KOMİSYON KONUŞMASI

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Sayın Başkanım, Değerli Bakanım, kıymetli milletvekilleri, değerli bürokratlar, kıymetli basın mensupları; öncelikle hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Türkiye ekonomisi 15 Temmuzu yaşamış bir ekonomi. Dünyada başka bir ekonomi yoktur ki 15 Temmuz gibi bir saldırıyı yaşadıktan sonra, sanki hiç bir şey yokmuş gibi, ertesi gün bütün piyasalarını çalıştırsın ve daha birinci yılın içinde dünya ortalamasının çok üzerinde bir büyüme performansını yakalasın. Türkiye'yle ilgili olumsuz haber ve beklentileri yayanların amacı artık çok açıktır. Ekonomik kuşatılmışlığı artırmak, büyümeyi düşürecek para ve maliye politikalarını yeniden gündeme getirerek Türkiye'nin 2018'e yeni bir kemer sıkma cenderesiyle başlamasını sağlamaktır. Onlar şunu iyi biliyorlar: Krizi derinleştirip aşılması için siyasetten dış politikaya kadar, oradan ekonomide yapılmış bütün yatırımlara kadar her şeyin hızla sıfırlanması ve buna bağlı olarak ülkeyi borç verenlerin siyasi iradesine terk edilmesini sağlamak. Evet, tahmin edeceğiniz gibi, darbeyle eş değer siyasi sonuç üreten bu tür ekonomik operasyonları Türkiye defalarca yaşamış ve sonuçta bütün darbeler bu gibi iktisadi operasyon süreçleriyle öne çekilmiş ya da darbenin olası siyasi sonuçları darbeye gerek olmadan üretilmiştir. 15 Temmuzda yapamadıklarını şimdi bu ekonomik kuşatma operasyonlarıyla yapmaya çalışıyorlar. Bunun için, yerli iş birlikçilerden yukarıda anlattığımız ekonomik operasyon politikalarının doğru olduğunu sanan siyasetçilere, bürokratlara, sözüm ona iktisatçılara kadar herkesi, her kurumu, medyayı kullanıyorlar. Öyle anlaşılıyor ki bu ekonomik tetikçilik ve ekonomik algı operasyonları 15 Temmuzun devamı olarak sürecek. Ancak unuttukları bir şey var; Türkiye, nasıl siyasette eski Türkiye değilse, ekonomide de eski Türkiye artık yok.

Türkiye ekonomisinin şu küresel kriz ortamında ve bölgesindeki kriz, savaş bulutları arasında yüzde 7'leri bulan büyüme seviyelerini 2017 yılında yakalayacağını net olarak söyleyebiliriz. Büyümenin zirve yapacağını beklediğimiz üçüncü çeyrekte ihracatın ve sanayinin pozitif katkıları da artarak devam edecektir.

Türkiye ekonomisi bütün bu süreçte çok güçlü bir istihdam yarattı. Türkiye'deki bankacılık sistemi dünyanın en sağlam finansal yapılarından birisi. Kredi garanti uygulaması ise bugün dünyada bir ilk olarak karşımıza çıkmıştır.

Enerji alanında atılan adımlar, Türkiye'nin yakında enerji fiyatlarını belirleyen ve enerji ihraç eden bir ülke konumuna geleceğini gösteriyor. Yalnız enerjide atılan adımlar bile, bizim çok büyük ve çok eski bir oyunu bozduğumuzu gösteriyor. İşin gerçeği ve ortadaki sorun tam da budur.

İki üç saat zaman farkıyla çevremizdeki ülkelere baktığımızda 1,5 milyar nüfus; 2,5 trilyon doların üzerinde ticaret hacmi olan bir coğrafya söz konusu.

Türkiye'nin yurt içi ve yurt dışı kaynağının önemli risklerle karşı karşıya kaldığı bu dönemde bütçe açığı, kamu borç stoku, cari açık bunların millî gelire kıyasla oranları gibi temel ekonomik göstergelere bakıldığında ülkenin olumsuz bir tabloya sahip olmadığını görüyoruz. Mevcut riskler dikkate alındığında uzun dönemden bu yana başarıyla izlenen kamu maliyesi politikalarının Türkiye'yi bu girdaptan çıkarabilmek için yeterli bir hareket alanı bulunmaktadır.

Ekonomimizin güçlü dinamikleri ile alınan yerinde ve zamanında tedbirler sayesinde 2017 yılının ilk yarısında yüzde 5,1 oranında güçlü bir büyümeyi kaydettik. Bu büyüme performansıyla Türkiye G20 ülkeleri arasında Çin ve Hindistan'dan sonra en hızlı büyüyen 3'üncü ülke olmuştur.

Kredi Garanti Fonu'nun yatırımları ve ekonomik faaliyetleri desteklemesi, teşvik ve vergi indirimleriyle canlanan iç talep, turizmdeki toparlanma, ihracattaki olumlu seyir ile baz etkisi, hep birlikte ekonomik büyümenin ikinci yarıda da güçlü olacağını göstermektedir.

Bu kapsamda sanayi üretimi, Satın Alma Yöneticileri Endeksi, kapasite kullanım oranı ve Reel Kesim Güven Endeksi gibi üretim tarafındaki öncü göstergelerde gözlemlenen rekor seviyeler de önümüzdeki dönemde büyüme tarafındaki güçlü seyrin devamını teyit etmektedir.

Sanayi Üretim Endeksi temmuz ve ağustos aylarında ortalama yüzde 15 artarak pozitif seyrini sürdürmüştür. Kapasite kullanım oranı eylül ayında yüzde 79'la son dokuz yılın en yüksek seviyesine çıkmıştır. Satın Alma Yöneticileri Endeksi de üst üste yedi ay, eşik değer olan 50'nin üzerinde gerçekleşerek 2014 yılından beri gözlenen en uzun kesintisiz büyüme eğilimini ortaya koymuştur.

Üretim tarafındaki canlanma reel sektörün önümüzdeki döneme ilişkin beklentilerine de yansımıştır. 2017 yılı Eylül ayında Reel Kesim Güven Endeksi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 5,2 artarak 111,6 olmuştur. Kredi Garanti Fonu desteği sonrası ticari kredilerdeki artış oranı yılın ikinci çeyreğinde yüzde 46 seviyelerine kadar çıkmıştır.

2018 bütçesi, 2017 bütçesinde olduğu gibi, faize değil, kamu hizmetlerine kaynak yaratan bir bütçedir. 2002 yılında her 100 liralık verginin 86 lirası faize giderken 2017 yılında sadece 11 lirası faize gitti, 2018'de de inşallah sadece 12 lirası faize gidecek; geriye kalan kısmı eğitime, sağlığa, yatırıma, tarıma ve sosyal yardımlara, kısaca halkımızın refahına harcanacaktır. Dolayısıyla, insanımıza dokunan bir bütçe hazırlanmıştır.

Hazırlanan bütçe sadece kendi insanımızı değil, dünyanın her noktasındaki soydaşlarımızı, mağdurları, mazlum toplulukları ilgilendiren bir bütçedir. Öyle olmasının en önemli nedeni de Somali'den Myanmar'a, oradan Filistin'e, Suriye'ye, Irak'a kadar, mazlum ve mağdurların yardımına koşmamızdır. Bugün bu bütçe sayesinde 3,5 milyon göçmeni en iyi şartlarda barındırıyoruz.

Hiçbir dönemde sosyal devlet uygulamaları bu dönemde olduğu kadar yaygınlık kazanmadı ve hiçbir dönemde bütçeden sosyal devlet uygulamalarına bu kadar kaynak ayrılmadı. Yine, 380 binden fazla engelli evladımızın faydalanacağı bir bütçe yapılmıştır. Bu duyarlılığından dolayı da Sayın Bakanımıza bu insanlar adına çok teşekkür ediyorum.

Artık muhalefetin bile eleştirirken unuttuğu, gündemde olmayan, geçmiş bütçe eleştirilerinden birkaçını burada ifade etmek istiyorum. Bu bile bütçemizin ne kadar şeffaf, sosyal adaleti sağlayan ve herkesi kucaklayan bir bütçe olduğunu göstermektedir. AK PARTİ hükûmetleriyle birlikte sosyal devlet ilkesine daha uygun, halka hizmet için bütçeler yapılmıştır ve yapılmaya devam ediyor.

Bakın, geçmiş dönemlerdeki eleştirilerden birkaçı şöyle: IMF ipoteği altında hazırlanmış bu bütçenin içinde varoşların sorunlarının yer almadığı.

Yine, başka bir eleştiri: "Bu bütçe 3,5 milyonluk mutlu azınlığın ödemelerinin garanti belgesidir."

GARO PAYLAN (İstanbul) - Aynen öyle.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Geçmiş bütçeler için, bunun için...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Yine öyle.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Bir başka eleştiri: "Tamamen dolarize olan bir ekonomi ve Türk lirasının ortadan kalktığı bir ortamda bütçe yapma hakkımız da elimizden gidiyor."

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Aynen öyle.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - "Türkiye artık vergi geliriyle borç faizini bile ödeyemez durumda."

GARO PAYLAN (İstanbul) - Aynen öyle.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - "Bu bütçe kriz bütçesidir, borç ve faiz ödeme bütçesidir; millet için ise bir felaket bütçesidir."

GARO PAYLAN (İstanbul) - Aynen öyle.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - "Faiz harcamalarının, vergi gelirlerinin..."

GARO PAYLAN (İstanbul) - Aynen öyle.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Aynen öyle dediğinizi rakamlarla da teyit edelim. "...2000'de yüzde 77'si, 2001'de -vergi gelirleriyle faiz bile ödenmiyor- yüzde 104,5." Aynısı değil mi? Anlayışınız böyle.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Enflasyon da 70.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Devlet bütçesi artık sosyal ve ekonomik altyapıyla büyümenin değil, finans piyasalarına kaynak transferini yeniden düzenlemenin bir aracı hâline dönüşmüş durumdadır.

İşte bu eleştiriler geçmiş dönemde yapılırken bugün bu bütçeye baktığımızda bunların hiçbirini bu bütçe için söylememiz söz konusu bile değildir.

Bakınız, ekonomik ve parasal birlik sağlamayı arzulayan Avrupalıların, birliğe üye ülke ekonomilerdeki farklılıkların giderilebilmesi amacıyla belirledikleri Maastricht Kriterlerini hepimiz biliyoruz. Bu yakınlaşma kriterlerinin bazılarına bakacak olursak;

Üye ülkelerin bütçe açıklarının gayrisafi yurt içi hasıla oranının yüzde 3'ü geçmeyeceği ki Türkiye'de bu oran yüzde 1'dedir.

Üye devletlerin kamu borçlarının gayrisafi yurt içi hasılalarına oranı yüzde 60'ı geçmeyecektir. Bu oran Türkiye'de aşağı yukarı bütün Avrupa ülkelerinden ve dünyadaki birçok ülkeden çok daha azdır, yüzde 28,1'dir.

Toplulukta fiyat istikrarı bakımından en iyi performansa sahip üç ülkenin yıllık enflasyon oranları ortalaması ile bir üye ülkenin enflasyon oranı arasındaki fark da yüzde 1,5 puanı geçmeyecek. Yaklaşık yüzde 30'larda aldığımız enflasyon oranını yüzde 9'lara, tek haneli rakamlara kadar indirmeyi başardık.

Dolayısıyla AB'nin bütçe açıkları, kamu açıkları ve enflasyon oranı konusunda o dönemde belirlenmiş bu sert kriterlerini hepimiz biliyoruz.

Şimdi, bu kriterlere baktığımızda, bütçe açıkları sadece AB ve euro bölgesinde değil, küresel kriz sonrası dönemlerde gelişmiş ülkelerin tamamına yakınında yüksek seyretmiştir. Bu kriter genel olarak gelişmekte olan ülkelerde de bozulurken, ülkemiz dünyadan bu konuda pozitif olarak ayrılmıştır.

Sürdürülen mali disiplin ve etkin kamu borç yönetimiyle AB tanımlı brüt kamu borç yükü azaltılmış, net kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı azaltılmış, faiz harcamalarının vergi gelirlerine oranı düşürülmüş, borcun vade ve döviz kompozisyonunda önemli iyileştirmeler sağlanmış, bu arada uygulanan mali disiplinlerin kamu maliyesindeki kazanımlarının en net göstergesi de faiz oranlarındaki düşüş olmuştur. Bu da yine Türkiye'de bizim dönemimizde tek haneli rakamlara kadar gelmiştir.

Yine, bankacılık sektörüyle ilgili, ekonomik yapımıza önemli bir desteği bulunan bankacılık sektörümüz de -ifade etmek istersek- Eylül 2017 itibarıyla sektörde sermaye yeterliliği oranı yüzde 17,2'yle muadili ülkelere göre daha güçlüdür.

Sürdürülebilir bir kârlılıkla beslenen söz konusu güçlü sermaye yapısı sektörü gelecekte de şoklara karşı koruyabilecek niteliktedir. Eylül 2017 itibarıyla sektörün aktif kârlılığı yüzde 1,7; öz kaynak kârlılığı yüzde 16,53 olarak gerçekleşirken sektörün kullandırdığı krediler 2 trilyon TL'ye erişmiş, mevduat ve katılım fonları ise 1,6 trilyon TL düzeyindedir. Aynı dönemde sektörün toplam aktif büyüklüğü 3,1 trilyon -ki geçen sene 2,5 trilyon- seviyesine ulaşmıştır. Aynı dönemde kredi mevduat oranının TL olarak yüzde 150,9'a çıkması, etkin kaynak kullanımının göstergesi ve finansal derinleşmenin artması olarak değerlendirilmektedir.

İstanbul Finans Merkezi Projesi'nin önemli bir bileşenini faizsiz finansın geliştirilmesi oluşturmaktadır. Türkiye'de faaliyet gösteren faizsiz finans kuruluşlarının ve faizsiz finans hizmeti ihraç eden diğer kuruluşların faizsiz finans ilke ve esaslarına uygun olarak faaliyet ve gelişim göstermeleri sağlanacaktır. Yeni yasal çerçeveyle faizsiz finansın mevcut yüzde 5 olan payının yakın gelecekte yüzde 15'e çıkması öngörülmektedir.

Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri; önemli yapısal ekonomik reformlar için önerilerimiz ise iç tasarrufların arttırılmasına yönelik önlemlerin alınmaya devam etmesi, ekonomik büyümede iç tüketim ile ihracat konusunda dengeleme çabalarının devam etmesi, bireysel emekliliğinin teşvik edilmeye devam edilmesi. Bugün BES kapsamında 2017 yılı Ekim ayı itibarıyla toplam katılımcı sayısı 6 milyon 840 bin kişi olarak gerçekleşmiş, toplam fon büyüklüğü ise 9,6 milyar TL'lik devlet katkısı da dâhil 73,5 milyar TL'ye ulaşmıştır. Yurt içi tasarrufların artırılması ve tasarrufların daha üretken alanlarda değerlendirilmesi önemli. Bürokratik zorluklar en aza indirilmeli, finansa erişimi daha da kolaylaştırılmalı, faizleri sanayinin genel kârlılık ortalamasının altına çekmeliyiz. Ekonomik reformlar ve teşvikler bu doğrultuda derinleştirilmelidir.

Banka ve finans sistemimiz, özellikle kamu bankalarımız sanayicinin ve ihracatçının finansa erişimini kolaylaştıran daha fazla uygulamaları hızla devreye sokmalıdır. Kredi Garanti Fonu uygulaması hem banka sistemimiz hem de reel sektör için önemli bir kazanım, âdeta finansa ulaşım alanında bir devrimdir. Bu kazanımı kurumsallaştırarak derinleştirmek temel adımlardan biri olmalıdır.

Banka sistemimiz, geleneksel yaklaşımları temel alan mevduat bankacılığını aşarak yeni kaynaklara ulaşmalıdır. Menkul kıymetleştirme ve her alanda ikinci el piyasalarının oluşması ve derinleştirilmesi, gayrimenkul sektöründe yapısal finansal düzenlemeler ve bu alanda yeni kurumların oluşturulması temel reform programlarımızın en önemli hedefleri olmalıdır. Bu bağlamda, piyasa koşulları, daha düşük faiz, finansa daha kolay erişecek bir yatırım ortamını sağlamalıdır. Ekonominin dolar baskısından kurtulması ve dolarizasyonun tamamen ortadan kalkması için TL ve TL bazlı yatırım araçlarının güçlendirilmesi ve çeşitlendirilmesi...

Bütün bunlara bağlı olarak Türkiye, 2017 yılında yakaladığı büyümeyi 2018 yılında da daha da yukarı çekerek ekonomi politikasını ve buna bağlı stratejileri sosyal adalet anlayışı içerisinde yapılan, hazırlanan bu bütçeyle birlikte sürdürecektir.

Ben bu bütçeye emeği geçen tüm bürokrat arkadaşlara ve Sayın Bakanımızın başkanlığında bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum. Ülkemiz için hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Saygılar sunuyorum.