KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlarım; önce iki konuyla ilgili kısa bir cümle edeceğim. Arkadaşımız "Türkiye'nin üzerinden geçiyor, Rusya'nın, bu bölgelere geliyor enerji yolları, işte barış, zenginlik, refah gelecek..." falan diye bir şey söyledi. Bu, tarih okumamak oluyor. Ne demek? Nerede enerji var, nerede yolu geçiyor, orada kavga, orada açlık, orada ölüm, orada iç savaş devam ediyor. Bunun bir defa altını çizelim yani enerjinin böyle bir uğursuz tarafı var.

Şimdi, Sayın Bakanım, muhalefet hep karşı çıkıyor ya. Hemen böyle düşünmüyorsunuzdur değil mi: Bunlar her şeye de zaten karşı çıkarlar? Öyle düşünmüyorsunuz, bize o şekilde cevap vermeyeceksiniz. Hayır, biz her şeye karşı çıktığımız için böyle konuşmuyoruz. Gerçekten endişelerimiz olduğu için böyle konuşuyoruz.

Sayın Bakanım, geçen sene zengin görsellerle burada flaş bir sunum yapmıştınız. Bu sene çok gezdiniz, çok yoruldunuz. Zaten birkaç defa ertelendi filan. Sunumunuzu beğenmedim yani kusura bakmayın. İfade edeyim bunu. Zaten bu sunumunuzla, 6 Nisan mıydı, bir başka basın toplantısı yapmıştınız Türkiye'de Enerji Stratejisi diye o sunumdaki söyledikleriniz aynı, başka türlü olamazdı zaten.

Sayın Bakanım, bu sunumunuzda enerjiyle ilgili 3 tane konuyu öne çıkardınız. "Bizim millî enerji ve maden politikası stratejilerimiz belirlenmiş olup bu stratejiler enerjide arz güvenliği, yerlileştirme, öngörülebilir." dediniz. Tabii, enerjide arz güvenliği, yerlileştirme, öngörülebilir, bunlar yanlış şeylerdir demiyorum ama siz, işte, Türkiye'de en çok yatırım yapan ve çok önemli alanlarda yatırım yapan bir Bakansınız, Bakanlıksınız. Dolayısıyla, bu sebepten dolayı da yaptığınız yatırımların özelliği dolayısıyla da çevreyi en çok kirleten Bakanlıksınız. Yani kişilerden ayrı olarak söylüyorum, "Çevreye en düşman kim?" deyince, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı deriz; sizden bağımsız söylüyorum, kişilerden bağımsız söylüyorum. Yani "En fazla hangi bakanlığın riski var?" dediğimiz zaman, sizin Bakanlığınız geliyor.

Sunumunuzda, sağ olun, var olun, birkaç kere "çevre" dediniz ve emisyonu falan çıkarırsak bir paragraf ayırdınız. Bu sunum, bu durum, Hükûmetinizin ve Bakanlığınızın gerçekten çevre... Çevre deyip geçmiyoruz öyle. Basit bir şey, böyle böcek, eğrelti otu filan değil yani. Yani geçmişten devraldığımız, geleceğe devredeceğimiz büyük miras, emanet, yaşam alanımız ve her şeyimiz çevreye de bir paragraf ayırdınız. Bu, gerçekten, sizin bu konulara, Bakanlık olarak, Hükûmet olarak nasıl değer verdiğinizi de göstermektedir.

Sayın Bakanım, yerlileştirmeyle ilgili söyledikleriniz ve bu konuyla ilgili Hükûmetinizin son yıllarda yapmış olduğu gayretleri görüyoruz, bunları görüyoruz. Ama hâlâ Türkiye'deki enerji kaynaklarına baktığımız zaman, tüketime baktığımız zaman ağırlıklı bir şekilde bağımlı olduğumuz görülüyor. Bu bağımlılığı artıracak bir sürü şeyler de yapıyorsunuz.

Güneş enerjisi, işte rüzgâr enerjisi, yenilenebilir enerjilerle ilgili yapılan yatırımlar var. Ama orada uyguladığınız finansal model, sözleşmeler, verdiğiniz garantiler de aslında orada da çok yerli kaynak yani yüzde 100 yerli diyemeyeceğiz çünkü... Aslında o sözleşmeleri biz bilmiyoruz, kimse de bilmiyor. Zaten çok teknik bir dille yazılıyor, müthiş bir bilgi asimetrisi var, vatandaştan kaçırıyorsunuz bütün bunları. Hangi güvenceleri verdiniz? Mesela bu rüzgâr enerjisi, güneş enerjisiyle ilgili son yıllarda yaptığınız, son aylarda yaptığınız bu ihalelerde ne gibi şeyler verdiniz? Mesela birisi bir yatırım yapacaksa Siemens'in üretmediği bir paneli kurabilecek mi daha ucuzsa? Bilmiyoruz yani. Bütün bunlarla ilgili çok fazla bir bilgimiz de yok. Dolayısıyla bu "yerlilik" iddianız, aslında finans modelinizle filan da ciddi bir şekilde çelişiyor.

Sayın Bakanım, bu "finans modeli" derken, bu yap-işlet-devret, gerçekten hem Hükûmetin iddialarıyla çelişiyor hem de biraz böyle baktığınız, okuduğunuz zaman, daha çok okuduğunuzda, Türkiye'nin geleceğiyle ilgili daha fazla endişeler taşıyorsunuz. Bir defa enerji alanında bu büyük bir şeyle... Sayın Bakanımızın tünelle ilgili verdiği projeye benziyor sanki. Birileri geliyor, "Ha, burada bir tünel yapalım. Şu kadar süre işletelim." demişler 1800'lerin sonunda. Şimdi de birileri geliyor sanki bir proje öneriyor ve siz bunu yapıyorsunuz gibi bir şey var. Eğer gerçekten enerji tasarrufu, çevreyi kirletmeyecek, yerli kaynaklar filan derken kurulu olanları daha verimli hâle getirebilirsiniz, daha da bunlar ucuz olabilir ama bunlara yönelmiyorsunuz, büyük finansmanlar gerektiren büyük projelere yöneliyorsunuz.

Şimdi, diyorsunuz ki -TÜİK burada geldi konuştu- sizin iddianız bu: "Türkiye'nin tasarrufu öyle yüzde 14 filan değilmiş. Türkiye'nin tasarrufu yüzde 25." Bu "yüzde 25" dediğiniz gayrisafi millî hasılaya tasarruf oranı mı oluyor Sayın Bakanım? Eğer öyleyse Türkiye 200 milyar dolarlık yılda tasarrufa var. 200 milyar dolar yılda tasarrufu olan bir ülke yatırımda da, finansta da çok yerli kaynak kullanabilir. Böyle şeyler yapmıyorsunuz. Bunun yerine -şimdi tam da rakamları bilemiyoruz, o kadar büyük rakamlar var ki- işte 200 milyarlık projelere 455 milyar hazine garantisi verildi diye haberler çıkıyor. Bakıyoruz alt alta yazmışlar. Nelerdir bunlar? İşte yollar, köprüler, şehir hastaneleri ve arkasından da enerji yatırımları geliyor. Yani yalan mı yazıyor bunlar? Başka haberler var. İşte, "Bir yılda 60 milyarlık sözleşme yapıldı." deniliyor. Bir sürü rakamlar var. Bu projelerin başka türlü bir finans şeyi yok mudur? Ya da şöyle bir hesap yaptınız mı? Buradan yıllar içinde Türkiye'nin garantilerle beraber, kirasıyla beraber ödeyeceği paralarla, diyelim ki normal finans yoluyla... Normal finans yolu nedir? Faize maize karşı çıkıyorsunuz ama serbest piyasa ekonomisinden de çıkacağınıza dair hiçbir şey yok. Her şeyi serbest piyasa ekonomisi içinde yapıyorsunuz ama "faizler fazla" diyorsunuz. Gerçekten normal piyasa kuralları içinde borçlansanız daha da ucuza mal edeceksiniz gibi görünüyor. Borçlanamıyor muyuz gerçekten, ülkenin güvenilirliği mi yok, yoksa bu uyanıklar geliyor -aynen 1800'lerde tünel ihalemizdeki gibi, oradaki imtiyazlarda, garantilerde olduğu gibi- geliyor birileri, bir proje tutuşturuyor ve Türkiye'nin bir sürü böyle büyük toplantılarla, büyük rakamlarla böyle bir projeye ihtiyacı var diyor ve bu projelere mi atlıyoruz gibi ciddi sorular duruyor.

Sayın Bakanım, ben esasen çevreyle ilgili konuşacağım yani biraz çapulcu dili, onlara şey yapacağım. Sizin, Hükûmetinizin ya sizin Bakanlığınız böyle olabilir ama siz Bakanlıktan ibaret değilsiniz yani bir Hükûmetin üyesisiniz. Sizin Hükûmetinizin çevreyle ilgili çok ciddi problemleri var. Yani bakıyorum, evet, Türkiye'nin şu anda çevreyle ilgili bir yasası var, güzel bir yasa. Bununla ilgili yönetmelikler çıkarılmış, bunlar da çok güzel, ayrıntılar düşünülmüş. Ama sizin Hükûmetiniz ondan sonra çıkardığı dünya kadar yasayla, torbayla, şunla bununla sürekli şekilde bunları delmeye çalışmış. İşte, daha önce 2013'te çıkardığınız "Kamu yatırım programına alınmış olup bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla üretim veya işletmeye başlamış olan projeler ile bunların gerçekleştirilmesi için zorunlu olan yapı ve tesisler çevre değerlendirme kapsamının dışındadır." Anayasa Mahkemesi bazı şeylerini değiştirmiş. Daha sonra, geçen, 2016'nın sekizinci ayında, projeleri sayıyorsunuz, o projenin özelliklerini sayıyorsunuz ve diyorsunuz ki: "Bu tip projelerde, proje bazlı yatırımlara diğer kanunlarda getirilen izin, tahsis, ruhsat, lisans ve tescilleri ile diğer kısıtlayıcı hükümler için Bakanlar Kurulunun kararıyla istisna getirilebilir ve yatırımları hızlandırmak ve kolaylaştırmak amacıyla yasal ve idari süreçler..." Tuhaf bir şey. Yani Bakanlar Kurulu yasa çıkarma yetkisi bile almış. "Yasal süreçlerde düzenlemeler yapabilir." Herhâlde "Meclise teklif edeceğiz." falan demek istiyorsunuz.

Bunu bırakalım, bu torbaya bir madde getirdiniz ve sonra geri çekmek zorunda kaldınız yani gerçekten neyle anlatacaksınız, nasıl anlatacaksınız? Yani bir ülkede, işte, yasalar var, anayasa var, her şey var. Bir yatırım geliyor, ÇED değerlendirmesi yapılması gerekiyor. İşte, Çevre Bakanlığı alıyor bunu, ilgili kurumlara, üniversitelere yazılar yazıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, lütfen son cümlelerinizi alayım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Üç ay içinde bu yazılar cevaplanmazsa ÇED olumlu sayılacak. Sayın Bakanım, arkadaşlar; bu, ahlaksız teklif. Neyse, geri çektiniz. Böyle bir şey olabilir mi yani. Ahlaksız teklif bu.

KASIM BOSTAN (Balıkesir) - Geri çekildi ama o.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Eh işte, tekliften söz ediyorum yani. Sizin Hükûmetinizin çevre politikalarının yaklaşımına bakıyorum, ona örnek olarak veriyorum. Böyle bir tutumunuz var.

Bakın, değerli arkadaşlar, Doğu Karadeniz'de... Sayın Bakana defalarca yazdık, cevaplar verdi, tam da yuvarlak şeyler. Dünya kadar, yüzlerce HES yapılıyor; rakamları vermeyeyim. Sürekli şekilde Başkanın süre baskısıyla karşı karşıyayız.

BAŞKAN - Son yirmi saniye...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Son yirmi saniye olur mu Sayın Başkanım ya, son birkaç dakika vereceksin.

Arkadaşlar, enerjiyi konuşuyoruz ama çok zengin su kaynaklarımız filan, şeylerimiz yok. Ciddi şekilde dünyada da suyla ilgili... Hatta Türkiye'nin su fakiri olduğuna dair de şeyler var.

Bakın, bu Doğu Karadeniz'den örnek veriyorum. HES'lerle ilgili ÇED yazısı var. Sayın Bakanım, arkadaşlar; Hükûmetin öyle bir tutumu var ki yani "çevre" diyen, "Toplantı mı var? Nerede? Değerlendirelim." diyen ya da herhangi bir şekilde yargıya başvuran insanları anarşist, terörist, hain bir şekilde ilan ediyor. Sayın Bakanım, geçen Çevre Bakanına da söyledim, toplantılara gidiyoruz biz, biz milletvekili olduğumuz için girebiliyoruz. Bilgilendirme toplantısı yapılıyor, içeri bir giriyoruz o bölgede, o köyde, hatta o vilayette olmayan hiç tanımadığımız, tuhaf adamlar oturuyor. Kapıda da güvenlik güçleri, normal jandarma filan değil, özel kuvvetlerden gelmiş acayip elbiseli filan adamlar, sanki... Ya, bu nasıl bir şey ya? Bu insanların gerçekten o bölgede yaşam alanlarıyla ilgili bir endişeleri var...

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, lütfen son cümlenizi alayım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Eksik bilgileri de olabilir bunların. Zaten bilgilendirme toplantısı dediğimiz toplantılar böyle toplantılar ama bu toplantılar bile böyle terörize ediliyor.

Bitiriyorum Sayın Bakanım.

Bakın, sizin, Hükûmetinizin ve Bakanlığınızın, çevreyle ilgili tutumunu şu rakamlar gösteriyor, bu son cümlem: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 59 bin projenin 54 bininde "ÇED gerek yoktur." kararı vermiş. 59 binden 54 bininde. 4.457 projede de "ÇED olumlu." kararı çıkmış, olumsuz görüş verilen proje sayısı 46; bunlar da mahkemeye gitmiş. Bilirkişi geliyor, bilmem ne geliyor, terörize ediliyor. Orada mahkemeler de işliyor. Cerrattepe'de Sayın Bakanım, mahkeme kararı vermiş, bilirkişi çağırmış, her şey oluşmuş; Rize mahkemesi dağıtıldı, yeni bir mahkeme oluşturdu ve ilk şeyde reddetti itirazı. Öyle bir durum var.

Bu ülke bizim ülkemiz Sayın Bakanım. Bu ülke bizim; sizin de ülkeniz, hepimizin ülkesi. Sizin çocuklarınızın, bizim çocuklarımızın bu dereler. Bütün bu kaynaklar onlarındır; emanettir Sayın Bakanım, emanet. Dolayısıyla, çevre mücadelesi veren insanlara "Hain." demeyin. Çevre mücadelesi veren insanlara dikkat edin, dinleyin onları. Bütün bu rakamlar, gerçekten bir çevre düşmanı. "Çevreye düşman" kelimesi sizi rahatsız edebilir, çevreye duyarsız, "Kalkınalım, büyüyelim de ne olursa olsun." diyen bir Hükûmetle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.