KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarım, saygıdeğer bürokratlar, değerli basın mensubu meslektaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, öncelikle güncel olması nedeniyle, pazar günü açıklamaya çalıştığınız ancak Millî Eğitim Bakanlığı çalışanları dâhil birçok kişinin anlamakta zorlandığı yeni sisteme yönelik eleştirilerimizle başlamak gerekir. Sizin ifadenizle "nitelikli" okullara kayıt yaptırmak istemeyenlerin girmek zorunda olmadığı bir sınavdan bahsediyorsunuz. Yani okullarımızı "nitelikli" ve "niteliksiz" diye ikiye ayırdığınızı ifade ediyorsunuz. Bu, bir bakanın -en azından- ağzıyla, bir bakanın ağzından geldiğimiz noktayı aslında en iyi özetleyen kelime. Okullarımızdaki niteliksizliğin bir bakan tarafından itirafı daha önce sık karşılaştığımız bir durum değil.

Ancak, şunun -tabii, herkes biliyor ama- bir kere daha vurgulanmasında fayda var: Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı da olan Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "TEOG'un kaldırılması lazım." cümlesini kurana kadar burada -daha önce Sayın Zekeriya Temizel de ifade etti- siz ve diğer bakanlık bürokratları -ama siz geçen yılkı bütçede- TEOG'un ne kadar mükemmel bir sistem olduğunu anlatageldiniz. Bizim bildiğimiz katılımcı demokrasilerde bir şey, bir sistem değiştirilecekse, örneğin temel eğitim sistemi değiştirilecekse önce bu işin mutfağındakiler çalışır, yani sizin bakanlığınızın bürokratlarının çalışması gerekir, daha sonra konuyu paydaşlarıyla tartışır, daha sonra size getirir ve sizin de Hükûmete ve partinizin genel başkanına sunum yapması gerekir. Ancak bu örnekte olduğu gibi, Türkiye'de AKP döneminde her şey tersinden işliyor. Bir tek adam "Kaldırın." diyor kaldırıyorsunuz, "Getirin." diyor getiriyorsunuz, "Uygulayın." diyor uyguluyorsunuz. Bu durumun en çok da eğitim sisteminde yaşanıyor olması bizi derinden yaralıyor. Bizi Erdoğan'ın sözlerinin ardından TEOG'a hazırlanan ve aradan geçen iki aya yakın bir süre belirsizlik içinde ne yapacağını bilemeyen çocuklarımızın ve onların ailelerinin durumu da üzmekte. Ne yazık ki Bakanlığınız eğitim sisteminin asli unsurlarını hiçe sayan bir politika izlemeye devam ediyor.

Bu sisteme ilişkin bir diğer eleştirimiz de Sayın Bakan, "eve yakın okul" tanımlaması. Bu, ilerleyen süreçte de hep birlikte göreceğiz ya kent içi göçü tetikleyecek ya da velilerin ikamet değişikliği konusunda hileye, hülleye başvurmak zorunda kaldığı bir sürecin başlamasına neden olacak. "Eve yakın okul" tanımlaması nedeniyle endişe ettiğimiz bir diğer konu da, özellikle bazı semt ve ilçelerde çocuklarımızın sadece imam-hatip okullarına mahkûm bırakılması. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, imam-hatip okullarını kuran parti olarak imam-hatip okullarına karşı değiliz, onların öneminin, ihtiyacının farkındayız ancak eğitimin dinselleştirilmesine ve öğrencilerimizin iktidar tercihleriyle bazı yerlerde seçeneksiz bırakılarak imam-hatip okullarına mecbur bırakılmasına karşıyız. Bakanlığınıza ait son resmî rakamlar da aslında bu endişelerimizin haklılığına işaret ediyor. Son resmî rakamlara göre imam-hatip lise ve ortaokullarında okuyan öğrenci sayısı bir önceki yıla göre 75.767 artarak 1 milyon 155 bin 932'ye yükselirken yalnızca bir yılda 1.002 yeni imam-hatip okulu açıldı. Tabii, bir de, özel okulların kendi sınavını yapmasına cevaz verilmesi de aslında bir başka sıkıntı kaynağıdır.

Bakanlığınızca yayımlanan son okullaşma oranları da bir diğer endişe kaynağı. 4+4+4 eğitim sisteminin yürürlüğe girmesinin ardından ilkokullarda okullaşma oranının giderek düştüğü görülmekte. Bu sistem yürürlüğe girmeden önce, ilköğretim okullarında okullaşma oranı yüzde 98,67 iken bu sistem yürürlüğe girdikten sonra 2014-2015 yılında bu rakam yüzde 96,30'a, 2015-2016'da yüzde 94,87'ye, 2016-2017 yılında ise yüzde 91,18'e kadar düşmüş durumda. Yani ilkokul çağı gelen her 10 çocuğumuzdan 1'i ilkokula başlayamıyor. Bu önemli bir istatistik, bunun nedenlerinin araştırılması ve kamuoyuyla da bir an önce paylaşılması gerekiyor. İstatistik verilerinde 2002 kıyaslamalarıyla biz bu bütçelerde çok karşılaşıyoruz, partiniz de seviyor. Bu konudaki istatistik iktidarınızın 2002 yılında iktidara geldiğiniz dönemdeki istatistiklerin de gerisine düşmüş gözüküyor.

Sayın Bakan, burada YÖK'ün ve üniversitelerin de bütçesini görüşmekteyiz. Akademi ortamına yönelik olarak eleştirilerimizi de sıralamamız gerekiyor. 2002 yılında iktidara geldiğinizde YÖK'ün kaldırılacağını ifade ettiniz. Dün 12 Eylül darbesi ürünü olan yani bir darbe kurumu olan YÖK'ün kuruluş yıldönümüydü. Ancak iktidarınız, pek çok konu başlığında olduğu gibi, kurumları dönüştürdükten sonra verdiği sözleri unutmakta. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak sadece YÖK'ün kaldırılmasını değil, mevzuatımızın darbe hukuku kalıntılarından tamamen temizlenmesini istiyoruz. Sadece YÖK'ü dönüştürüp size itaat etmesini sağlamakla kalmadınız, üniversite rektörlerini de bir siyasi parti genel başkanının seçmesine olanak tanıyan bir düzenlemeyi hayata geçirdiniz. "Yasalaştırdınız" bile diyemiyorum çünkü o düzenleme Meclis Genel Kuruluna geldiğinde partinizin milletvekillerinin de direnciyle geri çekilmişti. Ancak OHAL hukukunun yarattığı iklimden faydalanarak bir gece yarısı KHK'sıyla yürürlüğe soktunuz. Bu, aslında, sadece tüm Meclise değil ama Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine ve tabii ki, tüm yasama organına da bir saygısızlıktan başka bir şey değildi. Önceki düzenlemeye yönelik de kısmi itirazlarımız bulunuyordu ancak en azından bir seçim yapılmaktaydı.

Az önce TEOG'la ilgili değindiğim gibi, parti genel başkanınız talep etti, anında sistemi değiştirdiniz. Daha sonra "Yardımcı doçentlik kaldırılsın". dendi, henüz bu konuda galiba ağırdan alınıyor. Ama son durumu bizimle paylaşırsanız seviniriz.

OHAL hukukunun yarattığı bir diğer sıkıntı da akademisyenlerimizin ihracı meselesi, yani emek verip yetiştirdiğimiz, bilim üreten, öğrenci yetiştiren akademisyenlerin. İhraç edilenler arasında kimler yok ki? Anayasa referandumu sürecinde "hayır" oyu verilmesi noktasında değerlendirmeleri olan ünlü anayasa hukuku profesörü İbrahim Kaboğlu var. Kaboğlu'nu ihraç ettiniz ancak hakkında hiçbir adli bir soruşturma yapılmamasına karşın, yurt dışına çıkış yasağı koydunuz. Bu ülkenin yetişmiş kadrolarının önünü tıkayan, onlara engel koyan bir mekanizma yarattınız.

İhraç edilenler arasında kamuoyunda "barış bildirisi" olarak bilinen bir bildiriye imza atan akademisyenler de var. Bu bildiri, benim şahsen tam anlamıyla desteklediğim bir bildiri değil, taraflı bulduğum bir bildiridir ama bir ifade özgürlüğüdür. En aykırı düşüncelerin bile savunulabilmesi demokrasilerde gerekmektedir. Ancak bu bildiriye imza atan akademisyenlerin çok büyük bir bölümü ihraç edildi, bir bölümü de ihraç tehlikesiyle karşı karşıya. Bizdeki son rakamlar toplam 8.427 akademisyenin KHK'larla ihraç edildiği biçiminde. Özgür bir bilim ortamını, özerk bir akademiyi tesis etmeden ülkemizin ilerlemesini sağlayamayız. O nedenle düşüncesi ya da ideolojisi ne olursa olsun, bilimin rehberliğinde çalışmalar yürüten akademisyenlerimizin sırf iktidarınızla aynı düşünmüyor diye kapının önüne koyulması anlayışına karşıyız Sayın Bakanım.

OHAL KHK'ları konusuna değinmişken iki ismi daha gündeme getirmemiz gerekiyor. Biri akademisyen, diğeri öğretmen olmasına rağmen bir türlü haklarına sahip çıkmadığınız 2 isim; biri Nuriye Gülmen, diğeri Semih Özakça. Her ikisi de OHAL KHK'larıyla ihraç edildi. İşlerini istedikleri için oturma eylemi başlattılar, ardından açlık grevine girdiler. İhraç edildiler, haklarında hiçbir soruşturma dahi yoktu ihraç edilirken, açlık grevine başlayınca apar topar suçlu ilan edildiler, cezaevine atıldılar. Semih şu anda evinde, Nuriye ise hastanede açlık grevini sürdürüyor, tutukluluğu sürüyor. Artık sıkıntılı evrenin de ötesine geçilmiş durumda. Buradan bir kez daha Bakanlığınızın bir an önce devreye girmesi, bu 2 genç eğitimcinin açlık grevine son verilmesini sağlayacak koşulların yani işe iadelerinin sağlanması gerekiyor. En azından bu 2 öğretmen ve akademisyenin durumlarının kurulan OHAL komisyonu tarafından öncelikli olarak değerlendirilmesi konusunda sizin inisiyatif almanızı rica etmekteyiz.

Sayıştay raporlarına değinildi, ben de değinmek istiyorum. Özel okullarda okuyan öğrencilere verilen desteğe ilişkin bazı hatalar tespit edilmekte. Şimdi, bu destekten yararlanmak isteyen velilerin yanlış beyanda bulunduğu, bu beyanların doğruluğunun kontrol edilmediği, bu nedenle özel bir düzenleme yapılması gerektiği kaydedilmekte. Bu durum, normal koşullarda bu destekten yararlanabilecek bazı velilerin aslında destekten yararlanamaması, destekten yararlanamayacak bazı velilerin de aslında destekten yararlanması gibi adaletsiz bir sonucu doğurmuş durumda. Yine, aynı raporda bazı branşlarda norm fazlası öğretmenlerin maaş karşılığı ders saatini doldurmadan maaş aldıkları ve bu durumun da düzeltilmesi gerektiği talep edilmiştir.

Kalan zamanımda iktidarınız döneminde bir türlü sonu kesilmeyen tartışmalardan biri olan müfredatın değiştirilmesi konusuna da değinmek istiyorum. Müfredata "cihat" kavramı eklenmekte ancak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayın, son cümlenizi alayım.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - ...laik ve bilimsel eğitimin unsurları ayıklanmakta, Atatürk'e verilen yer azaltılmakta; bunu kabul edemiyoruz, çocuklarımız için kabul edemiyoruz, geleceğimiz için kabul edemiyoruz. Evrim Teorisi'nin müfredattan çıkarılmasına ilişkin açıklama yapan Talim ve Terbiye Kurulu Başkanınız Evrim Teorisi'ni bir alet çantasına, bir tornavidaya benzetti. Siz de Bakan olarak aynı görüşte misiniz? Müfredatı oluştururken paydaşlarla, sendikalarla görüşmeden sadece belli bir ideolojiye uygun sivil toplum kuruluşlarıyla masaya oturmanız, eğitim sistemini belli bir ideoloji doğrultusunda dönüştürmeniz ne kadar doğrudur? Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bugün de Sayın Genel Başkanımız grup konuşmasında bir kere daha ifade etti, eğitimin sorunlarının tüm paydaşlardan yani hangi görüşten olursa olsun, hangi ideolojiye, hangi harekete mensup olursa olsun tüm paydaşlarla bir eğitim çalıştayı düzenlenerek konuşulmasından ve kararların bu şekilde alınmasından yanayız. Millî eğitim şûrasının acilen toplaması gerektiğini düşünüyoruz. Hazırlanan raporumuzda karma eğitimin fiilen sonlandığı, okulların hızla imam hatip okullarına dönüştürüldüğü, okul idarecilerinin atanmasında liyakatsizliklerin yapıldığı, bazı seçmeli derslerin zorunlu olarak dayatıldığı ortadadır.

BAŞKAN - Sayın Çakırözer, son cümlenizi alayım lütfen.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Tabii.

Bakanlığınızı ilgilendiren bir başka konu da AİHM tarafından zorunlu din derslerine yönelik olarak verilen karar. Bu konuda da Bakanlığınız ve Hükûmet gereken adımları henüz atmış değil. Bu konuda da önümüzdeki günlerde hangi adımları atacağınızın bizimle paylaşılması iyi olur.

Öğretmen ihtiyacı bulunmakta, atanamayan çok sayıda öğretmen bulunmakta. Bu konuda da kamuoyu sizlerden atama bekleyen öğretmenlerimizin içini rahatlatacak açıklamalar beklemekte. Bu net ihtiyaca rağmen bu kadar öğretmenin atama bekliyor olması da planlama konusunda yapılan eksikleri gözler önüne sermektedir.

Bakanlık bütçemizin hayırlı olmasını dilerim.