| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı b) Avrupa Birliği Bakanlığı c) Türk Akreditasyon Kurumu ç) Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 13 .11.2017 |
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, Komisyonun değerli üyeleri, Sayın Bakan, kıymetli bürokrat ve basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Komisyon iki haftadır o mevzudan o mevzuya çok hızlı bir şekilde gidip geliyor. Dolayısıyla zaten belgeler olsa da yetişmek mümkün olmuyor ama belgeleri biraz da geç edindik fakat buna rağmen genel perspektifi verme açısından genel doğrularımızı söyleyeceğiz burada. Siz burada birtakım bilgiler verdiniz, belki detay bilgiler aldık, belki de birtakım... Siz de söylediniz "Daha geniş verebilirim bilgileri." diye.
Ben özellikle şunu söylemek istiyorum Sayın Bakanım: Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz özellikle 15 Temmuzdan sonra dış politika ve terör konusunda sonuna kadar arkanızdayız; bunu bir tarafa koyalım. Tenkitlerimiz baki, onları yapacağız. Şimdi, bunu şunun için söylüyorum: Türkiye, beka meselesiyle karşı karşıya. Ben şimdi size bir metin okuyacağım. Sizin söylediklerinizle içinde mutlaka farklılık olabilir, belki sizin siyasi parti olarak önceki söyledikleriniz veya davranış biçiminizle farklılık da arz edebilir ama bugün AKP'nin söyledikleriyle bir farklılığın oluşmasının görülmesi açısından birtakım şeyler okuyacağım. Diğer muhalefet partilerinin bazılarından da benzer şeyler çıktı. "AB'nin samimiyetsiz tutumu nedeniyle bugün ilişkiler rayından çıktı. Bazı önde gelen AB yetkilileri ve Avrupalı siyasetçilerde, AB'yle yürütmekte olduğumuz müzakere sürecinin Türkiye'nin tam üyeliğiyle sonuçlanamayacağı şeklinde bir görüş hâkimdir." Bu, çok önceden yazılmış. Bugün biraz önce Sayın Bakan da benzer şeyleri söyledi. "Böylesi bir sonuç, Türkiye tarafından kabul edilemez bir nitelik taşımaktadır." Bu, benim ilave olarak söylediğim bir şey. "Partimiz AB ile ilişkileri Türkiye için bir 'kimlik ve kader sorunu' olarak görmemektedir. Türkiye, ne pahasına olursa olsun AB'nin yörüngesinde sürüklenmeye mahkûm ve muhtaç değildir. AB'nin Türkiye'nin millî birliği ve bütünlüğü, terör ve bölücülük, Kıbrıs, Yunanistan ve Ermenistan gibi temel dış politika sorun alanlarındaki yaklaşımının Türkiye'nin çıkarlarına zarar vermemesi kaydıyla katılım müzakerelerinin sürdürülmesi ve tam üyelik dışındaki yaklaşımların kabul edilmemesi politikamızın esasını oluşturacaktır." Ki bunu siz de söylediniz biraz önce. "Öte yandan AB'yle mevcut gümrük birliği ilişkisinin asimetrik özelliğinin giderilerek Türkiye'yi ilgilendiren ticaret politikaları alanlarında ülkemizin de söz hakkına sahip olacağı yeni kurumsal mekanizmalar oluşturulması için gerekli girişimler yapılacaktır." Şimdi, bu da bizim 1 Kasımda seçime giderken millete taahhüdümüz. Şimdi, bu, ne kadar örtüşüyor, ne kadar örtüşmüyor? Türkiye'nin geldiği nokta itibarıyla ne yapması gerektiği üzerinde konuşuruz.
Şimdi, sizin konuşmanızda -ben notlar aldım- bir kere 15 Temmuzda gerçekten Avrupa Birliğinin -herkesin olmasa bile- genel anlamıyla demokrasiye bakışını gördük. Bunu siz de beyan ettiniz, sahip çıkmama, çok uzun süre Türkiye'ye gelmeme. Bunun dışında, İspanya'daki olaya takındıkları tavrı görüyoruz, PKK'yı göğüslerinde besliyorlar. Bir de böyle bakmak lazım. Şimdi, Aile Bakanı Sayın Hanımefendi'ye yapılan tavrı -bugün belirtmedim ben konuşmamda, onun Bakanlığının da bütçesi vardı ama- kimin desteklediğini ben Türkiye'de merak ediyorum. Bir de öyle bakmak lazım. Şimdi, Avrupa Birliğinin, bu Avrupa Birliği değerleriyle ne kadar samimi olduklarını ortaya koymaları açısından da önemli.
Bir diğer husus: Sizin söyledikleriniz üzerinden gitmeye çalışacağım. Şu 2018 yılı programı. Bu programda Hükûmet biraz Avrupa Birliği işini zaten pek ciddiye almamış gözüküyor, yer vermemiş de. Sizden kaynaklanmıyor olabilir ama neticede Bakanlar Kurulu kararı eki; öyle bakmak lazım. Diğerleri: Fasılların açılması, kapatılması olayı var. Burada zaten 24'ün katılım müzakerelerinin kaybolduğunu siz söylediniz. Raporlar, Türkiye'yi çok yoğun bir şekilde eleştiriyor. Göğüsleyebilecek olduklarınız var, tamamen de karşı çıktıklarınız. Nihayetin de sizin de Sayın Başbakanın da Sayın Cumhurbaşkanının da bu konularda verdikleri ifadelere bakıyoruz.
Şimdi, Stratejik Plan ile Performans Programı'na çok detay bakamadım, baktım ama. Oraya fazla girmek istemiyorum şu anda. Bu kişisel verilerin korunmasıyla ilgili husustan siz bahsettiniz. O sistemin ben çalıştığı kanaatinde değilim. Biz, burada, arkadaşlar, ilgili bakanlık görüşmesi esnasında pek iyi olmadığını gördük.
Onun dışında bir şey daha var, Avrupa Birliği için, Hazine, devlet yardımlarıyla ilgili genel müdürlük kurdu. Burada her seferinde de söylüyorum, Sayın Babacan -çok önemli olduğunu- burada yaza yakın da o kadar bir stres yaptılar, çalıştırdılar ki kanun çıktı neticede ama her sene geliyor, bir kanunun arasına koyuyoruz, bir sene daha ertelenmesi, bir sene daha ertelenmesi... Sayın Babacan bakanlıktan ayrılalı kaç sene oldu. Yani işi ciddiye alıp almama hususunda biraz şey var, ona şey yaptık.
Bunun dışında, biraz önce ben de okudum, siz de söylediniz, onu söylemek istiyorum. Diğer tekliflere tam üyelik dışında kapalı olduğumuzu net bir şekilde beyan ediyoruz. Gümrük birliğinin güncellenmesi var. Bu Avrupa Birliği iletişim stratejisinden bahsettiniz. Şimdi, bütün bunlara baktığımız zaman, bizim de tabii bunlara ilave olarak tenkit edeceğimiz veya müspet anlamda söyleyeceğimiz birtakım şeyler var.
Bütçeye gelince: Bütçeye şöyle hızlı bir baktım. Burada, sanıyorum, bir başka yere, yurt dışına fon ödemesinden kaynaklanan çok büyük bir cari transfer artışı var; o gözüküyor net bir şekilde. Onun detayına da bakamadım, açık söyleyeyim, o bayağı önemli, yüzde 70-80 gibi bütçede bir artış öngörüyor, oradan kaynaklanıyor. Ona bir bakmak lazım, detayına da bir bakmak lazım.
Şimdi, bunları söyledikten sonra, Hükûmetin içinde de zaman zaman veya AK PARTİ kanadında da, AK PARTİ'de de dış politikaya ilişkin, dış ticarete ilişkin farklı ifadelerin ortaya çıkabildiğini görüyoruz. Bunda şey yok. Kerkük olayında yani Hükûmetin tavrı ile önceki -yeni deyimiyle- Başbakanın ifadelerinin örtüşmediğini düşünüyorum. Ben bilmem, sizler neler düşünüyorsunuz? Bu ekonomi konularında da Sayın Başbakan, Sayın Cumhurbaşkanının açıklamaları ile Ekonomi Bakanının açıklamaları arasında zaman zaman tenakuzların olduğunu gördük.
Bütün bunları söyledikten sonra, önceki dönemlerde meşruiyeti Avrupa Birliğiyle güçlendirme gayretlerinin olduğu algısının oluşması engellenmeliydi. Net bir şekilde "Biz bunları kendimiz için yapıyoruz." dememiz daha doğru bir yaklaşım olurdu diye düşünüyorum. Buradan siyasi rant olarak içeride kullanılması söylentileri, inancı ne yapılmalıydı? Bunun önüne de geçilmesi lazımdı.
Şimdi, buradan devam edersek -gecenin bu vaktinde fazla uzun tutmak istemiyorum ama- bu mülteci krizini bazıları "Türkiye, onlara karşı koz olarak kullandı." diye ifade etti, böyle bir algıda ama bu mültecileri Avrupa da bize karşı ne yaptı? Kullandı. Neden? Başka pazarlıklarda kullandı. Bunun da detayını sizler daha iyi biliyorsunuz. Burada, özellikle göstermelik Türkiye-AB yakınlaşması kisvesi altında, AB ülkelerini ve AB politikalarını tehdit eden mülteci krizinin çözümü için Türkiye gerçekten ne yapıldı? Kullanılmaya çalışıldı. Siyaseten bunu doğal kabul etmek mümkün değil, onu ifade etmek istiyorum. Türkiye ile AB arasında önceden imzalanmış Geri Kabul Anlaşması'nın uygulanması ve AB'deki Suriyeli mültecilerin bu sayede Türkiye'ye gönderilmesinin önünü açmaya çalıştılar. Aynı zamanda, mültecilerle mücadele konusunda alınacak polisiye tedbirlerin yükünü tamamen Türkiye'nin sırtına yüklemeye çalıştılar ki öyle gözüküyor. Ayrıca Sayın Bakan, beş yıldır fiilen donmuş bulunan katılım müzakerelerinin, bir faslın açılmasıyla hareketlendirilmesi gibi son derece göstermelik olarak niteleyeceğimiz manevralara tevessül etmeye çalıştılar, birincisi bu.
Diğeri, Sayın Bakan, bu müzakerelerin tadı tuzu kalmadı. Belki diplomatlar için çok ince noktalarıyla baktığınız zaman bu işleri götürmek mümkün olabiliyor ama -benim şahsen çok da uzmanlık alanım olmadığı için- biraz doğrudan baktığınız zaman size net bir şekilde bir şey söyleniyor. Bunun içinden nasıl bir şey çıkarıp farklı bir şey söylemem mümkün, onu bilemiyorum ama şunu net bir şekilde söylüyorum: Türkiye kendi yolunu çizecek kudrette. Türkiye'nin AB karşısındaki tutumunda da haklı olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Öncelikle, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz "Hükûmet kaybetsin de nasıl kaybederse kaybetsin." mantığını hiçbir zaman benimsemeyiz, hiçbir zaman böyle bir durum içinde de olmayız. Şimdi, biz neticede Türkiye Cumhuriyeti'nin safındayız. Türkiye Cumhuriyeti'ni seçilmiş bir Hükûmet yönetiyor. Beğen, beğenme. En ağır tenkitleri buradan ben de yapıyorum, aşağıda da yapıyorum. Bunun içinde kalarak işi yürütmeye çalışacağız.
Diğer taraftan baktığımız zaman, Avrupa Parlamentosu, yayımladığı raporlarda müzakerelerin durdurulmasına yönelik yozlaşmış niyetini bir kez daha gösterdi. Aldığı kararla tarihe bir kara leke gibi kazındı Türkiye açısından baktığınız zaman. Avrupa zihniyeti Türk ve Türkiye düşmanlığını bir kez daha teyit etti. 15 Temmuzda Türkiye'yi duymayan, görmeyen, darbe teşebbüsüne tepki göstermeyen, yanlı ve çarpık bir zihniyetle biz muhatap olduk ki iktidar da aynı şeyi söylüyor.
Şimdi, Türkiye'nin iç işlerine müdahale edip yürüyen müzakerelerini dondurması için tavsiye kararı alıyorlar. Diğer taraftan, 3 Ekim 2005'te başlayan üyelik müzakerelerinin resmen değilse bile fiilen kesintiye uğraması için ne yapıyorlar? Bunun için görüş beyan ediyorlar. Diğer taraftan, idam cezasının getirilmesi hâlinde katılım sürecinin resmen askıya alınacağını vurguluyorlar. Biz bunu Türkiye Cumhuriyeti'nin korkutma ve tehdit teşebbüsü olarak düşünüyoruz.
Diğer taraftan, Türkiye, kukla devlet olmadığını, onun bunun icazetine ve iznine tabi bulunmadığını... Karşımızda sıra sıra dizilmiş yaşlı kıta temsilcilerine de bizim bir şeyleri söylememiz lazım. Bu konuda Avrupa Parlamentosu OHAL'i Türkiye'de eleştiriyor ama Avrupa'daki OHAL'e ne yapıyor? Hiç karşı çıkmıyor. Şimdi, bütün bunları merak ediyoruz; aynı dozdaki eleştiriyi Fransa'ya, diğer taraftan, İspanya'ya yapmak, onlara söylemek akıllarından geçti mi?
Şimdi, biraz önce de ifade ettim, Türk milleti kendi yolunu çizecek kudrette. Türkiye, AB karşısındaki tutumunda yerden göğe kadar haklı. Şimdi, bütün bunlara baktığımız zaman, Türkiye Avrupa'nın bekçisi, toplama kampı değil. İrademiz vardır, egemenlik haklarımız vardır, hükmi şahsiyetimiz vardır, bir devlet aklı, kadim ve tarihî bir tecrübemiz vardır. Şimdi, bakanlara yapılanlar meydanda. Biz Ankara'da havai fişeklerle adaylık müzakerelerinin başlaması kutlanırken de Milliyetçi Hareket Partisi olarak temkinliydik. Biz iktidarın AB peşine takıldığı dönemlerde uyardık, gelişmelere ihtiyatlı ve uyanık o zaman da bakıyorduk. Bizim kaderimiz Avrupa değil. Bizi onurlu ve eşit bir üye olarak kabul edip hazmedeceklerse diyeceğimiz bir şey doğaldır ki olmayacak. İmtiyazlı ortaklık ucubesine Türk milletinin karnı tok.
Bu kadar kaotik ve sorunlu bir ortamda bir Alman şirketinin yanı sıra Avusturya Parlamentosunun Türkiye'ye silah ambargosu kararı, onlar açısından tam bir utanç vesikası. Bu ambargonun gerekçesinde diyor ki: "Türkiye bu silahları muhaliflere kullanabilir." Eğer terör örgütlerini Türkiye'de muhalif olarak zaten görüyorlarsa Avusturya'nın terörizmin beşiğini sallayan ülkelerden birisi olduğu net bir şekilde ne yapılır? Belgelenebilir. Tüm bunlar olurken Avrupa Birliğinin karşısında alternatif olarak başka örgütleri çıkarmak ve dengelemek eski, klasik bir taktik. Biz şimdi şunu söylüyoruz, fazla uzatmak istemiyorum: Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiye merkezli yeni bir medeniyet ve yeni bir dünya tesisini kendisine siyasi misyon olarak belirlemiş bir siyasi parti.
Burada Gümrük Birliği meselesi çok konuşuldu, daha da konuşulmaya devam ediyor. Bu müzakerelerde, tarım ürünlerinde Türkiye'nin diğer rakip ürünleri nezdindeki dezavantajlı konumu ortadan kalkacak mı; işçilerimiz, iş sahiplerine, hizmet sunucularına serbesti sağlanacak mı, özellikle üçüncü ülke pazarlarına girişimizde elimizi kolumuzu bağlayan (1/95) sayılı Karar ortadan kaldırılabilecek mi, bunlar olacaksa bizden karşılığında ne isteyecekler, olmayacaksa ne yapmayı düşünüyoruz, bunun bir etki analizi var mı, bütün bunlara bakmak lazım diye düşünüyorum.
Ben şimdilik sözlerimi burada tamamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.