| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Vakıflar Genel Müdürlüğünün b) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı c) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ç) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü d) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu e) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, f) Atatürk Araştırma Merkezi g) Atatürk Kültür Merkezi ğ) Türk Dil Kurumu h) Türk Tarih Kurumu ı) Kişisel Verileri Koruma Kurumu i) Hazine Müsteşarlığı j) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu k) Sermaye Piyasası Kurulu l) Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 01 .11.2017 |
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Sayın Başkan, Değerli Başbakan Yardımcım, değerli milletvekillerimiz, değerli bürokrat arkadaşlar, değerli basın; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum, hayırlı akşamlar diliyorum.
Şimdi, biraz önce konuşmacıları da parti adına dinlediğimizde özellikle Merkez Bankası ve BDDK'yla ilgili konularda yorum yapılırken Merkez Bankasının çok başarısız olduğu, BDDK'dan hiç bahsedilmediği gibi iddialar ve yorumlar yapıldı. Yani bunları dinlediğimiz zaman... 2013 yılına kadar enflasyonda, faiz oranlarında başarısız olduğumuz söylendi. Herhâlde 2013 yılına kadar bu ülkede yaşamıyordunuz. Gezi olaylarına kadar 2013 yılında bu ülkede enflasyonun kaça düştüğünü, faiz oranlarının hangi seviyeye geldiğini herhâlde hepimiz yaşıyorduk. Yine, 1990'lı yıllarda, burada herkes aşağı yukarı o yılları da yaşadı... "2002" dediğimiz zaman Sayın Bakanımız Zekeriya Bey kızıyor ama "iktidar olduğumuzdan beri" diyelim, "2002" şeyini değiştirelim.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Yok, kızmıyorum, bizi yanlış anlamayın.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Hayır, yani o yıllarda Merkez Bankasının -BDDK çok yeni kurulmuştu ama- krizlerde, yaşanan olaylarda karşılık aldığı tedbirler ve başarısız... yani başarılı olduğu hiçbir olayı hatırlamıyorum ben. Dolayısıyla hep krizlerden sonra tedbirler ya da yeniden yapılandırma yapılırdı. Ama bakın, biraz önce söylediklerinize katılmıyorum, biraz önce de ifade ettim, 2013 yılına gelindiği Türkiye'deki faiz oranları, Türkiye'deki enflasyon, ekonomi, borçlanma, her şey biliniyor. Türkiye'nin 2013 yılından sonra yaşadıkları ve dışarıda ve içeride Türkiye'ye yönelik yapılan saldırılar ve bilerek Türkiye'nin özellikle ekonomisini önce çökerterek zayıflatmaya yönelik yapılan çalışmaların neticesinde Türkiye'yi belki daha öncesi gibi hükûmetleri yıkma, Türkiye'yi yine IMF'ye muhtaç etme, çeşitli yollarla Türkiye'yi dış dünyaya tekrar mecbur etme çalışmaları vardı. Ama bu süreç içerisinde, 2002'den sonra, özellikle ekonominin temellerinin sağlam atılmasının faydası özellikle 15 Temmuz hain kalkışma sonrası kendini çok net göstermiştir. Bu hain girişimin takibinde birçok düzenleyici adım atılmıştır.
Burada özellikle biraz hafızaları da tekrar tazelemek, Merkez Bankasının ve BDDK'nın o günlerde aldığı tedbirlerin şöyle bir üzerinden geçtiğimizde bu iki kurumun ne kadar başarılı olduğu, bu süre içerisinde Türkiye ekonomisinin ne kadar başarılı yönetildiği çok net ortaya çıkacaktır. Özellikle 2002 yılından bu yana küresel ekonomik gelişmeleri iyi sentezleyen ve ekonomimize uygulanmasını çok başarılı bir şekilde yapan bir Merkez Bankası. Bu hain darbenin hemen akabinde piyasanın işleyişini ve likiditesini garanti altına alan önlemler alınmıştır. Yani çok kısa bazılarından bahsedeyim, hemen akabinde bankalar gerekli likiditenin limitsiz sağlanması, döviz karşılığı verilebilecek TL likiditesinin limitsiz hâle getirilmesi gibi önlemler alınmış ve bu önlemlerle bankalar arası piyasanın sorunsuz ve tereddütsüz işlemesi sağlamıştır. Yine hemen akabinde, Para Politikası Kurulu toplanarak faiz indirimi yapmıştır, 0,25 puan. Yani Türkiye'de bu tür olayların yaşandığı dönemde piyasaların ne kadar çalkantı yaşadığı ve enflasyona, döviz kuruna, faize karşı ne kadar duyarlı olduğunu hepimiz biliriz. Merkez Bankasının çok ani ve yerinde kararlarıyla faiz indirimine gidilmiştir ve bu kararla piyasalara normal işleyişinin rakamsal gerçekler çerçevesinde sürdüğü sinyali verilmiştir. Yine, Merkez Bankası bu süreçte tedbirlerine devam etmiştir, reeskont kredisi imkânını, hatırlarsanız, 17 milyar dolardan 20 milyar dolara çıkararak bu tutarın 17 milyarını Eximbank özellikle dış dünyaya ihracatı destekleyici bazda, 3 milyar tutardaki krediyi de ticari bankalar tarafından kullandırılmak üzere planlamıştır. Yine, bu kararla ticaretin finansmanına o dönemde destek verilmiştir ki bugünler 15 Temmuzdan sonra çok sıcak günlerdi. Takip eden süreçte adımlarını sıklaştıran ve faiz indirimine devam eden Merkez Bankası ekonomiye destek vermeye devam etmiş ve son bir hamleyle de likidite kararlarını kullanmıştır yani bankaların likidite yönetimini destekleyici tedbirler almıştır. Detayına çok girmek istemiyorum ama söz konusu düzenlemelerle o gün, o günkü günlerde 6 milyar TL teminatın serbest hâle getirilmesi sağlanmıştır. Bu karar yurt içi TL likiditesinin artırılarak ekonomiye destek vermek amacıyla atılmış olumlu bir adım olmuştur. Bu önlemler bankalar arası piyasada likidite sıkışıklığı yaşanmaması ve TL likiditesini rahatlatmak adına son derece olumlu olmuştur. Bu aynı zamanda kredi büyümesini de desteklemiştir, ayrıca aktif likidite yönetiminin devam etmesi piyasaların yakın zamanda dengeye oturmasını sağlamıştır. Yine, alınan bu ilk önlemlerle ekonominin dinamiklerine ilk müdahale doğru ve etkin şekilde yapılmıştır. Piyasada likidite sıkışıklığı yaşanmamasının önüne geçilmiş, olası banka krizlerinin önüne geçilmiş, ekonomide oluşması muhtemel sorunların önüne geçilmiştir ki bu kadar ağır darbeleri yaşayan o günkü Türkiye'de bunların hepsi yaşanmadan çok rahat bir şekilde geçilmiştir. Takip eden süreçte ise burada saymakla bitiremeyeceğimiz kadar etkin kararlar alınmıştır.
Merkez Bankası, BDDK, bunun yanında diğer, bunlara destek veren, onların da hepsinin tek tek adını zikretmek gerek ama benzer kurumlar, ekonomiyle ilgili kurumlar da 15 Temmuzdan günümüze kadar olan süreçte çok etkin adımlar ve düzenlemelere imza atmışlardır. Birçok yönetmelik ve tebliğ yayınlanırken mevcutlarda da birçok düzenlemeye gidilmiştir. Özellikle süreç içerisinde bazı durum ve sektörler bazında bankaların karşılık ayırma politikalarına kolaylıklar sağlanmış, ek kredi kullandırmalarında özel karşılık ayrıma yükümlülüğü kaldırılmıştır. O günlerde kısıtlanan -BDDK Başkanımız burada- çok etkin ve ani, piyasayı canlandıracak kararlarla, kredi kartlarında dokuz aydan on iki aya, tüketici kredilerinde otuz altı aydan kırk sekiz aya, anında tedbirler alınarak piyasaya hareket sağlanmıştır.
Bununla beraber, birçok adımla bankacılık sektörünün ve ekonominin güçlü yapısı korunmuş, 15 Temmuz ve sonrasındaki hain girişimlerin ekonomik alan etkileri sınırlı düzeylerde kalmıştır. Bakıldığında, finansal piyasalarda ve bankacılık hizmetlerinde kesinti yaşanmamış, kredi kanalları açık tutulmuş, yeni finansman veya yapılandırma yoluyla kaynak kullanımı teşvik edilmiştir. Buna benzer dönemleri yine geçmişle karşılaştırdığımızda, bankaların kredileri geri çağırdığını, kredi musluklarını kapattığını, firmaların battığını hepimiz yaşamışızdır. Yine bu yaşadığımız süreç içerisinde bunların hiçbiri olmadan kredi artışlarıyla ekonomi canlanmış, takibe düşen bireysel müşteri sayısında -bakın, çok önemli- azalma olmuştur o dönemde; ödeme performanslarında iyileşmeler görülmüş, sorunlu kredi artışı neredeyse durma noktasına gelmiştir. Bu süreçte bankaların kârlılıkları, buna bağlı olarak öz kaynakları ve piyasa değerleri artmıştır.
Tabii, tüm bu gelişmelerde o günkü şartlarda halkımızın ferasetini unutmamak gerekiyor. Özellikle 15 Temmuz sürecinde vatandaşımızın siyasi iktidarla, lideriyle alışverişi duygusal ve o günkü hissiyatla, söylenen her şeye harfiyen... Sokağa çıkmaları gerektiğinde sokağa çıkmış, bankalara destek anlamında bankalara yönelmemiş, döviz alınmaması gerektiğinde döviz almamış, TL'leriyle döviz alımına hiçbir şekilde gitmemiş; o günkü siyasal iktidara, bankacılık kurumlarına, BDDK'ya, Merkez Bankasına güvenlerini halkın da o gün duymuş olması Türkiye açısından çok önemlidir. Yani topyekûn yapılan ekonomik savunmayla likidite sıkışıklığı yaşanmamış, o günkü şartlarda yine bankaların beklenen sendikasyon kredileri ve diğer borçları kolaylıkla yenilenebilmiştir.
Ayrıca, bankaların ve reel sektörün rahatlatılması amacıyla turizm ve enerji sektörleri için yeniden yapılandırma koşulları esnetilmiş, 2016 sonlarında genel karşılık oranları düşürülmüştür. Bunların özellikle bazı önemli olanlarını belirtiyorum, BDDK Başkanımız burada, Merkez Bankasından da arkadaşlar burada; bu kararların çokça olması yanında, piyasanın algısıyla beraber...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - ...tedbirlerin paniklenerek birden alınmaması, ihtiyaç duyulduğunda ve piyasayla beraber, jeopolitik duruma göre, dışarıdaki, özellikle o günlerde hatırlayın, yatırım şirketlerinin Türkiye'nin notuyla, yatırımlarıyla, dünyadaki konumuyla ilgili olumsuz açıklamalarına rağmen Merkez Bankası ve BDDK gerekli önlemleri, açıklanmadan önce hissetmiş, almıştır veya açıklandıktan sonra gerekli tedbirleri alarak Türkiye'nin bu şekilde bir krize girmesini önlemişlerdir.
Yine, en önemlisi, tam bütçeden sonra torba yasaydı zannediyorum, Kredi Garanti Fonu kefaletiyle kredi verilmesi buraya geldiğinde yine muhalefetten böyle bir kaynağın olmadığı, böyle bir kaynak bulunamayacağı ve bu kredilerin verilemeyeceği söylenmişti. Ben yine burada bir konuşma yaptığımda, Türkiye'nin bankacılık sektörünün bilançosunun buna müsait olduğunu ve bu anlamda bir sorun yaşanmayacağını burada ifade ettim, tutanaklarda da vardır. Dolayısıyla bugün geldiğimiz noktada hem ekonomi bürokrasimizin hem kurumlarımızın yanılmadığını, bizlerin yanılmadığını ve Türkiye, bu süreçte Kredi Garanti Fonu sayesinde bankalarımız...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Verilemeyeceği değil de Şahap Bey, verildikten sonra sorun olacağını söyledik, o yöndeydi eleştirilerimiz bizim.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - O da olmayacak ama yine sizinle tartışmıştık Bülent Bey, siz böyle bir paranın olmadığını söylemiştiniz; tutanaklarda da vardır. Ben de bankacılık sektörü bilançosunun aktif ve pasifteki rakamlarla böyle bir kaynağın orada bulunabileceğini yani dışarıdan borçlanmadan da... Ki, hepimiz daha sıkıntıya gideceğini ve sendikasyonların, dışarıdan kredinin bulunamayacağını konuşmuştuk.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Evet, zorlanacağını söylemiştim sektörün, doğru.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Evet, ona rağmen pasifteki durumumuzla böyle bir kaynağın var olduğunu ve bu 250 milyarlık kaynağı sağlayabileceğimizi söylemiştik. Zaten rakamlar da bize bunu gösteriyor. Sayın Başbakan Yardımcımız da ifade etti, kötü bir şey olmadı, Türkiye'de 353 bin... Garo Bey, yani bunu size özellikle söyleyeyim, biraz önce Türkiye'nin dışarıdaki itibarıyla, Türkiye'ye yatırım gelmediğini, çok kötü... Yani sadece 353 bin firmamız bu krediden faydalandı ve istihdam sağladı, aş sağladı, iş sağladı.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ben de aynı şeyi söyledim.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Yok, söylemediniz, söylediyseniz teşekkür ederiz, ben kaçırmışım.
Bunun yine çok önemli bir şeyi, bakın, Türkiye'de hepimiz yaşıyoruz, siz egzajere ederek söyleseniz de Türkiye tabii ki dışarıda ve içeride, biraz sizlerin de gayretiyle, sıkıntılar yaşıyor. Bu sıkıntılara rağmen, bakın, Türkiye'nin...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Yapmayın, valla, yöneten sizsiniz, nasıl bizim gayretimizle olacak?
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Bu verilen 220 milyar kredinin yüzde 68'i yeni kredi. Bakın, çok önemli yani bankacılık kesimini, finans kesimini burada bilenler...
GARO PAYLAN (İstanbul) - İyi bir şey oldu mu sizden, kötü bir şey oldu mu bizden; ne güzel adalet. Öyle yani ülkeyi on beş yıldır biz yönetiyoruz çünkü.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - İşte, bak, iyi şeyleri, güzel şeyleri anlatıyoruz. Siz de destek olun daha güzel şeyler olur.
Bu KGF kredisiyle şöyle: 2016 yılı sonuna kadar yani on ayda kullandırılan krediler, tabii, burada kurumların da daha işlevsel olarak Kredi Garanti Fonu'nun daha iyi... Çünkü on aylık süreçte 2016 yılına kadar verilen kredilerden daha fazla bu krediler verildi. Tabii, burada başka bir sonuç da çıkıyor, bu tür kefalet kurumlarının daha da güçlendirilerek finans sistemine büyük bir katkı sağlayacağı aşikârdır.
2017'nin ikinci çeyrek büyüme rakamımız yüzde 5 olarak gerçekleşirken bu döneme kadar uzanan süreçte bahsettiğimiz adımların çok büyük katkısı olmuştur, özellikle Kredi Garanti Fonu'nun bu dönemde bu büyümeye çok büyük katkısı olmuştur.
Yine, doğrudan yatırımlarda ve portföy yatırımlarında, yine yaşananlara rağmen, 2017 yılında ülkemize önemli derecede sayılacak portföy girişi yaşanmıştır ki hem gelişen ülkelerdeki hem gelişmekte olan ülkelerdeki düzelmelere ve oralardaki sermaye, oralara kayan portföy yatırımlarına rağmen, Türkiye'nin de yaşadığı jeopolitik sorunlara rağmen yine de çok önemli portföy yatırımlarında ve doğrudan yatırımlarda artışlar devam etmiştir.
Yine, son dönemde özellikle Merkez Bankası altın tahvili ve kira sertifikasyonu hususuna değinmek istiyorum. Bilindiği üzere ilk altın tahvili 2-6 Ekim tarihlerinde yapılmıştı. Burada Hazine Müsteşarlığınca talep toplama yapıldı. Orada bir şeyi Sayın Müsteşarım söylemek istiyorum: Tabii, biraz düşük geldi, beklenenden düşük oldu. Burada tek banka aracılığıyla yapılmasının etkisi var mı? Belki onu bütün bankalara yayarak daha geniş bir reklamla tahmin ettiğimiz 2.200 ton yastıkaltı altının ekonomiye kazandırılması çok önemli bir ivme sağlayacaktır. Çünkü Merkez Bankası rezervlerimize baktığımızda, o da önemli, biraz önce yine konuşurken... Yaklaşık 115 milyar dolar seviyesinde olan Merkez Bankası rezervlerinin 95 milyar doları brüt döviz rezerv, yaklaşık 21 milyar doları da altın rezervleri ki altın rezervlerinin bu 2.200 tonu düşündüğümüzde çok yeterli olmadığını görüyoruz. Yastıkaltının tekrar ekonomiye kazandırılmasıyla kırılganlığı azaltmak konusunda büyük bir etkisi olacağını düşünüyorum.
Tabii, tüm bu anlattıklarımız yanında beklentiler globalleşen dünyada yaşanan ve yaşanması beklenen sonuçlarla da yakından ilgili. Özellikle, bilindiği üzere -biraz önce de bahsedildi- FED Başkanlık seçimi yaklaşmakta. Burada mevcut başkanın aday olmayacağının kuvvetle muhtemel olması, yerine gelecek adayların, özellikle Taylor'ın veya ona yakın insanların, yani "şahin" diye nitelendirdikleri görüşe ait olan başkanlardan birinin gelecek olması faiz artırımını şimdiden tetikledi. Bu, tabii bizim gibi ülkeler için biraz sıkıntı yaratan bir durum. Dolayısıyla bu anlamda da özellikle kuru tetikleyen bir durum söz konusu. Kur artışı tabii, ihracatımızı artırmakla beraber, olumlu yansımakla beraber ithal girdi ihtiyacının yüksek olması cari açık seviyemizi de olumsuz etkileyeceği için bu anlamda tedbirler alarak, bu anlamdaki tedbirlerimizi güncelleyerek ekonomimizin bu dönemde daha sağlıklı bir şekilde yürümesini sağlayacaktır.
Ben, tekrar, bu süreç içerisinde, özellikle biraz önce de ifade ettim, Merkez Bankasına, Hazineye, BDDK'ya -tabii, çok geniş ama SPK'ya da deyim, Başkanım bakıyor, "Benim ismimi niye söylemiyorsunuz." diye- bütün kurumlara tek tek, ama bu kriz, özellikle 2013'ten bu tarafaki dönemde alınan tedbirlerin çok yerinde ve zamanında yapılarak ekonomimizin bu kadar sıkıntılı dönemden bu kadar iyi bir şekilde çıkmış olması adına hepsine teşekkür ediyorum, başarılarının devamını diliyorum.
Hayırlı akşamlar, sağ olun.