| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/914) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 21 .02.2018 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, bu yapılan düzenleme, RTÜK'le ilgili düzenleme, bir defa, hep tartıştığımız konu, niçin Plan ve Bütçe Komisyonuna, bu torbaya geldi? Bu soru duruyor ve hiçbir şekilde... Defalarca yapıldı, ilgisi olmayan düzenlemeler aynı torbaya konulup Plan ve Bütçe Komisyonuna getiriliyor. Karşı çıkıyoruz, eleştiriyoruz ama ısrarla Hükûmet bunu alışkanlık hâline getirdi, burada da olmakta. Niye buraya geldi? Bu konu bağımsız bir şekilde ele alınsa, gerçekten internet yayıncılığıyla ilgili uzman komisyonda, ilgili ihtisas komisyonlarında konu tartışılsa, yapılsa daha iyi olur ama maalesef, Hükûmet bunu alışkanlık hâline getirdi, böyle yapmıyor. Bu sıkıntı bu şekilde devam edecek, öyle görünüyor.
Şimdi, tasarıda gerekçe olarak -yani bu maddede ne yapılıyor- aşağı yukarı şöyle özetleniyor cümleler: Maddeyle RTÜK kayıtlarında yayıncı olarak gözüken kuruluşların eş zamanlı olup olmadığına bakılmaksızın ve herhangi bir ilave külfete de girmeksizin yayınlarını isterlerse kendilerine ait internet sitelerinden sunabilecekleri hususu düzenlenmektedir. Ayrıca radyo ve televizyon yayınlarını sadece internet üzerinden sunmak isteyen kuruluşlara da sadece bu amaçla lisans alabilme imkânı getirilmektedir.
Çok enteresan bir şey bu cümle. Şeyde başladı bu iş, o 2000'li yıllarda meşhur cezaevlerine baskın vardı, Hayata Dönüş Operasyonu verildi. Ona benzer bir şekilde, sanki burada kısıtlayıcı bir düzenleme değil de bu işle uğraşanlara -biraz önce Garo yayın yapacağım filan dedi, sana bir imkân hazırlıyorlarmış, öyle şey yapılıyor- alabildiğine imkân getirilmektedir deniliyor.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Paylan TV.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, devamı ne diyor? "Diğer taraftan internet üzerinden radyo ve televizyon yayını yapan ancak RTÜK tarafından yetkilendirilmeyen kuruluşların yayınları ise RTÜK'ün bildirimi üzerine sulh ceza hâkimi kararıyla engellenebilmektedir." Bu şekilde devam ediyor. İşte Üst Kurulun içerik denetimine tabi olacaklardır filan. Düzenlemeler bunlar.
Şimdi, içerik denetimi problemse zaten bu içerik denetimi yapılıyor yani bu işi Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu yapıyor ve ilgili mahkeme kararlarıyla zaten bu içerikler engellenebiliyor. Bununla ilgili bir denetim problemi yok.
Burada çok açık ki işte Adnan Hoca şeyiyle geldi de sadece Adnan Hoca değil, bu şekilde yayın yapan çok sayıda kuruluş var yurt içinden, yurt dışından. Bunlarla ilgili bir problem var. Ne yapılıyor burada? Burada işte bu Adnan Hoca örneğinde, A9 örneğinde olduğu gibi şikâyete konu olan görüntülerin tamamı YouTube veya sosyal medya üzerinden yayınlanıyor. İnternet ortamına özel içerik olarak üretiliyor ve bu mecralardan kendi logosunu koyuyor, bu şekilde yayınlıyor.
Şimdi, TV kanalında ise RTÜK'ün yaptırıma uğrayacak içerik yayından kaçırılıyor yani TV kanalı olmadığı için burada içerik yayından kaçırılıyor; iddia bu. Şimdi, içerik yayından kaçırılmayacak ve denetlenebilecek yani buradaki psikoloji, temel şey denetlemek.
Şimdi, biraz evvel Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımız çok genel şeyler söyledi, çok da bağlantı kuramadım söyledikleri arasında. Elbette suç işlemeyle ilgili ülkenin ilgili kuruluşları vardır, emniyeti vardır, savcılığı vardır, yasalar mevcuttur, usul kanunları mevcuttur, Ceza Kanunu mevcuttur. Kim suç işliyorsa normal, usule uygun bir şekilde gözaltına alınır, ifadesi alınır, gerekiyorsa tutuklanır, ceza alır ve cezasını çeker. Bununla ilgili bir şey söylemiyoruz. Ha "Bunlar ne kadar işliyor" la ilgili yani bizi endişeye sevk eden... Bütün bunlar düzenlenmiş olmasına rağmen Türkiye'de ne kadar işliyor, pratikte ne kadar böyle oluyor? Buna baktığımız zaman endişeye gidiyor.
Bakın, devleti yöneten birisi çıkıyor, işte devlet başkanı, Cumhurbaşkanı, Başbakan ya da yetkili birisi çıkıyor herhangi bir yargı yapılmadan diyor ki: "Bu haindir, teröristtir, casustur, bedelini ödeyecektir." filan, ağır şeyler söyleniyor; ondan sonra gerçekten bu insanlarla ilgili mahkemeler el koyuyor, tutukluyor, ağır bedel ödetmeye çalışıyor. Oh, sonra bir bakıyoruz, a, devletler arasında bir şey olmuş, özel uçak geliyor, bir gün bekliyor, öbürü de serbest bırakılıyor, gidiyor.
Bakın, arkadaşlar, böyle bir ülkeden söz ediyoruz yani biz bu endişeleri... Yani paranoya olmuşuz hepimiz de "Ya bu yetki RTÜK'e verilirse ya da böyle bir düzenleme tam da düşünülmeden, işte nasıl sakıncaları olacak, bu denetimi yapanı kim denetleyecek, ne denetleyecek, bunlar açık açık ortaya konmadan böyle bir şey yapılırsa problemler çıkar..." Burada bir paranoya falan üretmiyoruz arkadaşlar yani bu hezeyan filan değil. Bu ülkede yaşıyoruz, daha dün, önceki gün, daha önceki gün, bütün buna benzer olaylar yaşanıyor bu ülkede, böyle bir ülkeden söz ediyoruz. "Hukuk devletinde hukuk olacak ve hukuk da elbette işte bireyleri koruyacak, kurumları koruyacak." filan dedi ve gitti arkadaşlar. Öyle değil ki arkadaşlar ya. "Hukuk devleti" dediğimiz şey yani birileri istedikleri gibi yasa çıkarır ve bunu... Böyle değil yani. Anayasal devlettir, işte kuvvetler ayrımı vardır, her kurumlar, kuvvetler birbirlerini denetlerler; Hükûmetin yapmış olduğu, idarenin yapmış olduğu işlemlerin tamamı yargı denetimine açıktır, denetlenir; yargı bağımsızdır, tarafsızdır. Böyle bir ülke mi arkadaşlar? Böyle bir ülkeyse biz hiç konuşmayalım. Böyle bir ülke olmadığından dolayı sıkıntılar mevcut. Yani bunu sadece son bir buçuk seneden beri, işte 15 Temmuzdan bu yana uygulanan OHAL... Evet, yani OHAL'le beraber daha ağır şartlar ortaya çıkmıştır Türkiye'de, hukuk devletiyle ilgili problemler daha da derinleşmiştir, KHK'ler gerçekten hukuk katliamıdır filan ama ondan önce de bu problemler bu ülkede vardı. Dolayısıyla böyle bir düzenleme yapılırken ister istemez, insan hakları konusunda duyarlılığı olan insanlar endişeye kapılıyor.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada birkaç yönüyle bakalım. Ne olacak şimdi, internet yayınları için önce yayın lisansı alınacak. Lisans almak için, yüklü miktarda ücret filan, onları bir tarafa bırakıyoruz, MİT ve Emniyetin güvenlik soruşturmasından geçmek gerekecek. MİT ve Emniyetin güvenlik soruşturması, öyle mi? Öyle olacak yani görüntü bu. Güvenlik soruşturmasından geçecek. Nasıl yapacaklar? Yani gerçekten işte bir birey, küçük küçük, işte büyük sermaye koymadan etmeden nasıl yapacaklar bunları? Ha, yok koyamıyorsa, edemiyorsa, zaten istemiyoruz yani, denetleyemeyeceğimize göre, küçükse, sermayesi de yoksa bunu istemiyoruz diyeceğiz? Basit bir güvenlik soruşturması yani MİT ve Emniyet güvenlik soruşturmalarının ne kadar zamanda sonuçlandığını biliyor muyuz değerli arkadaşlarım? Dolayısıyla, yani biz Türkiye'de bunları tartışıyoruz, işte hukuk devletinin bütün gerekleriyle beraber işlemiş olduğu bir ülkede konuşmuyoruz, burada konuşuyoruz ve hep beraber yaşıyoruz bu olayları, her gün her gün bu olaylar yaşanıyor, böyle bir şey var.
Şimdi, sosyal medya tabanında internet haber yayınları. Bunlar ne olacak, video haberleri ne olacak? Siyasi partilerin faaliyetlerini bile denetim altına alıyorsunuz. Sayın RTÜK görevlisi, siyasi partilerin faaliyetlerini resmî internet siteleri üzerinden televizyon yayını gibi aktarması, lisans alacağız bunlar için. Yok mu, almayacak mıyız bunlar için lisans? Yani böyle bir şey yok, "Almayacaklar." diye bir şey demiyorsun, kim yaparsa yapsın. "Siyasi partiler yapar. Yaparlarsa böyle bir şey olmayacak, dernekler yaparlarsa böyle bir şey olmayacak." diye bir şey yok ki. TV dizisine de ceza. TV'lerin üzerinden yaptırımlar nedeniyle kanalların internet sitelerinde buzsuz veya "bip"siz yayınlar engellenebilecek. Yönetmelik çıkacak deniliyor; kim, altı ay içinde nasıl çıkacak? Bu Netflix, BluTV gibi yayınlarla ilgili ne gibi sorunlar yaşanacak, bunlar tartışılır.
Şimdi, Hükûmet yetkilileri konuyu savunurlarken çok genel bir şey söylüyorlar: "Toplumun ahlakını bozan veya terör örgütlerince kullanılan yayınlar". Bunlar çok genel şeyler değerli arkadaşlarım. Yani her şeyi ama her şeyi siz yorumlarsınız ve terör örgütüne bir şekilde yardım, yataklık, ilinti, propagandasını yapmak, filan bunlara iliştirebilirsiniz. Ya, öyle bir dönemde yaşıyoruz ki "terör örgütü" tanımı bile tam olarak yapılmıyor.
Bakın, "FETÖ" diye bir terör örgütü var değil mi şimdi, FETÖ diye bir şey var. Kim FETÖ, soruyorum? Bu konuya taktım, on beş gündür, bir aydır her yerde okuyorum, mahkeme kararlarını okuyorum. "Terör örgütü üyesi." diyor, Hangi terör örgütü? İster istemez FETÖ... Ben yani bu soruşturmadan tutuklanmış FETÖ terör... Kim bu terör örgütü? Nasıl kurulmuş? Nerede? Hangileri terör örgütüne üye? Hangi faaliyetler FETÖ terör örgütüne üyelik sayılıyor? Yani o işler örgütten sayılıyor? Şimdi tarih mi koyuyoruz, böyle bir şey var mı yasalarda? 17 ve 25 Aralık sonrasında -işte, buna ne diyordunuz önceden; "hizmet", işte "Fetullah Gülen Hocaefendi" filan- buralara, işte bunların kuruluşlarına yardım eden, telefonla, SMS'le, şeyle 5 lira para gönderenler 17-25 Aralıktan önceyse "yardım", sonraysa "terör örgütü üyeliği..." Böyle bir ortamdan söz ediyoruz. Yani biz, işte vatandaşımızın, toplumun ahlakını bozan veya terör örgütlerince kullanılan yayınlara elbette müeyyide getireceğiz diyoruz ama yani eğer hukuk devleti isek, bütün bunları açık, net bir şekilde tanımlayacağız. Elbette yargı, mahkeme, yorumlayacak, vicdana göre yargıç karar verecek filan ama onun da öyle çok büyük açık kapılar filan bırakmamamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, şimdi muhalefet partisine "15 Temmuz davalarını izlemiyorsunuz." filan deniliyor. İzliyoruz değerli arkadaşlar, dosyalara da ulaşıyoruz, bakıyoruz dosyalara, çok ilginç şeyler var. Bakın, ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanan insanların dosyalarına bakıyorum. Mesela, geçenlerde bir tane gazetecinin dosyasına baktım, sadece yazdığı iddia edilen yazıların başlıkları var, içerikleri bile konulmamış. Bu insan bir buçuk seneden beri tutuklu ve mahkemesi yani dosyası daha olgunlaştırılmamış bile. Böyle bir ülkeden söz ediyoruz. Niye bunları uzattım? Ya terör örgütlerince kullanılan yayınlara yasal müeyyide uygulanacağı gibi iddialar, çok genel iddialar.
Sonra RTÜK bunları nasıl yapacak? Sayın arkadaşımız burada, RTÜK görevlisi, "Bu işleri biz yaparız." diyor. Neyle yapacaksınız? Ne kadar zamanda böyle bir şey oluşturacaksınız? Sizin zaten bugüne kadar yapmış olduğunuz denetimlerle ilgili elimizde şeyler var. 1 Ocak 2017 ile 31 Aralık 2017 arasındaki kararlarınıza baktık, daha çok ticari iletişimin yanıltıcı olmamak, tüketicinin çıkarlarına zarar vermemek maddesiyle ilgili ihlal kararları vermişsiniz. Ne kadar personeliniz var? Bütün bunları gerçekten yapabilecek misiniz? Ne kadar zamanda böyle şeylere gireceksiniz? Bu insanları... Yani bu çıkan paragraflarda yapacağınız işle ilgili sizi neler bağlayacak, neler bağlamayacak? Açık bir şekilde yazılmamış. Yani siz, "ilgili kurumla bağlı ve ilişkili" dedi arkadaşımız- Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu -onunla çıkaracağınız yönetmelikle mi bunları tespit edeceksiniz? Bu yönetmelikle mi insanların özgürlük alanlarına müdahale edeceksiniz değerli arkadaşlarım? Siz mi hazırlayıp verdiniz bunu Hükûmete, başkaları mı hazırlayıp verdiler? Siz hazırlayıp verdiyseniz, biz arkadaşlarla konuştuk. Biliyorsunuz, RTÜK'te Cumhuriyet Halk Partisi kontenjanından, HDP, MHP kontenjanından seçilen arkadaşlar var, onlarla da konuştuk, sorduk: "Bizim hiç haberimiz olmadı." Sonra geriye doğru yapılan araştırmada, bu düzenlemenin değerli arkadaşlarım KHK'yle çıkarılması planlanmış, yapılacakmış filan. Sonra nedense vazgeçilmiş, bu torbaya konulmuş. Yani siz, eğer hazırlanmışsanız, tabii, elbette Hükûmet tasarısı olarak geliyor bu ama yani netice itibarıyla yani üyelerinizle de bir tartışsanız, toplumda bir tartıştırsanız bunu. Yani gerçekten ilgili yani hak ve özgürlüklerle ilgili, teknolojiyle ilgili... Çünkü bu yapılan düzenleme, bir şekilde böyle trenlere mirenlere kafa atmak gibi bir şey. Teknoloji akıp gidiyor, acayip bir şekilde gidiyor ve biz IV. Murat dönemindeki kurallarla yani yasaklarla, fermanlarla, teknolojiyle, teknolojik gelişmeyle mücadele ediyoruz yani bunlar eşyanın tabiatına da aykırı şeyler değerli arkadaşlar.
Ya uzun şeyde konuşulabilir, fazla zamanınızı almak istemiyorum. Bu düzenleme hak ve özgürlüklerle ilgili, insanların hak ve özgürlüklerini ihlal etme riski çok yüksek bir düzenleme. Bundan Hükûmetin vazgeçmesi gerekiyor. Her şeyi düzenlemeye kalkıyorsunuz arkadaşlar ve bir kurala bağlamıyorsunuz. İnternet diye bir olay var, bu internet işte şu şekilde gelişiyor, şu şu bilgiler var, bunu bir bütüncül olarak ele alalım ve bir düzenleme yapalım, yarın başka gelişmeler olunca, o gelişmelere uygun ek düzenlemeler yapmak da mümkün olsun." Böyle filan demiyorsunuz. Bir ihtiyaç hasıl oluyor, işte, bürokraside bir yerde bir şey hazırlanıyor, torbaya atılıyor. Sayın Bakanım, ekonomide de değişik alanlarda da yapılan böyle düzenlemeler var. Getiriyorsunuz, üç ay sonra bir daha, bir daha ihtiyaç hasıl oluyor, bir daha... Ya, böyle bir şey olmaz.
Bakın, şimdi, yatırım ortamının iyileştirilmesiyle ilgili düzenlemeler filan yapıyoruz. Onların en önemli kurallarından bir tanesi -bu işi benden daha iyi biliyorsunuz- şu: O ülkede böyle sık sık kuralların değişmemesi gerekiyor. Sürekli değişiyor; şimdi, bu, Özal'lı yıllardan başladı, geliyor yani. İşte "Bir akşam filana lazım olmuş da gümrükte şöyle bir düzenleme yapılmış, ertesi gün böyle." O zamandan beri geliyor. Ama niye böyle? Böyle olmasına gerek yok ki. Niye iki ayağımızı bir pabuca sokuyoruz? Niçin? Yani bu konuyla ilgili yetişmiş insanlarımız var, elemanlar var.
Şimdi, bu konu gelecek, tartışılacak. Kamuoyunda duyarlılık var. Değişik çevrelerden, kuruluşlardan yardım destek aldık; o kadar çok şey söylediler ki. Yani bu işleri bilen insanlarımız var; bütün bu insanları bir araya getirerek gerçekten dört başı mamur, güzel, ihtiyacımızı karşılayacak düzenlemeler yapsak ne olur yani?
Teşekkür ederim arkadaşlar.