KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Anayasa'nın 56'ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkrasında "Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir." hükmü yer alır. Gerekçesinde ise yurttaşların korunmuş çevre şartlarında beden ve ruh sağlığı içinde yaşamını sürdürmesini sağlamanın devletin ödevi olduğu, devletin hem kirlenmenin önlenmesi hem de çevrenin korunması ve geliştirilmesi için gerekli tedbirleri alması gerektiği belirtilmiştir. Bu yüzden, görüşmekte olduğumuz yani bu maddeyle başlayan bu ÇED raporuyla ilgili maddeler öncelikle Anayasa'ya aykırı düzenlemelerdir.

Ayrıca, Çevre Kanunu'nun 10'uncu maddesi de der ki: "Çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararı veya ÇED gerekli değildir kararı alınmadıkça projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez." Buna da aykırıdır.

Tabii, ayrıca, Türkiye'nin taraf olduğu çevre düzenlemelerine, çevre sözleşmelerine de aykırıdır. Bu üç mevzuat maalesef madencilik faaliyetleri için yürürlükten kaldırılmaktadır. Temel hukuk kuralıdır, kanun değişikliğiyle uluslararası sözleşmeler ilga edilemez ama burada da yine tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırı bir düzenleme gelmektedir.

Bu tasarı madencilikte Türkiye'nin tüm çevre mevzuatını rafa kaldırmaktadır. Yasalaşırsa madencilik için alınması zorunlu ÇED kararı, çevre izin ve lisansları konusunda neredeyse hiçbir çalışma yapılmayacaktır, ÇED formalite gereği bir rapor veya sıradan bir belge hâline dönüşecektir. Aslında böyle değildir, olmamalıdır. Bir planlama, çevreye verilecek olumlu-olumsuz etkileri görebilme riskleri hesaplama sürecidir ÇED ama burada, bu düzenlemeler geçerse hiç de böyle olmayacaktır.

Burada, tabii, ifade edildi benden önce de. Bu düzenlemeyle ÇED süreci üç ay içerisinde tamamlanmayan projelerin ÇED kararlarının olumlu kabul edileceği belirtilmektedir. Bu durum madencilik faaliyetlerine açıkça muafiyet sağlamaktadır. Gecikme gerekçesinden bağımsız olarak belirtilen bu maddeyle yeni maden sahaları ve mevcut madenlerin kapasite artışları ÇED sürecinden muaf tutulabilecektir.

Çevresel etki değerlendirme sürecinde çeşitli ekolojik, jeolojik, hidrojeolojik araştırmalar yapılabilmektedir, hava kirliliği modellerine dair ölçümler yapılabilmektedir. Bütün bu çalışmaların üç ay içerisinde tamamlanması, halkın görüşüne açılması, diğer kamu kurumlarının konuya dair fikir oluşturarak görüş vermesi ve bakanlığın "ÇED olumlu" veya "olumsuz" kararı vermesi gerçekçi, bilimsel ve doğayı, insanı koruyan bir sonuç yaratmayacaktır. Öte yandan, belki ÇED olumlu kararı çıkması gereken madencilik faaliyetlerine dair de acil kararlarla ÇED olumsuz kararı da verilebilecektir. Bilimin ve bürokrasinin üzerinden doğayı ve halkı ilgilendiren konularda süre baskısı yaratmak çevre sorunlarının engellenmesi hedefine bir katkı sağlamayacak, aksine sorun yaratacaktır.

Söz konusu bu madde gündemden kalkmalıdır. Torba yasayla getirilmeye çalışılan düzenleme Anayasa, Çevre Kanunu ve ÇED Yönetmeliği'ne az önce de söylediğimiz gibi açıkça aykırıdır.

Bizim yapmamız gereken -daha önce geneli üzerindeki görüşmelerde de söylemiştim- üzerinde bir tartışma olan, bir fikre varılamayan bir konunun yeterli süre içinde süratle olumlu olarak kabul edilmesi yerine, eğer üzerinde daha fazla tartışılması gerekiyorsa, daha fazla kurumların görüş oluşturması gerekiyorsa bence buna imkân tanınmalıdır, otomatik olumlu yapmamın çevreye vereceği zararlar, çevre katline yol açacaktır, geri dönüşü imkânsız olacaktır. Bu yüzden, bu maddenin çıkarılmasını talep etmekteyiz.

Teşekkür ederim.