KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli Komisyon üyelerimiz, Sayın Bakan, saygıdeğer bürokratlarımız, değerli basın mensubu meslektaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine son iki yıldır âdet olduğu üzere, ondan öncesi de var, en azından benim kendi parlamenter deneyimimde son iki yıldır âdet olduğu üzere bir torba yasayla karşı karşıyayız, 130 maddelik bir torba yasa. Biz söyledik, söylemeye devam ediyoruz, yasaları bütünsel düzenlemeler içinde ele almakta fayda var. Örneğin, millî sivil havacılık güvenlik kurulunun kurulmasının bence Komisyonumuzla -daha birçok madde var ama onu ilginç bulduğum için söylüyorum- hiç ama hiç alakası yok. Bunun gibi 60'ın üzerinde yasada değişiklik yapacağız birkaç gün içinde. Bunun sağlıklı bir yasama tekniği olmadığını sadece bizler değil, sizler de, Hükûmet kanadındaki değerli arkadaşlarımız da, iktidar partisindeki değerli arkadaşlarımız da çok iyi biliyorsunuz.

Öte yandan, bir kez daha vurgulamak isteriz nasıl bir Türkiye içinde biz bu torba yasayı tartışıyoruz, konuşuyoruz? Tabii ki, olağanüstü hâl rejimi içinde biz neyi ne kadar konuşursak konuşalım bugün itirazımıza "Haklısınız." deyip geri çektiğiniz bir maddeyi rahatlıkla yarın, bir gece yarısı KHK'sıyla geçirebildiğiniz ve bundan da hiç rahatsızlık duymadığınız bir düzen içinde... İşte, burada daha önce konuştuk, kış lastiklerini bile, Varlık Fonu'na devredilecek olan millî varlıklarımızı bile, işte, KHK'yla belirlediğimiz bir OHAL rejimi altında biz yine de parlamenter sistemin işlemesini, işleyeceğini göstermek için burada didiniyoruz, "Bu yanlış, böyle yapmayın." diyoruz.

Diğer tarafta ise, ekonomimizin ihtiyacı olan en önemli şey, hep söyledik, bir kere daha söylemekte fayda var, o da bir an önce demokrasiye geri dönmektir, hukuk devletine, hukuk güvenliğine geri dönmektir. Bu, hem kendi girişimcimizin hem de başka ülkelerden, dışarıdan Türkiye'ye bakan, yatırım yapıp yapmamayı düşünenlerin de bence en temel beklentisidir uzun bir süredir.

"Biz torba yasaya karşıyız." dedikçe torba getiriyorsunuz. Bu alışkanlıktan -"keşke" diyorum, biraz da tabii ki ironiyle, espriyle- keşke bir de, bir torba da demokrasi için getirsek. Gazeteciler getireceğimiz bir torba yasayla özgür kalsa, anayasal güvencelerine rağmen hapsedilen, aralarında İstanbul Milletvekilimiz Sayın Enis Berberoğlu'nun da bulunduğu tutuklu milletvekilleri özgür biçimde, hür bir biçimde görevlerini yapabilseler. Gazetecilerin, milletvekillerinin tutuklu olduğu, akademisyenlerin işinden atıldığı, on binlerce yurttaşın işinden, aşından edildikten sonra adalete erişiminin engellendiği bir düzende ekonominin iyi gitmesi beklenemez. Tüm komşularla kavgalı olduğumuz bir düzende ekonomi gelişemez. "Türkiye'nin yeri Avrupa Birliği değildir." şeklindeki açıklamaların olduğu bir düzende ekonomi düzelemez. İçeride demokrasimiz ve hukuk devletimizdeki eksiklikler hatalı dış politikamız nedeniyle kırılgan ülke statüsünü koruduğumuz sürece ekonomimiz düzelemez. Hangi torbayı getirirseniz getirin, ki, işte, burada ele aldığımız tahminim 10'uncu, 15'inci torba belki, yine konuşacağımız bizim, işte, önce vergi aflarıdır, arkasından o işlemeyince harcamalar nedeniyle yeni vergilerdir, yeni zamlardır.

Orta vadeli program açıklandı ama açıklandığı gün yine kamuoyuna açıklanan bu torba yasayla bu programın tutmayacağının kendi kendine aslında Hükûmet itirafçısı oldu. Gerek makroekonomik hedefleri, gerekse para, döviz ve diğer hedefleri içerisinde tutarsız olan OVP'nin öngörülerinin gerçekleşmesi, hedeflerin tutması önceki OVP'ler gibi yine mümkün olmayacaktır. Hatırlarsanız, geçen yıl hemen bütçe öncesinde OVP açıklanmıştı. OVP'de öngörülen kurdan bir ay sonra burada bütçe görüşmeleri için oturduğumuzda, yani bir yıl sonrası için öngörülen kur o gün aşılmıştı, bundan sonra da benzerini maalesef yine birlikte göreceğiz.

Bu torba yasanın, önümüzdeki torba yasanın bir tek anlamı vardır değerli arkadaşlarım: Hesapsız, kitapsız yapılan harcamaların ortaya çıkardığı sonuçtur. "Biz bu vergileri savunma için, savunma harcamaları için alıyoruz." diyerek belki tepkilerin dindirilmesi amaçlanmaktadır. Ama yaptığınız israfın, lüksün, şatafatın mazereti olarak güvenlik giderlerinin gösterilmesi son derece yanlış bir tercihtir. Çıkan açık nasıl çıktı ortaya? Hesapsız, kitapsız kullanılan bütçenin bir bedelidir bu. Torba yasaya baktığımızda ne görüyoruz? Sadece vergi ve zam görüyoruz. Fakiri daha da ezen, zengini daha da kollayan bir düzen. Yapılan hesapsız, kitapsız harcamaların, yüzlerce, 1.000'in üzerinde, 1.100 odalı sarayların maliyeti bedeli vatandaşın, özellikle de sabit gelirli orta direk vatandaşın sırtına yüklenmektedir. Neler var bu pakette? Esas itibarıyla hep dar gelirlinin, memurun, işçinin üzerine giden önlemler var. Sunum yaparken "Vergi mükelleflerine kolaylık getiriyoruz." diyerek yaptıklarınıza bir bakalım: Bakın, motorlu taşıtlar vergisini yüzde 40'a çıkarıyorsunuz. Arkasından halk ayağa kalktığında, muhalefet ayağa kalktığında, daha doğrusu sadece muhalefet değil, inanıyorum ki, Adalet ve Kalkınma Partisine de oy veren değerli yurttaşlarımız ayağa kalktığında, iyi polis, kötü polis misali "Makul seviyeye indireceğiz." denmektedir. Peki, Hükûmet olarak, iktidar olarak, bakanlar olarak, bürokratlar olarak nasıl hesap kitap yapılmaktadır? Yani AKP Genel Başkanı da olan Cumhurbaşkanı söylemese milyonlarca yurttaşın sırtına bu kadar ağır bir yük koymaktan hiçbir rahatsızlık duymamaktasınız. Bu nasıl bir ülke yönetimidir? Neden o söyleyince, telaş içinde "Değiştiriyoruz, makulü gelecek. Önerilerle değiştireceğiz." denmektedir? Niçin daha önce aklınıza gelmemektedir yüzde 40'lık bir artışın vatandaşlar tarafından hoş karşılanmayacağı? Yüzde 3'ler, 5'ler civarında memura, işçiye zam verirken şimdi makul seviye 25-30'u söylüyorsunuz, o bile çok. Yani verdiğiniz zamlara bakarsanız memura, işçiye, emekliye, yüzde 25, yüzde 30'luk bir MTV zammı yine çok aşırı bir rakamdır.

Gelir vergisinin üçüncü diliminin yükseltilmesi: Neden hep ücretlere yüklenilmektedir? Neden sadece bu aralık seçilmektedir? Neden tüm tarifeyi birlikte gözden geçirmiyoruz? Asgari ücreti tamamen vergi dışı bırakacak şekilde, dilimleri gözden geçirmiyoruz? Biz burada her seferinde Sayın Bakana söylüyoruz, sayın bürokratlara söylüyoruz: "Gelin, asgari ücreti vergi dışı bırakalım. Gelin, bu dilimleri tekrar düzenleyelim. İnsanlarımızın üzerindeki vergi yükünü biraz hafifletelim." diye. Ama tam tersine, belli bir dilimi özellikle hedef alarak onların sırtına binilmektedir.

Motorlu taşıtlar vergisi: Neden kentsel rantlar vergilendirilmemektedir? Sayın müstafi Başbakan, hatırlarsanız "Kentsel rantları vergilendirmek istiyoruz." demişti. Kısa bir süre sonra da görevinden oldu. Neden bunu düşünmüyoruz? Niye tasarruf edilmemektedir? Niye lüks arabalardan, bakanlıklar için, kamu binaları için astronomik fiyatlara kiralamalar yapmaktan, yazlık saray, kışlık saray arayışından vazgeçmiyorsunuz? Yüzde 40'tan yüzde 25, yüzde 30'a düşmekle sorun kalkıyor mu MTV'de? Hayır. İşçiye, memura verdiğiniz zam artışına bakın. Yüzde 25-30 veriyor musunuz? Hayır.

Motorlu taşıtlar vergisinden bahsederken, tasarı kamuoyunun gündeme geldiği günden bu yana gerek telefonla gerek faksla bize ulaşan, ülkemizin, hepimizin en değerli varlığı olan gazilerimizden, engelli yurttaşlarımızdan ve onların sivil toplum örgütlerinden gelen talepleri de dikkatinize burada getirmek isterim. Şehit aileleri ve gazilerin ÖTV muafiyetli araç alımına malul gazilerin ve tüm engelli yurttaşların da dâhil edilmesini beklerken şimdi bu torba tasarıyla şehit yakınları ve gaziler ve engelliler sadece düşük bedelli taşıtlara mahkûm edilmektedir. Bu kabul edilemez. Şehit yakınları, gazilerimiz arasında infial yaratan bu düzenlemeden görüşmeler sırasında vazgeçilmesi gerekmektedir. Engelli aracı kullanan malul gazilerimizin de yapılacak bu düzenlemeyle mağdur olacağı bize aktarılmıştır. Gazilerimiz ve engellilerimiz, bu durumu, bugüne kadar verilen hakların da sınırlandırılacağı ve geri alınacağı şeklinde değerlendirmektedir. Bizi arayan pek çok sayıda gazimiz, engelli yurttaşımız bu ayrımcılığı ve sınırlamaları üzüntüyle karşıladığını sizlerin de bilmesini istemektedir. Gazi ve engellilerimizin kendi özel ihtiyaç durumlarına göre araç alma seçeneklerinin sınırlandırılması kabul edilemez. Gün geçtikçe özlük haklarında yapılan kısıtlamalar şehit aileleri ve gazilerin devlete olan güvenini yıpratmaktadır. Yapılan düzenlemelerde şehit aileleri ve gazilerin muaf tutulması, engelli aracı alamayan malul gazilerin de ÖTV muafiyetine dâhil edilmesi gerekmektedir.

Kira geliri meselesi: Burada kira gelirinden alınan vergi artırılmaktadır. Bugüne kadar buraya getirilen düzenlemelerde aslında bir ihtiyacın ortaya çıktığı gözükmektedir, o da şudur: Bazı konularda muafiyet ve istisnalarda artan oranlı bir yapıyı Maliye bürokratlarının belki çalışması gerekmektedir. Yani şunu söylemek istiyorum: Tek bir evini kiraya veren bir yurttaş ile onlarca evini ya da dükkânını kiraya veren yurttaş arasında bir fark gözetilmesi gerekmez mi? Benzer şekilde, bin liralık bir kiradan aldığı gelir ile 300 bin liralık bir kira geliri arasında da bir ayrıma ihtiyaç yok mudur? Bunu Komisyondaki görüşmeler sırasında sağlayamaz mıyız?

Pakette ne var? Kamu-özel iş birliği projeleri yine var, bunlara ilişkin düzenlemeler var. Burada -tabii, inşallah açıklamalar yapılırsa- harç ve damga vergisi muafiyeti getirilmesi izaha muhtaçtır. Bu tür işlemlerin kontrolsüzlüğünün sağlanması için mi getirilmektedir yoksa bu tür trilyonluk, katrilyonluk projelerdeki vergi muafiyetinin amacı nedir? Belki izaha muhtaçtır. Keza, Merkez Bankası Denetleme Kurulu neden kaldırılmaktadır? Kuralsız, kanunsuz bir sistemin sadece kime faydası vardır? Neden böyle özerklik olsun, denetleme olsun, bundan kaçınılmaktadır? Bunun kamuoyuna açıklanmasında fayda vardır. Benzer şekilde, Vakıflar Genel Müdürlüğünün vakıflar üzerinde denetim yetkisinin sınırlandığını görüyoruz. Bu düzenleme niye getiriliyor? Hangi vakıf için, hangi vakıflar için getiriliyor? Benzer şekilde, yine yurt dışındaki vakıfların... Yurt dışındaki vakıflara ya da projelere desteğinin yolu açılmaktadır? Yine burada da adrese teslim özel vakıflar mı bulunmaktadır?

61'inci madde ve onunla ilgili birkaç madde yani madencilikle ilgili getirilen konu kabul edilemez yani ÇED raporu üç ayda sonuçlanmazsa olumlu verilmiş sayılıyor, sonuç olumlu sayılıyor. Aslında bakarsanız normal bir hukuk devletinde tam tersi olması lazım; üç ay içinde sonuçlanmadıysa eğer, olumsuz sayılması lazım ki yeniden oturulsun, tartışılsın, konuşulsun, görüşülsün. Çevre katline, geri dönüşü olmayacak biçimde kullanabileceğimiz, verimli kullanabileceğimiz arazilerin elden gitmesine neden olacak bu düzenlemeye de kesinlikle karşıyız. Örneğin, şimdi bugünlerde Eskişehir'de Alpu'ya termik santral yapımı çok gündemde. Alpu'yu, yine sizin Hükûmetiniz döneminde biz "Büyük Ova" ilan ettik; sit alanı, doğal sit alanı. Şimdi "Termik santral yapalım." deniyor. Eğer üç ayda bu ÇED raporu çıkmaz ise itirazlar nedeniyle vesaire, olumlu sayılacak ve oraya termik santral dikilecek. Bundan daha büyük, daha fazla Eskişehir'imize, Türkiye'mize zarar verecek bir yaklaşım olamaz. Bu konu zeytinlikleri de yakından... Yani kısa bir süre önce geri çektiğimiz, zeytinlikleri de, zeytinliklerin kullanımını, sanayi için kullanımının yolunu açacak bir madde olarak da kullanılabilir kaygısı taşıyoruz. Bu konuda da kamuoyuna bilgi verilmesi gerekmektedir. Dediğim gibi, bu asla kabul edilemez. Eğer bir düzenleme yapılacaksa ÇED raporu konusunda, üç aylık sınır içinde bir sonuç çıkmıyorsa ortaya, olumlu değil, tam tersine olumsuz olduğu düşünülmelidir.

Yine, OSB'ler, işte meralarla ilgili düzenleme... Daha önce geri çekilmişti, şimdi yine getirilmektedir. Gerekçesi nedir? Tabii ki biz organize sanayi bölgeleri olmasın demiyoruz ama kıraç alanlara kurulsun. Verimli mera bölgelerine kurulmasının hem de ot parasından da vazgeçilerek kurulmasının önünün açılmasına kesinlikle karşıyız.

Tütün meselesi hep tartışıldı, o konuda da... Bir bölgede üretilen tütün üretimini ve tüketimini suç sayan bir düzenleme kabul edilemez. "Üretimi yasaklamayacağız." dediniz konuşmanız sırasında ama tüketimi yasaklıyorsunuz ya da o aradaki ticareti yasaklıyorsunuz. O tütün ne olacaktır? Tütünde yapılmak istenen, Osmanlı'nın çöküşünde maalesef en önemli kurumlardan biri olan Reji İdaresinin yeniden kurulmasından başka bir şey değildir. Sarmalık kıyılmış tütünün yasa dışı ticaretindeki büyümenin temeli yükselen sigara fiyatlarından dolayı yurttaşın düşük maliyetli tütüne yönelmesinden kaynaklanmaktadır. Bu neden ortadan kaldırılmadan tanımlanacak olan adli, idari tedbirler yeni sorunları da beraberinde getirecektir sadece. Yasa bu hâliyle geçtiğinde 2017 yılı mahsulü en az 20 milyon kilo tütünün ne olacağı belli değildir. Bunu üretenlerin hapis ve para cezalarıyla karşı karşıya kalacağı bilinmektedir, vatandaş ayaklanmış durumdadır. Öte yandan, yasaya eklenen maddeyle elektrikle ısıtılan tütün ürünleri satışının serbest bırakılması toplumu yeni bir tüketim yönetimiyle tanıştırmaktadır. Bu cihazların insan sağlığı üzerindeki etkilerinin tam olarak bilinmediğini dikkatinize getirmek isteriz. Bu düzenlemelerle tütün üretimi, satışı, ticareti çok uluslu sigara tekellerine bırakılmaktadır. Getirilen cezalarla kayıt dışılık ve kaçakçılık âdeta teşvik edilmektedir. Bu hatadan umarız görüşmeler sırasında geri dönülür.

Hazinenin kaynak aktarımıyla ilgili de açıklamaya muhtaç çok husus bulunmaktadır. Az önce değerli mevkidaşımız sordu, Varlık Fonu buradan mı fonlanacaktır? Yurt dışındaki hangi fonlara, hangi amaçla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vergi gelirleri aktarılacaktır?

Torba yasanın içinde yine ticaret borsalarında tescile tabi olacak ürünleri belirleyen, sınırlama getiren bir madde var. Bu konuda da Eskişehir Ticaret Borsamızın da aralarında olduğu çok sayıda ticaret borsasından bunun yanlışlığını anlatan talepler yağmaktadır. Aslında sizler de biliyorsunuz, borsalarda tescile tabi olacak ürünleri belirleme yetkisi Gümrük ve Ticaret Bakanlığındadır. Sadece bir tebliğle istenen ürünleri tescil kapsamı dışına çıkarabilir ya da kapsam içine alabilir ama burada bunun için bir kanuni düzenleme yapılmaktadır. Bu konuda borsalarımız rahatsızdır, 85'inci maddeden de vazgeçilmesi yönünde bize aktarılan talepleri dikkatinize getirmek isteriz.

Vakıfların yurt dışına yardımı konusunu az önce söylemiştim. Kimdir, kime yardım yapılacaktır, kime yardımın önü açılmaktadır? Bugün iyi niyetle düşündüğünüz yani işte, örneğin New York'ta Birleşmiş Milletler binasının karşısında diyelim ya da orada Türkiye'den gidecek çocukların okuması için, yurt yapacak bir vakfa yardım için bunun yolunu açarsınız ama yarın hiç aklınıza gelmeyen bir şekilde teröre, teröre destek veren uluslararası bir örgüte, bir varlığa eğer Türkiye'den yardım yapılırsa bunun doğuracağı sonucu nasıl ortadan kaldıracağız, bunun iyi düşünülmesi gerekmektedir.

Saraçoğlu Mahallesi konusu, lojmanların satışı kamuoyunun gündemindedir. Burada biliyorsunuz, Mimarlar Odasının başlattığı bir itiraz süreci var, yargı süreçleri var. Acaba buradaki satış maddeleri bu yargı süreçlerini engellemek için mi böyle getirilmiştir?

Turizm tesislerinin tahsisi konusunda bir yıl içinde satışa gidilmesi yöntemi bizce sakıncalıdır, üzerinde düşünülmesi gerekmektedir ya da yapılacaksa mutlaka bu, şu anda kirayla, kırk dokuz yıllık, uzun dönemli kirayla tahsis edilen bu arazilerin satışı hâlinde yurttaşların bu bölgelerden faydalanmalarının, şu anda faydalanabiliyorlar ama bunun önüne geçilmesinin, faydalanmalarının engellenmesinin nasıl kısıtlanabileceğinin düşünülmesi gerekmektedir. Satıştan doğacak zararların mutlaka düşünülmesi gerekmektedir.

Özel iletişim vergisi konusunda az önce Selin Hanım da söyledi, ben de aynı düşüncedeyim. Tabii ki cep telefonu ve sabit telefon vergisinin -ki bugüne kadar kabul edilemez nitelikteydi, hep düşürülmesini biz istedik- bugün düşürülmesi olumludur ama milyonlarca internet kullanıcısını neden cezalandırıyorsunuz? Telefon vergilerini düşürüyoruz diye onların vergisini yüzde 5'ten yüzde 7,5'a neden çıkarıyorsunuz? Her ikisini de yüzde 5'e düşürün, daha da aşağıya düşürün. İlla tek bir vergi olacaksa, eğer amacımız oysa -ki öyle aktarıldı bize sunum süresinde- o zaman yüzde 7,5 olmasın, yüzde 5 olsun, cep telefonu da yüzde 5 olsun. Niye onu 7,5'a çıkarıyoruz diye internet kullanıcısının ödediği vergiyi yüzde 7,5'a çıkarmaktayız? Bu da yine yanlış hesaptır diye düşünüyoruz.

Para basan TELEKOM şirketlerinin borçları, ödemeleri için af getirilmesi yoluna gidilmesinin de izaha muhtaç olduğunu düşünüyoruz. Burada başka tür düzenlemelerde de geçmiş yasalarda hep bu TÜRK TELEKOMLA ilgili iddialar gündeme geldi. Bu konuda eğer yine kamuoyuna bir açıklama yapılırsa, ödenmeyen paraların bir şekilde, nasıl bu aflarla ortadan kaldırılacağına ilişkin kamuoyundaki sorulara da yanıt verilmesi gerekmektedir.

Borçlanma yetkisi hep söylendi ama bir kere daha bunu yapabilmek için ek bütçe getirmeniz gerektiğini sizler de biliyorsunuz ama "Biz yaptık oldu." mantığı başka konularda olduğu gibi burada da geçerlidir. Ayrıca "Neden ihtiyaç var, bu paralar nereye gidecek?" diye sorduğumuzda savunma harcamalarının arkasına sığınıyorsunuz. Tabii, burada savunma harcamalarını konuşabiliriz ama ben... En lüksünden 40 yolcu uçağına 11 milyar dolar verileceğine ilişkin anlaşmanın üzerindeki mürekkep daha kurumadı. Yani okuduğumuz projelerin, basında gördüğümüz projelerin, bunlara tabii ki kaynak yaratacağız derken bu projelerin bedeli, yükü, Sayın Zekeriya Temizel'in ifade ettiği gibi madem bu dönemde rant elde eden kesimler inşaat sektörü, onların sırtına bindirmek yerine dar gelirlinin, orta gelirli vatandaşın sırtına yüklenmemesi gerekmektedir. Mesela en çok konuşulan S 400'ler konusu, ne işe yarayacağı belli değil. Biz NATO üyesi ülkeyiz, NATO üyesi ülkeler diyor ki: "Bunlar bizimle uyumlu değildir." yani alacağız ama bizim ortak savunma içinde olduğumuz, kendi ittifak içinde olduğumuz bir uluslararası kuruluşla uyumu olmayacak. Daha önce biliyorsunuz aynı tartışmayı Çin sistemleri için yaptık, uzun süre onlarla müzakere edildi. İşte "Oldu, oluyor." dendi, sonra dendi ki: "Ama bu uyumlu değilmiş." Ne dendi hatırlayın "Ama Çinliler yazılımı vermiyormuş, teknolojiyi vermiyormuş." dendi. Yine basında okuyoruz, Rusya "Biz bunun yazılımını vermeyeceğiz." diyor. O zaman milyarlarca liramızı niye biz böyle bir sisteme, niye böyle bir şeye yatırıyoruz? Kullanmayacağımız, ittifak içinde yani NATO ittifakıyla entegre olmayacak bir sisteme bu kadar para yatırmanın, bu parayı yatırırken de arkasından vatandaşa dönüp "Ya biz buna para yatıracağız, S 400 alacağız ama senin de işte motorlu taşıtlar vergini yüzde 40 artıracağız, kira gelirinden sana daha fazla vergi keseceğiz." demenin ne âlemi vardır? Benzer şekilde savunma harcamalarımız, "Bizim savunma ihtiyacımız neden kaynaklanmaktadır, niye bizim güvenlik riskimiz artmaktadır?" diye de sormamız lazım.

Altı yıl öncesine gidelim, bizim güney sınırımızda muhatabımız kimdi? Güney sınırımızda bu kadar risk var mıydı, bizim bu kadar silah almamızı gerektirecek bir güvenlik riski var mıydı? Kimdir muhatabımız? Suriye'de Beşar Esad yönetimiydi. Şimdi kim bizim muhataplarımız sınırda? Bir tarafta IŞİD, bir tarafta PKK ile doğrudan ilintili, ilgili PYD, bir tarafta bilmediğimiz, ismini yeni öğrendiğimiz Ahraruş Şamlar, Nusralar, Kaideler. E, böyle bir yanlış yönetimin, yanlış dış politikanın faturasının ondan sonra "Ama savunma harcamamız var." diyerek vatandaşın sırtına binmesi kabul edilemez.

Bir de bu torba yasada olmayanlar var, taşeron, yüz binlerce, milyonlarca taşeron işçimiz aynı şekilde durmaktadır. Madem bu kadar, 130 madde geldi, 131'inci madde konabilirdi taşeronluğu kaldıran. Benzer şekilde asgari ücretten alınan vergiler kalkmamaktadır. Şeker fabrikaları, demir yolları, ÇAYKUR'daki binlerce geçici işçimizin beklediği müjde bu torba yasada yoktur. 132'nci madde geçici işçilerin kadrosu olabilirdi. İstense bir dakikada birlikte çıkarabileceğimiz bu hususlar maalesef burada yoktur. Peki, ne yapmamız lazım? Bitirirken... Büyümemiz, üretmemiz, istihdam yaratmamız lazım.

Değerli arkadaşlarım, önce hukuk devleti ve demokrasi gerekli. Herkes hakkını, özgürlüğünü istediği gibi kullanabilsin. 80 milyon yurttaşımızın her birinin kaderi sadece tek bir kişinin iki dudağı arasında olmasın, hukuk güvencesi altında olsun. İçeride toplumsal huzur, dışarıda ulusal çıkarlarımızı koruyan barışçı politikalara ihtiyaç var. İnsanlar Türkiye'mizde olsun, yurt dışında olsun bu ülkeye, hukukumuza güvenmeli. Bu israftan, lüksten, şatafattan, binlerce odalı saraylardan vazgeçmeliyiz ancak bunun için 80 milyonun talebini, huzurunu öngören bir yönetim lazım. AKP'nin bugüne kadar gösterdiği yaklaşımla bu ülkede huzuru, mutluluğu, kardeşliği hakça bölüşmeyi sağlamak mümkün gözükmemektedir. Maalesef, bu torba yasa da bunun en son örneğidir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.