| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı b) Avrupa Birliği Bakanlığı c) Türk Akreditasyon Kurumu ç) Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 13 .11.2017 |
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Komisyonun değerli üyeleri, sayın milletvekilleri, Değerli Bakanım, Bakanlığın kıymetli personeli, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, burada, esasen, Sayın Bakanım, bu, 2018 yılı programı, Bakanlar Kurulu kararı eki, sizin de imzanız olan bir şey. İşe hukuki bazdan gitmeye çalışırsak burada amaç olarak koyduğunuz şey sosyal refahın artırılması sağlanarak toplumsal bütünleşmenin kuvvetlendirilmesinin temel amaç olduğu söyleniyor, buradaki temel amacımız bu. Ne yaparsak yapalım, Bakanlığa ait hangi icraatı gerçekleştirirsek gerçekleştirelim buradaki amacımızın bu olması gerekiyor. Burada tabii şunu söylüyor: "Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik politika ve programların hayata geçirilmesi için bir tanesi toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme araçlarının kullanılması. İkincisi, kadınların iş gücüne katılımının artırılması, sosyal güvencenin sağlanması, iş ve aile yaşamının uyumlaştırılmasına yönelik modellerin geliştirilmesi, karar alma mekanizmalarında kadınların aktif olarak yer alması."
Şimdi, olaya böyle baktığımız zaman, buradaki başta bahsettiğimiz amaca uygun, şimdi saymış olduğumuz, sizin Hükûmet olarak belirlediğiniz hedeflere paralel gitmek lazım. Öncelikle buna değinmek istedim, şunun için: Parlamento aslında zaman zaman bu konularda ne yapıyor? Çalışma yapıyor. Özellikle kadına yönelik bütçeleme konusunda daha önce bir çalışma zaten vardı 2008'de, onunla ilgili tebliğler filan da var.
Şimdi, bir ona bakmamız lazım, bir de hepsinin, özellikle "sosyal güvenlik sistemi" dediğimiz zaman, bu sosyal güvenliğin bir yerde olması lazım. Yani aile kurumunun güçlendirilmesi farklı bir olay, sosyal güvenlik sistemi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının alanı farklı bir olay, bunların birleştirilmesi lazım. Başka bakanlıklar da var aynı alanlarda. Aslında sizin muntazam olarak bir araya gelip bunu ne yapmanız lazım? Bütüncül bir yaklaşımla ele almanız lazım.
Şimdi, sizde farklı, diğer bakanlıklarda farklı. Burada Sosyal Güvenlik Yasası geçti, geçerken ben burada üyeydim, diğer arkadaşlarımız da vardı o dönemde. Baktığımız zaman ne yaptık? Biz onu bugün yavaş yavaş delmeye başladık bir tarafından. Dolayısıyla buna makro anlamda doğru düzgün yaklaşmamız lazım, bakmamız lazım, bir sosyal güvenlik sistemi içinde ele almamız lazım, bunu onun için de ayrıştırmak mümkün. Sosyal güvenlik sistemi bugün açısından baktığınızda, zaten kendisi açık verirken sanki bütçeden oraya yapılan transferlerin onların problemi olmadığı gibi bir düşünce ortaya çıkıyor ki hakikaten bu kötü, 160, 170 milyar TL'lere varan bir şey bu önümüzdeki yıl veya bu yıl aşağı yukarı o rakamları telaffuz etmiş oluyoruz.
Burada şimdi aileye bakışı Hükûmetin doğaldır. Aile kurumunun toplumun çekirdeğini oluşturması lazım, öyle söylüyorsunuz. "Bireyleri ve toplumu bir arada tutan bir kurum" diyorsunuz, "güçlü toplumun da temeli" diyorsunuz.
Tabii, burayı sadece şuna bağlamak mümkün değil -burada yer almış ama- sanayileşme ve kentleşmeyle birlikte ortaya çıkan toplumsal sorunların küreselleşmeyle daha da büyümesi, çeşitlendirilmesi karşısında büyük tehditlerle karşı karşıya kaldık. Bunlar doğru ama bu makro bakış açısı universal sadece dışarıdan gelenle de değil, bizim kendi dinamiklerimizle gelişen problemlerle ilgili de yaklaşmak lazım.
Şimdi, toplumsal sorunlar, hayatta karşılaşılan sorunlar, ailenin parçalanması, bu gerçekten çok yoğun, iyi bir tespit var burada. Göç, çok önemli bir şey, boşanmalardaki artış... Özellikle göç sadece, hani belki öyle tanımlamak mümkün olmayabilir ama ülkemizde bir taraftan bir tarafa göç değil, dışarıdan da farklı nedenlerden ülkemize gelen yoğun bir nüfus hareketini görüyoruz. Aile eğitimindeki yetersizlikler, toplumdan ziyade bireyin ön plana çıkarılması gibi etkenlere bağlı olarak ortaya çıkıyor. Nedenleri zaten belirlemişsiniz.
Şimdi, buraya baktığımız zaman, burada bir şey ortaya çıkıyor. Çekirdek aileden oluşan hane halklarının oranı aşağı yukarı yüzde 70'ler civarında, 65-70'ler civarında. Buna nasıl bakmak gerekiyor, buna nasıl bir tedbir almak gerekiyor? Bu, biraz önce saydığımız faktörlerden dolayı ortaya çıkan bir neden. Bunun topluma müspet, menfi etkilerini de kamuoyu önünde tartışmak gerekiyor.
Diğer taraftan bakıyoruz, kültürel değişimin hızlanmasıyla aile kurumunun da önemi ortaya çıkıyor.
Bir diğer tespit, değişen yaşama koşullarında stres, rol çatışması, aile formunun değişmesi, geleneksel rollerden modern ilişki kapılarına geçiş, sosyoekonomik durum her türlü yapıdaki aileyi derinden etkiliyor. Bunlara karşı da etkilerini, menfi etkilerini nasıl karşılarız? Aslında Hükûmetin de, gelişmekte olan ülkelerin de bir problemi var Sayın Bakan. Problem şu: Problemi, problem çözmekle yapıyoruz. Biz gelen tedbirlere ne yapıyoruz? Gelen problemleri problem olmadan çözme yoluna gitmiyoruz. Problem ortaya çıkıyor. Biz yeni tedbir almaktan ziyade problemi çözmekle uğraşıyoruz. Bu, esasen gelişmekte olana ülkelerin, bizim de önemli problemlerimizden biri.
Şimdi, bütün bunları söyledikten sonra, küresel gelişmelerin ışığında ülkemizde kadınların toplumsal konumunun güçlendirilmesi ve eşit fırsatlardan yararlanmaları için ekonomik, sosyal ve kültürel etkinlik alanlarının genişletilmesine, kalkınma sürecine, iş hayatına ve karar alma mekanizmalarına daha fazla katılımlarının sağlanmasına ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair çalışmaların devam edeceğini söylüyorsunuz. Bunların bir bütünlük içinde ele alınması lazım. Farklı bakanlıkların bu konudaki çalışmalarının da sizin tarafınızdan fevkalade iyi bir şekilde koordine edilmesi lazım.
Şimdi, Cumhuriyet Dönemi'nde aslında, baktığınız zaman, çıkartılan kanunlarla topyekûn kalkınmanın bileşenleri bütüncül bir yaklaşım süzgecinden mümkün olduğunca geçirilmeye çalışılmış. Ancak bugün üzüntüyle ifade etmek gerekir ki günümüzde toplumun dezavantajlı kesimleri tanımlanırken kadınlar da önemli oranda bu grup içinde yer alıyor. "Kadın" ifadesi geçen her yerde karşımıza şiddet, ayrımcılık, taciz, tecavüz, istismar, töre cinayeti ya da yeni yeni duymaya başladığımız biçimiyle intiharları gibi konular giriyor. Bunlar üzüntü verici. Çözülmesi gereken, şu anda vuku bulmaması gereken, konuşmamız gereken alanlar olması gerekirdi. Ama maalesef bunları görüyoruz.
Diğer taraftan, cinsiyet eşitliği, pozitif ayrımcılık söylemleri özellikle Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Eylem Planı, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Eylem Planı gibi planlar, baş tarafı uzlaşmayla çözülmesi gereken ifadeler olmasına rağmen, konular olmasına rağmen, toplumda daha sert mücadele alanı olarak görmeye başladığımızı, çeşitli ideolojilerin de bu yaklaşımları fevkalade istismar ettiğini görüyoruz. Bunların mutlaka ele alınması ve çözülmesi lazım. Tamamı bir mücadele, öfke, ayrıştırma hissi uyandıran bu yaklaşımlarla -kanaatimizce- sorunların çözülmesinden ziyade daha derin yaraların açılmasına yönelik girişimlerin de ortaya çıktığını zaman zaman görüyoruz. Bunları dikkate almamız lazım. Farklı grupların, karşılıklı grupların oluşmasına da neden oluyor.
Şimdi, bunu bir bütüncül yaklaşım içinde ele almak lazım diye düşünüyorum. Bakın, toplum içerisinde ekonomik sorunlar tüm ağırlığınca devam ederken, yoksulluk ve açlık sınırında yaşayan milyonlardan bahsedilirken, üniversite mezunlarının işsizlik oranları her zamankinden daha fazla artmışken, eğitimin bu kadar problemli hâle geldiği bir durumu yaşarken, yükseköğretimde, meslekte yetkinlik bu kadar çok tartışılırken, madde bağımlılığı girdabına girmişken, sosyal donatıdan ve sosyal kalkınma altyapısından uzak kentsel yaşama alanları ortaya çıkmışken -ki Sayın Cumhurbaşkanı da son zamanlarda bunu yoğun bir şekilde ifade etmeye başladı- toplumda bilgiden uzak bir öz güven ortamı oluşturulmuşken ve tüm bunlarla birlikte, hâlihazırda gergin ve her an öfke kontrolünü kaybedecek bir toplumsal ortam oluşmuşken kafa karıştırıcı politikaların bize yarardan çok zarar getireceği kaygısı bende oluşuyor.
Biraz önce söyledim, farklı ve ilgili bakanlıkları da dikkate alarak kadın politikalarını, sosyal politikaları, aile politikalarını dikkate almak lazım. Dolayısıyla burada esasen düşünmemiz gereken şey nedir? "Biz bu konularda neredeyiz, nerede olmak istiyoruz -o da çok önemli- nereye gideceğiz, neden buradayız, nerede olmalıydık?" sorularını rahatça sormalıyız, bu boşluğu görmeliyiz, ilerlemeyi bütünleşik politikalarla sağlayabilir ve izlenebilir bir yapı oluşturmalıyız. Dolayısıyla kaynakları nasıl ve neden kullandığımız, yapılan çalışmaların, istihdam edilen insan kaynağının, harcanan paraların bulmacanın hangi parçasını tamamlamak üzere harekete geçirildiği, bundan sonra yapılması gereken çalışmalarda nasıl bir bütçeye ihtiyaç olduğu sorularına tutarlı ve samimi cevaplar vermeniz de mümkün olabilir.
Ben, esasen ilk Bakanlık kurulduğunda bütçesi bile hazır değildi, hemen aşağıda, Genel Kurulda arkadaşlar konuşurken "Bunu neyle mukayese edeceğiz, nasıl mukayese edeceğiz?" diye bizdeki milletvekili bir bayan arkadaşlarımızla tartıştığımızda, onu gündeme taşıdım ve o günkü bayan arkadaşa, bakan arkadaşa da sormuştum. Dolayısıyla, bu çalışmaları yaparken "Biz bunları nereden veriyoruz, nasıl veriyoruz?"un üzerinde durmamız gerekir.
Bir taraftan, yaşlı mevzusuna da baktığınız zaman, siz zaten üzerinde "stress" yaparak durdunuz, konuya hassasiyetle eğildiniz. Önümüzdeki dönem, gerçekten, yaşlıların bakımı açısından çok büyük problemlerle karşı karşıya geleceğimizi görüyoruz. Ben kısmen bu konularla ilgilenmiş bir milletvekili olarak şunu özellikle söylemek istiyorum: Önümüzdeki dönemde ucuz iş gücü olarak Sovyet Bloku'ndan dağılan ülkelerden veya daha Uzak Doğu'dan gelen ülkelerden istihdam imkânıyla bu bakım meselesini çözmemizin de mümkün olmayacağı kanaatindeyim. Bunu daha farklı bir konseptte ele alıp bakmak lazım. Bu, çığ gibi geliyor üstümüze. Biz, bizim yaş grubu, şu anda anne, babaları rahatsız olup bakıma ihtiyaç hissettiği anda, başına geldiği anda, kardeşler eğer anlaşabilirse "Biz bunu nasıl çözeceğiz?" diye başlarına vurduklarında ancak olayın farkına varıyoruz. Biz bunları yaşadık, görüyoruz da.
Bir kere, aileyi ve sosyal fonksiyonları zayıflatan unsurları ortadan kaldırmalıyız Sayın Bakanım. Millî ve manevi değerlerin korunması, yaşatılması, gelecek kuşaklara aktarılması, dayanışmanın pekiştirilmesi, bütünlüğün korunması açısından aile kurumu hakikaten önemli, üzerinde titizlikle durmalıyız; toplumun temeli, zaten siz diyorsunuz. Ayrıca, ekonomik ve sosyal gelişmelerde olumsuz etkilere karşı da korumamız lazım. Aile kurumunu nasıl ve hangi şartlarda güçlendireceğimizi de iyice bir konuşmamız lazım, bunu da teşvik etmek lazım ama hangi boyutlarda, nasıl, hangi yörelerde, hangi toplum kesimlerinde? Herkese aynı formülü uygulayarak bu işin içinden çıkmamız da mümkün değil. Burada, aile bireyleri arasındaki bağlılığı, aile bütünlüğünü koruyucu politikalarla geliştirmeliyiz. Bu aileyi ve sosyal fonksiyonlarını zayıflatıcı unsurları hakikaten ortadan kaldırmalıyız. Aileye bu istihdam imkânı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(Oturum Başkanlığına Başkan Süreyya Sadi Bilgiç geçti)
BAŞKAN - Lütfen toparlarsanız Sayın Ayhan...
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Bitireceğim Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Bayanların da bir şekilde iş gücüne katılımlarını sağlamamız lazım. Aksi takdirde orada da büyük sıkıntıların olduğu çok net bir şekilde görülüyor. Kadınların istihdam edilebilirliklerini geliştirmeliyiz. Burada aktif yaşlıyı söyledik. Ama benim sizden hassaten ricam, önümüzdeki dönemde oluşabilecek, yığın olarak önümüze gelecek sorunları tespit edelim mevcut problemleri çözerken. O gelebilecek problemleri şimdiden önlemeye çalışırsak gelecekte toplumun yaşayacağı problemleri önlemiş oluruz. Benim şimdilik söyleyeceğim bu kadar.
Teşekkür ediyorum. Sayın Başkanım.