| Komisyon Adı | : | ÇEVRE KOMİSYONU |
| Konu | : | Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı (1/838) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 08 .11.2017 |
GÜRSEL EROL (Tunceli) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, Komisyonumuzun değerli üyeleri, değerli milletvekilleri, kamu kuruluşlarımızın değerli temsilcileri; ben de hepinizi sevgi ve saygıyla selamlayarak hepinize günaydın demek istiyorum.
Öncelikle Sayın Bakanımıza sunumundan dolayı teşekkür ederim. Bizim verdiğimiz kanun teklifi, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı'yla birleştirilmesi talebimiz Munzur havzasının doğal varlığının yaşatılmasıyla ilgili kanun teklifidir. Tabii şu anda görüşülen kanun tasarısının içeriğiyle ilgili yorum ve değerlendirmeleri yapacak partimiz adına burada görevlendirilmiş olan Komisyon üyelerimizdir ama ben Munzur havzasıyla ilgili ve Munzur'la ilgili sizleri bilgilendirmek için aslında buradayım. Bu bilgilendirmemi iki boyutta yapmak isterim. Birincisi, işin bilimsel boyutuyla ilgili bir bilgi vermek isterim, ikinci boyutu da işin sosyal boyutuyla ilgili.
Önce bilimsel boyutuyla ilgili... Sayın Bakanımızın Tunceli'yi ziyaretinde de kendisine ifade etmiştik. Tunceli Munzur Vadisi üzerinde 4 tane baraj, 5 tane de HES yapma projesi var. Burası 1971 yılında millî park olarak ilan edilmiş. 1.600 bitki türü var, bu 1.600 bitki türünün yüzde 18'i endemik bitki türü ve o bölgede Türkiye'de başka yerde görülmeyen canlı türleri var. Tabii ki enerjiye yönelik bir bölgede HES ve barajların yapılması bir hükûmet politikasıdır. Bu, bugünkü Hükûmetin de değil, geçmiş hükûmetler döneminde alınan bir karardır Munzur Vadisi'nde HES'lerin ve barajların yapılması. Ama sonuç itibarıyla bu projenin yanlışlığını ve oradaki, doğadaki tahribatı görüp vazgeçecek olan da bugünkü Hükûmettir. Bu konuda hem Sayın Bakanımızı hem Sayın Başkanımızı ve Komisyon üyelerimizi bilgilendirme ihtiyacı hissettim.
Değerli üyeler, ben önce size biraz Tunceli'yi anlatmak isterim ve orada hangi koşullarda ve şartlarda vatandaşların yaşam tarzlarını devam ettirdiklerini, yaşamlarını devam ettirdiklerini anlatmak isterim. Tabii, terörle anılan bir bölge. Terör örgütlerinin çoğu zaman bölgede eylem yaptıkları, çoğu zaman sivillere, kamu kuruluşu mensuplarına ve memurlara karşı eylem yaparak, yollar keserek kamuoyunun gündemine farklı konularda gelmiş bir il. Ama o kent aslında bir cumhuriyet kenti ve bir eğitim kenti ve bir inanç merkezidir. Tunceli, Alevi nüfusunun yüzde 85 yaşadığı tek kenttir ve Alevilik değerlerinin ve kültürünün yaşadığı tek kenttir. Oranın kendine özgü inanç değerleri vardır, ziyaretleri vardır, türbeleri vardır. İşte bunlardan birkaçını sayacak olursam; Düzgün Baba, Kureyş Baba, Sarı Saltuk, Baba Mansur, Derviş Cemal gibi kutsal mekânlar vardır ve bu kutsal mekânların bir kısmı da bu vadi üzerindedir. Bu vadinin kendisi zaten başlı başına bir kutsal mekândır. İnsanlar yüzyıllardır bu vadide adaklarını adamışlar, kurbanlarını kesmişler, dualarını vermişler ve yöre halkı için burası kutsal bir mekân. Bir de ayrıca işin sosyal boyutu var. Bu sosyal boyutu da şöyle: Bölgede faaliyet gösteren terör örgütleri bugüne kadar bu barajların burada yapılmasını hep ideolojik olarak tanımlamışlar. Bir devlet politikası, bir güvenlik politikası olarak kamuoyuna baskı oluşturmuşlar. Aslında bu ideolojik bir talep değil yani bunun bu şekilde Hükûmet yetkililerine ve kamuoyuna yansıtılması çok doğru da değil. Bizim talebimiz tamamen o bölgede doğanın yaşam hakkına saygı duymak, inanç değerlerinin orada yaşatılmasına yönelik bir taleptir. Tabii ki bölgede son zamanlarda teröre verilen mücadelede inanılmaz başarı hikâyeleri oluşturulmakta ama yalnızca terörle, teröristle mücadele ederek baş edemezsiniz. Yani teröristle mücadele için tabii ki devlet kamu düzenini ve kamu otoritesini sağlamak adına güvenlik politikaları uygulamalı ama aynı zamanda vatandaş ile devlet arasında güven ortamını yaratabilmek ve vatandaşın bazı konularda devlet adına taraf olması için de devletin orada bazı konularda daha ayrıcalıklı davranması gerektiği düşüncesiydim. Yani bunu aslında yalnızca o bölgede bir enerji politikası olarak değil; tam tersine, terörle mücadeledeki bir anlayışı da oturtarak karar vermek lazım. Niye?
Bakın, Sayın Bakanım, geldiniz, ilimizi ziyaret ettiniz. Ayrıca, ilimizi ziyaretinizdeki ilimizin yatırımlarına verdiğiniz katkıdan dolayı da buradaki tüm Komisyon üyeleri huzurunda ben size teşekkür etmek isterim. İlimizin valisi bile bu HES'lerin ve barajların yapılmasına karşı çıkıyor, "Doğru değil." diyor. Niye? Çünkü o kentin kendi değerleri var. Bu değerlere sahip çıkmak lazım. Bu değerlere sahip çıkarken de yalnızca her şeyi ekonomik olarak değerlendirmenin doğru olmadığı düşüncesindeyim. Devlet olmanın zaten bence farklılığı ve ayrıcalığı bu; çoğu zaman aldığınız kararların ekonomik getirisine değil, toplum üzerindeki sosyal yansımasına da bakmalısınız. Tunceli'de, Munzur üzerinde yapılması düşünülen HES'lerin ve barajların iptal edilmesiyle ilgili, bir terörle mücadele mantığı açısından değerlendirilerek bunun iptal edilmesiyle ilgili, ben bütün Komisyon üyelerimizin de bu konuda duyarlılık göstermesini rica ediyorum ve hepinize teşekkür ediyorum. Kanunumuzun da ülkemize ve Bakanlığımıza hayırlı olması dilekleriyle saygılarımı sunarım.