| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Ekonomi Bakanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 09 .11.2017 |
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Sayın Başkanım, Değerli Bakanım, kıymetli milletvekili arkadaşlarımız, değerli bürokratlar; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, Ekonomi Bakanlığımızın bütçesini görüşürken, tabii, sabahtan beri ekonomiyle ilgili konuşmacıları dinlediğimizde genelde çok olumlu konuşmalar var ama muhalefet tarafından da özellikle, Türkiye'de, biraz sonra bahsedeceğim rakamların hiçbiri yaşanmamış gibi bir algı oluşturulmaya çalışıldı. Onun için, konuşmama önce, Türkiye'nin bir... Geçmişten bugüne nerelerden geldiğimizi görmemiz gerekiyor.
Şimdi, özellikle küresel dünyada yaşanan tüm sosyoekonomik olumsuzluklara, ülke içinde yaşatılmaya çalışılan birçok olumsuzluğa, dış ekonomik yön vericilerin ülkemize yönelik gerçekleştirdiği ve gerçekleştirmeye çalıştığı tüm spekülatif işlem ve algılara rağmen, hepimizin de bildiği üzere, ülke ekonomimiz 2017 yılı ikinci çeyrek itibarıyla yüzde 5,1 oranında bir büyüme seviyesi yakalamıştır. Ayrıca, yüzde 5 düzeyinde açıklanan ilk çeyrek büyümesi de yüzde 5,2 olarak revize edilmiştir. Dünyada yaşanan bu olumsuzluklara rağmen, bu tip ortamlarda böylesine bir büyüme oranı yakalamanın hiç de kolay olmadığı kanaatindeyim. Gerçekleşen bu büyüme rakamında iç tüketimdeki canlanmanın ve özellikle de ilgili kurumların aldığı tedbirlerin etkisi büyüktür.
Bu dönemde alınan tedbirleri tek tek anlatmadan önce, söz konusu tedbirlerin faydalı olmasında hükûmetlerimiz zamanında atılan sağlam ekonomik temellerin çok büyük bir etkiye sahip olduğunu belirtmek isterim.
Bu süreçte makroekonomik istikrar açısından önemli adımlar atılmıştır. Başta büyüme olmak üzere birçok alanda Türkiye ekonomisi tam anlamıyla bir evrim geçirmiştir. Gayrisafi millî hasılanın dört kat artışı bu süreçte gerçekleşirken, kişi başı millî gelirde gözle görülür iyileşmeler yine bu dönemde gerçekleşmiştir. Yıllardır süregelen enflasyon bu süreçte tek haneleri görürken çift haneli faiz oranları bu dönemde tek haneye düşürülmüştür. Ülkenin bütçe açığı sıfıra yaklaştırılırken devletin üzerinde kambur olan kamu borç yükü de yine bu süreçte azaltılmıştır.
Yukarıda bahsettiğim ekonomik gelişmelerin bazılarını rakamsal olarak da ifade edersek, iktidara geldiğimizde yüzde 29,8 seviyelerinde olan, daha önceleri yüzde 25 ve üzeri seviyeleri görmüş enflasyon 2016 itibarıyla yüzde 8,53 seviyelerine kadar inmiştir. Bugün gelinen noktada bu ülke, Ekim 2017 itibarıyla gerçekleşen yüzde 11,9'luk enflasyonun yüksek bir enflasyon olduğunu tartışır hâle gelmiştir.
Yine, benzer durum ÜFE endeksinde yaşanmaktadır. Göreve geldiğimiz dönemlerin başında yüzde 30 seviyelerinde olan, daha önceleri yüzde 150'nin üzerini görmüş ÜFE enflasyon 2016 itibarıyla yüzde 9,94 seviyelerine kadar inmiştir. 2002'de göreve gelindiğinde yüzde 63,9 olan faiz oranları yine hükûmetlerimiz zamanında tek hanelere indirilmiş ve bugün yüzde 7,25 seviyelerine kadar gelmiştir.
Türkiye'de gayrisafi yurt içi hasıla 2002 yılında cari fiyatlarla 236 milyar dolar iken yakalanan istikrar sayesinde bu rakam yaklaşık 862 milyar dolar seviyelerine gelmiştir.
Son on beş yılda küresel çapta birçok ekonomiyle rekabet içinde olan Türkiye, başta Çin olmak üzere gelişen ekonomiler içinde üst sıralarda yer almıştır. Gelişmekte olan ülkelerin 2016 büyüme rakamları ve gelecek projeksiyonlarına bakıldığında, Türkiye, Çin ve Hindistan'ın dışında genel olarak ortalamanın üzerinde bir büyüme seviyesi yakalamıştır.
Bu gelişmeler ışığında, hükûmetlerimizin görevi süresince yüzde 11,1 seviyelerinde büyüme oranları görülmüştür. 2015 yılında yüzde 6,1; 2016 yılında yüzde 3,2 ve 2017'nin ikinci çeyrek ortalamasında yüzde 5,15-5,2 düzeylerinde gerçekleşmiştir.
Yine başka bir gelişme kişi başına gelirlerimizde yaşanmıştır. 2002 yılından bu yana bakıldığında, Türkiye'de kişi başına düşen gelirimiz 3.500 dolarlardan 10.800 dolar seviyelerine yükselmiştir. Doğrudan yatırımlarımıza, portföy yatırımlarımıza baktığımızda rekorların kırıldığı dönemleri görüyoruz. Bu ülke dışarıdan 22 milyar dolar doğrudan yatırım alan bir ülke hâline gelmiştir. 2002'den bu yana ekonomik büyüme ve kalkınma hedeflerine emin adımlarla ilerleyen ülkemizde sanayi üretim endeksimizde de önemli bir artış olduğunu gözlemlemekteyiz. 2002'de yüzde 63,3 olan endeks, 2016 yılı itibarıyla yüzde 127 seviyelerine çıkmıştır. 2002 yılında bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranının yüzde eksi 11 olduğu ekonomimizde, bu açık düzeyi yüzde 1'leri görmüştür.
Bir başka eleştiri konusu olan Merkez Bankası rezervlerine bakıldığında, eleştiri boyutlarının hak edilmeyen seviyelere ulaştığı görülmektedir. 2002 yılında 1 milyar dolar seviyelerindeki altın rezervleri hâlihazırda 20 milyar doların üzerine çıkmıştır. Aynı şekilde döviz rezervlerinde de önemli gelişim sağlandığı dikkatimizi çekmektedir. Daha önceleri 26 milyar dolar seviyelerinde olan rezervlerimiz bugün 95 milyar dolar seviyelerine çıkmıştır.
Yine, bu göstergelerle beraber, yıllardır uğraştığımız Avrupa Birliği kriterleri, özellikle Maastricht kriterleri bu dönemde çoğu Avrupa ülkelerine rağmen yakalanır bir duruma gelmiştir.
Hükûmetlerimiz zamanında yapılan atılımlarla, küresel ölçekte yaşanan krizlerden de en az hasarla çıkılmıştır. Kendi dönemimizi değerlendirdiğimizde, artık 2002'yle değil, kendi dönemimizde yaşanan krizlerle, dünya krizleriyle kıyasladığımızda, 2008 yılındaki küresel krizin etkilerinin görüldüğü 2009 yılından bu yana Türkiye'deki istihdam rakamlarında önemli seviyede iyileşmeler olmuştur. 2007 yılında yüzde 44 seviyelerinde olan iş gücüne katılım oranı 2016 itibarıyla yüzde 52 seviyelerini görmüş; bu düzey, Çek Cumhuriyeti, Rusya, Polonya, Brezilya gibi birçok gelişmekte olan ülkelerin ekonomisinin üzerinde bir düzey olarak realize olmuştur. Belirli bir dönem içerisinde yaklaşık 7 milyon insanımız istihdama kazandırılmıştır.
Başka bir göstergede 2002 yılında 36 milyar dolar seviyelerinde olan ihracatımız 2016 itibarıyla 142 milyar dolar seviyesine ulaşmış, 155 milyar dolarları geçmiş dönemlerde görmüştür. Vizyon olarak hedefimiz de 2023 ve sonrası için 500 milyar dolar hedefini gerçekleştirmektir.
Dünyanın her tarafına yapılan ihracatla, her tarafından yapılabilen ithalatla bugün 400 milyar dolar seviyelerinde bir dış ticaret hacminden bahsediyoruz. Yakalanan bu dış ticaret hacmi sayesinde, yıllarca yabancı ülkeler tarafından yaratılan ticaret bağımlılığına da yön verilir hâle gelinmiştir.
İthalatımızın yüzde 49,8'i daha önce AB ülkelerine yapılırken, bu oran korunmaya çalışılırken Asya ülkelerine yüzde 17,2 olan ihracatımız bugün yüzde 34 seviyelerine kadar yükselmiştir.
Başka bir gelişim turizm gelirlerimiz, yine turizm gelirlerimiz de 2002'den önce çok düşük seviyelerde olmasına rağmen 2016 yılında 22 milyar dolar turizm geliri seviyesine yükselmiştir. Yine, 2017 yılında da Haziran itibarıyla da 9 milyar dolar turizm geliri elde edilmiştir; yıl sonu itibarıyla da bu rakamı inşallah yakalayacağız.
Tüm bunları yaparken gelir dağılımını da düzeltici ve koruyucu önlemler almayı unutmuyoruz. En iyi Gini katsayı ortalamaları, genelde Danimarka ve İsveç gibi İskandinav ülkelerinde realize olmaktadır. Ülkemizde gelir dağılımı sorunu olduğu bilinen bir gerçektir. TUİK verilerine göre geçmişte 0,49'ları gören Gini katsayısı 2002 yılında 0,44; 2016 yılında da 0,35 seviyelerine kadar inmiştir. Söz konusu iyileşmenin sürmesi için de çalışmalarımızı çok daha yoğun bir şekilde devam ettireceğiz.
Evet, küresel ekonomide genel bir yavaşlamanın görüldüğü bir dönem yaşıyoruz ve artık globalleşen bir dünyadan bahsediyoruz. Dünyanın bir ucunda olan en ufak bir gelişme, diğer taraftaki ülkelerde tahmin edilemeyecek boyutlarda sorunlara neden olabiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Toparlayacağım.
Bugün dünyanın her tarafıyla ticareti bulunan Türkiye, tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi bu tip gelişmelerden de etkilenebilmektedir. Bu tip durumlarda önemli olan, kurumlarınızın attığı adımlar ve göstermiş oldukları performanstır. 2008 küresel krizinin yaşandığı dönemde ülkelerin düştüğü pozisyonlarla birlikte, ülkemizin o dönemde gösterdiği pozitif performansla krizin etkilerini nasıl minimize ettiği hepimizin akıllarındadır.
Şu an dünyada yaşanan ekonomik yavaşlamayı 2008 kriziyle bir tutmak için söylemiyorum ancak bir de değil zaten. Fakat her ne hikmetse krize girmişiz gibi, bir takım çevreler bugünkü ekonomik yapımız üzerine çok şiddetli eleştiriler getirmekte, spekülatif algılar oluşturmaya çalışmaktadır. Evet, bu süreçte ekonomideki bazı çarkların dönüş hızının yavaşladığı doğrudur ancak bugün gelinen noktada, örnek verecek olursak Çin'de Ekim ayında 280,5 milyar yuan seviyesinde bir dış ticaret fazlası beklenirken, 245 milyar yuan seviyesinin altında gerçekleşmiştir. Çin gibi bir ticaret ülkesinde dış ticarette gerileme olan bir dönem yaşandığını hepinizin dikkatine sunmak istiyorum.
Yine, Çin, Güney Kore, Hindistan, Endonezya ve daha birçok ülkede ulusal paranın dolar karşısında değer kaybettiği bir dönemi de hep beraber yaşıyoruz. Türkiye'de yaşanan kur artışlarının da Merkez Bankasının para politikasını sıkılaştırarak aldığı tedbirler ve portföy akışının artmasıyla kurların tekrar istenilen yerlere geleceğini düşünüyoruz.
Dolayısıyla, Türkiye'de yaşanan ne kur artışını ne de diğer durumları sadece ülkemize özgüymüş gibi yorumlamak yanlış olacaktır. Konuşmamın başında da bahsettiğim gibi, yapılan her şeye rağmen önemli bir büyüme rakamı yakalamış durumdayız.
Bakın, dünyada yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen birçok kurum Türkiye'nin görünümüyle ilişkin yorumlarını iyileştirmeye başlamıştır.
Son olarak, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası Türkiye'nin büyüme hedefini yüzde 5,1 olarak revize etmiştir. Yine, biraz önce de söylendi ama farklı yatırım kuruluşları da Türkiye'nin büyümeyle ilgili rakamlarının olumlu anlamda hepsini revize etmiştir. Bu oranın, revize edilen oranların yanında, büyümenin, Çin ve Hindistan hariç gelişmekte olan ülkelerin büyüme projeksiyonlarının üzerinde bir oran olduğunu da görmemiz gerekir.
Sözlerimi bitirirken, ülkemiz üzerinde oynanmaya çalışılan oyun büyüktür. Ekonomimizi yönelik birçok algı operasyonu, birçok spekülatif işlem yapılmaya çalışılmaktadır. Özellikle bankalarla ilgili en son çıkan haberler bunun bir örneğidir ki bankacılık sektörü, dünya bankacılık sektörüyle kıyasladığımızda SDR'siyle, öz kaynak kârlılığıyla en sağlam, en kârlı bankaların başında gelmektedir. Dolayısıyla bu tür spekülatif haberler...
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Bitiriyorum Başkanım, son.
AK PARTİ hükûmetleri zamanında atılan ekonomik temeller oldukça sağlamdır ve bizim görevimiz, iktidarıyla muhalefetiyle bu sağlam temeller üzerine kurulan binanın dik durmasına hep birlikte yardımcı olmaktır, bu ülkede hep beraber yaşıyoruz.
Saygılar sunuyorum.