KOMİSYON KONUŞMASI

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, değerli hazırun, değerli basın mensupları; hepinizi öncelikle sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, yargımızın bağımsız olduğunu söylediniz ancak kuvvetler ayrılığı olmadan yargının bağımsız olması kesinlikle mümkün değildir. Bir hukukçu olarak bunu da çok iyi bildiğiniz hâlde hâlâ "Yargı bağımsızdır." diye söylemenizi gerçekten yadırgıyorum. Biliyorsunuz, Anayasa'mızın 138'inci maddesine göre, hâkimler görevlerinde bağımsızdır ve tarafsızdır. Hâkimler kararlarında Anayasa'mıza, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, tavsiye ve telkinde de bulunamaz. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Yine, hâkimler ve savcılar Anayasa'mızın 140'ıncı maddesine göre "Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görevlerini ifa ederler." denmektedir. Şimdi, yeni yapılan Anayasa değişikliğiyle yargı bağımsız mı yoksa yürütmeye ve Cumhurbaşkanının inisiyatifinde olan bir yargı durumunda mı, bunu özellikle sizden sormak istiyorum.

Önce, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yapısına bakalım. 13 hâkimden oluşuyor. HSK'nın Başkanı Adalet Bakanı, Yardımcısı Müsteşarı. Zaten, burada bağımsızlık tamamen ortadan kalkıyor, bir de atamaları bu işin içine koyarsak 4'ünü doğrudan Cumhurbaşkanının atamış olması, diğer 2 üyenin sizlerin olması, diğer 7 üyenin de çoğunluk partisinden yani iktidarınız tarafından seçilmiş olması işin bağımsızlığını tamamen ortadan kaldırıyor. Bu yapı, hâkimler ve savcılar üzerinde tam bir baskı oluşturuyor. Nitekim, birçok kanun dışı, siyasi anlamda verilen kararlar gerçekten bu kurulun ne hâle geldiğini de gösteriyor. Bu şekilde oluşturulan Hâkimler ve Savcılar Kurulunun bağımsız olması mümkün mü Sayın Bakan, adaletli kararlar vermesi mümkün mü? Elbette ki veremez. Öncelikle bunun düzeltilmesini, Bakanlığınızın kuruldan ayrılmasıyla, Müsteşarın da ayrılmasıyla, siyasi parti genel başkanı tarafından yapılan atamalara son verilmesiyle ancak yargıyı bağımsızlığa kavuşturabiliriz.

Sayın Bakan, HSK'da oluşan bu yargı yapısı karşısında yaşadıklarımızdan birkaç örnek vermek istiyorum: Deniz Feneri davasının yürütülmesine bir bakalım. Savcı, Deniz Feneriyle ilgili Alman mahkemesinden gelen ihbar üzerine soruşturma başlattı, tutuklama kararı verdi. Sonra, bu savcı görevden alınarak başka savcı atandı hem tahliye kararı verdi hem de takipsizlik kararı verdi. Şimdi, verilen bu karar, bu değişiklikler çerçevesinde gerçekten bu yargının bağımsız olduğunu söyleyebilecek misiniz?

Sayın Bakan, iktidarınızın ve Bakanlığınızın istediği yönde karar vermeyen savcının görevden alınmasına, yerine başka savcı atayarak takipsizlik kararı verilmesine bir başka örnek daha var. Daha sonra, biliyorsunuz, Alman mahkemelerince verilen bu kararın sonucunda, bilhassa suçluların açıklıkla deklare edilmesine rağmen, bu kararın verilmiş olması gerçekten vicdanlarımızı sızlatıyor ve aynı zamanda da hukuk devleti ilkemizi de zedeliyor.

Yine, 17-25 Aralık yolsuzluğuna da bir bakalım. Reza Zarrab ve 4 bakan, Halkbankası Genel Müdürü hakkında açılan bir soruşturma sonucunda tutuklumalar yapılıyor. Yine, yeni bir yandaş savcı atayarak, diğerini görevden alarak soruşturmanın mecrasını değiştiriyorsunuz ve sonuçta tutuklamalar kaldırılıyor ve sonuçta takipsizlik kararı veriliyor. Şimdi, verilen bu karar çerçevesinde gerçekten yargının bağımsız olduğunu söyleyebilme imkânınız var mı? Şimdi, takipsizlik kararı verdiğiniz bu kişiler hakkında ABD'de tutuklama kararı verilmiştir, davalar açılmıştır. Dolayısıyla siz burada takipsizlik kararı veriyorsunuz ama ABD'de olan bir mahkeme tarafından bu kişiler hakkında tutuklama kararı veriliyor ve Reza Zarrab da yetmiş beş yılla yargılanıyor. Demek ki burada adil bir karar verilmiş olsaydı, gerçekten adaletli bir karar verilmiş olsaydı bugün Türkiye bu tür sıkıntıyı gerçekten yaşamayacaktı.

Sayın Bakan, şimdi, gerçekten, yargının bağımsız olduğunu inanarak mı söylüyorsunuz, tekrar sormak istiyorum yoksa siyaseten mi söylediğinizi ifade mi etmek istiyorsunuz? Anayasa Mahkemesinin, hak ihlalleri konusunda birçok dava önünde bekliyor. Özellikle, siyasi davalarla ilgili olarak karar vermemiş olmasının, bekletmesinin daha önce verdikleri emsal kararlara uymamasının gerçekle bağdaşması mümkün mü? Hukuk devleti ilkesiyle bunu bağdaştırabiliyor musunuz?

Yine, OHAL döneminde Anayasa'mıza aykırı olarak verilen, OHAL şartlarını kapsamayan kanun hükmündeki kararnamelerle ilgili karar vermemesi gerçekten yargının bağımsız olduğunu gösteriyor mu? Peki, bu kanun hükmündeki kararnameyi kim denetleyecek? Burada bağımsız bir yargı, bir anayasa mahkemesi gerçekten görevini icra ediyor mu, size sormak istiyorum.

Sayın Bakan, Cumhuriyet Halk Partisi Vekilimiz Enis Berberoğlu'yla ilgili davanın yerel mahkemesinin vermiş olduğu kararını...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız.

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Tamamlıyorum.

...İstanbul 2. Ceza Dairesi esastan ve usulden bozmuş olmasına rağmen, yerel mahkemenin direnme yetkisi olmadığı hâlde direnmiş olup dosyanın geriye, 2. Ceza Dairesine gönderilmesi uygulaması, yasanın üstüne çıkmış olan bir yargıç yapısı yargının bağımsızlığını mı gösteriyor yoksa baskı ve korkudan dolayı dosyayı inceleme cesaretini gösteremeyen bir yargı mı ortaya çıkıyor? Hâlbuki dosyanın esasına girip, bozmaya uyup tahliye ve beraat kararı vermesi gerekirken bunu maalesef yapmamıştır.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Hemen bitiriyorum, son sözümü söylüyorum.

Cezaevlerinde de sıkıntılar vardır. Cezaevlerinde kapasitenin üzerinde tutuklu ve hükümlüler vardır, bunların düzeltilmesi gerekiyor. Bir de cezaevlerinin... İnsanların, mahkemelerinden, yargılandığı alanlardan daha değişik alanlara, uzak yerlere verilmesi, bunun düzeltilmesi de gerekir diye söylemek istiyorum.

Teşekkür ederim, sağ olun.