| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Millî Eğitim Bakanlığı b) Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı c) Yükseköğretim Kurulu ç) Üniversiteler |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 07 .11.2017 |
ZÜHAL TOPCU (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; evet, genel olarak bu bütçe yılının, özelde de Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin inşallah hayırlara vesile olması dileğiyle sözlerime başlamak istiyorum.
Evet, eğitim olayı sürekli; doğumla beraber başlıyor, ölene kadar. Yani üniversite mezuniyetinden sonra da bu yetiştirdiğimiz insanın sorumluluğuna sahip çıkmamız lazım devlet olarak, devlet perspektifinden baktığımızda. Yani ilköğretim, okul öncesi, ortaokul, lise, üniversite ama ondan sonra ne yapıyoruz? Boşluğa atıyoruz. İşsizlik düzeyine baktığımızda, gerçekten, gençler arasında ve üniversite mezunları arasında yükselen bir işsizliğin olduğuna şahitlik ediyoruz. Ondan sonra, toplumsal açıdan baktığımızda, sorunların arttığını yine görebiliyoruz. Yani, Millî Eğitim Bakanlığı açısından bakıldığında, bu sorunun yalnızca bir bakanlık olarak değil de geniş perspektiften, Aile Bakanlığı... Yani insan unsurunun eğitimi, geliştirilmesi ve topluma katkısından bahsederken, toplumsal dönüşümlerden bahsederken bunun için tek başına Millî Eğitim Bakanlığının yeterli olmasını da beklemiyoruz.
Şimdi, tabii, millî eğitimde de sürekli gündeme gelen değişiklikler söz konusu. Özellikle, baktığımızda, gerçekten oturmamış bir yapıyla karşı karşıya olduğumuz bir realite yani gözden kaçırmamak lazım bunu. Ama en son yapılan, bu TEOG'un kaldırılması olayı veya sınavın kaldırılması olayına baktığımızda, evet, katılıyoruz. Gerçekten hem ailelerin hem çocuklarımızın hem gençlerimizin sinirlerini bozan böyle bir sınav sisteminin ortadan kaldırılması, eğitim sistemimizin yeni bir farklı bir yapıya kavuşturulması bizim de istediğimiz bir sonuçtu. Özellikle, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim eğitim sistemine yönelik olarak seçim beyannamelerimizde de belirttiğimiz ve iki üç hafta önce de Sayın Genel Başkanımızın da grup konuşmasında ifade ettiği gibi, sınavların kaldırılması lazım. Tabii, bunun yerine gelecek? Hop diye kaldırdığınızda, tabii ki bunun hemen yarın yerine yeni bir sistemin getirilip de başarıyla uygulanması tabii ki söz konusu değil. Onun için, bunun, "uzun soluklu bir portfolyo sistemi" dediğimiz, ta, çocuğun okula başladığı andan itibaren, tabii ki geniş bir komisyonla -psikoloğu, ailesi, okul yöneticileri, öğretmeniyle beraber- bu çocuğun bir dosyasının tutulması ve sistem içerisinde bunun ara ara eritilerek eğitim sistemlerine yedirilmesi yani "kaydırılması" diye ifade edeyim. Bu şekilde yetiştirilmesinin çok daha başarılı olacağını düşünüyoruz. Tabii, bu arada, bunları yaparken mesleki ve teknik eğitimin de güçlendirilmesi lazım. Bizim şu anda eğitim sistemimizde herkesin yalnızca sınava odaklı bir şekilde, üniversite sınavına girmeye yönelik olarak hazırlandığını görüyoruz ki bunların da yığılma yaptığını görüyoruz. Şimdi, bu açıdan bakıldığında, birçok tedbirler var, bunların da yarın başarı getirmesi tabii ki söz konusu değil ama önemli olan burada kararlılık. Eğer yöneticiler, Bakanlık veya bütün sisteme bakıldığında kararlılık var ise sonucunda mutlaka bir başarı gelecektir. En önemlisi, verilen kararın arkasında durmama veya uygulamama veya uygulamadaki başarısızlıktır.
Şimdi, mahalle okuluna geldiğimizde, özellikle bütün dünyanın örnek aldığı ve uygulamaları yakın takibe alınan Finlandiya eğitim sistemine baktığımızda, bütün çocukların orada mahalle okuluna gittiğini biz biliyoruz. Mahalle okullarına gidiyor ve orada bu çocukların hepsi bu başarıyı gösteriyor. Bizler de, hepimiz de mahalle okullarından yetiştik. Tabii ki burada bu başarının gelebilmesi için... Bu arada, bir gerçek var ki PISA sonuçlarına bakıldığında veya diğer sonuçlara bakıldığında, Türkiye'nin başarı seviyesi açısından en düşük okulla en yüksek okul arasındaki fark iki yıl fark. Öğrenciler arasında iki yıllık bir fark var. Yani başarı seviyesi düşük olan öğrencilerin iki yıl daha fazla eğitim aldıktan sonra öbürünün başarısına denk geleceği elimizdeki verilerle ispatlanmış durumda. Bu gerçekten hareketle, şimdi, o zaman, bakıldığında mahallelerine gitmesi lazım, tamam katılıyoruz ama burada -deminden beri konuşmacıların da söylediği gibi- mahallelerine gidebilmesi için... Şu anda, baktığımızda, okullar arasındaki başarı seviyesinin de farklı olduğunu görebiliyoruz. Onun için, herkes şimdiye kadar sınav sistemiyle geldiği için ve millî eğitimdeki yapılanmalar da bu başarı veya başarısız -"başarısız" ifadesini kullanmak istemiyorum ama- bu şeylere göre yapılandırıldığı için, öğretmen atamalarında, öğrencilerin seçilip gelmelerinden sonra oluşan bir okul var, öbür tarafta da farklı bir okul var. Onun için diyoruz ki: "Gelin, öncelikle ve birinci sırada bu sorunun çözümü için öğretmenin güçlendirilmesi lazım, öğretmenin yetiştirilmesi lazım." Bu, öğretmene sağlanan haklarla ve hizmet içi eğitimlerle mümkün olacaktır. Önce öğretmenin kendi algısını yükseltmemiz lazım, kendi motivasyonunu kurtarmamız lazım, kendi motivasyonunu yükseltmemiz lazım ama şu anda toplumsal algıyla beraber bir bireysel algıya baktığımızda, gerçekten çökmüş durumdalar. O zaman -bütün dünya biliyor, Amerika'nın keşfine de gerek yok, yeni yerlerin keşfine de gerek yok- eğer eğitimde başarılı olmak istiyorsak Sayın Bakanım, özellikle vurgulamak istiyorum, öğretmene sahip olması gereken değeri vermemiz lazım, burada bir revizyona tabi tutmamız lazım. Reform mu diyorsunuz, ne yapıyorsanız, elimizdeki öğretmenin önce motivasyonunu yükselterek -bunun bilgi açısından da ben bilgisinin yeterli olduğunu düşünüyorum ama- kendini geliştirme açısından, kendini algılaması açısından da desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bir diğeri: Okulların güçlendirilmesi lazım, okul kültürünün, evet, mahallenin tekrar yaşatılması lazım, mahalle kültürünün yaşatılması lazım. Sosyolojik olarak baktığımızda, mahalleler, özellikle toplumsal dayanışmanın ve toplumsal bütünlüğün, birliğin sağlanmasında aileden sonra ikinci alanlar olmakta. Onun içindir ki mahallelinin tekrar kaynaşması için, bütünlüğün sağlanabilmesi için, farkındalığın artması için ve paylaşımın da artması için bu mahalle okullarının tekrar başarılı kılınması lazım, onun için de okulların güçlendirilmesi lazım. Okulların güçlendirilmesi demek, öğretmenin, atanan öğretmenlerin işte başarılı okullara atanma veya... "Başarılı" derken sıralamaya göre başarı kriteri olarak, o da neye göre belirleniyor, orası da ayrı tartışma konusu ama orada bütün öğretmenlerin tesadüfi örneklemle dağıtılıp ondan sonra bütün öğretmenlerin güçlendirilmesi lazım. Başarısız öğretmen yok aslında. Ne var? Sistemden kaynaklanan veya tabii ki sistemin ortaya çıkardığı bir durum söz konusu. Bunun içindir ki aileler hazır, ailelerin tek kaygısı çocukları için bir gelecek. Biz ülke olarak baktığımızda çok zengin değiliz. Bizim bütün mirasımız çocuklarımıza bırakacağımız bir gelecek veya onlara sağladığımız eğitim. İşte dendi ki: "'Çocuğunu İngilizce öğrenmesi için bir okula gönderme' veya işte 'Ben okuyamadım, çocuğum okusun.' veya işte 'Çocuğum kendisini kurtarsın.' şeklinde özlemi var ailelerin." Biz zengin değiliz ve bütün yatırımımızı çocuklarımızın üstüne kuruyoruz. Bazıları şanslı, özel okula gidebiliyor, bazıları gidemiyor. Bizler gidemedik, zaten memur çocuğuyduk, 4 kişinin eğitimi söz konusuydu ama o mahalle okullarından yetiştik. Bunun içindir ki veli her şartta desteklemeye hazır ama veliye istikrarlı bir politikanın sunulması lazım. Çocuklar mutlu olmak istiyor ya. Ta küçücük çocuk artık diyor ki: "Sınava ne zaman gireceğim? Başarılı oldum mu, başardım mı?" Çocukların tek endeksli olduğu şey, başarı veya sınavlar. Yani sınıftaki zamanında eğer öğretmenler sınıfta öğretebiliyorsa, o başarılar dershaneler yokken gelebiliyorsa şu anda da gelebilir, yeter ki biz o kültürü oluşturabilelim, yeter ki okulları güçlendirebilelim ve sosyal dayanışmayı okullarımızda kuralım. Yapılamaz mı? Yapabiliriz. Önemli olan, demin de dediğimiz gibi, kararlılık. Ben ailelerin Millî Eğitim Bakanlığındaki bu kararlılığı gördükten sonra destekleyeceğine de inanıyorum. Yani, tabii ki oradaki açıklamalarda hatalar olabilir, onu da söyleyeyim ben size: "Okulların seçiminde isteyen sınava girsin, çocuğunu sokmak isteyen sınava soksun." Demin de dediğim gibi, herkesin geleceğe yönelik çocuğuna bırakabileceği en önemli şey eğitim. Onun için çok fazla da katılım olacaktır sınava, onu da söyleyelim. Çok fazla 1'inci çıkacaktır. 60 soruyla siz 1'inciyi veya başarıyı nasıl ölçeceksiniz? Onun için bir sınav, çocuk zaten heyecanlı, sınavdan çıkanlara ayrı ayrı aile soruyor: "Başardın mı? Kaç tane yaptın? Kaç tane yanlış?" İşte "Çocuğum bugün ne yaptın, arkadaşına yardım ettin mi?" veya "Ne yaptınız? Nasıl eğlendiniz? Nasıl oynadınız?" veya "Arkadaşında nelerden etkilendin? Olumlu olarak neler yaptın?" değil de "Kaç tane matematik çözdün? Kaç tane soru cevapladın?" şeklindeki ifadeler var. Şimdi, bu açılardan da baktığımızda, onun için diyoruz ki mahalle sistemi, özellikle mahalle okulu doğru bir karar, sınavın kaldırılması lazım ama diyoruz öğretmen unsuru birinci unsur. Okulların güçlendirilmesi lazım. Bütün öğretmenlerimizin başarılı olmasını istiyoruz, onun için eskiden nasılsa olacaklarına da inanıyoruz, şu anda da aynı şekilde öğretmen yetiştirmelerin olması lazım. Sözleşmeli öğretmenliğe gelince, buradan dolaylı olarak geçtiğimizde, bu yapı öğretmenlerimizi mutsuz etti, garantisi yok. Onun için öğretmenlerimizin bir garantiye kavuşturulması lazım veya herhangi bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak olan söze onun başarısının veya geleceğinin endekslenmemesi lazım. Yani öğretmen rahat olacak, öğretmen huzurlu olacak, öğretmen akşam eve gittiğinde "Yarına ne yapacağım? Ay sonuna yetiştirebilecek miyim? Çocuklarımın eğitimini nasıl sağlayacağım?" şeklinde bir kaygısının olmaması lazım veya "Özel ders versem bütçeyi bu kadar şekilde kapatırım." şeklinde düşüncesinin olmaması lazım. Evvelsi gün veya geçen haftalarda arkadaşlarla karşılaştık. Çocuğunu bu dershanelerden dönüşen özel okula gönderiyor "Hocam, ayrıyeten de 5 bin lira özel ders parası veriyorum." dedi. Yani demek ki sistem kendi yapılanmasını üretiyor aslında. Yani bir taraftan kapatıyorsunuz, etüt merkezlerini kapatıyorsunuz, bilmem şunlar kapanıyor ama tekrar ne başlıyor, özel ders sistemi başlıyor yani eğer okullar güçlendirilirse, öğretmenler mutlu hâle getirilirse bence buna kimse ihtiyaç duymayacaktır. Biz ne özel ders aldık... Tabii ki orada sayısal olarak da farklılık vardı ama üniversite sayıları ile sınava giren öğrenci sayıları arasında da yine orana baktığımızda böyle bir dengenin olduğunu da görebiliyoruz. Yani buralardan baktığımızda, bunun için öğretmenin bir de performans değerlendirmesi diye bir sistem çıktı, çok eleştiriye açık bir sistem. Daha önce bu sistem denendi pilot olarak, o zaman üniversitede hocaydım ve çok fazla eleştiri aldığı için tekrar kaldırıldı bu sistemden. Bakın, bunlar intikam alma aracı olarak görülebiliyor. Çünkü biraz daha insanların kabul alanlarının geniş olması lazım. Yani, işte Twitter'da yazılanlar var, işte arkadaşların, öğretmenlerin birbirlerini değerlendirmesi var, öğrenci değerlendirmesi, veli değerlendirmesi. Bence hiç öğretmeni kaygılandırmaya gerek yok. Bu performans değerlendirmesinin acilen kaldırılması lazım. En iyi performans değerlendirme bence tehdit unsuru olarak değil de öğretmenin kendi kendisini değerlendirmesi: "Benim eksiklerim ne? Ben bunları nasıl telafi edebilirim?" Bakanlık bu eksikleri telafi için neler sunacak öğretmene, bunların düşünülmesi lazım, yoksa "Bakın, performans değerlendirmesi getiriyoruz, sınıfta başarılı mısın, değil misin?" Başarı kriteri çok izafi bir kavram aslında. Eğer biz bütün toplumumuzun başarılı, gerçekten kendine güvenen bir toplum olmasını istiyorsak eğitim çok önemli. Bunun için de özellikle 4'üncü sanayi dönemine geçildi ama bir bakıyoruz ki biz hâlâ müfredatı değiştirmekle meşgulüz. Ama, işte en son Dünya Ekonomik Forumu'nda çıkan veya diğer bilimsel makalelerdeki verilere baktığımızda artık iki tane önemli veri var özellikle gençlerin yetiştirilmesinde; bir tanesi, iletişim becerisi, liderlik ve insanları etkileme becerisinin geliştirilmesi; bir diğeri de özellikle temel teknoloji becerileri olmak üzere. Bu iki temel beceri olmazsa olmaz, bütün eğitim sisteminde verilmesi gereken beceriler. Bakın, değerler eğitimini filan katmıyorum ben daha, mutlaka toplumsal birliğin, bütünlüğün, dirliğin sağlanabilmesi için temel değerlerin verilmesi lazım, hem ülke hem millî hem de dünya değerlerinin verilmesi lazım. Ama bir de biz yalnız yaşamıyoruz, kapalı bir sistem içinde de değiliz. İşte görüyoruz ki Twitter'dan yazılan bir mesaj veya herhangi bir ülkede alınan bir karar veya bir başkanın söylediği söz diğer ülkelerdeki ekonomik sistemleri çökertiyor. Onun içindir ki yani "Dışarısı bizi ilgilendirmiyor, dışarısı ne öğretiyorsa öğretsin biz bildiğimizi yaparız." şeklinde düşünmenin artık yerinin olmadığını hepimiz biliyoruz. Bunun içindir ki bütün çocuklarımızı bu donanımlarla yetiştirmemiz lazım. Liderlik olmadan olmuyor ve yine yapılan bir araştırmada bunun ilk basamağının okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasından geçtiğini söylemek istiyorum. Bunun zorunlu hâle getirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bir diğeri: Özellikle geleceğin öngörüsüne yönelik bir müfredatın hazırlanması lazım. Yani çocukların ileriye yönelik projeksiyonları çok rahatlıkla yapabilmesi lazım, anı yaşamaması lazım, sınav kaygısıyla hareket etmemesi lazım. Bunun içindir ki müfredatın bu şekilde tekrar yapılandırılması lazım.
Bir diğeri: Artık öğretmenlerimizin de -demin dediğim gibi- profesyonel hâle getirilmesi lazım kimseye bağımlı olmadan. Gerçekten, sınıfa giren bütün hocalarımıza saygıyla bakıyorum. Çünkü sınıfa girdiği zaman bütün kaygılarını, problemlerini unutuyorlar. Elinden gelen bütün her şeyi yapmak için, o çocuklara verebilmek için... Eğer böyle bir düşüncesi varsa Bakanlığın ve devletin de bunları elinden geldiğince desteklemesi gerekiyor.
Bir diğeri, çocuklarımıza kariyer rehberliği yapılması lazım. Yani şimdi "Puanım nereyi tutarsa." şeklinde değil de, bunun devlet bazında da bu kariyer planlamasının çok iyi oturtulması lazım. Ondan sonra denmez ki "Şu kadar veteriner açıkta.", "Bu kadar ziraat mühendisi açıkta." Bunun için üniversitelerin de Millî Eğitim Bakanlığının da tabii ki diğer bakanlıkların da beraber çalışması gerekiyor. Üniversitelere de tabii ki çok fazla değinmek gerekiyor ama genel olarak söylemek istiyoruz. ICT okuma becerisi ve dijital akıcılığa da yatırım yapılması lazım. Maalesef FATİH Projesi'yle ne yapıldı? Bu ortadan kaldırıldı ve dersler bile kaldırıldı. Şu anda ölü doğan bir çocuk var elimizde. Bütün dünya bu ICT okuryazarlığına ve dijital sürdürülebilirliğe yönelmişken bakıyoruz ki, çok fazla bu konuda adımların atılmadığını da görebiliyoruz. Tabletlerin takibinin yapılmadığını da görebiliyoruz.
Bir diğeri, mesleki ve teknik eğitim. Eğer konuşmamın ilk başında söylediğim gibi, biz çocukları yönlendirmeyle portfolyo sisteminden alarak eğer mesleki ve teknik eğitime gereken önemi vermiş olsaydık, belki şu anda bu kadar yığılmanın da olmayacağını görecektik. Çocukların içindeki özü, tözü keşfedebilmesi için eğitim çok önemli. Mutlaka herkesin aynı anda üniversiteye gitmesi değil, belli becerilerinin, sahip olduğu becerilerin yetiştirilmesi lazım. Ama önünün de asla kapatılmaması lazım. Okumak isteyen herkesin de -ileride, 30 yaşında mı okumak istiyor- önünün açık olması lazım. Sistemlerin de birbirine açık olması gerekiyor. Ve en önemli şey de zihinsel dönüşümlerin gerçekleştirilebilmesi için hayat boyu öğrenme kültürünün oluşturulması lazım. Biz yıllardır diyoruz "hayat boyu öğrenme", "hayat boyu öğrenme" ama yani baktığımızda da hayatın kendisini tam olarak tanıyamadığımız için, bu hayatın ne olduğunu da bilemediğimiz için, yalnızca bu hayatı sınavdan ibaret bir sistem olarak gördüğümüz için bu hayatı da ne yapamadık aslında? Tanıyamadık biz. Onun için diyoruz ki, tekrar ediyoruz: Lütfen, aynı hatalara düşülmesin ve tekrar özellikle hem küresel gelişmeler hem de millî dinamiklerimiz dikkate alınarak müfredatın ve sistemin uygulaması ve gözden geçirilmesi gerekiyor.
Teşekkür ediyoruz.