KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; Sayın Bakanın sunumunu dinledik, Türkiye'de güvenlik konusunda yapılanları anlattı. Söylediklerinden şunu çıkarabiliriz herhâlde: "Türkiye Cumhuriyeti, tarihinde hiçbir dönem güvenlik, hem araç gereç hem yetişmiş insan, yaptığı operasyonlar, projelerle hiç bu kadar güvende olmamıştı." Evet, yani terörle ilgili yaptıklarınızı biliyoruz, aldığınız neticeleri de biliyoruz fakat bu asayiş konusunda, sokaktaki insanın güvenliği konusunu hani teröre odaklanarak acaba ihmal mi ettiniz diye düşünüyorum. Bir sürü olay var her gün her yerde yaşanıyor. İşte geçenlerde Ankara'da 2 gazimizin yaşadığı olay, ben İstanbul'da bir günde iki defa yaşadım. Yani sokaklar çok da güvenli değil Sayın Bakanım. Neyse, tabii ben bunu konuşacak değilim.

Şimdi, Sayın Bakanımızın dili çok sivridir, o nedenle konuşmamın öncesinde ben kendi kırmızı çizgimi ortaya koymak istiyorum çünkü eleştireceğim Sayın Bakanımı. Benim siyasal görüşüm olarak, insan olarak kırmızı çizgim; şiddet, terör, ırkçılık, nefret söylemi. Yani bunlardan her şekilde uzak bir insanım, böyle bir şey varsa orada durmam, bununla da hayatım boyunca mücadele ettim. Bunu ifade edeyim.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanım; evet, Türkiye terörle mücadele ediyor ve siz her fırsatta söylüyorsunuz, "Son terörist kalıncaya kadar müthiş bir mücadele içindeyiz." diyorsunuz. Sayın Bakanım, bu ilk defa söylenmiyor Türkiye'de yani siz çok iyi biliyorsunuz, kırk seneden beri bunu herkes söyledi. Efendim, niye başarıya ulaşılmadı, niye bu noktaya kadar geldik? Bunda, siz, sizden önceki duruma da işaret ettiniz. "Güvenlik güçlerindeki ya da organizasyonundaki zafiyetler 15 Temmuzda fark edildi." filan dendi. Zafiyetler belki kolaylaştırıcı sebeplerden biriydi ama kesinlikle, bununla, belki de kayıpların artmasında filan etkiliydi güvenlik güçlerinin içindeki yapı, araç gereç donanımının, eğitiminin yeterli olmaması filan. Esas neden bu değil. Şimdi, Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu... İşte arkadaşımız biraz evvel söyledi: "Dört beş tane ayrı terör örgütüyle bir anda mücadele ediyor." Bunların hepsi bambaşka şeyler, bunu siz değerlendiriyorsunuz. DEAŞ küresel bir yapı yani bir terör örgütü mü, bir araç mı? Elbet terör yapıyor ama herkesin yani kimin işine yarıyorsa o, onun sanki taşeronu gibi ama küresel bir yapı, sadece Türkiye'nin dinamikleriyle filan izah etmemiz yok. DEAŞ'la mücadele etmek için elbette "teröristi yakalama", "etkisiz hâle getirme" filan, dediğiniz şeylerde aynı yöntemi kullanıyorsunuz ama DEAŞ'la mücadele bambaşka bir yöntemle yapılır. DHKP-C filan, işte marjinal bir sol örgüt, marjinal terör filan diyebiliriz. PKK bambaşka bir şey yani gerekçeleri bambaşka bir şey ve Türkiye'nin otuz kırk seneden beri aktif bir şekilde en büyük sorunu, en büyük problemi; sadece terörden ibaret olmayan, biraz evvel arkadaşımızla, İbrahim Bey'le tartıştığınız dünya kadar konunun temelinde yattığı, siyasal, kültürel, psikolojik, sosyolojik, ciddi sebepleri, altyapısı bulunan önemli bir olay ve Türkiye için de en önemli olay. Bu olayı sadece güvenlikçi politikalarla, en gelişmiş yöntemler ve tekniklerle... "Dağda son terörist kalınca." diye bir son mümkün değil Sayın Bakan. Buna inanarak her şeyi bunun üzerine kurmak eşyanın tabiatıyla mücadele etmek anlamına geliyor. Eğer bu olayın temelinde yatan -yani bunu herkes biliyor- sebepleri ortaya çıkarıp -ki daha evvel Adalet ve Kalkınma Partisi bunu yapmaya kalktı- altındaki sebeplerle, Türkiye, çok ciddi, siyasal, toplumsal, kültürel, hukuki bir şeyler yapamazsa bu işin üstesinden gelmesi mümkün değil. Bu demek değildir ki "Niye Türkiye terörle mücadele ediyor?" diye böyle bir şey söylemiyorum, başka bir şey söylüyorum.

Şimdi, Sayın Bakanım, buradan hareketle size bir şey söyleyeceğim. Biz bu terörle mücadeleyi Cumhuriyet Halk Partisi olarak -ben kişisel- desteklediğimizi, terörle mücadele, terör konusunda asla bir tavizin olmamasını söylemekle beraber, demokratik bir hukuk devletinin terörle mücadelesinin de hukuk içinde olması gerektiğini, hak ve özgürlükleri dikkate alması gerektiğini söylüyor ve bu duyarlılığımızdan dolayı olup biten bazı olaylarla ilgili size soru soruyoruz. Bundan bir sene evvel de "Filan köyde şöyle bir olay oldu, şöyle bir söylenti var, bu söylenti doğru mudur?" diye sorduk size. Siz çok kızdınız Sayın Bakanım ve Trabzon'a gittiniz -ki o bölge seçim bölgeniz- "Kandil'e sorun." diye bize elinizle işaret ederek bağırdınız. Bitirmediniz, arkasından devam ettiniz "Memleketinde, Rize'de gelebiliyor musun, aday olabiliyor musun?" filan diye. Birtakım -duyarlı çevreler oralar- onlara hedef gösterme anlamına gelebilecek açıklamalar yaptınız. Sayın Bakanım, böyle bir şeye hakkınız yok. Ben bir vatandaşım, milletvekilliğini bir tarafa bıraktım, böyle bir şey konuşamazsınız, iftira. Biz terörü merörü desteklemiyoruz bir defa, bunu bilin. Niye Kandil'e soralım Sayın Bakanım? Bizim, Kandil'le bir şeyimiz yok ki, hiç gitmedik, kimseyi de göndermedik. Size soracağız, siz bizim Bakanımızsınız, başka partiden olabilirsiniz. Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Vatandaşlarla ilgili bir şikâyet var, bir problem var, bir sıkıntı var. Propaganda da olabilir bu, terör örgütü ve destekçileri böyle propagandalar da yapabilir. Ama ben milletvekili olarak soruyorum: Böyle bir problem var mı, yok mu? Siz cevap vereceksiniz, ben size inanacağım, kamuoyu da aydınlanacak. Beş gün geçmiş, hiçbir açıklama yapılmıyor. Neyse, bu konuyu bir tarafa yazdık Sayın Bakanım. Size gerçek...

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Kamuoyunda sorma, bana sor o zaman.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Size soruyorum.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Kamuoyundan sorma.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Kamuoyunda yayınladı.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Başka arkadaşlarınız bazı medyayla...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Siz kamuoyuna açık olarak söylediniz, benimle ilgili Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Siz kamuoyuna söylediniz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Kamuoyuna açık olarak söylediniz, ilan ettiniz, gazeteler yazdı Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Arkadaşlar açıyorlar, soruyorlar, diyorlar ki: "Bu olayın aslı nedir ve siz bunu nasıl görüyorsunuz?"

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Kamuoyunda tartışılıyor.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Çok doğal olarak cevap veriyoruz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Bakanım, kamuoyunda tartışılıyor. Ben Türkiye Büyük Millet Meclisi Milletvekiliyim ve denetim görevim var, meşru yollarla size soruyorum Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Tam bir yıldır Koruköy ve civarındaki köylerde şu anda çok büyük bir sıkıntı yok. O operasyonun önemli bir sonucu.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Tamam Bakanım, ben "Orada öyle bir olay olmadı." demiyorum. Bana karşı orada takındığınız tavrı soruyorum Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Kıymetli Milletvekilim, bakın şimdi, orada bir uzmanımız şehit oldu. Kendisinin şehit olacağını bile bile girdi oraya ve orada Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve oranın, Nusaybin'in, artı aynı zamanda Ömerya'nın ve aynı zamanda o çevrenin huzuru yaklaşık on aydır, on iki aydır, sizin dediğiniz tarihten itibaren oradaki...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Bakanım, bunlarla ilgili bir şey söylemiyorum ben.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ama bir şey söylüyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bunlarla ilgili bir şey söylemiyorum ki ben.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Bunu, bu sorumluluğunuzu, ortaya koyduğunuz şu sorumluluğunuzu, samimiyetinizi... O zaman bana telefon açın -benimle bu şeyiniz var- deyin ki... Bunu benimle kamuoyunda niye konuşuyorsunuz? Siz konuşmayın, konuşanlar konuşuyor zaten.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Bakanım, kamuoyunun aydınlanması gerekiyor.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Biz aydınlatıyoruz, vali aydınlatıyor.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu, terörle mücadeleye de zarar veren bir tutumdur.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Hayır hayır, vali aydınlatıyor, biz aydınlatıyoruz, herkes aydınlatıyor. Bizim hiçbir terörle mücadele olayımızda bir aydınlanmamışlık söz konusu değildir.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Bakanım, siz insansınız, vali de insan, bir sürü yanlışlar yapabilir yani niye böyle davranıyorsunuz ki? Ben eleştiriyorum sizi ya. Doğru muydu yani? Orada evet/hayır propagandası başlarken... O bölge de hassas bölge, orada bir sürü paramiliter şeyler var, eski bir mafya bozuntusu oralarda terör estiriyor Sayın Bakanım, herkesi tehdit ediyor. Orada beni öne attınız Sayın Bakanım, bunu söylüyorum size. Neyse, devam edeyim ben.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, biraz tartışmalardan dolayı süremi bitirdim, devam edeyim, birkaç konuya daha gireceğim.

Şimdi, bu terör örgütlerinden bir de FETÖ var, Fetullahçı terör örgütü. Ya bu örgüt ne DEAŞ'a ne DHKP-C'ye ne PKK'ya, hiç birine benzemiyor, başka bir örgüt bu. Bu bildiğimiz anlamda yani şu terör örgütlerinin yaptığı anlamda bir terör filan yapmıyor, yapmadı, yapacağını da sanmıyorum. Bu, Türkiye Cumhuriyeti, TSK, ordudaki subayları ve bizim vergilerimizle alınan uçakları, silahları ele geçirerek askerî darbe yapmaya kalktı ve püskürtüldü. Böyle bir yapı bu, başka bir şey, bununla mücadelenin diğerlerinin mücadelesinden farklı bir mecrada, yöntemlerle filan yapılması gerekiyor, yapılıyor da. Şimdi, o sebeple, bu FETÖ'yle yapılan mücadeleyle ilgili ortada çok ciddi problemler var, müthiş mağduriyetler var. Bu mağduriyetleri hep konuştuk, konuşmaya da devam ediyoruz. En son, Yargıtay bir karar verdi Sayın Başkanım, bunu takip etmişsinizdir; tarihi filan da var, 3 Ağustos 2016 tarihinde. Kimler terör örgütü sayılacak yani terör örgütü nasıl sayılacak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Şimdi, bu karardan önce çok geniş bir şekilde kullanıldı bu terör örgütü üyeliği. Bu sebepten dolayı o kadar çok insan mağdur ki hâlâ. Bakın, siz rakamlar vermişsiniz, 154.110 kişi gözaltına alındı, 48.739 tutuklu var filan. Görevden alınan, memuriyetine son verilen insanlar var. Bir komisyon kuruldu. Yani bu sadece sizinle ilgili değil, elbette Adalet Bakanlığı ve Hükûmetinizle ilgili. Bu komisyon uzun süre göreve başlayamadı, göreve başladı, henüz işini daha yapmaya başlamadı, bir tane karar vermedi. Çok ciddi mağduriyetler var.

Geçen gün burada bir konuyu gündeme getirdim, Gümüşhane'de Şiran'da bir aile, esnaf, evet, Zaman gazetesi okumuş -Şiran'dan söz ediyorum- sekiz dokuz ay içeride kaldıktan sonra çıkmış ama -bu aile beş sene evvel yetiştirme yurdundan bir kız çocuğu evlat edinmiş- gelmişler "Sen terör örgütü üyesisin." diye alıyorlar. Çocuk ağlıyor, anne ağlıyor, 2 kardeş ağlıyor; elinden alıyorlar. Bu gerçekten çok insani bir şey. Anlattık aileden sorumlu Sayın Bakanımıza ama herhangi bir adım şimdiye kadar çıkmadı. Bu mağduriyetlerle ilgili acilen bir şey yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Son konum da bu özel güvenlik şirketleriyle ilgili. Bakın, Türkiye'nin Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun'u var, 5188 sayılı, 2004 tarihli. Bu kanuna baktım, ettim yani bu, bankalarda, şurada burada bu özel güvenlikçileri bir şekilde kapsayan, onları düzenleyen bir kanun ama Türkiye'nin bir tane -ismini de vereceğim- "SADAT" diye bir özel güvenlik şirketi var. Bu şirketin yaptıklarına bakıyorum, sayfasını açıyorum, okuyorum, aman Allah'ım! Mesela bu şirket eğitimler veriyor: Gayrinizami harp, keskin nişancılık, kara harekâtı, koruma, tahrip, ileri tek er muharebe, topçu ve havan ileri gözetleyicilik, tank ve zırhlı araç avcılığı. Gerçekten "SADAT" diye bir örgüt ya da böyle örgütler var mı güvenlik güçlerinin yerine geçen? Ki kanun hükmünde kararnameyle, bazı güvenlik örgütlerinin ağır silahlar da kullanabileceğine dair bir düzenleme de yapıldı yanılmıyorsam. Bu örgütle ilgili ya da bu şirketle ilgili çok sayıda haber var, sizin gözünüzden hiç kaçmıyordur değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanım. O kadar çok şey yayınlanıyor ki bununla ilgili ve gerçekten endişe ediyor insan çünkü dünyada da böyle bir trend var, özel güvenlik. Mesela Amerikan ordusu Irak'tan büyük ölçüde çekildikten sonra Blackwater özel güvenlik şirketi 100 binden fazla insanla Irak'ta kaldı ve Irak'ta yapılan dünya kadar olumsuz katliama, tahribata imza atmış bir şey. Böyle bir şey mi? Biliyorsunuz ki özel güvenlik güçleri dünyada 250 milyar dolarlık bir bütçeyle orduların yanında paralel ordu olarak... Türkiye'de de böyle bir şey var mı? Gerçekten bu konuyla ilgili ciddi sorular var. Bu sorulara cevap verirseniz, bizi aydınlatırsanız çok memnun olurum.

Adalet ve Kalkınma Partisinin daha önceki yönelimi doğru bir yönelimdi. Sebebi kim, nasıl vazgeçti Türkiye barışı konuşmaktan? O sorumluydu, bu sorumluydu, Orta Doğu'da olup bitenlerden dolayı oldu, vesair ama o süreçte hiç kimse ölmedi. Hiç kimsenin ölmediği süreç en iyi süreçtir diye düşünüyorum. Yanlışları da biliyoruz, tecrübemiz de var. En kısa zamanda, terörle mücadele devam ederken Türkiye tekrar oturup bu problemi nasıl çözer, barışı kalıcı olarak nasıl tesis eder buna bakılması lazım. Bunu çözmeden Türkiye'de ne demokrasi yapabiliriz ne Türkiye'nin beka sorununu çözebiliriz ne ekonomiyi geliştirebiliriz ne 80 milyon insanımızı huzur ve barış içinde yaşatabiliriz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçeniz hayırlı olsun.