifade etmek isteyen insanlar bir şekilde terörist yaftasıyla susturulmaya çalışılıyor. Üniversiteliler kendini ifade edemiyor, ifade alanları kısıtlanmış, işsizlik baş göstermiş; bunların hepsini geride bırakmışız. Ve hesap vermekten korkanların dünya tarihinde defalarca yaptığı bir işi yapıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Yasalarla oynuyorsunuz ve hesap vermekten nasıl kaçacağınızı düşünüyorsunuz. Ancak, ne kadar yüzleşmek istemeseniz de, ne kadar kaçmaya çalışsanız da... Burada bir de örnek vermek istiyorum: Herhâlde Valiyi hepiniz hatırlarsınız, Hüseyin Avni Mutlu'yu. Hüseyin Avni Mutlu Gezi Parkı'nda şiddetli uygulamalarıyla ve tutumuyla hafızalarda çok önemli bir yer almıştı. O zaman makul valiydi, sonra da FETÖ'nün zanlısı oldu, bugün de "FETÖ'nün zanlısı" deniyor ona. Yani, adalet önünde herkes bir gün hesap veriyor. Bu Tüzük de yarın hepimizin karşısına çıkacak ve yüzleşeceğimiz bir durum.
Diğer bir boyutuyla bir de bakmamız gerektiğini düşünüyorum meseleye. Kendi İç Tüzük'ünü adaletli bir şekilde oluşturamamış bir Parlamentonun üretim kalitesini siz düşünün, yasa üretmede ya da saygınlık noktasındaki durumu düşünün. Bunun yerine ne yapıyoruz? Dayatmacı bir yöntem izliyoruz? Ama bu dayatmacı yöntem de iki aşamalı yürüyor. Şimdi, 2 parti hazırlamış gibi ama 1 partinin mutfağında hazırlanıp ondan sonra 2 partinin sunduğu bir İç Tüzük görüyoruz. Peki, bunun içinde katılımcılık var mı? Yok. Uzlaşma var mı? Kesinlikle yok. Sadece "İşte bakın, sizi de dinliyoruz ha, muhalefeti de konuşturuyoruz." diyorlar ki bu yeni tüzüğe kadar. Bizi makine gibi görüyorsunuz herhâlde, hızlı yasa çıkarınca daha çok kaliteli olmuş, işte yeni yasalar yetişecek, uyum yasalarını bahane ediyorsunuz, hızlı çalışmalıyız diyorsunuz. Ama, sonuçta baktığınız zaman, hızlı çalışmanın yolu -biraz önce Ali Haydar arkadaşım da, diğer bütün arkadaşlarımız da net bir şekilde ifade ettiler ki- bizlerin de defalarca Mecliste tecrübe ettiği gibi uzlaşmayla, ortak akılla, katılımcılıkla ortaya çıkan sonuçlar. Eğer bu noktaları ön plana çıkarsak, çoğulculuğu ön plana çıkarsak önce çok daha hızlı bir şekilde sonuca gidebilirdik ama siz çoğunlukçu olmayı tercih ettiniz. Yani, "Çoğunluğun istediğini biz size dayatırız, ha, siz bir şeyler söylersiniz ama biz sonunda kendi bildiğimizi yaparız." dediniz ve biz aslında Parlamentonun anayasasını yapıyoruz bu noktada. Onun için de çok hassas olmalıyız, Türkiye'nin bütün gerçeklerini göz önünde bulundurmalıyız. Çünkü, demokratik bir anayasa ancak demokratik, katılımcı, uzlaşmacı ve çoğulcu bir İç Tüzük'le birleştiği zaman anlamlı olabilir. E, bizim zaten Anayasa'mızın nasıl hazırlandığını bu salondaki herkes çok iyi hatırlıyordur herhâlde, buradaki tartışmaları.
Sonrasında şimdi, bir de bir İç Tüzük garabeti var önümüzde. Ne olacak? Muhalefeti susturmuş olacaksınız. Peki, bunun Türkiye'ye faydası ne olacak? Uyum yasalarını hızlıca geçireceksiniz, peki, bu uyum yasaları bizim gençlerimizin işsizlik sorununu çözecek mi?
BAŞKAN - Sayın Adıgüzel, toparlar mısınız lütfen.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Zaten çok bir madde kalmadı Başkanım, bitireceğiz, toparlayayım.
BAŞKAN - Tamam, lütfen.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Kırk dört yıllık bir Tüzük var önümüzde. Ama, bizim bugünden daha geriye gitmeye tahammülümüz olmamalı, biz bugünden daha ileriye gitmeliyiz. İfade özgürlüğünün önünü daha çok açmalıyız, daha çok katılımcı hâle getirmeliyiz Tüzük'ümüzü ve en önemlisi, ortak aklı nasıl oluşturabiliriz, ülkeyi nasıl daha ileriye taşıyabiliriz; bunu konuşmalıyız. Bunun yerine ötekileştiren, muhalefeti yok sayan... Zaten sokaktaki muhalefeti bir şekilde itibarsızlaştırmaya çalışıyorsunuz. Bunu havuz medyası yapıyor iktidarın. Bununla birlikte yirmi beş gün yürüyen, 15 Hazirandan bu yana bir Adalet Yürüyüşü gerçekleştiren insanların sesini, kitlesini görmezden gelmeye çalıştınız. Sonra, kendi isteklerini hak, hukuk, adalet talebiyle taçlandırdıkları noktada itibarsızlaştırmak için elinizden geleni yaptınız. Ama, düşüncesi ne olursa olsun, siyasi hayata bakışı nasıl olursa olsun insanlar adalet talebi etrafında toparlandı, milyonlar bir araya geldi ve milyonlar adalet istiyordu. Biz, şimdi milyonların sesi olan Mecliste iradenin gerçekleşmesini engelleyecek bir İç Tüzük çalışması yapıyoruz. Görüyoruz ki Hükûmetin gözleri kör, kulakları tıkalı, vicdanları zaten körelmiş durumda. Ama, tekrar tekrar buradan uyarmaktan vazgeçmeyeceğiz.
Madde 10'u konuşuyoruz. Madde 10'da diyoruz ki: "Maddelerin oylanmasında açık oylama usulü tamamen kaldırılmaktadır." Hâlbuki defalarca deneyimlediğimiz gibi Mecliste muhalefet de Türkiye'deki vatandaşlarımız için olumlu gördüğü bütün maddelerde destek vermiştir, olumsuz gördüklerini de tarihe not düşme noktasında açık oyla "Bu, ülke tarihine geçmeli, biz buna karşı açık olarak ret oyu kullanıyoruz." demiştir ve defalarca haklı çıkmıştır; sizler yine bunu görmezden gelmişsinizdir. Bugün bu 81'inci madde de değişerek bu hakkı da elinden alınmaya çalışıyor iktidarın.
Toparladığımız zaman, getirdiğiniz İç Tüzük değişikliği teklifi milletvekillerinin söz haklarını kısıtlayarak demokrasiye, ifade özgürlüğüne, katılımcılığa, uzlaşmaya aykırıdır. Nerede bir tane milletvekilinin konuşma, siyasi parti gruplarının gündem belirleme hakkı varsa bunları kısıtlamak istiyorsunuz, milletvekillerini disiplin cezalarıyla hizaya getirmeye çalışıyorsunuz. Bu, Parlamentoya, Parlamentonun çalışma düzenini düzenleyecek Parlamentonun anayasasının içinde olmasıyla da bu disiplin cezaları Türkiye Cumhuriyeti'nin Parlamentosunun İç Tüzük'üne kesinlikle yakışmamaktadır. Tekrar söylüyorum, bir OHAL KHK'sı niteliğindeki bu düzenlemelerin hepsine buradan muhalefet ediyoruz ve şunu tekrar söylüyorum: Tabii ki, sizler bu şekilde muhalefetin sesini kısacağınızı düşünüyorsunuz ama biz elimizden geldiğince bu ülkede yaşayan bütün insanların haklarını savunmak için yeni yöntemlerle, ifade yöntemleriyle ve geçmişte yaşananlarla göreceksiniz ki yine bütün hakları savunma noktasında ve özellikle de haksızlıklara karşı gelme noktasında muhalefet olarak duruşumuzu sergileyeceğiz. Çünkü, biz güçlüden değil, haklıdan yana olan tutumumuzu bugün de sürdürüyoruz, yarın da sürdüreceğiz.
Teşekkür ediyorum.