KOMİSYON KONUŞMASI

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük değişikliğinin 16'ncı maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.

Şimdi, bu maddeyle düzenlenen şey: Kınama cezası ve Meclisten uzaklaştırma cezasıyla birlikte para cezası getiriliyor bu maddeyle ve aynı zamanda ceza hukuku anlamında düşündüğümüzde etkin pişmanlık diyebileceğimiz, kişinin, milletvekilinin özür dilemesi hâlinde Meclise girme hakkı düzenleniyor ve mevcut düzenlemede hemen Meclise girme hakkı varken bu maddeyle bir oturum ertelenmiş oluyor bu hak. Bu anlamda bir geriye gidiş var.

Onun dışında, genel olarak ben şunu -hani çok fazla değinemedik bu görüşmeler esnasında- özellikle vurgulamak istiyorum, tutanağa geçmesini istiyorum çünkü Anayasa Mahkemesinin mutlaka bu maddeyi iptal edeceğini düşünüyorum. Bu hususun da göz önünde bulundurulması gerekir.

Şimdi, eğer ortada bir ceza varsa, aynı zamanda bir suç varsa ceza ve suçun olduğu yerde ceza yargılaması söz konusu olur ve adil yargılama ilkesi devreye girer. Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok konuda verdiği kararlar var disiplin cezalarıyla ilgili, bunun bir ceza yargılaması olduğunu ve adil yargılanma hakkının devreye gireceğini, girmesi gerektiğini söylüyor. Aslında hem 14 hem 15 hem 16'ncı maddeler için geçerli bu söyleyeceklerim. Burada adil yargılanma ilkeleri yok. Neden yok? Bir kere, kararı verecek olan, yaptırımı uygulayacak olan kurum, bağımsız ve tarafsız değil. En önemlisi tabii ki böyle bir ceza verilecekse mutlaka bağımsız ve tarafsız birileri tarafından, bu, işte, ceza mahkemesinde hâkim olur, disiplin yargılamasında bir kurul olur, burada da bağımsız ve tarafsız bir şekilde karar verecek kurul oluşturmak gerekiyor. Maalesef, böyle bir şey yok, böyle bir düzenleme öngörülmemiş. Şimdi, günlerdir konuşuyoruz, örnekleri anlatıyoruz.

Örneğin, işte, AK PARTİ'li kadın vekillerin açtığı pankartlardan söz ediyoruz, birtakım örnekler veriliyor ya da biraz önce, bizim İbrahim Özdiş Vekilimizin yaptığı konuşma üzerinden sizin verdiğiniz cevaplar, dediniz ki: "Bu, bir hakarettir Cumhurbaşkanına yönelik, hemen suç duyurusunda bulunalım." Şimdi, görüyoruz ki hakaret, kişiden kişiye göre değişiyor. Yani yarın bu maddeler yürürlüğe girdiğinde çoğunlukta olan partinin vekillerinden bir tanesinin söyleyeceği bir söz oylamaya sunulduğunda tabii ki bu cezalar verilmeyecek, kınama cezası ya da Meclisten uzaklaştırma cezası ya da para cezası. Ama tam tersine, muhalefet vekillerinden, Mecliste azınlık olan vekillerden birinin söylediği bir ifade, çoğunluk olan iktidar partisinin vekilleri tarafından cezaya mahkûm edilecek. Dolayısıyla da tarafsız ve bağımsız bir kurulun karar vermesi gerektiği ilkesi ihlal edilmiş olacak. Ben bu nedenle de evrensel ilkelere aykırı olduğunu, Anayasa'mızın 36'ncı maddesine, 9'uncu maddesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6'ncı maddesine bu maddenin aykırı olduğunu net bir şekilde söylüyorum. Bunu lütfen, tekrar göz önünde bulundurun çünkü çoğunluk her zaman aynı partide olmaz. Bir çoğunluğun, aynı görüşten, tarafsız olamayan, belli bir görüşü olan bir çoğunluğun iradesine teslim edilmemeli böyle bir yaptırım.

Yine, şu konuya da değinmek istiyorum: Aslında, bir suça iki ceza verilir mi? O tartışma da yürüdü ama net bir şekilde ortaya konulmadı. Şimdi, imar kirliliğine neden olmak diye bir suç var İmar Kanunu'nda; daha doğrusu, Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenmiş, İmar Kanunu'nda da idari yaptırım söz konusu. 2004 yılında Ceza Kanunu'na suç olarak konulduktan sonra 2009 yılında tekrar değişiklik yapıldı ve şöyle denildi: İdarenin...

Dinliyorsunuz değil mi? Burası çok önemli bence gerçekten çünkü bir suça iki ceza getiriliyor bununla. Yani Türk Ceza Kanunu anlamında hakaret diyebileceğimiz ifadeler burada aynı zamanda para cezasıyla karşı karşıya kalacağı için iki ceza almış olacak kişi. Bu verdiğim örnek, imar kirliliğine neden olma suçunda, biliyorsunuz, mahkemenin kararı nedeniyle ekleme yapıldı. Eğer ki kişi adli anlamda ceza alıp para cezasını öderse belediyenin kestiği, idarenin kestiği para cezası geri ödeniyor. Şimdi, burada da ne olacak? Diyelim ki milletvekilinin para cezası maaşından kesildi, ödeneğinden daha doğrusu; daha sonra, milletvekilliği bitti, diyelim ki hakaret suçuydu gerçekten, objektif olarak düşünüldüğünde, yargılandı -milletvekilliği bittikten sonra tabii ki- ceza aldı. O zaman, yıllar önce ödeneğinden kesilmiş olan bu para cezası geri ödenecek mi? Ki muhtemelen, böyle bir şeyle karşılaşılırsa, eğer önceden Anayasa Mahkemesi bunu iptal etmezse bunun ilk başvurusunu yapacak kişi böyle bir davayı kazanacaktır çünkü mevcut uygulamalar var, mevcut hükümler var, mevcut içtihatlar var önümüzde.

Şimdi, aslında, her üç madde için bu söylediğim teknik bilgiler geçerli; 14, 15, 16 için. O nedenle, yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor ama ifade özgürlüğünü bir daha vurgulamak istiyorum. Hem bizim mahkemelerimiz hem uluslararası mahkemeler şunu net bir şekilde söylüyorlar: "Eğer siyaset yapıyorsa bir kişi eleştirilere karşı tahammüllü olmak durumundadır." Ha, nereye kadar? "Hele hele iktidardaysa çok daha geniş olmalı bu yorumlar çünkü iktidardaysa eleştiriyi de göze almalıdır." diyor. Şimdi, mesela, bir önceki maddede kimler var? İşte, Cumhurbaşkanı var, Meclis Başkanlık Divanı var, milletvekilleri eklendi. Peki, şimdiki İç Tüzük'te Cumhurbaşkanı -önceki Anayasa'ya göre hazırlandığı için bu- tarafsız tabii, yürütme organı değil ama bu, meşru olmayan Anayasa'yla sonuçta, Cumhurbaşkanı iktidar olacak, yürütme organı olacak. Yani yürütme organına karşı, iktidara karşı eleştiri yapamayacak mı milletvekilleri? Şimdi, baktığınızda bu Tüzük'te, mevcut Tüzük'te, değişiklik yapılmayan hâliyle, mesela, burada bakanlardan bahsetmiyor, Başbakandan bahsetmiyor; neden koymamışlar acaba? Demek ki bir anlamı var, bunun bir mantığı var; herhâlde, Hükûmete karşı eleştiriler konusunda daha geniş yorumlansın, cezai yaptırımla karşı karşıya kalınmasın diye. Şimdi, bunlar değişiyor, bakan kalkıyor, Başbakan kalkıyor, yerine Cumhurbaşkanı geliyor ama Cumhurbaşkanına karşı herhangi bir ifade ki çok geniş yorumlanıyor şu hâliyle, Cumhurbaşkanına hakaretten binlerce kişinin cezaevinde olduğu göz önünde bulundurulursa ve buradaki yapılan konuşmalara verilen tepkilerden. Sonuçta, iktidardır, yürütmedir, eleştirilere tahammüllü olmak durumundadır. Bu hüküm aslında, iktidarı eleştirmeyi kısıtlayan da bir hüküm olarak İç Tüzük'e geçmiş olacaktır, bu anlamda da doğru değil. Yasamanın mantığına aykırı. Parlamenter rejim zaten değişti ama en azından, Anayasa'nın demokratik devlet ilkesine -öyle diyelim, onu henüz değiştirmediniz- aykırı ve bunu ihlal ediyor, bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Sonuç itibarıyla, bu maddelerin ifade özgürlüğü kapsamında -tekrar hatırlatmak istiyorum- buradan, bu metinlerden çıkarılması gerekiyor. Haklar, gün geçtikçe, insanlık ilerledikçe daha lehe yorumlanırken bugün tam tersi düzenlemelerle yüzlerce yıl gerisine gitmek, eleştiriye tahammül edemeyecek bir noktaya getirmek, bunu yaptırıma bağlamak, hele hele, milletin temsilcisi olan vekilleri para cezası getirerek para cezası sopasıyla susturmaya çalışmak doğru bir şey değildir, hiç kimseye yakışmaz, kendine demokratım diyen hiç kimseye yakışmaz. Bu maddelerin tekrar gözden geçirilmesini ve çekilmesini talep ediyorum.

Teşekkürler.