KOMİSYON KONUŞMASI

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bu teklifte birçok konuyu görüştük, hepsi önemli söylediklerimizin kuşkusuz ama en önemli maddelerin başında belki de bu geliyor. Bakın, Yüksek Seçim Kurulunu konuşuyoruz. Yüksek Seçim Kurulunu konuşmak demek seçimlerin güvenliğini konuşmak demektir. Seçimlerin güvenliğini konuşmak demek milletin iradesinin güvence altında olup olmadığını konuşmak demektir. O zaman samimiyetle bakacağız meseleye yani mesele, konjonktürel olarak bir döneme, bir seçim dönemine, bir iktidar dönemine bağlı bir iş değil. Partiler gelir geçer, bizler gelir geçeriz, dün birileri vardı, bugün siz varsınız, biz varız, yarın başkaları olur, yeni partiler kurulur, iktidarlar değişir, muhalefetler değişir ama milletin iradesini zafiyete uğratacak uygulamaları biz yasal düzenlemeleri yaparken fark edip değiştirmezsek ya da kasten, bugün konjonktür gereği işime yarıyor diye yaparsak bu millete, memlekete en büyük kötülüğü yaparız. Bu ülkede en ciddi çatışma ve tartışmalar seçimle ilgili sorunların üzerinden ortaya çıkmıştır.

Bakın, yakın zamanda bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. Her ağzımızı açtığımızda haklı olarak, haklı bir duyarlılıkla 15 Temmuz darbe girişiminden bahsediyoruz. Bir çetenin devletin içerisine nasıl yerleştirildiğini unutmayalım, hatırlayalım. Bunu bir siyaset polemiği olarak söylemiyorum. Kimin nereye nasıl yerleştirdiğiyle meşgul değilim, yöntemle meşgulüm. Bakın, bu sözlü sınav tartışmaları uzun zaman kamu kurumlarının çeşitli yerlerinde çok yoğun biçimde tartışıldı, dönemin Danıştayı bu konuda sözlü sınavların kayıt altına alınması gerektiği konusunda kararlar verdi, buna rağmen o kararları ortadan kaldırmak üzere dönemin iktidarı yeni uygulamalar ve düzenlemeler getirdi. Sonuçta, o sözlü sınav meselesiyle ilgili bertaraf edilen yollardan geçenlerin devletin nerelerine yükseldiğini gördük, sonra onlar 15 Temmuzda bomba, füze, silah olarak, mermi olarak millete geri döndü. Ha, sonra "Tek başına yazılı sınav güvence mi canım, yazılı sınavda da işte soru çaldılar." diyebilirsiniz, o da bir problem, doğru ama onun yöntemi, daha zayıf olan, daha keyfî uygulama imkânı olan, denetime kapalı bir sözlü sınavı getirmek değil ki yazılı sınavı daha güvenli hâle getirecek objektif kriterleri yerleştirmek.

Bakın, seçim güvenliği söz konusuysa iki önemli mesele var bu maddede problem, ciddi zafiyet yaratan: Birisi, personel güvencesi. Yüksek Seçim Kurulunda çalışan ve özellikle de seçim kurullarında çalışan, sandığı emanet ettiğimiz, milletin oyunu emanet ettiğimiz, milletin iradesini emanet ettiğimiz görevlilerin kendi durumlarıyla ilgili kaygıları olduğu sürece seçim güvenliği tereddüt içerisine düşer. Niye güvenceli hâle getirmekten kaçınıyoruz? Niye tedirgin edecek pozisyonda tutmayı bir yarar gibi görüyoruz? Bugün bizim işimize yarayabilir ama yarın bir başkası başka şekilde kullanır. Şimdi, niye söylüyorum? Personel güvencesi... Bakın, 10'uncu maddenin (6)'ncı ve (9)'uncu fıkraları açık biçimde kurum personelinin güvensiz bir çalışma ortamında olmasını sağlayan düzenlemeler.

Ne diyor (6)'ncı fıkra? Doğrudan siyasi iradeye teslim etmiş, kim olursa olsun, Kurul personeli, Adalet Bakanlığının talimatıyla Bakanlık merkez ve taşra teşkilat kadrolarına atanabilir. Yani düşünün, bu pozisyon altındaki bir personel ne kadar objektif ve rahat hareket edebilir? Şimdi, şunu diyebilirsiniz: "Ya, mevcutta da böyle zaten." E, bu denebilir. İyi de yeni bir şey yapıyoruz, yeniyi yaparken mevcuttaki hastalıkları giderip düzeltme imkânı varken niye bunları düzelterek yürümüyoruz, güvenceli bir sistemi kurmuyoruz da "Mevcutta da var zaten." Yani o zaman hiç yapmayalım yeni bir düzenleme, mevcutta yürüyor zaten, bugüne kadar seçimler böyle bir kanunla yürümedi ki. 298'in içinde bazı maddeler vardı, mevzuata serpiştirilmiş maddeler vardı, öyle yürümeye devam edelim o zaman.

(9)'uncu fıkra aynı şekilde, aynı problem yani "İlçe seçim kurulu başkanı, ihtiyaç duyulması hâlinde adalet hizmetlerinde kadrolarına uygun görevlerde geçici olarak çalıştırılmasına müsaade edebilir." Yani diken üstünde bir kurum personeli yaratıyoruz. Buradan sağlıklı bir seçim sürecini oluşturmak zordur arkadaşlar. "İmkânsızdır." demiyorum yani her zaman en kötü düzenlemelerde bile iyi şeyler yapmak mümkün olabilir ama zordur. Biz madem yeni yapı oluşturuyoruz, bunları dikkate alarak yapalım. Nitekim, Sayın Adalet Bakanı, sanıyorum ilk toplantıda "Bizim Bakanlık olarak 6 ve 9'uncu fıkrayla ilgili böyle bir talebimiz yok Bakanlık olarak." demişti yanlış hatırlamıyorsam; kayıtlardan, arkadaşların açıklamalarından bildiğim, o toplantıya katılamamıştım ben. Şimdi, hâl böyleyken niye ısrarla biz bu maddeleri çıkarmıyoruz? Bu sebeple, (6) ve (9)'uncu fıkralar çıkarılsın. diyoruz. Tam tersine, sistem aksamaz, daha güvenceli bir hâle gelir.

Bir başka konu, objektif atama kriterleri. Biraz önce söyledim, sözlü sınav meselesinde. Objektif atama kriterlerini koyarsanız seçim güvenliğini daha ciddi, güçlü hâle getirirsiniz. Personel atanırken, objektif kriterlerle ilgili güzel şeyler konmuş yani eğitimle ilgili, vesaire, bunlar güzel, takdire şayan şeyler ama yani bu yeterli değil.

Şimdi, sözlü sınavla ilgili başta söyledim konuşmamın başında, çok tartışılan bir konuydu. Yani niye ısrarla (3)'üncü ve (5)'inci fıkralarda sözlü sınavı ısrarla sokuşturuyoruz? Arkadaşlar, hepimiz çok iyi biliyoruz ki bütün kamu personeli alımlarında ve atamalarında sözlü sınav torpilin öbür adıdır. Hiç kendimizi aldatmayalım, çok açık, çarpıcı olsun diye bu ifadeyi kullanıyorum. Sözlü sınav, torpilin ve siyasi kayırmanın öbür adıdır. İktidarda kim olursa olsun, AK PARTİ'ye mahsus değil söylediğim, AK PARTİ olur, başkası olur, kim olursa olsun. Ya, devlet sistemiyle ilgili yeni bir düzen kuruyoruz, burada kurumsal bir düzenleme yapıyoruz; elimizde bu fırsat varken niye sokuşturuyoruz? Yani Allah aşkına, 3 seçim müdürünü, 5 seçim müdürünü dört yıllık iktidar döneminde bir sefer, üç sefer atayacağım diye bu milletin iradesine bu kötülüğü yapmak niye? Bir düşünelim, ciddi ciddi düşünelim.

Bakın, ne güzel, uyumlu bir şeyleri konuşuyoruz, değiştirebilme imkânımız var. Şurada hiçbir maddede bu kadar konuşmadık. Niye konuşmadık? O olur, bu olur ama bu ciddi bir mesele. Bunu bir kere daha düşünmekte fayda var. Laf olsun diye söylemiyoruz söylediklerimizi.

Şimdi, (5)'inci fıkrada aynı şekilde... Hatta (5)'inci fıkrada sözlü sınav yine getirilmiş. Ya yazılı neyimize yetmiyor? Yazılının kriterlerini objektif hâle getirelim. İşte "Bir de sözlüden bakalım, konuşabiliyor muymuş, konuşamıyor muymuş?" Kimse kimseyi kandırmasın, yazılıda yapamayan sözlüde konuşacakmış, iyi konuşacakmış da ayıracakmışız. Böyle bir tablo olmadığını hepimiz biliyoruz.

Ha başka bir şey daha konmuş, "Sözlü ve gerektiğinde uygulamalı" demiş (5)'inci fıkrada. Ben merak ediyorum, Allah için, hem YSK temsilcilerine hem milletvekili arkadaşlarımıza yani nasıl yapacaklar? Uygulamayı nasıl yapacağız arkadaşlar? Ben oraya gelsem, seçecek olsam o kurulda uygulamayı nasıl yapacağım? Sandık koyup da sandığa nasıl oy attırdığına mı bakacağım? Tutanağı nasıl doldurduğuna mı bakacağım? Yapmayın, burada böyle bir niyet olmadığını biliyoruz. "Bunu hazırlayanlar kötü niyetlidir." diye bir ön yargıyla söylemiyorum bunları ama bu, kötü niyete kapı açar. Tartışmayı doğru yerden yürütelim; onun için (3) ve (5)'inci fıkralar, bu çerçevede sözlü sınava ilişkin bölümlerinin çıkarılması gerekir, yazılı sınav objektif kriterdir. İyi kurallarını koyarsınız, yönetmelik yetkisi verilecek, yönetmelikte daha böyle ayrıntılı, düzenli işler yaparsınız.

Bakın, FETÖ çetesinin devlete yerleşmesini unutmayalım. Bir kere daha hata yapmayalım, "Yaptık." demeyelim. Yani mahkeme kadıya mülk değil, her gün aynı yapı olmayacak. Şimdi söyleniyor, "Başka cemaatler ve tarikatlar devlet içerisinde örgütleniyor." diye. Cemaat ve tarikat olmayabilir, başka yapı olabilir, başka inisiyatifler olabilir. Bunlara bu boşlukları niye verelim? Niye bunlar gelsinler de bu şekliyle önümüzdeki süreçte seçim gibi bir temel meselede bunları yapsınlar? "Bir tecrübe var, bu tecrübeyi değerlendirelim." diyoruz. Çırpınmamız, çabamız bundan dolayıdır, başka bir şeyden dolayı değil.

Şimdi, gelelim kurumsal hafıza meselesine. Bakın arkadaşlar, kurumlar, kanunlarla tek başına yürümez. Bir söz vardır, hukuk fakültesinde okumuş bütün arkadaşlar bunu bilirler, unutmazlar, çok da güzel bir sözdür: "En iyi kanunlar kötü uygulayıcıların elinde çok kötü sonuçlar verir; en kötü kanunlar iyi uygulayıcıların elinde iyi sonuçlar verir." Niye söylüyorum bunu? Kurumsal hafızayla ilişkilendirmek için. Kurumsal hafıza, ne kadar kötü düzenlemeniz olursa olsun, eğer bir yapıda kadrolar... Devlet geleneği deriz biz buna, devlet tecrübesi deriz, devlet birikimi deriz, bürokrasinin öyle bir özelliği vardır, çatırdama dönemlerinde bile o refleks, o gelenek derleyici, toparlayıcıdır. Kanunları gerekirse daha farklı yorumlar ve yeniden bir yol açar, bir kapı açar. Yaşadık bunu geçmişteki krizlerde. O küçümsediğimiz, yok saydığımız, alışılmış kurumsal hafıza devletin içerisinde yeni çıkış yolları buldu, bütün tarihimizde böyle olmuştur; Cumhuriyet tarihinde de böyle olmuştur, Osmanlı tarihinde de böyle olmuştur, Selçuklu tarihinde de böyle olmuştur. Bu bir kurumsal hafızadır, bu birikimi yok ederek bir yere varamayız. Söylemek istediğimiz bu, hamaset değil.

Nedir buradaki birikim? Buradaki birikim... Bugüne kadar böyle bir kanun var mıydı? Yoktu. Bugüne kadar kaç tane seçim yaptık? Birçok seçim yaptık. Çok tartışılmıştır seçimler ama son seçim şöyle tartışıldı, önceki seçim böyle tartışıldı; hepsini koydum bir kenara, ne olursa olsun, bu memlekette seçimle gelinen ve seçimle gidilen bir siyaset ilişkisinin olduğu bilinir. Kimler yaptı bunu? Bunu, işte o kurumsal hafıza yaptı. Şimdi, biz bir seferde bu birikimi yok etmek istiyoruz. Geçmişte benzerleri yapıldı ama hadi geçmişte yaşanan bir şeyler vardı. Bir kriz yaşandı, o krizi aşmak için benzeri önlemler alındı; hadi ona katılırız, katılmayız, tartışırız, burası değil yeri ama hadi onun öyle bir şeyi vardı, burada öyle bir şey de yok arkadaşlar. Hiç kimse Yüksek Seçim Kurulu... Seçim kurullarında, ilçe seçim kurullarında böyle bir çetenin hâkim olduğu ve seçimlerin bu çerçevede sıkıntıya girdiğini söylemiyor. Tam tersine, bunun yolları var, öyle bir şey varsa zaten önlem alınıyor.

O yüzden diyoruz ki: Bakın, bu (7)'nci fıkrada kurumsal hafızayı yok etmeyelim. Altı yıl meselesine, prensip olarak süreye itirazımız yok, bir süre konur. Seçim kurullarında, bir bölgede o bölgenin halkıyla haşır neşir olarak bir süre sonra objektifliğini, tarafsızlığı yitirecek görevlilerin ortaya çıkması muhtemeldir, böyle bir problemi biliyoruz. Bunlarla ilgili önlem alınmasına karşı değiliz ama bir geçiş dönemi olması lazım. Altı yıllık süreye itirazım yok. (7)'nci fıkrayla ilgili meseleyi şunun için böyle uzun anlattım. 12'nci maddenin (8)'inci fıkrasıyla ilgili bir değişiklik önergemiz olacak. Bu çerçevede, orada tekrar uzun uzun bunu belki anlatmayacağım. Bu kurumsal hafızayı ortadan kaldırmaya dönük, bundan sonrasına ilişkin düzenlemede bir mantalite görüyoruz, bir bakış açısı görüyoruz ve bu, sıkıntı.

Biz mevcut kadroyu, bu (7)'nci fıkra bu şekliyle kalabilir, değişiklik teklifimizde bununla ilgili bir değişiklik önergesi yok ama buradaki bu altı yıl gibi bir süreyi koyarken 12'nci maddenin (8)'inci fıkrasındaki düzenleme sırasında, bunların mevcut yapıyı mağdur etmeyeceği uygulamaya dikkat etmemiz lazım. Kurumsal hafızayı yok edersek... Ne zaman seçim olacağı belli mi arkadaşlar? Herkes bir şey söylüyor, yarın olur, üç gün sonra olur, beş gün sonra olur, Parlamentonun iradesidir; çıkar der ki "Şu zaman yapacağım." Yani biz şimdi mevcut yapıyı tarumar ederek... Emin olun, bakın Ömer Süha Aldan Bey, Muğla Milletvekili başlangıçta bir konuşma yaptı, çok önemli bir şeye işaret etti. Bugün mahkemelerde verilen kararlar konusunda -ben siyasi boyutunu bir tarafa bırakıyorum ama- kararların hukukiliği noktasında teknik anlamda ciddi problemler ortaya çıktığını avukat arkadaşlar biliyorlar mesleği icra eden. Niye? Çünkü ciddi bir tahribat yaşandı.

Bu hafızaya dikkat edelim diyoruz. Bu çerçevede -daha uzun anlatmayacağım, arkadaşlar da söyledi- teklifimizin, değişiklik önergemizin bu çerçevede ele alınarak kabul edilmesini talep ediyoruz.

Teşekkür ederim.