KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, Sayın Divan, değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, Dışişleri Bakanlığımızın, Adalet Bakanlığımızın saygıdeğer bürokratları; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Söz verdiğiniz için teşekkür ederim.

Tabii, benden önce çok zikredildi, ülkemizin sadece İsrail'le değil, tüm bölge ülkeleriyle iyi ilişkiler içinde olması bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak her zaman öteden beri en temel arzumuz. Hem partimizin kurucusu hem cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün de zaten hepimize çizdiği dış politika yurtta sulh, cihanda sulh politikası. O yüzden, öteden beri Sayın Genel Başkanımız da, sayın genel başkan yardımcımız da hem burada hem Mecliste yaptığı konuşmalarda, hem parti sözcülerimiz de her zaman bizim, özellikle, İsrail'le yaşanan bu krizin çözülmesi ve normalleşmesinden yana olduğumuzu defaatle ifade etti, ben de bir kere daha ifade ediyorum.

Tabii ki ilişkilerin normalleşmesini istemek, önümüze gelen tüm belgeleri kabul etmek ya da onların içindeki vahim hataları, özellikle de ulusal onurumuzu bence inciteceğini düşündüğüm bazı hususları kabul etmek anlamına gelmiyor. Yani, "Ne olursa olsun, iyileşsin." anlamında düşünmüyoruz. O yüzden, önümüzdeki dokümana bakıldığında -az önce hanımefendi de söyledi- aslında eksik bir dokümandan bahsediyoruz, bunun bir tamamlayıcı mutabakat metni olduğu her hâliyle belli zaten. O olmadan konuştuğumuz için de aslında biz eksik bir şeyi konuşuyoruz. Keşke onu da yanına koyabilsek ve hem kamuoyuna verdiğimiz sözlerin ne kadarı yerine gelmiş noktasını birlikte değerlendirebilsek. Çünkü, burada sadece belli bir unsuru var bu mutabakatın. Bu mutabakatın bir de bizim önümüzde olmayan bir tarafı var anladığım kadarıyla, öyle anlaşılıyor. Zaten Sayın Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı da bunu ifade ediyor, siz de benim olmadığım bölümde ifade etmişsiniz bir iyi niyete dayalı şey olduğunu. Ama, bu altında imza olsun ya da olmasın, iki ülkeyi bağlayan bu metin bence milletin Meclisinde bir şekilde paylaşılması lazım, kamuoyuyla paylaşılması şarttır; başka türlü zaten bu tartışma eksiktir yani tam anlamıyla yapılamaz, ne dersek diyelim. Çünkü, doğal olarak, biz bu dokümana baktığımızda şunu söyleyeceğiz, söylüyoruz da zaten: Gazze ablukası bunun neresinde? diye. Çünkü, zaten onunla ilgili olan bir metin değil. O yüzden, biz eleştirimizi yaparken diğer metni görmemiz gerekiyor hep birlikte, kamuoyunun da görmesi gerekiyor. Yani, artı ya da eksi, olumlu ya da olumsuz herkesin değerlendirmesini adil bir şekilde yapabilmesi için şart olan bir şey o dokümanın görünmesi, bilinmesi, tartışılması. Tabii, doğal olarak, imzası olan bir dokümana bakıyorsunuz, bir de olmayan bir doküman olduğu belli. O zaman, ister istemez, insan, o olmayan dokümanda kamuoyuna verilen sözleri destekleyecek unsurların olmadığını düşünüyor. Nedir bunlar? İşte, Gazze ablukasının kaldırılması şartı. Diyor ki içinden insan, "Demek ki o dokümanda bu yok, olsa zaten açıklanırdı, o da burada paylaşılırdı, orada yok." Ya da tam tersine, "O ablukanın meşru görüldüğünü, kabul edildiğini gösteren ifadeler olabilir o belgede." diye insanın içinden geçiyor.

Yine, benzer şekilde, acaba o dokümanda özür konusu... Doğru söylüyorsunuz, basında ben gazeteciydim o dönemde. Burada diğer mevkidaşlarım da söyledi, İsrail hükûmeti zor özür dileyen bir hükûmet ama kolay değil, işte, burada da canlarımız var. Palmer Raporu'ndan bahsedildi, bir hatadır bence Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti açısından Palmer Raporu'nu bu kadar istemek ve ondan sonra o raporda ablukanın meşruiyetini kabul etme noktasına gelmiş olmak. Ama, öte taraftan, yine Sayın Salıcı'nın ifade ettiği gibi, o raporda aynen, işte, uluslararası sularda böylesine can alan bir saldırının kabul edilemez olduğu söylenmiştir. Yani, ne yapacaktı özür dilemeyip de, ne kadar dayanabilecekti? Gitmiş canlar var, işte, canlı yayınlarda görüldü biliyorsunuz o saldırılar. O yüzden, o belge çıkmadığı sürece yani paylaşılmadığı sürece o belge de bizim tezlerimizi; Hükûmetin, dönemin Başbakanı, sonradan Cumhurbaşkanı olan Sayın Erdoğan'ın, sonra gelen Sayın Hükûmet yetkililerinin hep kamuoyuna verdiği, söylediği şeyleri desteklemeyen unsurlar olabileceği kuşkusunu taşıyor. Bu kuşkuyu güçlendiren bir başka belge de yine arkadaşlarımız tarafından söylendi ama ben tam tercümeden size okumak isterim: İsrail Başbakanının, Netanyahu'nun -eş açıklamalar yapıldı biliyorsunuz- önemli dört konuya... Birkaç şey var ama bazıları daha spekülatif. Bunlardan bir tanesi, bu anlaşmayı anlatırken kamuoyuna -galiba Roma'da o sırada- diyor ki: "Bu anlaşmadaki ilk konu, İsrail ordusunun şu anda yargılanmakta olan ve gelecekte yargılanabilecek komutanlarının ve askerlerinin sivil ve adli soruşturmalardan korunmasıdır. Şu anda bu yönde iddialar var ve bunun kapsama alanı da artıyor. Milyonlarca dolara ve askerlerimizin serbest dolaşımının engellenmesine kadar ulaşabilir bu dava talepleri. Hepsi ortadan kalkacak. Anlaşma, askerlerimizin ve komutanlarımızın Türkiye'den gelebilecek dava talepleriyle karşılaşmayacaklarını güvence altına alıyor. Dahası bu anlaşma, Türk Parlamentosunun Türkiye'deki tüm bu hukuki süreçleri iptal eden bir yasa çıkarmasını da içeriyor." diye kamuoyuyla paylaşıyor Haziran ayının 28 ya da 29'unda. Zaten biliyoruz, önümüzdeki anlaşma metni bu. "Bu anlaşmanın verdiği ikinci konu, Gazze şeridinin deniz güvenlik ablukasının sürecek olmasıdır. Bu, bizim en üst güvenlik çıkarımızadır. Bundan asla taviz vermeyi düşünmedim bile. Tabii ki eskiden olduğu gibi, gemilerin insani yardımlarını Aşdod Limanı'na bırakmalarının önünde bir engel yok. Bunu hiçbir zaman engellemedik, şimdi de izin veriyoruz." diyor. Şimdi, bu anlaşmada bu söylediği yok.

Üçüncü bir husus var, az önce sayın genel başkan yardımcımız önemle değindi. Anlaşmanın bir başka maddesi ise "Türk topraklarından İsrail'e yönelik terörist ya da askerî hareketliliğin önleneceği yönünde taahhüt verilmesidir. Bu, bugüne kadar alamadığımız önemli, hatta başlıca taahhüt sayılabilir." diyor. Daha başka şey sayıyor ama bir de bir şeyi dikkatinize getirmek isterim. Tabii, "Bunlar İsrail Başbakanın sözleridir." diyebiliriz, o da kendi kamuoyuna bunu böyle anlatıyor ama bir metinden bahsediyor, onun öyle yorumladığı bir metin var. Bir de şu var: "Bu anlaşmanın sağladığı üçüncü konu, Gazze bölgesinde insani yardımlara izin verilmesi olacak ancak elektrik ve su gibi temel ihtiyaçların karşılanması sadece Gazze şeridini değil, sınırın öte yanındaki İsrail'in de çıkarlarına olacaktır." diyor. Yani, biz tabii ki önemsiyoruz insani yardımın gitmesini ama İsrail tarafı bunun bir de bizim çok fazla düşünmediğimiz, "Bir gitsin, İsrail'in de yararına olacaktır bu gelenler." diyor halkına bunu anlatırken. Bir de tabii, biz şimdi ikinci bir ek mutabakat metni diyoruz ama bir üçüncü belge daha var yine önümüzde olmayan, İsrail Başbakanı açıklıyor, bu İsrail basınında da yer aldı, bunu da bizim bilmemizde fayda var. "Ne önemi var?" diyebilirsiniz çünkü daha ziyade İsrail'in, İsrail halkının önem verdiği bir konu bu, o da şu: "Ek olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türk güvenlik birimlerine verdiği talimata ilişkin bir mektup aldık. Bu talimatında 'Filistin tarafındaki tutsak askerlerin cesetlerinin İsrail'e iadesi için yardımcı olunmasını istiyor.' diyor." İki hususu daha sonra vurguluyor ama bunlar da anladığım kadarıyla yine bu önümüzde olan bir şey de değil, o da şu: "Bu anlaşma, Türkiye'nin üyesi olduğu tüm uluslararası kuruluşlara İsrail'in girmesi için destek olması şartını da içeriyor. Daha bu anlaşmayı imzalamadan, Türkiye, iyi niyet temelinde İsrail'in bir NATO ofisi açmasına da onay verdi. Bu bizim yıllar boyu süren bir arzumuzdu, şu anda gerçekleşiyor." diyor İsrail Başbakanı. Bu önümüzdeki değil ama muhtemelen bizim şu anda görmediğimiz metne ilişkin bir şey bu. Ve son olarak da, "Anlaşmanın ekonomik alanda da kritik olan bir diğer noktada, ekonomik ve enerji alanlarında iş birliğini kapsıyor. İsrail doğal gazının Türkiye üzerinden Avrupa pazarına gidişi İsrail için stratejik bir konudur. Anlaşma olmasa bu konu da erken gündeme gelemezdi." diyor. Dediğim gibi, bu, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun dünyaya yaptığı açıklama, bu anlaşmanın kendileri açısından önemini anlatan. Sayın Başbakanımızın da, biliyorsunuz, aynı gün eş zamanlı yaptığı bizim kamuoyumuzu bilgilendiren açıklamaları vardı. Ama, biz şu anda İsrail Başbakanının söylediği 7 maddeden -saydığım 7 maddeden- sadece 1 tanesinin olduğu yani ilk maddenin olduğu bir metni tartışıyoruz. Görebildiğim kadarıyla iki ayrı metin daha var. Biri bahsettiğimiz mutabakat metni, biri de hiç görmediğimiz, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, tahmin ediyorum ki Sayın Feridun Sinirlioğlu tarafından yine buradaki muhatabına, Sayın Dore Gold'a eş zamanlı olarak aktarılan bir niyet mektubu ya da şey. Bunu da destekliyoruz, gerçekten de bu tutsak askerlerin cesetlerinin İsrail'e verilmesinde bizim katkı verme imkânımız varsa, bizim Millî İstihbarat Teşkilatımızın, güvenlik birimlerimizin; buna sonuna kadar desteğiz çünkü bizim için bir şehidimizin sınır dışında kalması, başka bir elde kalması nasıl önemliyse eminim ki her ülke için -İsrail de buna dâhil- önemlidir. Ama, bu tartışmayı tam yapabilmemiz için bizim bu belgelere gerçekten vâkıf olmamız lazım, üç belgeyi yan yana koyabiliyor olmamız lazım. Yoksa, hep spekülatif gidecek bu tartışma.

BAŞKAN - Utku Bey, toparlayalım lütfen.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Hep biz başka yani görmediğimiz bir metin üzerinden... Ki ben tahmin ediyorum tabii ki İsrail Başbakanı da belki çok normal sayılabilecek bir metni az önce Sayın Müsteşar Yardımcımız -ya da başka sözcü, özür diliyorum- dedi ki: PKK... Yani, muhtemelen öyle bir metin ama onu şöyle yorumluyor olabilir: İşte, bakın, ilk defa Türk topraklarından İsrail'e yönelik terörist askerî hareketleri önleyeceği, bugüne kadar alamamıştık, şimdi, başta... Normal bir iyi niyet beyanı da olabilir bu muhtemelen, bu tür dokümanlarda hep olan bir şey olabilir ama eğer bunu böyle lanse ediyorsa bizim de halkımıza "Yani, böyle diyor ama bu böyle değil, bunun içine şu da girer. PKK'ya ya da başka terör örgütlerine karşı da İsrail'in sorumluluğunu aslında bu taahhüt altına almaktadır. Sadece Türkiye'nin..." diyebilme rahatlığını vermesi için bu dokümanı görmemiz lazım. Onun için, benim ricam, Sayın Başkanım, tabii, Komisyonun takdiridir, ben de misafirim; bir onu söylemek istiyorum.

Bir de gerçekten, metindeki birkaç şeye diplomasi dili anlamında dikkat çekip bitireceğim efendim.

BAŞKAN - Toparlayabilirsek Utku Bey.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - O da şu: Mesela, Mavi Marmara saldırısında "konvoy hadisesi" deniyor. "Konvoy hadisesi" denilmesi inciticidir, gerçekten inciticidir. Yani, tabii ki karşı taraf buna başka şey demek ister ama bu, bu kadar. Yani, şu şeyde İngilizcesine de baktığınızda İsrail'in sorumluluğunu gösteren, gerçekten bu işte bir sorumluluğu olduğunu gösteren bir tek kelime yok. Diplomasi lisanını tabii ki üstatlar benden iyi bilirler ama bir tane kelime yok. "1 milyon dolar veriyoruz." diyor ama tam tersine, bizim sorumluluğumuz olan birçok ifade var ve altı çizilerek sürekli "İsrail her hâlükârda hukuki ya da cezai talebe karşı muaf tutulacaktır. Eğer yargıya gidilirse, eğer bu anlaşma işlemez hâle getirilirse her türlü sorumluluk bize ait olacaktır." gibi bence... Hukukçu değilim, burada, aranızda eminim kıymetli hukukçular vardır ya da dışarıdan az önce arkadaşlarım soruyordu Adalet Bakanlığı ve diğer... Yani, bu fevkalade büyük bir sorumluluktur. Biz neden böyle bir şeyi isteyelim? Hem de diyorsunuz, burada arkadaşlarım da söyledi yani "Bu davalar gidecektir, yürüyecektir." diye sayın Dışişleri Bakanlığı yetkilimiz söyledi, sayın milletvekili arkadaşlar... Eğer öyleyse o zaman niye biz bunun altına bir imza atıyoruz? Madem böyle bir şey var, zaten yürüyebilecekse biz niye yürüyecek olan bir şeyin bütün sorumluluğunu üstleniyoruz? Bence hukuken sakat bir metin ve gerçekten de vatandaşlarını kaybetmiş, canını kaybetmiş olan bir ülke açısından incitici bir metin bu. Eğer diğer metinlerle yan yana koyup "Evet, burada incindik ama bakın, şurada da kazanımımız var." diyebileceğimiz hususlar varsa tabii ki tartışalım birlikte. Bu hâliyle gerçekten çok sıkıntılı. Hele hele Netanyahu'nun dünya kamuoyuna açıkladığı hâliyle, yani, mesela, işte Gazze... "Hiçbir zaman bundan taviz vermeyi düşünmedim bile, bundan asla taviz vermeyi düşünmedim." diyor. Size Netanyahu'yu övmek asla şeyimde değildir ama böyle anlatıyor dünyaya -sadece kendi ülkesinde değil- Roma'dan.

O zaman, bizim burada bu abluka konusunda ne kazandığımızı da öğrenmemiz lazım. Sayın Dışişleri Bakanlığı yetkilimiz burada. Ben değerli milletvekili arkadaşımızın görüşlerine en azından -belki bilgi eksiğim olabilir- katılamıyorum, buradan da söylendi. Benim bildiğim kadarıyla, Mavi Marmara hadisesi, dönemi itibarıyla, sanırım, biz Kızılay üzerinden yardım gönderebiliyorduk diye biliyorum yani Kızılay'a eğer gönderirseniz onlar galiba muhatabı olan kuruluş tarafından gönderiliyordu. Dediğiniz gibi belki bazı malzemeleri yasaklardı ama o malzemeler belki yine yasak, onu bilemiyorum. İşte diğer metin neyse onu görüp konuşabilsek... Ama ben o metinde Türkiye'nin ya da israil'in ablukadan vazgeçtiğini, ablukanın kalktığını gösteren bir ibare olduğunu tahmin etmiyorum. Tam tersine, ben, o metinde, ablukanın sürdüğünü ve ablukanın İsrail'in istediği koşullarda yani sadece yardımların karadan gidebileceğini, denizden Gazze'ye doğrudan gidilemeyeceğini anlatan insanların ve her türlü yardımın israil'in onayına, iznine tabi olduğunu gösteren ifadeler olduğu, olabileceği kanaatindeyim ki biz burada paylaşamıyoruz bunu.

O yüzden, şöyle: Multaka Filistin konusunda, Filistinlilerin mağduriyetinin giderilmesi lazım. O konuda bence Türkiye'de mutabık olmayan kimse yoktur. Bu konuda hepimiz, parti ayrımı gözetmeksizin... Filistinliler gerçekten çok zor koşullar altında yaşıyorlar, İsrail'in bu ablukası kabul edilemez, bu koşullar kabul edilemez. Şu da kabul edilemez tabii ki: Biz nasıl ülkemize Kilis'ten gelen roketlere, canlarımızı yakan roketlere, IŞİD roketlerine karşıysak, İsrail'e yönelik, İsrail'in can güvenliğine, mal güvenliğine yönelik sınır ötesinden giden, Hamas ya da başka örgütlerden giden roketlere de karşıyız. Zaten Hükûmetimizin politikası da bu, bizim de Cumhuriyet Halk Partisi olarak net bir şekilde. Tabii ki güvenlik sağlanacak ama bunun karşılığında Filistinlilerin yaşadığı o sıkıntıların giderilmesi için hep birlikte el ele vermemiz gerekiyor. O yüzden, bu anlaşma yanındaki metinleriyle birlikte değerlendirilerek ortak bir kanaate varmamazın daha faydalı olacağı düşüncesindeyim.

Beni dinlediğiniz için de hakikaten çok teşekkür ediyorum, misafir olarak bu kadar söz verdiğiniz için ama dediğim iki doküman olmadan buradaki tartışmaların hepsi sizin için de, bizim için de, kamuoyu için de eksik kalacaktır diye düşünüyorum.

Çok teşekkür ederim.