KOMİSYON KONUŞMASI

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, Sayın Başbakan Yardımcım, Komisyonumuzun değerli üyeleri, bürokrasimizin değerli çalışanları, değerli basın; sizleri saygıyla selamlıyorum.

11 kurumumuza ait 2016 yılı kesin hesabı, 2018 yılı bütçelerini görüşüyoruz. Öncelikle kurumlarımızın bütçelerinin hayırlı olmasını diliyorum.

Bütçelerini görüştüğümüz bu kurumların hepsinin kendi bağlamında son derece önemli kurumlar olmasının yanında hem tarihî hem siyasi hem de sosyal yapımız içinde birer örnek kuruluşlar olduğunu peşinen ifade etmek isterim. Bu kurumların varlık sebepleri, faaliyet alanları ve çalışmalarının yarınki nesillere aktaracağımız miraslar olduğunu ayrıca hatırlatmayı önemli buluyorum. Bu çerçevede vakıflar ve TİKA'yla ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Temel ilkesi, herhangi bir karşılık beklemeden toplumun yararı için faaliyet göstermek olan vakıfların geçmişten günümüze kadar farklılaşma gösterdiği bilinmektedir. Tüm hayır faaliyetlerinin temelinde yaratıcının rızasını kazanmak vardır ve bu sistemsel düşünce, insanları içlerinden gelerek tüm canlılara karşı merhamete, hizmete ve faydalı olmaya yönlendirmiştir. Camilerden kervansaraylara, aşevlerinden kütüphanelere, su yollarından kaldırımlara kadar birçok yapının vücut bulmasına vesile olan bir inanç dünyası hizmetidir.

Akla gelebilecek her türlü farklı durumlar için vakıflar kurulduğunu biliyoruz. Ağaç dikmek, borçluların borcunu ödemek, kimsesizlerin cenazesini kaldırmak, yetim kızlara çeyiz hazırlamak gibi hayatın tüm alanlarında tüm zorluklarına karşı çare bulmaya çalışmanın yanında kuşların beslenmesi, sokak köpeklerinin beslenmesi, bakımı, hayvanlar için otlak temini gibi, tamamen yaratıcı adına, karşılıksız, onun rızasını umarak, iyilik duygusuyla yapılan faaliyetler ve organizasyonlardır.

Âdemoğlu vefat edince ameli kesilir ancak 3 husus müstesna: Sadakayıcâriyye, faydalı ilim, hayırlı evlat. Bu bir inanç dünyası anlayışıdır. Vakıf kültürünün temelinde de bu anlayış yatmaktadır. Bu kültürümüzün yaşatılmasında hem fikir olarak hem eylem olarak ciddi çalışmalar yapmakta olan Vakıflar Genel Müdürlüğünün hem mazbut hem mülhak vakıf hem de cemaat vakıflarıyla ilgili Türk Medeni Kanunu'na göre kurulmuş binlerce vakfın usulüne uygun faaliyet yapmalarını teminen gerekli denetim ve çalışmalarda bulunduğuna inanıyoruz.

Tüm vakıflarımızın hem bir kültür örneği olarak hem yeni nesillere aktarılacak birer miras olarak değerlendirilmesine bağlı olarak vakıfların vakfiyelerinde yazılı metinlere uygun çalışabilmelerini temin, aynı zamanda çalışmalarının önünü açmak hususunda inanıyorum ki Vakıflar Genel Müdürlüğü elinden geleni yapmaya devam edecektir. Eğer bugün vakıf organizasyonlarında bunun dışında faaliyet icra ettikleri, vakfiye özelliklerinin dışında başka konumlarda faaliyette bulundukları iddia ediliyorsa, söyleniyorsa burada Vakıflar Genel Müdürlüğünün gerekli hassasiyeti göstereceğine, gerekli incelemeyi yapacağına inanıyorum. Eğer vakıf anlayışı tarihten bu yana sürdüregeldiği başkalarına fayda sağlamak diğerkâmlık duygulardan uzaklaşmış bir yapıya bürünmüş ise acilen düşünce planında, fiilî ve fizikî planda idari ve hukuki yapılması gereken her ne ise yapılmalıdır.

Vakıfların sosyal hayatın her alanına bir hizmet ulaştırma gayreti ve çabası içinde olan kurumlar olarak vakfedenlerin amaç ve hedeflerine uygun işler görmesinin temini Vakıflar Genel Müdürlüğünün eliyle gerçekleştirilmektedir. Bugün, farklı çıkarımlar yapabilme adına hayır sahipleri neler yapmış, yaptırmışlar, çeşitlilik ve bilgi tazeleme olsun, gündeme gelsin diye not ettim, söylüyorum, akla gelen her şey: Cami, mescit, külliye, medrese, mektep, çeşme, sebil, selsebîl, şadırvan, yalak, fıskiye, havuz, kuyu, kaplıca, hamam, çifte hamam, ılıca, hela, yol, köprü, kervansaray, imaret, hastane, kütüphane, namazgâh, musalla, gasilhane, tekke, ribât, zaviye, hücre, dergâh, türbe, kümbet, çarşı, pazar, han, bahçe, tarh, lağım, kışla, kale, hisar-beçe, palanka, burç, hendek, tabya, kaldırım, sokak, park, bulvar, miskinhane, kalenderhane, darülkurra, darülhuffaz, darülhadis, muvakkithane, liman, fener, deniz feneri, yunak, yağhane, mumhane, şekerhane, demirhane, dökümhane, fırın, tezgâh, mezbaha, tophane, güllehane, şişhane, ahır, hara, dershane, tımarhane, darüşşifa, nişangâh, fetvahane, sayeban, menzilhane, nişantaşı, kameriye, çardak, suyolu, sarnıç, tophane, müfithane, mahkeme, sığınak, kabristan, köşk, konak, saray, sahil-seray, yalı, ev, meşrutahane, liman, iskele, kahvehane, bozahane, şırahane, kıraathane, eczane, mahzen, kanal. Bunlar yapılırken bir kısmı hayır eseri, bir kısmı da hayır eserlerine gelir sağlayan vakıf mülk olarak yaptırılıyordu. II. Bayezid devri müelliflerinden Cantacasin klasik eserlerinde o devir için şöyle der: "Küçüğü ve büyüğüyle Türkler cami ve hastane yaptırmaktan başka bir şey düşünmezler. Onları zengin vakıflarla teçhiz ederler. Yolcuların konaklaması için kervansaraylar inşa ettirirler. Yollar, köprüler, imaretler yaptırırlar."

Fatih'in bir vakfiyesiyle ilgili bir cümlesini buraya alarak bu konuyu geçmek istiyorum: "Ben ki İstanbul fatihi abdiâciz Fatih Sultan Mehmet Han, bizatihi alın terimle kazanmış olduğum akçelerimle satın aldığım İstanbul'un taşlık mevkiinde kâin ve malumulhudut olan 136 bap dükkânımı aşağıdaki şartlar muvacehesinde vakfısahih eyledim, şöyle ki: Bahis edilen bu gayrimenkulatımdan elde olunacak nemalarla İstanbul'un her sokağına ikişer kişi tayin eyledim. Bunlar ki ellerindeki bir kap içerisinde kireç tozu ve kömür külü olduğu hâlde günün belirli saatlerinde bu sokakları gezeler. Bu sokaklara tükürenlerin tükürükleri üzerine bu tozu dökeler ki yevmiye yirmişer akçe alsınlar." Denildiği gibi, akla gelen her şey. Bu kültürün ve yaşam tarzının geleceğe aynı duyguyla aktarılacağını ümit ederek bu konuyu kapatmış olayım.

Kısa da olsa birkaç cümleyle Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA)'yla ilgili bir iki hususu dile getirmek istiyorum. Dünyanın birçok bölgesinde mazlumlara eline uzatan, dost ve kardeş olarak gördüğümüz ülkelerde yüzlerce proje ve faaliyet gerçekleştiren, kısaca ülkemizin dış yüzünü yansıtan bir kuruluş olarak dikkat çekmektedir. 1992'de kurulan, 1999'da Başbakanlığa bağlanan kurum, devletimizin bilebildiğim kadarıyla tek teknik yardım kuruluşudur.

Uluslararası ilişkilerde yaşanan olaylar devletlerin dış politikalarında da yeni tutum ve davranış modelleri sergilemelerini zorunlu kılmaktadır. Yeni ekonomik, siyasal ve askerî gelişmeler devletlerin dış politikalarında yeni araçlar aramalarını gerekli kılmaktadır. TİKA örneği son yıllarda bu çalışmalara örnek gösterilebilecek bir kurum olarak dikkat çekmektedir. Türk dış politikasında son zamanlarda öne çıkan aktif politika anlayışı TİKA'nın önemini daha da artırmış, TİKA da bu anlayışa bağlı olarak çalışma alanını genişleterek dünyanın dört bir yanına ulaşmaya gayret eden yapısıyla Türkiye'nin uluslararası kamuoyunda kendini daha çok göstermesine yardım etmiştir. Türkiye'deki kurum ve kuruluşlarca yapılacak dış yardımlar konusunda kurumlar arası iş birliği yapılması, yapılan yardımların envanterinin tutulması 4668 sayılı Kanun'la TİKA'nın uhdesine verilmiştir. 2003-2006 yılları arasında gerçekleştirilen faaliyetlerle TİKA dünya ülkeleri içinde teknik yardım alan bir ülke kuruluşu pozisyonundan teknik yardım veren bir ülke kuruluşu durumuna geçmiş bulunmaktadır. Faaliyetlerle ilgili sayısal bilgiler göğsümüzü kabartacak bir tablo olarak karşımızda durmaktadır. Geçen sene katıldığım bir Balkan turunda tadilat, tamirat, imar olarak birçok alan ve mekânda "TİKA tarafından yapılmıştır." ve "TİKA tarafından yapılmaktadır." levhalarını görünce duygulanmamak elde değildi diyebilirim. Kalkınma yardımlarını uygulayan ve koordine eden TİKA dünyanın birçok bölgesinde mazlumlara elini uzatan, gerçekleştirdiği projelerle ülkemizin adını duyurmaya devam edecek bir kurum olmaya da devam edecektir diye inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, görüşmekte olduğumuz kurum bütçelerinin hayırlı olmasını temenni ediyor, hazırunu saygıyla selamlıyorum.