| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin (2/2137) (Alt komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 06 .03.2018 |
TUFAN KÖSE (Çorum) - Konunun çok ayrıntısına girmeyeceğim ama diğer arkadaşlar da izah ettiler yani ittifak yapan partilere oy pusulasında açıkça bir ayrımcılık yapılıyor, oyların değerlendirilmesinde açıkça bir kayırma söz konusu. Hatta biz arkadaşlar arasında espri mahiyetinde konuşuyoruz, yani "Bir parti ittifakı yetmez, aslında beş altı parti ittifak yapsın ki oy pusulasındaki yeri daha da görünür hâle gelsin." diye. Bu anlamda teknik olarak bile birçok sakıncayı içinde barındırıyor.
Devamında, şu andaki sistemde, Cumhurbaşkanlığı sisteminde, parlamenter sistemlerde yönetimde istikrarı sağlamak için getirilmiş yüzde 10 ya da benzeri bir barajın korunmasını herhangi bir demokratik teamülle ya da uluslararası kabul görmüş bir anayasa hukuku metniyle izah etmek, telafi etmek mümkün değil. Yani burada da bu yasanın iki yüzlü bir yönü, asla baraj olmayacağı ta anayasa değişikliği sırasında gerek bu Komisyonun Başkanı gerekse dönemin Başbakanı, Cumhurbaşkanı tarafından söylenmişti, baraj olsa bile belki sembolik olacağı konuşulmuştu ama geldiğimiz noktada baraj olduğu gibi korunuyor.
Bana göre, siz aslında şöyle de yapabilirsiniz: Bu da benden bir öğüt olsun kanunu yapanlara ya da ilk imza sahiplerine ya da MHP ve Adalet ve Kalkınma Partisine. İttifak yapacak partilerin baraj oranını yükseltin ki küçük partiler ittifak yapamasın yani yüzde 2'şer, 3'er puanı olan partiler bir araya gelirse belki barajı geçme ihtimalleri olur ve bu arada bir de Cumhurbaşkanına oy kullanırken de kendi adaylarına oy verebilirler ki bu da büyük sakınca çünkü bu kanunun geniş anlamı, genel anlamı, genel niyeti her koşulda hem ittifak bölümüyle hem seçim güvenliği bölümüyle mevcut Cumhurbaşkanını yeniden Cumhurbaşkanı ya da başkan yapmak; öyle anlaşılıyor. Tabii, Milliyetçi Hareket Partisi bir buçuk yılda nasıl böyle bir noktaya evrildi, bunu da anlamak mümkün değil.
Şimdi, bazı arkadaşlar diyor ki: "Koalisyonlar seçimden sonra yapılır, ittifaklar seçimden önce yapılır." Ya, kardeşim, bir kere koalisyon, parlamenter sistemin bir yönetme biçimi yani koalisyonu eğer siz teknik anlamda kullanıyorsanız bunu başkanlık sisteminde kullanamazsınız. Ama koalisyonun ahlaki bir yönü ittifaklardan çok daha güçlü. Her şey ortalıkta, oturuluyor, bakanlık pazarlıkları yapılıyor, Hükûmetin programı birlikte açıklanıyor.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi daha seçimlere yaklaşık iki sene varken bir ittifak pazarlığı yapıyorlar. Daha bu kanun gelmeden evvel bunun pazarlığını yapıyorlardı. Tabii, bu ittifak pazarlığı sadece seçimde Cumhurbaşkanını seçtirmek ve Milliyetçi Hareket Partisini yaşadığı düşünülen baraj sıkıntısından kurtarmak içinse bunu da parlamenter sistemle teknik manada özdeşleştirmesek bile ittifak sayabiliriz başkanlık sisteminde. Ama seçimlerden, sonrası için de herhangi bir pazarlık yapılıyorsa, örneğin Milliyetçi Hareket Partisinin belirleyeceği bir kısım insanlara da herhangi bir şekilde bakanlık kadrosu verilecekse ya da müsteşarlık kadrosu verilecekse ya da bakan yardımcılığı kadrosu verilecekse bunun adı ittifaktır, koalisyondur o anlamda bile ve eğer böyle bir pazarlık varsa bunun adı "kirli pazarlıktır", "kirli koalisyondur". Yani parlamenter demokrasinin koalisyon mantığında bir şövalye ruhu var, ortaya koyuyor, partiler geliyor.
Kaldı ki birçok Batılı ülkede daha seçimlerden önce "Eğer biz parlamentoya şu şartlarla girersek şu şu partilerle birlikte hükûmet edebiliriz." ya da "Şu partileri biz kurulacak hükûmete almayacağız." diye de bir kısım ittifaklar yapıyorlar yani koalisyonlar kuruyorlar. Burada şu mantığı anlatmaya çalışıyorum: Koalisyon olması için illa seçimden sonrası olması gerekmiyor. Bakın, Avusturya'da, Fransa'da, Almanya'da, birçok ülkede birçok parti şunu diyor: "Biz aşırı sağcı partilerle herhangi bir koalisyon kurmayacağız." Açıklıyorlar yani başlangıçta ve "Şu şu partilerle koalisyon kurabiliriz." diyorlar. Yani burada kavramları çok karıştırmamak gerekiyor. İşin doğrusu, herhangi bir başkanlık sisteminde koalisyonu zaten teknik manada bir parlamenter demokraside olduğu gibi düşünmek doğru değil. Yani eğer buradaki ittifak seçimden sonra bir bakanlık yahut da bakanlıklardaki kadroların pazarlığı noktasına da geldiyse ki -bu 80 milyona ve bizlere karanlık- bunun adı bir nevi başkanlık sisteminde olabilecek bir ittifaktır.
Son söz olarak şunu söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlarım, tabii, adına "ittifak" deyin, "koalisyon" deyin, başka bir şey deyin, başka bir şey deyin, ne derseniz deyin ama Anayasa değişikliği için referanduma gidilmeden önce gerek dönemin Başbakanının gerek Cumhurbaşkanının gerekse bakanların gerekse Adalet ve Kalkınma Partisinin yetkililerinin söylediği tek şey vardı: İşte "Türkiye'yi onlarca koalisyon hükûmeti yönetti. Hükûmetlerin ömrüne baktığınızda toplamının ortalama süresi on beş ay, on altı ay, on yedi ay gibidir. On yedi ayda nasıl icraat yapılacak?" gibi bir söylemi vardı. İşte "Terör bitecek, işsizlik bitecek, ekonomi rayına girecek." söylemleri vardı. İşte "Koalisyon olmayacak." söylemleri vardı. Dönüp gelip baktığımızda maalesef milletimizi aldatmışsınız. Bu kanun teklifiyle de yine ucube bir ittifak ve koalisyon önerisi geliyor dünyada örneği olmayan ama Cumhuriyet Halk Partisi elbette ittifaklara karşı değildir. Elbette benzer mantıkta ve anlayışta Türkiye'nin geleceğine dönük benzer anlayışları taşıyan partiler azami ittifaklar kurabilirler. Bunun karşısında değiliz ama her şeyin geçerli, dünyadaki evrensel hukuk normlarına uygun olarak yapılmasını istiyoruz, seçmenin iradesi sakatlanmasın istiyoruz.
Teşekkür ediyorum.