| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı b) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı c) Türk Standartları Enstitüsü ç) Türk Patent ve Marka Kurumu d) Türk Patent Enstitüsü e) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu f) Türkiye Bilimler Akademisi g) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ğ) Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 06 .11.2017 |
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Komisyonun değerli üyeleri, Sayın Bakan, kıymetli bürokrat ve basın mensupları; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Bugün, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşmeler yapıyoruz 2018 yılı için.
Öncelikle, ifade etmek istediğim bir husus var: Sayın Müsteşarı tebrik ediyorum, otuz beş senelik arkadaşım Planlamadan, öncelikle tebrik ediyorum, başarılar diliyorum.
Şimdi, Sayın Bakanım, ben sizin konuşmanızda öncelikle şunu vurgulamak istiyorum: Hedefler bölümünde koyduğunuz on sene içinde imalat sanayinin ihracat içinde yüzde 15 paya sahip olmasını, bir hedef olarak algılıyorum. Hakikaten, bunu yapabilirseniz tebrik ederiz, bu olursa; inşallah Türkiye bunu başarır, daha iyisini de başarır, başarmak zorunda da; burası çok önemli. Ama, burada özellikle söylemek istediğim bir husus var. Bir ekonomide sürdürülebilir bir iktisadi büyümenin sağlanması ekonomik ve sosyal kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi için makro dengelerin öncelikle sağlıklı olması lazım.
Şimdi, Türkiye ekonomisinde tasarruf-yatırım dengesi arızalı, cari işlemler dengesi arızalı, finansman dengesi, bütçe dengesi arızalı; borç düzeyi ve fiyat istikrarı gibi makro hususlarda hassasiyetle durulması gereken hususlar var, bunlar da sıkıntılı. Bununla birlikte, büyüme oranı ve büyümenin kaynakları, yatırım, üretim, ihracat yapabilme ve yeterli istihdam oluşturabilme kapasitesi bir bütünlük içerisinde özenle ele alınması gereken temel konular. Bunu şunun için söylüyorum: Sizin konuşmanızda gerçekten yaptığınız icraatları sürenin imkân verdiği içinde ifade etmeye çalıştınız. Ama, burada ekonomik kırılganlıkları giderecek ve makro dengeleri destekleyecek nitelikle özellikle de yerli kaynakları kullanmak lazım. Bir kere, öncelikle, bizim ekonomik anlamda sanayicinin içinde bulunduğu bir ekonomik çevreyi dikkate almamız lazım, şartları dikkate almamız lazım.
Bizim konuşmalarımızın bir gün sonra hepsi tutanaklarda çıkıyor Sayın Bakanım, hiç zorlamayın, bizimki neticede bir şey.
Şimdi, 2012 yılı programı, bu bundan dört beş sene önce, devamlı olarak aynı metin yer aldı. Ben bunu her yerde okuduğum için bu metinden çıktı programın ve çıktığı için sanki bütün bu işler düzelmiş gibi oldu ama özellikle içinde bulunduğumuz ortamı bir kere tekrar Hükûmetin ağzından, Hükûmetin görüşüyle ifade etmek istiyorum: Sanayinin kredi maliyetlerinin yüksekliği -bu, o tarihten daha fazla yüksek şu anda- kayıt dışı ekonomi ve düşük fiyattan, ithalattan kaynaklanan haksız rekabet -bugün yine var- bürokrasinin fazlalığı, kamunun sağladığı bazı girdilerin fiyatlarının uluslararası fiyatlara göre yüksekliği, vergi oranlarındaki yükseklik gibi temel sorunlar devam ediyor. Vergi oranlarını şimdi yükselttik, Komisyondan geçti, aşağıda bir daha şimdi görüşülecek, kanun olarak çıkacak. Ayrıca teknoloji üretiminde yetersizlik, ileri teknoloji kullanımının hızlı yaygınlaştırılamaması; nitelikli iş gücü eksikliği, yüksek katma değerli ürünlerde sınırlı üretim kabiliyeti, tesislerin üretim ve yönetim yapılarında modernizasyon ihtiyacı, sanayinin kapasitesi ve potansiyeli konusunda yatırımcıların bilgiye erişimdeki zorluklar gibi genellikle yapısal nitelikteki sorunları devam ediyor. Bugün bu programdan çıksa da aynı olaylar vakıa.
Ben TOBB Genel Kurulunda Sayın Genel Başkanım adına bir konuşma yaptım, Sayın Ana Muhalefet Partisi Lideri ve Sayın Başbakan da bir konuşma yaptılar, orada ben zaman zaman Denizli Sanayi Odası Başkanının ifadelerini toparladım ve dile getirdim. O ne diyor? "Sekiz on seneden beri Denizli'de yeni bir fabrikanın temel atılması olmadı." diyor, "Yeni bir iş sahası, yeni bir fabrika Denizli'de maalesef açılmadı; dolayısıyla Denizli yerinde saymaya başladı." dedi. "Yeni yatırımlara heveslenilmediğini, yeni yatırımların içerisinde olunmadığını görüyoruz. Türk sanayicisi gibi Denizli sanayicisi de yatırımdan uzaklaştı. Sanayici, varlıklarını koruyabilmek için arsa spekülasyonları ve büyük bina rantları peşine düşmek durumunda kaldı. Yatırımın olmadığı bir ülkede istihdamın iyiye gitmesi beklenemez." diyor. "Büyümesini ihracata dayamış bir ülkenin yatırım olmadan, üretim kapasiteleri artmadan daha ileri gitmesi mümkün değil." diyor ve en sonunda da "Mevduat faizinin 14-15 olduğu ülkede kredinin yatırıma dönüştürülmesi için yüzde 20'lerin üzerindeki bir rakamla yatırım yapılamaz." diyor.
Şimdi, faizler düşükken de özel sektör yatırımlarında problemler vardı. Bunları ne yapmamız lazım? Düzeltmemiz lazım. Başta söylediğim olay, yani sağlıklı bir ekonomik ortamın, makro dengelerin biraz, tam olarak şey olmasa da yatırım yapma ortamını bize sağlaması lazım, öngörülebilir olması lazım. Şimdi, yarın bize yatırımın maliyetinin ne olacağını bilmeden yatırıma girecek bir iş adamının varlığından söz etmek mümkün değil. Otomobil meselesi, tebrik ediyorum, başarılar diliyorum. Eğer bunu Türkiye başarırsa hepimizin başarısı olur. Bunu özellikle de ifade etmek istiyorum ama buralarda hassas olan hususlara da dikkat etmek lazım.
Şimdi, bakın, Türkiye'de uygulanan ekonomi politikaları neticesinde imalat sanayi geri plana atıldı; rant odaklı inşaat, emlak sektörü, perakendecilik, hizmet sektörleri özendirildi; bu bir kere kesin. Sanayicimizin borçlarının toplam varlıkları içindeki payı 2016 yılında yüzde 60'lara yükseldi. Kârlılık ve öz kaynaklardaki azalma nedeniyle şirketler finansman sağlamak için daha fazla yabancı kaynak kullanmak zorunda kaldı. Bu durum tehlikeli bir hâl aldı; Hükûmet şimdi buna bir tedbir geliştirmeye çalışıyor, izlemeye çalışıyor, torba yasada Merkez Bankasına böyle bir yetki veriyoruz.
Bilançolarda biriken kur riski, reel kesim için belirsizliği artırmış, dış şoklara Türkiye'yi açık hâle getirmiş. Sanayicimiz son yıllarda hem faiz hem de kur artışından kaynaklanan zararlarını kapatabilmek için uğraşıyor. Finansal kesim dışındaki firmaların, varlıkları ile yükümlülükleri farkı yani net döviz pozisyon açığı 2002 yılında 6.5 milyar dolarken 2017 Ağustos ayı itibarıyla 212 milyar dolara yükselmiş. Artan döviz kuru, firma bilançolarını olumsuz etkilemiş, ithal girdideki kurdan kaynaklanan fiyat artışları ürün maliyetlerini artırmış, içeride fiyatları artırma baskısı yaratırken dış pazarda bu fiyatlarla rekabet güçleşmiş.
Şimdi, 2017 yılında millî gelir şimdiye kadar yüzde 5 büyüdü. İmalat sanayi üretim artışı da buna paralel 4,9. Millî gelirin içindeki payı yüzde 18,3'e çıkıyor. Ancak temmuz ayı itibarıyla sanayi sektörü istihdamının toplam istihdam içindeki payında artış gerçekleşmemiş, yüzde 19'dan daha aşağı düşmüş. Özellikle, ifade etmek istediğim bir husus var Sayın Bakan: TÜİK tarafından sanayi üretim endeksi verilerine göre 2016 yılında sanayi üretimi yüzde 1,8 artıyor. Sanayi üretimi yüzde 1,8 artarken sanayideki katma değer artışının yani sanayi büyümesindeki artışın yüzde 4,2 olarak açıklanması izaha muhtaç, burada bir problem gözüküyor.
Bunun dışında, Türk sanayisindeki temel sektörlerin önemli bir bölümünün yüksek oranda ithal ara malı ve yatırım malına bağımlı hâle geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Yapmış oldukları ihracatın ülkemize bıraktığı katma değeri düşük oluyor. Türk sanayisinin ithalata bağımlılığı giderek artıyor. 2017 yılında imalat sanayi ithalatı toplam ithalatın yaklaşık yüzde 82'sini oluşturuyor. İhracatın yerli girdi ve teknoloji yoğunluğu maalesef dünyanın çok gerisinde. İmalat sanayi ihracatının, ihracatın üçte 2'si orta altı ve düşük teknolojili. İmalat sanayi yatırımlarının yüksek teknoloji ürünlerinin payı 2003 yılında yüzde 6,5; 2016 yılında yüzde 3,5'a gerilemiş. Bu oranın, gelişmiş ülkelerde, dünya ortalaması yüzde 24. İmalat sanayinin ihracat artışı 2015 ve 2016 yıllarında negatif, 2017 yılında yüzde 10 artış görülüyor. İthalatta benzer trend var, 2015, 2016 negatif; 2017'de de yine artış görülüyor. Yani ne kadar ithalat yapıyoruz, o kadar ihracat yapıyoruz. O kadar ihracat yaptığımız konusunda da endişelerim var, biraz sonra geleceğim özellikle bir hususa.
2018 Programı'nda "Hedefler" başlığında "İmalat sanayinde yapısal dönüşüm" diyor,, orta vadeli programda da aynı şeyi söylüyorsunuz, doğal. Şimdi, bu yıl değil on dört yıldır aynı şeyler söyleniyor. Ancak bakıyoruz, bu belgelerde -takdir ettiğimiz yönleri de söylüyoruz ama- yapısal dönüşümü gerçekleştirecek bir şey gördüğümü söylemem mümkün değil. İsterseniz 2018'de alacağınız tedbirleri burada sıralayalım, bunların hangisi evvelemirde Türk sanayisinin ithalat bağımlılığını azaltacak, dolayısıyla katma değer üretimini artıracak, bunu bir ifade edelim: "Kamu alımlarında yenilik." Yerlileşme ve teknoloji kriteri getireceksiniz; güzel, şimdiye kadar zaten olması gerekendi. Geçen yıl yaptığınız üretim reformu torba düzenlemesinde, sanayici, kamu alımlarında yüzde 25 fiyat avantajı bekliyordu; siz bunu yüzde 15'e çektiniz, biraz önce de ifade ettiniz. "Piyasa gözetim ve denetimi;" burada ancak kalitesiz, ucuz ithalatı önleyebilirsiniz piyasa denetimiyle. Tüketime yönelik tedbirler nihayetinde bunlar. "Sanayinin dijital dönüşümü yol haritası" diyorsunuz. "OSB'lerde tasarım ve dijital dönüşüm" diyorsunuz. Bu torba yasada OSB'lere mera alanlarını tahsis ettik, boşalttıkları yerlerde inşaat yapılmaz, hayvancılığın hâli zaten meydanda, onu görüştük. Hangi tarafa kayarsanız kayın problem büyümüş vaziyette. Biz ancak ileriye yönelik bakmaktan ziyade problem çözmeye yöneliyoruz. Problem çözmeye yöneldiğiniz zaman -ki çözülmesi lazım- ileriye yönelik gelişmeleri dikkate almamız biraz zor.
Şimdi, burada güzel bir şey söylemişsiniz "Ulusal yaşam döngüsü değerlendirmesi" diyorsunuz programda. Bunlar hakikaten kulağa çok hoş geliyor Sayın Bakanım, bunların entelektüel cazibesi de çok yüksek baktığınız zaman, "Politika ve tedbirler." Şimdi, bu üretim reformunu getirdiniz -siz de takdir ediyorsunuz, hatta sizin moralinizi de bozdu diye düşündüm ben, üzüldüm de- orada tek konuşulan şey zeytinlik meselesiydi. Hâlbuki, olay sanayinin olayı, burada genel olarak gündeme taşınan şey zeytinlik meselesi oldu. Kamuoyuna üretim reformu olarak tanıtıldı. Böyle olunca, akla, mevcut üretim ve sanayi yapısını ıslah eden, dönüştüren, üretim dostu hâle getiren, üretim süreçlerini planlayan, dönüştüren, dışa bağımlılığı azaltan, katma değer üretimi ve ihracatı teşvik eden bir yol haritası geliyor. Üretkenlik, katma değer artışı, ileri teknoloji, markalaşma; bütün bunları dikkate almamız gerekiyor. Uluslararası rekabet gücünün artırılması adına çözümler, stratejiler içermesi lazım. Bunlar yine başka bir zamana kaldı gibi geliyor.
Bir de sektörel stratejileriniz var: Makine Sektörü Strateji Belgesi, Demir-Çelik ve Demir Dışı Metaller Sektörü Strateji Belgesi, Kimya Sektörü Strateji Belgesi, Elektrik ve Elektronik Strateji Belgesi; otomotiv için aynı, tekstil için aynı. Özellikle demir çelikte geçtiğimiz günlerde yoğun tartışması yapılan olayda, ben, Sayın Genel Sekreterin neler çektiğini biliyorum. Zaman zaman açar konuşurduk genel anlamıyla; bir tarafta Hükûmet, bir tarafta muhalefet, bir tarafta iş adamları; gerçekten sıkıntılı bir alan vardı.
Bir de özellikle benim şu anda üzerinde hassasiyetle durmak istediğim bir şey var Sayın Bakanım, belki rakamları vereceğim ama bu rakamların hakikaten kamuoyuyla paylaşılıp tartışılması lazım. Burada ne var? Sizlerin çok iyi bildiği dâhilde işleme rejimi kapsamı var. Dâhilde işleme rejimi oranı 2002 yılında yüzde 18'di, şu anda gerçekten toplam ihracatın yüzde 45'i bu alandan gidiyor. Sayın Bakanım, emin olun çok üzüldüğüm bir şey var: Altında, ilk atamalarında imzası olan insanlar "Şu rakamları bana verin." dediğimde -bunu zaten Bakanlığın internet sitesinden aldılar- resmî yazı istiyorlar. Yani orada da biz yetkili olduk yani, biliyoruz, rakamları istediğimiz zaman da temin edeceğimizi biliyorlar. Şimdi, burada, Türk sanayisini hakikaten batırma durumuna geldi bu olay, bunun üzerinde bir durmamız lazım. Bakın, dâhilde işleme rejimi kapsamında yapılan ithalatın ihracat içindeki payı: Bilgisayar ve elektronik ürünlerinde yüzde 67,7. Yanlış söylüyorsam "Yanlış söylüyorsunuz. " veya "Yalan." desin birisi veyahut da "Bu rakam, bu." desin. Bunu da bilmiyoruz. Şimdi, ana metal sanayisinde yüzde 60,7; temel eczacılık ve malzemeler sektöründe yüzde 59,3; ulaşım araçlarının imalatında yüzde 47,7; ticari ve ağır vasıta üretiminde yüzde 43,2. Bunlar çok yüksek oranlarda. Eğer ithalat yapamazsak, sıkıştığımız anda zaten ihracat da mümkün değil.
Türk sanayisinin bir diğer sıkıntısı, artık içerideki tüketim için de ara mal imalat sanayisine ara malı temin etmek zorunda kalmamız. Bu, gerçekten sıkıntılı bir hâl. Şimdi, dâhilde işleme rejimi kapsamında yapılan ithalat, sektörün toplam ithalatının neredeyse yarısı hâline gelmiş. Bununla ilgili ben araştırma önergesi de verdim. Gelin, şuna bir bakalım yani baktığımız zaman Hükûmet bundan ne zarar görecek? Bir komisyon kursak, Türk sanayisinin en önemli meselesini otursak konuşsak, uzmanlarını çağırsak, "İleride ne olur?" desek ne olur sanki? Yani hakikaten ileriye yönelik bir şeyden ziyade, biz, özellikle ihracatçıların sıkıştığı alanlarda problem çözmeye yönelik bir şey yapıyoruz. İleride ne yapacağız? Peki, bu problemi çözdük, yeni yatırım olmadığı zaman ne yapacağız? Geçmiş dönem çeyrekleri itibarıyla bakın millî gelirdeki gelişmelere, yatırıma, hepsi negatif özel sektör yatırımları. E, buna da bir bakmamız lazım. Bu yatırım olmazsa ileriye yönelik ne yapacağız? İhracatın birim değeri 2016'da 1,75 dolar, 2014'te 1,98 dolardı. Bu, gelişmiş ülkelerde 4-6 dolar arası. Şimdi "Bizde 3 doların üstüne çıkaracağız." diyoruz. Tekstil ülkesiyiz, tekstilde kilogram ihracatımız ortalama 5 dolar civarında. İleri tekstil ürünlerine bakıyoruz; İtalya'da, İspanya'da bu, 115 dolar. Sanayide alınacak ciddi tedbirlerle ancak bu olabilir.
Şimdi, Sayın Bakanım, Gümrük ve Ticaret Bakanlığının ekim ayı rakamlarına bakıyoruz... Burada da rakam açıklanırken Hükûmetin de bu konuda biraz samimi olması lazım. Neden diyorum? Şimdi, bakıyorsunuz ihracat ekim ayında son on yılın ekim ayının en yüksek ihracatı olmuş. İyi de bir ay öncekine baktığınız zaman yüzde 85 artmış dış ticaret açığı. Şimdi, iyi gibi gösterirsek bu, Hükûmetin ve Türkiye'nin avantajına değil. Tedbir almada da sıkıntı çekiyoruz. O zaman, Türkiye'nin geleceğine iyilik yapmıyoruz. Ekim ayında ihracat yüzde 9 artıyor ama dış ticaret açığı yüzde 74,5 artıyor, eylül ayında yüzde 85'ti bu. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 75'ten bu yıl ekim ayında yüzde 65'e gerilemiş, eylül ayında yüzde 59'du. Bu manzaraların bütün hepimizi; iktidarı, muhalefeti, sanayicisi, hepimizi rahatsız etmiş olması lazım.
Şimdi, hep rekordan bahsetmek... İşte, TİM'in bir yerde ihracat artarken her ay ülkenin çeşitli illerinde bunu açıklaması iyiyken şimdi de bir açıklasınlar, bir görelim. Yani bu da önemli, bir tedbir alalım. Şimdi, burada, tabii, devlet ciddiyetiyle hareket edersek sizler de, bizler de, ülkemiz de bundan fayda görür.
Diğer taraftan KOBİ'lere bakıyoruz. Şimdi, KOBİ'lerde finansman: 2010 yılında 125 milyar lira olan KOBİ'lerin kredileri -yanlışım varsa lütfen düzeltin- 2017 yılında yaklaşık 500 milyara ulaşıyor. Şimdi, hızla artıyor takibe düşen krediler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(Oturum Başkanlığına Başkan Vekili Mehmet Şükrü Erdinç geçti)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ayhan.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Takipteki kredi oranı toplam takipteki kredilerin üzerinde. Mevcut borç sorunu çözümlenirken bir yandan gelir artışı sağlayacak program uygulamaya konulmalı, diğer yandan finansal farkındalık ve alınacak makroihtiyati tedbirler tekrar borç tuzağına düşülmesini engellemeli.
AR-GE'yle ilgili falan da söyleyeceğim birtakım şeyler vardı, strateji belgenizde. Bunu, Sanayi Bakanlığıyla ilgili konuşmalarımda, gerek Genel Kurulda gerek bütçeyle ilgili, diğer kanunlarla ilgili hususlarda onları detaylı bir şekilde ele aldık, onun için onları fazla şey yapmayacağım ama bu sefer Bakanlığın bütçesinin rakamlarına baktım. Orada, başlangıç ödenekleri ile harcama arasında bir düzelme var. Ben daha önce Sayın Bakana "Bu, savaş bütçesi gibi." bir şey söylemiştim; hakikaten sonra gitti Millî Savunma Bakanı oldu, şimdi Başbakan Yardımcısı. Burada bazı hususlara da baktığımız zaman, yine diğer kurumların bütçelerinde -belki yanıma almadım ama- başlangıç ödenekleriyle... Mesela, şimdi, bakıyoruz Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığının 2016 yılı başlangıç ödeneğine, harcaması başlangıç ödeneğinin yüzde 63 altında. E, öbür taraftan bakıyoruz, harcamanın çok üstüne çıkmış, yaklaşık o da yüzde 70'ler civarında, 2017 yılı başlangıç ödeneği 2016 yılı harcamasının üstünde. E, diğer taraftan, başlangıç ödeneği 2017'ye baktığımız zaman, 2018'in bütçe teklifinde yüzde 51'lik bir artış var. Bunların olmasına da bir şey demiyoruz yani ödenek artışı falan güzel şeyler ama bunların bize ne getireceğine de bir bakmamız lazım, bunu çok iyi incelememiz lazım. Diğer kurumlarda da -bütçelerin detayına girmek istemiyorum- benzer şekilde gelişmeler var.
Ben hakikaten bu işin ciddiyetle ele alınması gerektiğine inanıyorum. Bu, sanayi stratejisini falan hakikaten ciddi olarak gözden geçirelim, Türkiye Büyük Millet Meclisine de getirelim, kimi çağıracaksak çağıralım, ileriye yönelik önümüze de bir perspektif koyalım ve bu işi götürelim. Yani sadece bunu stratejiye yazdık, işte "Orta Asya'nın, Ön Asya'nın şunu olacağız, bunu olacağız ."demekle... Güzel ama bunun rakamsal alt bazına bir bakmak lazım, yapabilir miyiz, yapamaz mıyız, neler yapmak lazım, stratejik sektörler mi seçeceğiz, değil mi? Bütün bunlarda herkesin söylediği aynı doğrular var, dolayısıyla onlarda birleşmek mümkün. Ben şimdiden -fazla da uzatmak istemiyorum- bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.