KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET TÜM (Balıkesir) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli katılımcılar, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı aylar sonra yine Komisyona gelmiş bulunuyor.

Bu tasarıda daha önce itiraz ettiğimiz konularda düzenlemelerin yapılmış olmasını beklerken, aynı anlayışın farklı maddeler yoluyla sürdürülmek istendiğini görüyoruz. Dolayısıyla, hiçbir ilerlemenin kaydedilmediğini, burada en başta belirtmek isterim. Bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu tasarıya ilişkin temel çekincelerimiz hâlâ devam etmektedir.

Öncelikle, bir tasarı niye hazırlanır, ona bakmamız gerekir. Daha önceki tasarılarda yer alan bir eksikliği gidermek veya doğayı koruma anlayışının daha da geliştirilmesini sağlamak için hazırlanır.

Bu tasarıda ise doğayı, habitatı korumak değil, mevcut koruma alanlarının "yatırım", "kalkınma", "turizm" adı altında talan anlayışına terk etmek amaçlanmaktadır. Tasarıda amaç korumayı artırmak değil, koruma engelini aşmak olarak belirlenmiştir. Kanun tasarısının gerekçesi gerçek dışıdır, hayal ürünüdür ve göz boyamaktır. Tasarıda yer alan maddeler de bir o kadar tehlikeli ve rant projelerine hukuki kılıf yaratma çabasıyla hazırlanmıştır. Konuşmamda hepsine tek tek değineceğim, tasarının neyi ifade ettiğini somut şekilde sizlere anlatacağım.

Değerli Bakan, değerli milletvekilleri; en başta tasarının gerekçe bölümüyle başlamak istiyorum.

Kanun tasarısının gerekçesi, tasarının bir önceki hâliyle neredeyse aynı ifadelerden oluşmaktadır. Tasarıda daha önce bizleri ve sivil toplum örgütlerini oldukça rahatsız eden bazı ifadeler ne yazık ki hâlâ ortada duruyor. En başta, gerekçede yer alan "üstün kamu yararı", "toplumsal fayda", "toplumsal strateji", "millî güvenlik" gibi kavramlar, en azından gerekçe metninden çıkarılmalıydı, gerekçe olduğu için üzerinde çok durulmamış.

Diğer taraftan, gerekçede, "Bu kanun tasarısının asıl amacı, kurumlar arasındaki görev ve yetki karmaşasını önlemek." ifadesi yer alıyor. Bu ifade tamamen göz boyamaktan ibarettir. Devletin kurumsal şeması içinde başka çift başlılık yoktu da sadece millî parklar mı bu görev ve yetki karmaşasını oluşturuyordu? Elbette çift başlılık olmamalı, tek yetkili bir kurum ve yetkili bir yönetim mekanizmasıyla bu işler yapılmalı ancak bu tasarı, bu çift başlılığı ne kadar çözmektedir, sorunun temeli Millî Parklar Kanunu mudur; bunları tartışmamız gerekiyor.

Gerekçede, Avrupa Birliği çevre faslı kriterlerine ve uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan taahhütlerin yerine getirilmesinden bahsediliyor. Ülkemizin koruma alanının en az yüzde 20 civarında olması gerekirken bugün 7,4'ü koruma altına alınmış durumdadır. Bu tasarı da 1 milyon hektarlık bir alanı kapsamaktadır. Bu tasarıyla, mevcut korunan alanların da kullanıma açılması uluslararası kriterlere ne kadar uygun düşmektedir, doğal sit alanlarının imara açılmasına neden olacak bir tasarı Avrupa Birliğinin ilerleme raporlarına ne kadar uygundur; bunları ayrıca tartışmamız gerekiyor.

Kanun tasarısının gerekçesinde -yine, öncekiler gibi- korunan alanların turizm yatırımlarına, toplumsal fayda ve ülke kalkınmasına yönelik kullanımına ilişkin ifadeler yer almaktadır. Bu toplumsal fayda ve ülke kalkınması nedir, bunu anlamak isteriz. Koruma sahalarına maden ve taş ocağı dikmek midir, "turizm yatırımları" denilen HES projeleri midir, barajlar mıdır? Toplumsal fayda, Kaz Dağlarına 17 tane termik santral dikmek midir? Ulusal kalkınma, altın madeni için Kaz Dağlarındaki bütün doğal hayatı yok etmek midir? Bunların hepsini konuşmak durumundayız, konuşacağız.

Şimdi, gelelim maddelere: Değerli Komisyon üyeleri, Sayın Bakan; bu tasarının 14'üncü maddesiyle doğal sit ve millî park alanlarının tümü yeniden değerlendirmeye alınacak. Ülkemizde 1958 yılından beri koruma alanı ilan edilmiş bölgeler var. Bu kararla, Munzur Vadisi, Göreme Vadisi, Gelibolu Tarihî Millî Parkı gibi alanlar bir kararla değiştirilebilecek. Korumu statüsü değiştirilince bu alanlara rahatlıkla HES yapılabilecek, yine, maden işletmeleri kurulabilecek. Değerli arkadaşlar, birbirimizi kandırmayalım, açıkça buradaki amaç, rant projelerinin önünü açmaktır. Bunun nasıl olacağına dair size bir örnek vermek istiyorum: Bu yaz Balıkesir'in Ayvalık ilçesinde Şeytan Sofrası'nda bir yangın çıktı. Nedense Ayvalık Tabiat Parkı parsel parsel yandı, yangının nasıl çıktığı bilinmiyor. Tabiat parkı tam bir otel merkezinin kurulacağı alan kadar yandı. Bu kanun tasarısı geçerse Bakanlık, yangın sonrası tahribatı bahane ederek tabiat parkının korunma statüsünü değiştirip orayı yandaş kişilere ranta açabilir. Bodrum'da hukuka aykırı şekilde bu durumun aynısı yaşandı. Güvercinlik'te şu an yedi yıldızlı oteller faaliyet gösteriyor. Ülkemizde 41 millî park, 16 bin sit alanı var; bu tasarıyla bunlar bir anda sıfırlanabilir. Değerli arkadaşlar, amaç eğer gerçekten korumak olsaydı bu alanların hiçbirisi "yeniden değerlendirme" adı altında koruma statüsünden çıkarılmazdı. Amaç, korumak değil; amaç, kullanmak, rant elde etmek, yandaşlara para kazandırmaktır. Bakan da zaten fikrini açıkladı. Sayın Bakan Özhaseki, belediye başkanlarına "Çiçek, böcek, sanatla uğraşmayın, kentsel dönüşüme öncelik verin." demedi mi? Bakan açıkça, "Sanatı boş verin, giderayak ranta odaklanın, yandaş müteahhitlere para kazandırın." diyor.

Değerli milletvekilleri, tasarıyı incelemeye devam edelim. Tasarıyla Millî Parklar Kanunu kaldırılıyor. Bu kanun, ülkemizde, doğanın korunması konusundaki en nitelikli yasal dayanaktır. Özellikle, HES'lere karşı açılan davalarda Millî Parklar Kanunu önemli bir dayanaktı ancak bunun kalkmasıyla şimdiye değin kazanımların hepsi geçersiz olacaktır.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi toplarken son birkaç konuyu anlatmak istiyorum. Son günlerde bir günah çıkarma sevdası başladı. Bir yandan, AKP Genel Başkanı "İstanbul'a ihanet ettik." diyor, diğer yandan, bakanlar ihanetini itiraf ediyorlar. Doğamız yok edildikten sonra özür de dilesek, ceza da çeksek kimseye bir faydası olmayacaktır. Topraklarımız, derelerimiz, millî parklarımız yok olduktan sonra kimi suçlarsak suçlayalım bir anlamı asla olmayacaktır. Ulusal kalkınmayı, doğayı yok etmeden de yapmak mümkündür, bunun dünyada sayısız örnekleri vardır. Biz yeniden kimsenin "İhanet ettik." sözlerini asla yeniden duymak istemiyoruz. İhanetin önünü kapatmamız gerekiyor, bunu da hep birlikte başarabiliriz. Bu tasarı, doğal alanları kullanıma açma tasarısıdır. Bu tasarı, kalkınma, kamu yararı, turizm adı altında doğayı talan etme tasarısıdır. Bu tasarı, yandaşa millî parkları peşkeş çekme tasarısıdır. Değerli arkadaşlar, gelin, bu tasarıyı yeniden gözden geçirelim, suistimale neden olabilecek maddeleri değiştirelim diyorum.

Değerli arkadaşlar, Tunceli Milletvekilimiz Gürsel Erol'un kaygılarına bizler de katılıyoruz, Tunceli'nin çok özel bir yeri var. Eğer orada vatandaşı devletle barıştırmak istiyorsanız, öncelikle, yıllardan beri Tunceli halkının karşı çıktığı bu barajlardan, bu HES projelerinden mutlaka vazgeçilmeli ve bunlar iptal edilmeli diyoruz. Yıllardan beri Tunceli halkı direniyor, hâlen bunu gündemde tutuyoruz. Bu, terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürer. Ben aynı kaygıları paylaşıyorum arkadaşlarımla birlikte. Bir an önce ona benzer, Türkiye'de halkın onayı olmayan tüm HES'ler, barajlar, projeler mutlaka iptal edilmeli diyorum.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.