KOMİSYON KONUŞMASI

MURAT EMİR (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında bir konuşma ihtiyacı içerisinde değildim ama bir iki önemli saydığım konunun altını çizerek asıl görüşlerimizi ve tartışmalarımızı alt komisyon çalışmalarına bırakmayı, özellikle bu ilerleyen saatte, daha uygun görüyorum.

Ben Değerli Aytuğ Atıcı'nın bıraktığı yerden devam edeyim. Bu ittifak meselesi. Çünkü ittifak meselesini öyle bir koyuyorsunuz ki ortaya, anlamakta güçlük çekiyorum, hatta bazen şaşırıyorum. Biz sanki ittifaka karşıymışız gibi bizi ittifakı anlatıyorsunuz. Biz ittifaka karşı değiliz arkadaşlar, hatta bunun yasal bir zemini olmasında da yarar görürüz. Çünkü ittifak sonuçta birbirine yakın siyasi partilerin... Bakın...

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - İttifaklar helak ediyor diyor...

MURAT EMİR (Ankara) - Ha, o başka bir şey. Biz ittifakın yani fiilen yürütülen hatta zaman zaman yasaya karşı hile şeklinde yürütülen ittifakların yasal bir zemine kavuşturulmasında en ufak bir sakınca görmüyoruz. Ama bizim burada sakınca gördüğümüz iki temel nokta var. Birincisi, barajın bir tehdit unsuru olarak kullanılması ve baraj üzerinden haksızlık yapılması, sandalye çalınmasına biz karşıyız. Hele hele baraja bütün siyasi partilerin özellikle muhalefetteyken, özellikle iktidarla iç içe geçmemişken nasıl yaklaştığını biliyoruz ve barajın 12 Eylülden kalma bir şey olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bu baraj tehdidini kaldırmak varken, bu yola gitmeyip barajı aynen koruyup ve bir de küçük partilere Meclise girme olanağı bu tehdit üzerinden vermeyi ne siyasi ahlaka sığdırıyoruz ne de eşitlik ilkesine sığdırıyoruz.

Şimdi, tam yeri gelmişken söyleyeyim, bu kuyruk meselesi.

Değerli arkadaşlar, şimdi, biz bugün burada Anayasa Komisyonunda bir teklifi konuşuyoruz. Dolayısıyla daha önce yani bu yasa yokken kimi partilerin Mecliste olabilmek adına kendi çabalarıyla bir iş birliğine girmiş olmalarında, ittifak içerisine girmiş olmalarında yadırganacak bir şey yok; buna "kuyruk" diyemeyiz. Ama bugünden itibaren bu yüzde 10 barajını kaldırmak veya düşürmek varken, bunu yapmıyorsanız ve bunu yapmıyorken de bir şekilde küçük orandaki partinin hiçbir gerçekçi sebebi olmaksızın barajı geçmiş sayılmasının önünü açıyorsanız, işte bu da tam da kuyruğa takılmaktır, hiç kusura bakmayın. Yani bunun adı "Kuyruğa takılmaktır". Söylendi, kısa konuşmak için ayrıntılarına girmiyorum: Yüzde 1'lik parti ittifak yapınca barajı geçecek, yüzde 9,5'luk parti geçemeyecek, işte bunun adı "Kuyruğa takılmaktır." bunda kompleks yok. Ama daha önce üçlü milliyetçi -MÇP'nin de içinde olduğu- iş birliği oldu, bizim daha önceki birlikteliklerimiz oldu, bunun kuyrukla ilgisi yok. O gereklilikti ama bugünkü yapılan, bu saatten sonra yapılan artık kuyruğa takılmak olur, hiç kusura bakmayın.

Şimdi burada biz işin özünü konuşmak zorundayız. Yani burada aslında biraz da fazla siyaset yapıldı gibi geliyor bana. Şimdi ittifak yaptığın anda iki defa d'hondt uyguluyorsunuz. Bunun bir mantığı yok. Önce alıyorsunuz oyları kendi sepetinize dolduruyorsunuz, alacağınızı alıyorsunuz ittifak yaptınız. Çünkü d'hondt sistemi sonuç olarak yüksek oy alan partileri koruyor, onlara daha çok temsil olanağı veriyor, nispi temsil yöntemi olduğu için ve ondan sonra kendi aranızda paylaşıyorsunuz. Bunun simülasyonları da ortada. İşte bu, milletvekili hırsızlığıdır. Biz bunlara karşıyız yoksa ittifaka niye karşı olalım. Dürüst, mert, net, eşitlikçi bir ittifak anlayışı varsa, ki o yapılacaksa biz bunun yanında oluruz.

Şimdi, aslında Sayın Parsak'ın ben Naci Bostancı'ya itiraz etmesini beklerdim. Çünkü bütün o konuşmalardan anladığım şu: Rekabet yok iki parti arasında. Çünkü "İttifak olunca rekabet olmayacak." dedi. Çünkü koalisyonlarda rekabet de oluyormuş, bu çok tehlikeli bir şeymiş.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Yine anlamamışsınız.

MURAT EMİR (Ankara) - İş birliği oluyormuş, o da güzel, tamam, notlarımı aldım. Şimdi Sayın Parsak dedi ki: "Tutum birlikteliği." Hatta çok da böyle provokatif bir konuşma yaptı. Şimdi bütün bunlar birleştikten sonra kendinize sormayacak mısınız "Biz niye ayrıyız?" diye. Bence burada aslında bütün partilerin o siyasi duruşlarını, geçmişlerini, kendi ilkelerini bir oturup tekrar değerlendirmeleri ve önce tabanlarına dönük olarak da samimi olmalarını ve samimi bir öz eleştiri yapmalarını bekliyorum. Tam da bunu yapamadıkları için, bunu anlatamadıkları için ve buradan gerekli oy transferini sağlamakta sıkıntı yaşayacaklarını bildikleri için de işte bu garabet düzenlemeyi getiriyorlar. Ne bu? İttifakı kare içerisine alıyorlar, dikdörtgen içerisine; hangisine basarsan bas. Nereden biliyoruz iradenin o partiye ait olduğunu, kim bilecek? Bakın, iradenin tek belirleyeni mühürdür. Şimdi, ittifaka basarsan da sayılıyor, bir partiye basarsan da sayılıyor. Zaten ikisini aynı zarfa koymuşlar Cumhurbaşkanı ile diğer partinin seçimini. Bunların hepsi aslında şunun ifadesi: "Biz tabanlarımıza bunu anlatmakta güçlük çekiyoruz ve bize oy verecek partiler aslında bizim bu ittifakımızı ve bizim Cumhurbaşkanı adayımızı aynı oranda desteklemiyor olabilirler. Dolayısıyla biz onların bu iradelerini bir şekliyle yönlendirmek, bir şekliyle ipotek altına almak için ne yapabiliriz? Tek mührü geçerli sayarız, bir de aynı zarfa koyduk mu tamamdır." İşte, biz bunlara karşıyız yoksa mertçe, dürüstçe ittifak yaparsanız bununla ilgili hiçbir itirazımız yoktur.

Bir de, bu mühürle ilgili mesele, o konu da önemli.

Değerli arkadaşlar, Yüksek Seçim Kurulu, çok yüksek oranda, milyonlar düzeyinde her seçimde yedek pusula bastırıyor ve bir sandığa hangi zarfın, hangi oyun atıldığının tek karinesi, tek belgesi, tek delili oradaki mühürdür ve dolayısıyla o mühür olmadığı zaman aslında siz o karineden yani tek karinenizden vazgeçmiş oluyorsunuz. Zaten bu böyle olduğu için de dünyada bu uygulanıyor, Türkiye'de de çok uzun yıllardır bu uygulanıyor ve deniyor ki: "Ya, biz bunu yasaklamıyoruz, kaldırmıyoruz ama bunun üzerine iptalleri önlüyoruz." Bunun ne mantığı var? Ya, madem bu bir yaptırıma bağlanmıyorsa bunun ne mantığı var? Eğer bu bir ihtiyaç değilse, bu sandıklara atılan oyların mühürlü olması bir ihtiyaç değilse dediğiniz gibi, niye kaldırmadınız? Bu sorunun da bir cevabı olması lazım.

Ben burada çok uzatmadan sözümü keseyim. Umuyorum ki bu tekçi anlayış, siyaseti kutuplaştıran hatta Türkiye'yi kutuplaştırmaktan çekinmeyen, "biz ve sizler" diye ikiye bölen, bunun üzerinden iktidarını pekiştirmeyi düşünen anlayış artık Meclisi, şu Komisyonu ve birazdan kuracağımız alt komisyonu biraz daha doğru dürüst çalıştırmayı dener ve böylesine yanlış, böylesine millî iradeye saygısız, böylesine sandalye hırsızlığını hedefleyen ve millî iradenin Meclise de, Cumhurbaşkanlığı seçimine de yansımasının önüne geçen, oy hırsızlığının önünü açan bu tasarıda en azından olumlu değişiklikler yapma fırsatı buluruz diyorum ve teşekkür ediyorum.