KOMİSYON KONUŞMASI

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, Plan ve Bütçe Komisyonun değerli üyeleri, sayın katılımcılar; aslında aklımda yoktu ama sayın milletvekilimiz biraz önce Şeyh Edebali'den bir alıntı yaptı, ben de bir alıntıyla başlayayım.

Mevlâna Ebü'l-Kelâm Âzâd ... Kimdir bu Mevlâna Ebü'l-Kelâm Âzâd? Asıl adı Muhiddin Ahmed. Hindistan Müslüman Hareketi'nin liderlerinden birisi. Mekke'de doğmuş, daha sonra Hindistan'a gitmiş, orada Hindistan Hilafet Hareketi'nin başına geçmiş ve İngiliz istibdadına karşı, İngilizlerin atadığı hükûmetlere karşı ciddi mücadeleler vermiş. Mevlâna Ebü'l-Kelâm Âzâd senelerce hapislerde yatmış ve bundan yaklaşık bir asır önce, 1921'de vatan hainliğiyle suçlandığı bir davada bir savunma yapmış. Ölümsüz Müdafaa ismiyle bu savunması onlarca dile çevrilmiş, hukuk fakültelerinde okutulmuş. Vatan hainliğinden hüküm giymiş, daha sonra Hindistan'a demokrasi dokunduğu zaman itibarı iade edilmiş, uzun seneler Millî Eğitim Bakanlığı yapmış, Gandhi'yle beraber, Nehru'yle beraber Hindistan'ın millî kahramanlarından birisi.

O Ölümsüz Savunma'sında Mevlâna Ebü'l-Kelâm Âzâd demiş ki: "Bu durum asrımızdaki diğer durumlar gibi benzersiz bir durum değildir. Hâkim kuvvetler taşkınlık ederek hürriyet ve hakka karşı tecavüz silahlarını kaldırınca mahkemeler, hükûmetlerin elinde birer alet olurlar ve hükûmetler bunlarla kimleri mahvetmek istiyorlarsa onları mahvederler. Bu, tarihî bir hakikattir ve hiçbir şekilde şaşılacak bir durum değildir. Çünkü mahkemelerin elindeki kuvvetin sınırları kanunlarla çizilmiştir. Bu yapıları dolayısıyla mahkemeler adalet icrası için de, zulüm uygulamaları için de kullanılabilir. Adil bir hükûmetin elinde bu kuvvet adaleti temin ve hakkı hak sahibine vermek için en büyük vasıtadır. Fakat zalim hükûmetlerin elinde aynı kuvvet intikam, zulüm, hakka mukavemet ve tecdide engel olmak için en müthiş silahtır.

Tarih gösteriyor ki mahkeme salonları savaş meydanlarından sonra en müthiş zulümlerin işlendiği sahnelerdir. Harp sahnelerinde nasıl birçok masum kanlar dökülüyorsa mahkemelerde de nice nice masum insanlar idama mahkûm ediliyor, öldürülüyor ve zindanlarda çürütülüyor. Nice peygamberler, hâkimler, âlimler ve salihler mahkemelerin huzurunda caniler gibi durmuşlardır. Gerçi zamanın geçmesiyle eski zamanların birçok fenalıkları ortadan kalktı. Artık miladın ikinci asrındaki ruhani mahkemeler, Orta Çağ'ın engizisyonları gibi mevcut değildir. Fakat o eski mahkemelerde mevcut olan ruhi durumdan asrımızın kurtulduğunu iddia edemem. Evet, korkunç esrarın dayanağı olan o müesseseler yıkıldı fakat kendini beğenmişliğin ve zalimliğin korkunç esrarıyla dolu olan kalpleri kim değiştirebilir?"

Bu sözleri söyleyen Mevlâna Ebü'l-Kelâm Âzâd, bu savunmasından sonra ömür boyu hapse mahkûm edilmiş, daha sonra da Hindistan'a demokrasi geldiğinde tahliye edilmiş, Millî Eğitim Bakanı olmuş, 1958'e kadar da Millî Eğitim Bakanlığı yapmış. Ne diyelim, tarih tekerrürden ibaret.

Şimdi, buradan haksızlığa uğrayan bir diğer arkadaşımıza, İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'na geçmek istiyorum. Enis Berberoğlu, devletin gizli kalması gereken sırlarını casusluk amacıyla açıkladığı iddiasıyla ilk önce ömür boyu hapse, sonra da işte iyi hâlinden falan yirmi beş sene hapis cezasına çarptırıldı. Kendisi de hukukçu olan Sayın Adalet Bakanımız bilir ki Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 47'nci ve 125'inci maddeleri neyin devlet sırrı olduğunu ve devlet sırrının hangi durumlarda artık aleni sayılacağını açıkça düzenlemiş. Devlet sırrı niteliğindeki bir belgeyi sadece ve sadece hâkim görebilir. Yani örneğin Sayın Başkan, eğer devlet sırrıyla ilgili bir tanık dinlenecekse hâkim, savcıyı, mübaşiri, kâtibi, herkesi dışarı çıkartır. Niye? Çünkü onlar görürse artık bu aleniyet kazanmış olur. Mahkemede avukatları, Meclis kürsüsünden bizler defalarca, hiçbir şekilde kabul manasına gelmemek üzere, Enis Berberoğlu'nun verdiği iddia edilen belgelerin esasen o tarihten önce devlet sırrı niteliğini kaybettiğini anlattık, ispat ettik. Buna rağmen ve en son olarak da bildiğim kadarıyla Sayın Bakanım size İstanbul Milletvekilimiz Sayın Dursun Çiçek birtakım gizli belgeler, benim ilettiğim belgeler getirdi, ona da biraz sonra değineceğim.

Sayın Başkanım, beş dakikanın dolduğunu biliyorum ama Bursa Milletvekilimiz Nurhayat Altaca Kayışoğlu vekâlet verdi, onun yerine de ben konuşacağım.

(Oturum Başkanlığına Başkan Süreyya Sadi Bilgiç geçti)

BAŞKAN - Yok, o devri yapamazsınız ancak Komisyon üyeleri içerisinde olur.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) - Efendim, herhâlde biraz önce sizin Başkanlığınızdaydı, Meral Danış Beştaş Hanımefendiye böyle bir imkân...

BAŞKAN - Komisyon üyemizdi o, Bedia Hanım Komisyon Üyemiz.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) - Peki -aslında uzun uzun anlatacaktım efendim ama- o zaman ben çok kısaca bitireyim madem.

27 Mayıs 2015'te bu belgelerin verildiği iddia ediliyor. Size Dursun Bey'in verdiği belgelerde bundan beş ay önce Hollanda Hükûmetine Hollandalı parlamenterler tarafından aynı belgelerin verildiği, Parlamentoda soru önergesi verildiği bu konuyla ilgili ve Hollanda Adalet Bakanının bu konuyla ilgili aylar öncesinden açıklama yaptığı var. Bu, Hollanda Temsilciler Meclisinin Genel Sekreterinin bize ıslak imzayla gönderdiği bir yazı. Bilmiyorum o konuyla ilgili bir işlem yaptınız mı? Ben, Meclis kürsüsünde bir konuşma yapıp bu konuyla ilgili o andaki nöbetçi bakana da bunu vermiştim. Ortada, belli ki aylar öncesinden Türkiye aleyhine yapılan bir casusluk suçu var fakat bunu yapan Enis Berberoğlu değil ve Türk savcısının dahi görmesi kanunla yasaklanan gizli belgeler yabancı bir hükûmetin elinde, ortada devlet sırrı kalmamış.

Sayın Bakanım, ben bu konuyla ilgili belgeler elinize ulaştıktan sonra ne gibi bir işlem yaptığınızı, Hollanda Hükûmeti ile temasa geçip geçmediğinizi, bu belgelerin kimin tarafından verilip verilmediğini araştırıp araştırmadığını çok merak ediyorum.

Bütçeniz hayırlı olsun efendim.