KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Maliye Bakanlığımızın ve diğer kamu kurumlarının değerli bürokratları, sayın basın mensubu meslektaşlarım; bütçe maratonunun son günündeyiz. Ben de bir kez daha hem Komisyondaki değerli milletvekili arkadaşlarımıza, başta Sayın Başkan olmak üzere hem Maliye Bakanlığı bürokratlarımıza, Sayıştayın, diğer kamu kurumlarının bürokratlarına teşekkür ediyorum. Hepimizin emeğine sağlık. İnşallah, ülkemize hayırlı uğurlu olsun bütçemiz.

Sayın Bakan, Adalet ve Kalkınma Partisinin 15'inci yılını doldurduğu iktidarı süresince yoksulun daha yoksul bırakıldığı, zenginin ise daha da zenginleştiği bir düzenin âdeta esiri olduk; dar gelirliyi, işçiyi, memuru, çiftçiyi açlık sınırına mahkûm ettik. Asgari ücretin vergi dışında bırakılmasına yönelik yıllardır yaptığımız önerileri bu Komisyonda da, Genel Kurulda da defalarca göz ardı ettiniz. Asgari ücretin Cumhuriyet Halk Partisinin taleplerinden çok daha düşük bir noktada seyrediyor olması ve bu olurken de asgari ücretliye değil asgari ücretliyi çalıştıran işverene teşvik verilmesi fakiri değil zengini koruduğunuz düzenin en somut tezahürü biçimindedir. Çok da geriye gitmeye gerek yok, 2016 yılında 433 dolar, daha bu yılın Mayıs ayında 393 dolar olan asgari ücret şu anda 355 dolar civarında seyretmekte. Döviz kurundaki bu oynaklık, ekonomik gücü olmayan yurttaşlarımızın üzerine daha fazla yük binmesine neden olmakta. İşte, bir yıl önce 3,20 Türk lirası düzeyinde olan dolar şu an 3,92 Türk lirası düzeyinde seyrediyor.

İktidarınız döneminde vergi yükünün katlandığı, sürekli vergi artışlarının yapıldığı ve bundan başka bir yol düşünülmediği görülmekte, yaşanmakta. Bu da aslında, iktidar etme anlayışınızı ve ekonomiye bakışınızı gösteren önemli bir gerçeklik. Az önce, asgari ücretten vergi alınmaması gerektiğini bir kez daha ifade etmiştim; yine, aynı şekilde, dolaylı vergilerin payının da vatandaşlarımızın üzerinde azaltılması gerekmekte.

Sayın Bakan, Anayasa'mızda da güvence altına alınan bir sosyal devlet olduğumuz gerçeği ne yazık ki 2018 bütçe tasarınıza bakıldığında görülememekte. Aynı biçimde, önümüzdeki tasarının ekonominin ve ülkenin en önemli sorun alanlarına merhem olmaktan uzak olduğu da aşikâr. İşte, işsizlik, gelir farkı adaletsizliği, yoksulluk gibi alanlarda bir çözüm önerilmemekte. İşsizliğin azaltılması ya da istihdamın artırılmasına yönelik bir önlem içermemekte. Savunma bütçesinin yüksek oranlarda artırıldığı ancak buna karşılık, eğitim, sağlık gibi alanlarda bütçe artışlarının istenen oranda olmadığı bir tasarıyla karşımızdasınız.

Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz ortada, demokrasi karnemiz Batı standartlarının çok gerisinde ve bu nedenle de ülkemize yatırım yapılabilirlik olanağı da giderek azalmakta. Türkiye, orta gelir tuzağına yakalanmıştı, şimdi bir de orta demokrasi tuzağının tam da içinde. İlginçtir, bu tespitler partinizin Genel Başkanı da olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından da bilinmekte ve paylaşılmakta. Gayrimeşru saydığımız 16 Nisan halk oylamasının sağladığı yetki çerçevesinde partinizin Genel Başkanlığına oturduğu olağanüstü kongrede kendisi bu tehlike için "Türkiye olarak ne orta gelir ne orta demokrasi tuzağına düşeceğiz. Yeni projelerle, yatırımlarla, reformlarla, ekonomik tedbirlerle orta gelir tuzağını bozacağız. 25 bin dolar millî gelir hedefine ulaşacağız. Hak ve özgürlüklerin standartlarını daha da yükselterek ileri demokrasi yolundaki yürüyüş sürdürülecek." ifadesini kullanmıştı. Ya Hükûmetiniz Genel Başkanınızın bu hedeflerini, talimatlarını dinlememekte ya da bu tespitleri hayata geçirebilecek bir iradeye sahip bulunmamakta Genel Başkanınız. Önümüzdeki bütçe tasarısı onun ifade ettiği orta gelir, orta demokrasi tuzağını aşacak rakamlara sahip bulunmamakta. Keza, ülkeyi orta demokrasi tuzağından koparmak bir yana burada defalarca konuştuğumuz otoriter bir düzenin, temel hak ve özgürlüklerin rahatça kullanılamadığı, gazetecilerin, milletvekillerinin cezaevinde tutulduğu bir yönetim tarzının tesis edilebilmesinin ve demokrasiden geriye gidişin köşe taşları döşenmekte. Ülkenin ekonomisinin OHAL rejimi altında ileriye gidebilmesi, demokrasimizin gelişebilmesi imkânsız. İşte bu yüzden OHAL'in kaldırılması gerektiğini ben de, diğer arkadaşlarım da defalarca ifade ediyoruz ve ifade etmekten de vazgeçmeyeceğiz. Türkiye'de OHAL rejimi altında bir hukuk güvenliği, yatırımcıyı rahatlatacak bir güven ortamının yaratılması imkânı yok. Durum böyle olunca, attığınız ya da atmayı tasarladığınız hiçbir adımın da maalesef faydası bulunmamakta. Bunu biz her gelen torba yasada konuşmaktayız ama maalesef hâlâ üç aylığına başlayan OHAL rejimi bir buçuk yılını doldurmuş bulunmakta. O nedenle, ekonomimizdeki ve demokrasimizdeki açıkları eş zamanlı kapatabilmemiz gerekmekte ancak iktidarınız bu açıkları kapatabilen değil daha da büyüten bir biçimde davranmaktaki ısrarını, inadını sürdürmekte.

Değinilen bir iki konuya ben de farklı vurgularla girmek istiyorum. Bunlardan birincisi, Bihlun Hanım da değindi az önce konuşmasında, burada biz Varlık Fonu'nu konuşmuştuk, geçen yıl çok büyük iddialarla, Türkiye'ye çağ atlatacak büyük yatırımları finanse edecek iddialarıyla Varlık Fonu oluşturulmuştu önce bu Komisyonda, arkasından Genel Kurulda milletvekillerinin takdiriyle. Denetimle ilgili, ilk aşamada, neredeyse hiçbir düzenleme yoktu hatırlarsınız, bizim itirazlarımızla 6'ncı madde şekillendirildi. Burada, bu maddede, oluşturulacak denetim raporlarının Meclis Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderileceğine yönelik bir düzenleme yer aldı. 6'ncı madde çok net: "Şirket, Şirket tarafından kurulacak diğer şirketler, Türkiye Varlık Fonu ve Türkiye Varlık Fonu bünyesinde kurulacak alt fonların bir önceki yıla ait mali tabloları ile faaliyetleri, her yıl ekim ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından, birinci ve ikinci fıkralar kapsamında hazırlanan ve Başbakanlık tarafından gönderilen denetim raporları üzerinden görüşülerek denetlenir." demekte. Biz kasım ayının sonundayız ve ortada bu yönde ne bir denetim raporu ne bir açıklama var elimizde ne de biz Varlık Fonu'nun ne yaptığını ne yapacağını biliyoruz. Sadece, işte, millî zenginliğimiz dediğimiz kurumlarımızın birçoğunun gece yarısı KHK'larıyla Varlık Fonu'na devredildiğini biliyoruz. Bir de, basında yer aldığı kadarıyla, büyük yatırımları finanse edeceği söylenen bu Varlık Fonu'nun Çin'den borç para aradığına ilişkin haberleri öğrenebiliyoruz. Varlık Fonu'nun hem denetim raporu konusunda hem de bundan sonra nasıl işleyeceği konusunda bizi bilgilendirmenizi rica edeceğim.

Diğer konu, 2006 yılında, kara paranın aklanmasının önlenmesi için vergi cenneti ülkelere eğer para transferi yapıldığı takdirde yüzde 30 oranında vergi alınması gerektiğine ilişkin bir düzenleme yapılmıştı ancak bu ülkelerin hangileri olduğu hâlâ belirlenebilmiş değil, yasal boşluk bulunmakta. Kamuoyunda "Paradise Papers" olarak bilinen belgeler çerçevesinde Sayın Başbakanın oğullarının Malta'da kurduğu şirketlerin de ortaya çıkmış olması, bugüne kadar bu ülkelerin açıklanmamış olması soru işaretleri doğurmakta. Buna ilişkin bir düzenleme gündeminizde mi? Bu konuyu, işte, bahsedilen Avrupa Birliği ECOFIN toplantısı sanırım, onlarla paylaştınız mı ya da sizin Reuters'a yaptığınız açıklamanın bununla da ilgisi var mı? Bu ülkelerin belirlenmemiş olması nedeniyle açığa çıkan vergi kaybı ne kadardır? Bu konuda kamuoyuna tatmin edici açıklamalar yaparsanız seviniriz.

Kur artışı nedeniyle Kamu Özel İşbirliği projelerinde ortaya çıkan bedel artışı nedir? Bu konuda bir projeksiyonunuz var mı?

Taşeron işçiler konusunda "Artık gelecek yıl kamu kadrosunda olacak taşeron işçiler." sözünü, müjdesini buradan bugün verebilir miyiz yoksa iddia edildiği gibi yine özel sözleşmeyle çalıştırılan yani yeni bir taşeron sistemi ismi değişerek devam mı edecek?

Bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum ben de.