KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Kısa konuşacağım.

Teşekkür ederim arkadaşlar.

Önce, konuya girmeden önce, yarın 28 Şubat, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 28 Şubatın bir bölümünü bile olsa yaşamış, tecrübeli, o günleri görmüş birisi olarak sizinle bir şey paylaşmak istiyorum. Bugün Halkların Demokratik Partisinden 2 milletvekilinin milletvekilliği düşürüldü. Düşürülen milletvekili sayısı da 9 oldu. O dönem ben Refah Partisinin nasıl sudan sebeplerle, arkasından Fazilet Partisinin yine sudan sebeplerle kapatıldığını, Merve Kavakçı'nın neredeyse böyle dövülerek Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulundan çıkarıldığını yaşamış bir milletvekiliyim arkadaşlar, o gün ne hissettiğimi çok iyi biliyorum. Dolayısıyla bugün Meclisten bir şekilde sille tokat -yani sille tokat fark etmiyor, ha el kaldırarak ha hakaret ederek- Meclisten çıkarılan milletvekillerini anlayabiliyorum, onlarla empati kurabiliyorum. Yanlış yapıyorsunuz Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri. Milliyetçi Hareket Partisine bir şey demiyorum ama Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, yanlış yapıyorsunuz. Düşüncesini ifade ettiği için milletvekillinin milletvekilliğini düşürüyorsunuz, yargılıyorsunuz, kovuyorsunuz, kovalıyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz. Bunun altını çizeyim.

Şimdi, ben beş dakika demiştim ama Parsak dolayısıyla bir iki dakika daha uzatacağım. Sayın Parsak ve bugün Sayın Genel Başkanlarının konuşmaları... Ben psikiyatri uzmanıyım arkadaşlar, yirmi beş senedir de siyaset yapıyorum, mesleğimi siyasette kullanmam meslek etiği dolayısıyla bana yasak, bir kere böyle bir yanlışlık yaptım, beni Türk Psikiyatri Derneğinin onur kuruluna filan verdiler, sonra arkadaşlar kötü niyetli olmadığımı anladılar ve ceza vermediler; hiç kullanmadım. Dolayısıyla, psikiyatrist olarak şey yapmıyorum, sokaktaki insan bile bu değerlendirmeyi yapabilir.

Sayın Parsak'ı dinlerken ve bugün Sayın Bahçeli'yi dinlerken bir suçluluk psikolojisi içinde gördüm, böyle çok endişeli gördüm ve birtakım savunma mekanizmaları kullandılar. Yani bir çocuk babasının cebinden para alır, babanın cebinden para almak hırsızlık filan değildir ama o çok rahatsız olur, sıkıntı duyar; sonra abisinin aldığını da duyar, bilir "A, ağabeyim de alıyor, beraberiz yani paylaşıyoruz." filan diye rahatlar. Bazen de böyle olmaz yani daha ağır bir şey olur, "inkâr", "almadım" savunma mekanizmasını kullanır, "Ben almadım ağabeyim aldı." mekanizmasını kullanır. Değerli arkadaşlar hem Adalet ve Kalkınma Partisinin ittifakla ilgili açıklama yapan Hükûmet Sözcüsü Sayın Bekir Bozdağ hem de Sayın Parsak açıklarken ittifaklarını, yaptıkları işi... Güzel bir şey yapıyorsunuz, niye böyle panik içindesiniz, niye suçluluk psikolojisi içinde hareket ediyorsunuz? Hiç ilgisi yokken CHP ve HDP'de ittifak yapıyor, yaptılar, yapsınlar; konuşmaları çok benzedi, işte biri "Ali baba" dedi, biri "baba Ali" dedi filan... Ya, bunlar gerçekten bir psikolojik sorunu yansıtıyor. Psikolojik sorun derken gerginliği yansıtıyor, sıkıntıyı yansıtıyor, çok gerginsiniz, çok sıkıntılısınız. "Cumhur İttifakı" yapıyorsunuz, e öbürleri de nedir? "Curcuna ittifakı yapsın." Ne ayıp, bir partinin genel başkanına, Sayın Devlet Bahçeli'ye yakışan bir şey mi? Ne ayıp. Geçsin bu da kayıtlara.

Değerli arkadaşlar, şimdi, teknik konular zaten benim işim değil anlatacaklar arkadaşlar, anlattılar. Bu düzenlemede iki grup, bana göre iki ana başlıkta... Bir, ittifakla ilgili değişiklikler yapılıyor, bir de seçim güvenliğiyle ilgili, diğerlerine girmiyorum.

İttifakla ilgili yapılanlar, çok açık, niye dolanıyoruz, niye açık... Bir taraftan "Açık yapalım." filan diyorsunuz. Açık söyleyin kardeşim, iki tane problem var. Bir: Sayın Cumhurbaşkanının problemi var, bir yanlışlık yaptı 2010 Anayasa değişikliğinde. İşte "iki turlu ve ikinci turda 50+1" öyle dedi, problem oldu. 50+1 oy bulamıyor, böyle sıkıntısı var, gerginliği var, bunu çözmeye çalışıyor. Milliyetçi Hareket Partisi de kendi içinde sıkıntı yaşadı, ayrı bir parti doğdu ve yüzde 10'la ilgili problemi var, sıkıntısı var, bunu çözmeye çalışıyorlar. Ya, biz anlıyoruz de ya, böyle bu iş. Hiç de ittifakların biçimini falan eleştiriyoruz ama ittifaklar yanlıştır filan demiyoruz biz arkadaşlar. Ama iş budur yani bu şekilde göreceksiniz. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi yüzde 10 barajı... Öyle demişlerdi, 16 Nisanda herkes, bütün Adalet ve Kalkınma Partisinin sözcüleri, işte Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi gelsin şeyi kaldıracağız, baraj düşecek, kalkacak filan dediler. Şimdi ise o barajı, yüzde 10'u şantaj olarak kullanıyorlar. Benim eksiğimi kapat, ben de seni şeye taşıyayım, böyle bir şeydir bu. Bu doğrudur, ahlaken şöyledir, etik olarak böyledir, öyle bir yorum yapmıyorum, o yorum size ama olay budur, bunun altını çizelim.

Değerli arkadaşlarım, en temel problem seçim güvenliğiyle ilgili bir problemdir. Burada yapılan üç tane şey var. Bir: Valinin isteğiyle seçim bölgeleri birleştirilebilecek, o oraya kaydırılacak, bu buraya kaydırılacak. Yani bizzat valiler -valilerin kim olduğunu filan biliyoruz- şeye müdahale ediyorlar.

İki: Kolluk, seçim bölgesine giriyor, seçime giriyor, kolluk giriyor. Seçim alanlarına kolluk giriyor, çok basit bir şekilde kolluk giriyor ve Seçim Sandık Kurulu Başkanına rağmen orada işlem yapıyor, giriyor oraya; bir vatandaşın ihbarıyla filan, kendi kendini de ihbar edebilirler.

Diğeri de Seçim Kurulu, memurlardan oluşmaya başlıyor. Memurların kim olduğunu biliyorum. Daha dün bir ilin, işte zirai donatım müdürü doktor bilmem ne kim, sosyal medyada bir şeye girdik, ağır hakarette bulundu filan. Dedim: Ya, bu nasıl cesaret. Dedi ki: "Evet ben müdürüm, ismim de bu, ne yaparsan yap."

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, toparlar mısınız lütfen.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Toparlayacağım.

Neyi ne yaparsan yap, nasıl oluyor filan. Böyle dedi işte ya. Memleketin beka sorunu var, memleket gidiyor. Dolayısıyla sizin gibi gayrimillî, gayriyerli olanları yok edeceğiz. Şimdi, değerli arkadaşlarım, yapılan şey budur.

Toparlayacağım, bitiriyorum, bir iki dakika daha bana müsaade edin, tahammül edin diyeyim.

Değerli arkadaşlarım, bu son derece tehlikeli bir şey. 1950 öncesine dönüyoruz. 1950 öncesi, biliyorsunuz, seçimi memurlar yapıyordu. Memurlar yapıyordu, vatandaş geliyordu, açık oyda filan, gizli sayılıyordu, "Sonuç budur." diye ilan ediliyordu ama 1950 seçimleri öncesinde o dönemin siyasetçileri çok büyük bir iş yaptılar, rahmetli Bayar, Menderes ve İnönü. Büyük bir gerginlik vardı, Demokrat Parti seçime girmeyeceğini söylüyordu, sonuçları kabul etmeyeceğini söylüyordu. İnönü geldi, o zamanın Başbakanı Hasan Saka'yı değiştirdi, Şemsettin Günaltay Başbakan oldu, iki parti bir araya geldi, aylarca, günlerce çalıştılar ve bugünküne benzer yargı denetiminde sivil toplumun da... Sivil toplumun derken, partilerin gözetimcilerinin, bağımsız adayların gözetimcilerinin bulunacağı bir seçim sistemini, bugüne yakın bir seçim sistemini ortaya koydular ve Türkiye demokrasisinin en temel kazanımı buydu. Son zamanlara kadar herkes bu şeye güvenirdi ama referandumda bunu yok ettik, şimdi bu değişikliklerle bunu bütünüyle ortadan kaldırıyoruz.

Bakın, ne zaman yapılacak seçim bilmiyorum. Diyelim ki 3 Kasım 2019'da yapıldı, eğer bu sistem bu şekilde giderse, eğer partiler arasında bir yumuşama olmazsa, eğer bugünkü siyasetçiler ve liderler, o günkü liderler gibi basiret gösterip memleketin nereye gideceğini görüp insanları, toplumu, herkesi rahatlatacak bir şey yapmaz ve bunu birlikte deklare etmezlerse hiç kimsenin kontrol edemeyeceği şeyler olur 3 Kasım 2019'da, kimse seçim sonuçlarını kabul etmez ve Türkiye, Allah korusun, hiç beklenmeyen bir anafora girer ve bunun sorumlusu Milliyetçi Hareket Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi olur değerli arkadaşlarım.

Arz ederim, saygılarımla.