| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı b) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı c) Türk Standartları Enstitüsü ç) Türk Patent ve Marka Kurumu d) Türk Patent Enstitüsü e) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu f) Türkiye Bilimler Akademisi g) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ğ) Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 06 .11.2017 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu seferki sunumunuzu beğenmedim, geçen sene daha iyiydi.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) - Onu da sevmemiştiniz zaten.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ama burada bir cümle var, girişte her şeyi özetliyor: "İnsanoğlunun bitmek tükenmek bilmeyen bir kazanma hırsı." Sadece "hırsı" deseniz bile yeterdi ve çok üzgünüm Sayın Bakanım, siz ekip olarak bu hırsa yenildiniz.
Değerli arkadaşlarım, Mustafa Savaş Bey'i dinledik, sayısal rakamlar, büyüklükler, çokluklar, bir de eskilerle karşılaştırdı; başka bir şey daha yaptı: "Sadece biz yapmadık, öteden beri bu iş böyle." diye meşrulaştırmaya çalıştı.
Değerli arkadaşlarım, aslında bütün bu olup bitenler sadece sizinle ilgili değil ama sizin ekip olarak hem anlayışınızdan kaynaklanan hem de Sayın Bakanın girişte ifade ettiği hırstan kaynaklanan çok ciddi problemleriniz var. Bu problemler halledilmediği müddetçe kentle ilgili, çevreyle ilgili, şehirleşmeyle ilgili çok fazla şeyler yapılmayacak. Nasıl bakıyoruz yani mekâna, dünyaya nasıl bakıyoruz? En önemli şey bu.
Kızılderililer beyaz insanın toprakları, dağları yıkması, tren yolları falan şaşıp kalıyormuş çünkü onlar toprağı canlı olarak görüyorlar ve altın madeni için ya da başka bir şey için bağrının delinmesini, eşilmesini bir cinayet olarak görüyorlar, aynen hamile bir kadının karnının yarılması ve bebeğinin çıkarılması gibi algılıyorlar. Bu, çok önemli bir şey.
Şimdi bizim inancımız -yani İslam, İslamcı bir kadro, İslam, duyarlılıklar var, muhafazakâr medeniyet inşası filan- nasıl bakıyor yani çevreye, suya, kuşa, böceğe nasıl bakıyor, tabiata nasıl bakıyor, ufka nasıl bakıyor? Bunlarla ilgili çok ciddi problemler var değerli arkadaşlarım. "Emanet" filan diyoruz ama Sayın Bakanımızın sunuşunda "emanet" kelimesi geçiyor ama gerçekten öyle mi bakıyoruz? Bakın, Kur'an-ı Kerim bütün bu doğaya, tabiata, dünyaya, her şeye ayet olarak bakıyor. Yani "Biz insanız, eşrefimahlukat, dolayısıyla bu dünya da bizim için serilmiştir, istediğimiz gibi davranabiliriz, hükmedebiliriz." Böyle bir şey yok değerli arkadaşlarım. Elbette birçok şey, her yaratılmış olan bir başka yaratılanın faydasınadır, tamam, doğru ama her şey bu kadar basit de değildir. Cenab-ı Hak, "ol" der, "ol". Bütün bu kainatı, bütün bu dünyayı oldurdu. Bizse, sizse bu onun oldurduğunu öldürüyoruz arkadaşlar. Yani "Bizim hizmetimizdedir bunlar, istediğimiz gibi hükmedebiliriz, istediğimiz gibi tasarruf edebiliriz." diye bir yanlış var, öyle bir şey yok. Emanet istediğiniz gibi tasarruf edilen bir şey değildir. Kimin emaneti? İşte, geçmişten bize gelmiş, bizden sonrakilerin emaneti. Dolayısıyla öyle yeryüzüyle ilgili, çevreyle ilgili, şehirle ilgili müthiş bir serbestiyetimiz, sonsuz bir tasarruf hakkımız yok. Bir defa buradan bakmak gerekiyor. Burada ciddi bir problem var, zihniyette büyük bir şey var. Bu problem işte büyük yapma, yarışma, dünyada en birinci olmak, Balkanların en büyüğünü yapmak, ikinci yüksek binası, üçüncü yüksek... "Arena" dediniz ya, bütün stadyumlar İngilizce mingilizceydi ya. "Arena" dediniz, "arena". Stadyumda başka bir şey var, arena da çok ciddi bir şekilde psikolojiyi ortaya koyuyor, büyüklük yüceltmesini ciddi bir şekilde ortaya koyuyor değerli arkadaşlarım.
Şimdi, belli bir noktaya geldiniz. Sayın Cumhurbaşkanının ifadesiyle, Sayın Bakanın, başka bakanların ifadesiyle bir anda işler değişti. Bir anda çevreci, kültürcü, yataycı oldunuz, bir şekilde çapulcuların noktasına geldiniz. Ya, bakmıyor musunuz ve şaşmıyor musunuz? Çevreyle ilgili, bu emanetlerle ilgili, Allah'ın ayetleri olan emanetlerle ilgili kimler tepki gösteriyor? O tepki gösterenleri hain, solcu, anarşist, hatta terörist muamelesine tabi tutuyorsunuz ve gerçekten bir sıkılma, bir mahcubiyet filan yok mu değerli arkadaşlarım bütün bunları yaparken? "Hep öyleydi." filan diyorsunuz. Hayır, hep öyle değildi. Evet, dikey, modernlik, her şey vardı ama her şey ve her şey 1994'ten, 2000'den sonra oldu arkadaşlar. Bu "ihanet" dediğiniz şey, şehirlere ihanet, çevreye ihanet dediğimiz şey 2000'lerden sonra oldu ve hiç kimseyi suçlamaya hakkı bu heyetin, kendisini suçlayacak.
Ha, sizin şöyle bir özelliğiniz de var: Siz hem siyaseten hem jeopolitik olarak değişik dönemlerde ihtiyaçlara, zaruretlere bağlı olarak çok birbiriyle çelişen, tezat alanlara da evrildiniz, savruldunuz. Bugün çapulcuların yanına geldiniz, böyle icap ediyor; yarın başka bir yere de gidebilirsiniz, umarım gitmeyeceksiniz.
Şimdi, Sayın Bakanımız Çevre ve Şehircilik Bakanı ve biz bu iki konuyu konuşuyoruz ve on dakika, sanıyorum, birkaç dakika da bize tolerans sağlayacak, on iki dakika zamanımız var; neler söyleyebiliriz? Önce çevreyle ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, fazla bir şey söylemeye gerek yok. Sizin zamanınızda yeni gelen iki tane kanun, biri geri çekildi, ne zaman, nasıl geleceğini bilmiyoruz çünkü buna benzer olaylar burada oldu. Hatırlayın, kamu bankalarında zimmetle ilgili bir madde geldi buraya, siz de karşı çıktınız, hepimiz karşı çıktık, geri çekildi, bir hafta sonra OHAL kanun hükmündeki kararnameyle yasalaştı. İşte, bundan önce çıkan, "80'inci madde" diye, meşhur o torbada çıkan şeyi hatırlayın, neydi; stratejik yatırımların izin, ruhsat, ÇED gibi süreçlerden muaf tutulması, Sayın Bakanım, siz yaptınız bunları. "Efendim, stratejik yatırımlara falan ihtiyacımız var." Kimse stratejik yatırımlara filan karşı çıkmıyor ama izin, ruhsat, ÇED gibi süreçlerden muaf tutulması, yani böyle bir lafı eden bir ekip, emanet gibi gören bir ekip, "İnsanın hırsı dünyayı mahvetti." diyebilen bir ekip nasıl olur da böyle bir şey çıkarabilir? Hele hele şimdi Komisyonda şeyden çıkarılan üç ay içinde hazırlanmazsa, yazılar gelmezse ÇED olumlu kabul edebileceği; akıl, mantık, vicdan, hiçbir şey... Ahlaksız bir teklif filan diyeceğim ama siyaseten söylüyorum, hiç kimse üzerine alınmasın. Böyle bir teklifle gelebildiniz, geldiniz değerli arkadaşlarım. Zaten bunları konuştuktan sonra sizin çevreyle ilişkileriniz, bu söyledikleriniz, yazdıklarınız, işte, bu kadar yatırımlar filan hepsi uçup gidiyor çünkü bu tekliflerle gelebiliyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde çevreyle ilgili ciddi bir mücadele veriliyor. Bu yaz aylarında bir ÇED bilgilendirme toplantısına gittim arkadaşlar. Bütün devlet orada; jandarma, polisler, Özel Harekât, ne diyorsunuz, "robocop", acayip elbise giyen adamlar... Ya, kardeşim, 3-5-10 adam, 2 köylü filan oraya gelmişler, bu dereyle ilgili bilgi alacaklar. Savaş var sanki, müthiş bir şeyle karşı karşıyayız, böyle bir heyetsiniz arkadaşlar. Bu nedir Sayın Bakanım? Bu nasıl bir şeydir yani? Çevre diyen, bizim deremiz diyen, yaylamız diyen... Bu nasıl bir şey, anlamak çok zor. Bu Artvin'de, Cerattepe'de yaşananlar, Sayın Bakanım, yani OHAL Karadeniz'de çok daha önce geldi, yani OHAL 15 Temmuzdan sonra, 20 Temmuzda filan değil, çok daha önce geldi. Yani çevre diyen, deremiz diyen, dağımız diyen, ağacımız diyen... Yeni de olmadı Sayın Bakanım ama sizin döneminizde çekilmez bir hâle geldi. Nasıl böyle bir işi bu ekip yapar, anlamak mümkün değil.
Bakın, daha evvel de gündeme getirdim burada Karadeniz Sahil Yolu yapılırken. Yani insanlar "Yapmayın, etmeyin, insanları denizden ayırmayın." filan, bir sürü şeyler söylediler. O zaman da "anarşist" filan ilan ediliyordu, bu terörist modası yeni çıktı, şimdi "terörist" ilan ediliyor. Kimseyi dinlemediler. Şimdi, sayın bakanlardan birisi, Sayın Canikli, Beşikdüzü'ndeki sel olayından sonra gitti dedi ki: "Bu Karadeniz set oldu -Sayın Cora- 3 metre daha yüksek şehirden, bütün bu felaketlerin sebebi budur." Nasıl yapacağız değerli arkadaşlarım? Karadeniz sahilinde kaç tane kasaba var, kaç tane şehir var? Nasıl kurtaracağız? Ne kadar para harcayarak kurtaracaksınız Sayın Bakanım bütün bunları? Sadece orada mı? Yani bütün derelerle ilgili...
Şu yayla yolu, Yeşil Yol; bunu neyle, hangi turizmle izah ediyorsunuz Sayın Bakanım? Karadeniz'de bütün yaylalar o şehre, o ilçeye bir şekilde bağlanmış durumdadır. Şimdi Samsun'dan girip Batum'dan çıkmak, 3 bin metre yüksekte, hangi turizmle izah edeceksiniz? O yolla getireceğiniz turist oraya gelirse orada dağ mı kalır, kuş mu kalır, böcek mi kalır, su mu kalır Sayın Bakanım ya? Her şeyi ama her şeyi satılacak, pazarlanacak bir şey olarak gördükten sonra "Biz, efendim, insanın hırsına da şey yapıyoruz, emanet gözüyle bakıyoruz." nasıl diyebilirsiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, tamamlamanız için iki dakika ek süre veriyorum.
Buyurun.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitireyim, birkaç dakika verin de, bir de kentsel dönüşümle ilgili bir şey söyleyeyim.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanım; siz dünya kadar laf etmişsiniz kentsel dönüşümle ilgili, önümde sizin sözleriniz var; işte, diyorsunuz ki: "Belediyeler çiçekle, böcekle falan uğraşıyorlar. 600 bin konut yapacağız. Yakın zamanda İstanbul'da 7 şiddetinde bir deprem olacak, 600 bin konut yıkılacak." Ve ortada Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında 6306, ona dair çıkarmış olduğunuz yönetmelik filan var, bunlarla yapacaksınız. Hiçbir kaynak filan da ayırmıyorsunuz. Bakın, bugüne kadar İstanbul'da sizin de vermiş olduğunuz, kentsel dönüşümle ilgili yaptığınız şeylerin hiçbiri gerçek anlamda kentsel dönüşüm değil. Ya, rant şeyi olan, gerçekten değeri olan yerlerde anlaşarak müteahhitlerle filan bir şeyler yapıldı. Sizin vermiş olduğunuz, 600 bin konut yıkılacaksa, İstanbul'daki konutların yüzde 60'ı, 70'i gerçekten çürükse -ki öyle olduğuna dair bilimsel raporlar var- bu kanunla, yapmış olduğunuz bu düzenlemelerle nereye gideceksiniz? Gerçekten bu kentsel dönüşüme ciddi bir şekilde bir kaynak aktarma düşünceniz var mı?
Son cümlelerimi de şununla tamamlayayım: Değerli arkadaşlarım, yani şehri şey yapmak için bir defa yerel demokrasi, kent, insana uygun kent... Gecekondulara filan karşı çıkıyoruz ya, gecekondular bizim insanımızın kendi kendine bulduğu, çok da insani, bugün yapılanlarla karşılaştırdığınız zaman çok da insani bir şeydi. Sizin demokrasi, yerel demokrasiyle ilgili bir derdiniz, bir şeyiniz yok ki ya. Şu anda, Türkiye, biliyorsunuz, yüzde 45'i insanların seçmiş olduğu başkanlar tarafından yönetilmiyor. "Efendim, partinin şeyi filan..." Öyle değil. Bütün yasa çıkardınız...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, lütfen tamamlayın.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum.
...kanun hükmünde kararname çıkardınız ve her tarafa kayyum atadınız, o insanlar o belediye başkanlarını seçtiler ama siz onun yerine atama yaptınız. Böyle bir anlayışla da şehirciliği, kentsel dönüşümü, işte, bize emanet olan şehirleri korumayı, çevreyi korumayı başarabileceğiniz kanaatinde değilim.
Umarım bütçe hayırlı olur.
Teşekkür ediyorum.