KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarım, saygıdeğer bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de konuşmama Sayıştay raporlarıyla başlamak isterim. Sayıştay raporlarına yansıyan bir husus, uygulama projesi biçiminde ihale edilen yapım işlerinde sözleşmenin uygulanması sırasında projede değişikliklere gidildiği, bu nedenle projenin süresi dâhilinde bitemediği noktasıdır.

Sayıştay, bu durumun ihale sürecindeki rekabet koşullarını ortadan kaldırdığına dikkati çekmektedir. Buna diğer milletvekili arkadaşlarımız da vurgu yaptılar, Sayıştay raporlarına ama geçen yılki görüşmelerden de hatırlarsanız üzerinde en fazla durulan konu Sayıştayın tespitleri olmuştu. Aslında, hani kesile kesile azıcık bir tespit geliyor zaten ama onların da bu kadar ciddi olması son derece üzerinde durmamız gerektiğini göstermektedir.

Yine, benzer şekilde Sayıştay raporunda toplam maliyeti 14,95 milyon lirayı bulan ihalelerde Kamu İhale Kanunu'na aykırı olarak pazarlık usulüyle ihale yapıldığının tespit edildiği, Bakanlığın yanıtında ise durumun farkında olunduğuna işaret edecek biçimde gerekli hassasiyetin gösterileceği ifade edilmektedir. Bu da yaklaşık 15 milyon lira maliyetli ihalelerde bilerek kanunun çiğnendiğini göstermesi açısından kamuoyunun dikkatine sunulması gereken bir konudur.

Sayın Bakanım, ben belki en son bölümde yapacağınız konuşmada yer verirsiniz diye, bu İstanbul'a yönelik deprem çalışmalarına ilişkin bir konuyu özellikle konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. O da 1999 Gölcük depreminin ardından İstanbul'da konutların depreme dayanıklı hâle gelmesine ilişkin çalışmalar yürütülmekte. Bu konuya ilişkin bir birim kurduğunuz daha önce de basına yansımıştı. Şimdi, envantere göre, hâlen İstanbul'da bulunan konutların kaçının olası deprem için güçlendirilmesi gerekmektedir? Depreme dayanıklı olmayan binaların kaçı kamu binasıdır? 1999 yılından sonra, o dönem, Hükûmetin olası deprem için toplanma alanı ilan ettiği yerlerin neredeyse tamamı AKP iktidarı döneminde amacı dışına çıkarılarak konut ya da gökdelen yapımı için kullanıldı. Olası bir deprem için çalışmalarınız ne aşamadadır, bunu öğrenmek isteriz.

Yine, Bakanlığınızı ilgilendiren bir diğer konu da kamuoyunun merakla takip ettiği, 15 Temmuz darbe

girişiminin ardından, kanlı darbe girişiminin ardından AKP Hükûmetinin şehir içindeki askerî alanların şehir dışına taşınmasıyla alakalı aldığı kararlar; yapılan, sizin de şahsınızın da yaptığı açıklamalar var. Özellikle, İstanbul ve Ankara'da askerî alanların şehir dışına taşınması işlemi sonrasında bu alanların ne olacağı konusunda resmî, net bir açıklama bulunmuyor. Biz bu alanların yapılaşmaya açılarak kentlerin siluetini bozacak yeni gökdelenler ve yeni binalar yapılmasını istemediğimizi daha önce defalarca söyledik, bir kez daha bu alanların yeşil alan olarak korunması talebimizi kayda geçirmek isterim.

Sizin bir röportajınız var yaklaşık tam bir ay önce. "Öyle askerî alanlar var ki şehrin hafif kenarlarında, iki tane ağaç bile yok, İstanbul'da Avrupa Yakası'nda böyle bir alan tespit ettim. O tespit ettiğim alan kabul görürse yeni bir şehir kurulur, en az 10 ilçenin kentsel dönüşümü yapabilir. Anadolu Yakası'nda da benzer bir alan var, oraya da 10-12 ilçe alacak büyüklükte biri askerî alan, diğeri o kadar askerî gözükmüyor. Benim kuracağım şehir Avrupa Yakası'nda 1 milyon nüfuslu olacak." diyorsunuz. Yaklaşık, işte bu zamanlarda netleşeceğini ifade ediyorsunuz. Bu ilçelerin yeri neresi olacaktır? Hangi ilçeleri -yeni kuracağınızı ifade ettiğiniz 2 ilçe- planlamayı düşünüyorsunuz? Bu konu neden önemli? Çünkü, İstanbul 'da her iki yakayı da dikkate alarak 20 ilçenin dâhil olacağı bir göç silsilesinin kentin neredeyse yarı nüfusuna denk geleceği, 7-8 milyonu insanı ilgilendireceği ortada. Bu da ülke nüfusunun da neredeyse yüzde 10'u demek. Böylesine çok vatandaşımızı ilgilendiren bir konunun paydaşlarla tartışılarak kamuoyu önünde ve şeffaf yürütülmesi gerektiğini dikkatinize getirmek isterim.

Sayın Bakanım, daha önce çelişkili açıklamalar yapıldı ama ben bir kere daha şu konudaki görüşünüzü net olarak öğrenmek isterim: Paris İklim Anlaşması'nın onaylanma süreci. Geçtiğimiz dönemde Hamburg'da yapılan G-20 zirvesinde ABD Başkanının anlaşmadan çekildiğine yönelik açıklamaları sonrasında partinizin Genel Başkanı da olan Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan da buna destek vermiş ve anlaşmanın henüz Mecliste onaylanmadığına, şu aşamada onaylanmasının doğru olmadığına işaret etmişti. Ama bir taraftan bizim taahhütlerimiz var çevreyi koruma konusunda, gelecek kuşaklara yaşanabilir çevre bırakma konusunda. Bu durumda anlaşmanın Meclisimizde onaylanma süreci askıya mı alınmıştır? Anlaşmaya taraf olunmaz ise sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik çalışma yürütülecek midir? Tabii biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak anlaşmanın onaylanmasından yanayız, taahhütlerimizin arkasında durulmasından yanayız.

Değerli arkadaşlarım söyledi ama ben de bir kez daha, Sayın Erdoğan'ın İstanbul'u kastederek "Biz bu şehre ihanet ettik, hâlâ da ihanet ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum." sözlerinde aslında sizin de omuzlarınıza düşen bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum. İstanbul'u âdeta grileştirmek üzere hareket eden bir iktidarın Çevre Bakanı olarak karşımızdasınız. Keşke, Şehircilik ve Çevre ayrı Bakanlıklar olarak değerlendirilse ve görüşülebilse. Yeşil alanların giderek azaldığı, 16/9 Projesi gibi projelerle, gökdelenlerle, konutlarla İstanbul'un siluetini bozan bir iktidar var karşımızda. Aslında tabii sizler de gelinen noktadan oldukça rahatsızsınız ki büyükşehir belediye başkanını millet iradesine bırakmadan kendiniz zorla -iktidar anlamında söylüyorum- istifa noktasına getirdiniz. Sizin de aslında uzun yıllar belediye başkanlığı yapan isim olarak bu zorlama istifalar konusunda ne düşündüğünüzü de merak ediyorum.

Buradan Sayın Bakan, yine, Büyükşehir Yasası'nın, Bütünşehir Yasası'nın, biz Eskişehir'de gezerken köylerde ya da diğer arkadaşlarım ilçelerinde, köylerinde, ne kadar sıkıntılar, sakıncalar yarattığını hepimiz görüyoruz, ne kadar eksik üzerinde düşünülerek getirildiğini. Yeni bir yasa hazırlığından bahsediliyor, duyuyoruz; bu konudaki çalışmaları bizimle paylaşır mısınız?

Türk Toraks Derneğince partikül madde dikkate alınarak hazırlanan hava kirliliği raporunda sınır değerlerinin, Muş, Ağrı-Doğubeyazıt, Iğdır, Tekirdağ ve Kayseri'de beş, Ankara'da üç, İstanbul ve izmir'de iki kat aşıldığı belirtilmekte Sayın Bakanım. Bakanlığınızın sorumluluk alanında olan hava kirliliği değerlerinin bu kadar yüksek çıkmış olması kabul edilemez; bu konuda atılan, atılacak adımlar var mıdır?

Başta Doğu Karadeniz olmak üzere yapılan hidroelektrik santraller ile termik santraller ve yapım aşamasındaki nükleer santrallerin çevreye verdiği, vereceği zararlar ortada. Bu konuda geçen yılki bütçede ben Değerli Bartın Milletvekilimize destek çıkmış ve "Amasra'ya termik santral yapılmasını engelleyelim." diye burada sizden çağrıda bulunmuştum Sayın Bakanım. Şimdi maalesef, şu anda kendi şehrim için çağrıda bulunacağım, bu sefer de Eskişehir için bir termik santral yapılması gündemde. Çok değil, iki yıl önce hepimizi gururlandıran bir sonuç vardı, Bakanlığımızın verilerine göre Türkiye'de havası en temiz şehir Eskişehir çıkmıştı, bugün ise bu temiz havanın katline sebep olacak olağanüstü bir gelişmeyle karşı karşıya Eskişehir'imiz ve Eskişehirlilerimiz. Eskişehir'imizin Alpu ilçesi ile Tepebaşı ilçesi arasına Enerji Bakanlığımız tarafından 1.080 megavat gücünde 1,8 milyar dolarlık bir termik santral kurulması planlanmakta. Eğer bu termik santral kurulursa Sayın Bakanım, yılda 6,3 milyon ton yerli kömür linyit yakılacak. Bu santral Eskişehir'in bir yılda yaktığı kömürü iki günde yakacak. Santralin işletmeye geçmesi hâlinde 1,6 milyon ton taban külü ve uçucu kül çıkacak, 350 bin ton alçı taşı olmak üzere toplamda 1 milyon 950 bin ton atık oluşacak. Bu ortaya çıkacak kül partikülleri Eskişehir şehir merkezini de içerecek şekilde, aslında Hükûmetiniz tarafından doğal sit alanı, doğal tarım alanı ilan edilen Alpu Ovası'nı da kapsayacak şekilde 100 kilometreye kadar dağılacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çakırözer, tamamlamanız için iki dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ederim.

Bu santralden çıkacak bu miktarda külü depolamak için -şöyle gözünüzde canlandırın- 422 adet futbol sahası büyüklüğünde alana ihtiyaç var Sayın Bakanım.

ÇED raporu hazırlanırken bölge insanlarına, işte aklınıza gelebilecek her türlü, işte onları kandıracak, ikna etmeye yönelik söylemler kullanılıyor ama işin özü bu küller hepimizi, Eskişehir'imizi, Eskişehirlilerimizi ve aslında tüm Türkiye'yi kanser edecek Sayın Bakanım.

Proje hayata geçerse, bölgede hayvancılık bitecek, meralar zarar görecek, verimli tarım arazilerimiz, Alpu Ovamız yok olacak. Alpu Ovamızda tarım yapılamaz hâle gelecek. Bölgedeki su kaynaklarımız kirlenecek.

Şu an Eskişehir'imizde Türkiye'nin dört bir yanından gelen doğa dostu sivil toplum kuruluşları temsilcileri, yurttaşlarımız, yerel yöneticilerimiz ve parti ayırımı gözetmeksizin söylüyorum yani partilerini de bilmiyorum ama hepimiz geleceğimizin yok olmaması için bir mücadele içindeyiz. Bizler Eskişehir'de termik santral istemiyoruz. Eskişehir halkının sesi duyulmalı. Eskişehir'den, Eskişehir'in temiz havasından termik santrali, kömür külünü lütfen çekelim. Hep birlikte termik santralin yapılmasının önüne geçelim. Gerekiyorsa yenilenebilir enerji konusunda, güneş olsun, rüzgâr olsun, elimizden gelen tüm çabayı hep birlikte harcayalım ama Eskişehir'imize, Eskişehirlilerimize ihanet etmeyelim diyorum.

Teşekkür ediyorum.