| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı b) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı c) Türk Standartları Enstitüsü ç) Türk Patent ve Marka Kurumu d) Türk Patent Enstitüsü e) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu f) Türkiye Bilimler Akademisi g) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ğ) Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 06 .11.2017 |
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Teşekkür ediyorum, Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Komisyonun değerli üyeleri, Sayın Bakan, Bakan Yardımcısı, değerli bürokratlar ve basının değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bugün Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının tarihçesine şöyle bir baktım, şöyle bir tablo çıkıyor: Nafia Nezareti
1848 -Türkiye'nin en eski bakanlığıdır bu- Nafia Vekaleti 1920-1928, Bayındırlık Bakanlığı 1928-1983, İmar ve İskan Bakanlığı
1958-1983, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı 1983-2011. Belki biraz daha detaya girecektim ama Sayın Bakanım, başkanlar bizim konuşma şeyimizi biraz kısıtlayacaklar. Sizin konuşma planınız çerçevesinde de gitmeyi düşünüyordum, Çevre ve Şehircilik, Tapu Kadastro ama şimdi, doğrudan şehirciliğe biraz girmek istiyorum. Çünkü elimdeki rakamları hakikaten -pek yakından takip edenin olduğu kanaatinde değilim ama -Komisyonla da paylaşmak istiyorum.
Şimdi, Sayın Bakanım, nereden bakarsanız bakın, bir ekonomide eğer kaynak varsa, sürdürülebilir bir iktisadi büyüme sağlayacaksanız, ekonomik ve sosyal kalkınmayı gerçekleştirecekseniz öncelikle makro dengelerinizin yerli yerine oturması lazım. Türkiye'de bu, şu anda yok. Dolayısıyla, siz ne kadar iyi niyetli olursanız olun, Bakanlık olarak ne kadar çalışırsanız çalışın, ne kadar iyi niyetle çalışırsanız çalışın, bu genel durumda çok farklılaşmanın mümkün olacağı kanaatinde değilim.
Ben Konut Müsteşarlığı da yaptım, aşağı yukarı 2002'den bu yana -daha öncesine, çok gerilere kadar da gitti ama- il bazında, TR12 bölge bazında inşaat yapı, inşaat ruhsatı, yapı kullanım izni, metrekare maliyeti, metrekare değeri, ne varsa hepsini takip eden bir insanım. Artık 2015'ten sonra da bu detaya pek girmemeye başladım ama elimdeki şeyleri sizlerle genel olarak paylaşmak istiyorum.
Şimdi, inşaat ruhsatı 2002'de Sayın Bakanım, bütün Türkiye'de 202 bin. 2016'da 991 bin bütün Türkiye'de. 2013-2016 döneminde yani AKP iktidarı döneminde de 9,3 milyon toplam. Yapı ruhsatına baktığımız zaman 202 bin inşaat ruhsatına karşılık 163 bin. 2016'da da 991 bin inşaat ruhsatına karşın 749 bin yapı ruhsatı var. Kabaca yapı ruhsatlarının inşaat ruhsatlarına oranına baktığınız zaman 2002'de yüzde 80,5; 2016'da da yüzde 82 ediyor ama 2013-2016 arası bu aradaki kriz yıllarını da dikkate alırsak yüzde 70. Yalnız burada ifade etmek istediğim bir şey var, inşaat ruhsatının yüzde 36'sı 3 büyük ilde. Bunun yüzde 59 yüzde 60'ı sadece İstanbul'da. Şimdi, buraya baktığımız zaman burada bir problemin olduğunu görüyoruz. Biz nüfusu zaten yoğun olan 3 büyük şehri ne yapıyoruz, daha da yoğunlaştırıyoruz, konuta teşvik ediyoruz, imar planlarını değiştiriyoruz. Burada suçun o iktidarda, bu iktidarda, o partide, bu partide olmasından öte, ortaya çıkan bir vaka var. Bunu -kim yaptıysa, kim nasıl olduysa- hep beraber çözmemiz lazım. Olayı bu yönüyle bir değerlendirmek lazım.
Esasen, Bakanlık, görev alanlarının önemli bir kısmını da TOKİ'ye terk etmiş vaziyette. Kamuda aklına gelen, bu kadar birikimi olan bir Bakanlık olmasına rağmen "Ben TOKİ'ye karakol yaptıracağım.", "Ben TOKİ'ye top sahası yaptıracağım.", "Ben TOKİ'ye bilmem ne yaptıracağım." diye böyle bir yola gidiyor. Hâlbuki burada daha önce oluşan prototip çalışmalar vesaireler ülkenin geleceğine yönelik fevkalade iyiydi. Belki TOKİ'nin yaptığı biraz daha gösterişi iyi, vatandaşa albenisi itibarıyla daha cazip gelebiliyor ama bu birikimi kaybetmeyelim Sayın Bakanım. Bakın, biraz önce söyledik, ta 1800'lerden gelen, 1848'den gelen bir yapısı var, bir birikim var. Hakikaten ben bu Bakanlıkta bir ara mensubu olarak da bulundum, çalıştım; o anlamda, bu Bakanlığı heder etmemek lazım.
Bir de Sayın Bakanım, bu dönem içinde hakikaten baktığımız zaman şöyle bir durum vardır: Fiyatlarına baktığımız zaman 2002 yılında 246 lira olan ortalama inşaat ruhsat metrekare değeri, 2016 yılında 920 liraya çıkmış. Biraz İzmir'e baktığımız zaman 3 büyük ilde o biraz daha ucuza mal ediyor veya ona geliyor. 2016'da da, baktığımız zaman diğer illerde, orada da 900'lerin altında ama Ankara'da 975, İstanbul'da 992 lira. Böylece, baktığımız zaman bu problemi çok net ve açık bir şekilde görüyoruz. İleriki aşamalarda şimdiki yapılaşmanın meydana getirdiği problemleri çözmek için çalışacağız. Ben aşağı yukarı yirmi iki senedir Çayyolu'nda oturuyorum. Eskiden her seferinde meydana gelen, refüj de dâhil, belki 10 kere o alan değişti. Şimdi Yaşamkent o alana girince, Yaşamkent'ten Ümitköy Köprüsü'ne gelmek veya Gordion'un olduğu alana gelmek, hakikaten bir şey hâlini aldı, bir yarım saatinizi alıyor sabahları. Bu kadar arada, belki 7-8 kilometrelik bir yolu, biz kendi yaptığımız yeni yapılanmayla, ulaşımı da götürmeyerek, fevkalade zor bir duruma sokuyoruz, bunun çözülmesi lazım. Planlamanın -siz bahsettiniz- iyi bir şekilde yapılması lazım.
Esasen, ekonomik coğrafya iyi planlanırsa, şehirlerde mekân ve yaşam kalitesini artırırsak, bu ülkenin jeopolitik avantajı da netice olarak artacak. Bunun için büyüme, kalkınma, bölgesel ve mekânsal gelişme politikalarının uyumlu yürütülmesi daha önemli hâle geldi. Bir taraftan üretim belirli bölgelerde yoğunlaşıyor, ülkede gelişmişlik farklılıkları da artıyor bu yoğunlaşmaya paralel olarak. Üretim dengeli yayılmalı; bunun için rekabeti dikkate alacaksınız, mekânsal boyutu dikkate alacaksınız, üretim organizasyonunu buna göre şekillendireceksiniz. Bunlar haddizatında 10'uncu Plan'da söylenmiş; dünyada edinilmiş tecrübeler var, bunların çözüm yolları var. Baktığınız zaman, netice olarak, bunların nasıl yapılacağı da belli.
Esasen kalkınma planlarında uygun olan tüm kararların yansıdığı fiziki çevreyi mekân temsil ediyor. Aksi takdirde, zaten kalkınma planlarının amacına ulaşması, bu mekânı ihmal ettiğiniz zaman mümkün değil. Ancak, politikalar arası uyum ve eş güdüm son derece burada önemli. Biraz önce Sayın Bakan bahsetti; ÇED olayı var, imar planları olayı var.
Şimdi, ben TOKİ'nin imar planı yapma yetkisini üç ay belediyelerde, işte sorulduğu zaman, vermediği takdirde otomatik olarak devreye giren şekli, bu şekilde uygulanması bana ıstırap veriyor. Hakikaten, özelleştirmenin de aynı yetkisi var Sayın Bakanım. Şimdi, biz bunu yaparken, önerirken o zaman, hakikaten belediyeler ile kamu arasında, adalet mekanizmasını da dikkate alırsanız, çok büyük farklılıklar, mücadeleler oluyordu. Hatta, sizin geldiğiniz dönemde, Çevre Bakanı ile Bayındırlık Bakanlığı arasında, imar planı konusunda mahkemelik oldular, o "Ben kazandım.", "Ben kazanmadım." olayı da vardı. Şimdi, bu olayı dikkate aldığınız zaman, bunun bir çözülmesi lazım. Neticede, yani, şimdi, biraz önce söylendi, üç ay içinde... Bir de "olur" diyor, yani "Olumlu görüş olur." diyor. Sizden geliyor, sizin de imzanız var çünkü. Bunun böyle olmasında bir sıkıntı var. Makro anlamda, dengeli bir şekilde, baktığımız zaman, bunun ne yapılması lazım, yeniden ele alınması lazım. Sizin haberiniz olmadan eğer bu kanun çıktığı takdirde, bu madde geçtiği takdirde, Genel Kurulda geldiği takdirde, sizin bütün ileriye yönelik, şehirlere yönelik öngörüleriniz, planlarınız, düşünceleriniz ne olacak, mahvolmuş bir vaziyette ortaya çıkacak.
Bizim acil olarak koruma ve kullanma dengesinin gözetildiği, ülke bütünlüğünü gözeterek, topyekûn kalkınmaya hizmet edecek bir yönlendirmeye ihtiyacımız var. Bunu nasıl yapabiliriz, hangi odaklarla koruruz, neden koruruz, nasıl koruruz, bunun cevabını daha makro anlamda dikkate almamız lazım. Çünkü bunu sadece bu hususlarla ilgilenen, işte, filanca bakanlık, falanca müsteşarlık, falanca kurum, falanca genel müdürlük, falanca başkanlık diye ele aldığınız zaman, bunu makro anlamda çözmeniz mümkün değil. Böylece neyi yapmış olacağız? Kullanım biçimi, dağılımı, yoğunluğu, birbiriyle kenetlenmesi, birbiriyle eklemlenmesini değerlendirebiliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ayhan, tamamlayın.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Teşekkür ediyorum.
Böylece, kurumlar arası iş birliğini öngören çalışmalar yönlendirici olur, bölgesel dengesizliklerin azaltılması mümkün olur. Kaynakları akılcı kullanmak için gerçekten makro yaklaşımlara ihtiyaç var. Bunları dikkate alırsak mekân bütünlüğüne yer verebiliriz. Böyle olursa farklı programlar topyekûn kalkınmaya hizmet eder. Aksi hâlde, kalkınma odaklı gelişme olmaz, büyüme odaklı bir gelişme olur. Noktasal gelişmelerle yetiniriz, o da sonunda kaosu oluşturur. Siz de Bakanlık olarak veya biz de ülke olarak problem çözeriz, ileriye doğru bir plan yapma imkânımız hemen hemen ortadan kalkar. Kaynakların hakikaten akılcı kullanılması lazım, makroekonomik göstergelerin ortaya koyduğu olumsuzlukların bertarafı için de bu gerekli.
Şimdi, bakıyoruz; maden, sanayi, ulaşım, lojistik, kentleşme, tarım, enerji, turizm -bunlara ilave olarak birçok daha sayılabilir- sektörel politikaların mekân dolayısıyla çevreye yansıması konusunda hangi platformlarda nasıl değerlendirmeler yapıyoruz, buna bakmak gerekir. Burada kullanıcıdan karar alıcıya kadar geniş yelpazedeki insan kaynağına yönelik eğitim politikaları ve sosyal politikalarla ilgili konuları da dikkate almak lazım.
Şimdi, belki uzatamayacağız ama siz mesela, 2014'te rapor var; 32 ilde su kirliliği, 27 ilde hava kirliliği, 19 ilde atıkların öncelikli problem olduğu vurgulanmış. Ya, bunu biz istediğimiz kadar akademik çalışma olarak, ilmî gerçek olarak ortaya koyalım, neticede kaynakları bulup akılcı kullanmadıktan sonra, bunlara çözüm bulmamız da mümkün değil. Yaşam mekânlarının ekonomik gelişme ve rekabetçiliği desteklemeye ilave olarak, afetlere dayanıklı olması lazım, çevreye duyarlı olması lazım, kültür değerlerini esas alması lazım, sosyal dayanışmayı, kaynaşmayı teşvik etmesi lazım. Bunu tasarlarken bunların hepsinin planlara yazılmasıyla bu mümkün olmuyor. Kaynak-imkân dengesiyle bunları götürmemiz lazım.
Sayın Başkanım, sanıyorum, siz beni bir daha ikaz edeceksiniz. Epey var ama ben ikaz ettirmeden şimdilik bu kadarla yetineyim.
Teşekkür ediyorum.