KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, hem Anayasa Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri hem de diğer komisyonlarda olup ya da Mecliste olup burada bulunan değerli milletvekilleri, saygıdeğer bürokratlar, değerli basın mensubu meslektaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Komisyonumuzda ele aldığımız teklif, sadece teknik, hukuki bir metin olmaktan öte çok önemli siyasi sonuçları olacak, demokrasimiz açısından çok önemli sonuçları olacak bir metindir. Bu metin üzerinde ve özellikle de bulunduğumuz madde üzerinde görüşlerimi ifade etmeme olanak verdiğiniz için teşekkür ederim.

Şimdi, seçim sistemleri konuşulurken hep söylediğimiz konu, dünyanın her yerinde iki kavram hep konuşuluyor; temsilde adalet olacak, yönetimde istikrar olacak. Şöyle bir kanı var: "İkisi aynı anda olamaz." gibi. Hayır, olabilir aslında, Türkiye'de bir dönem olmuştur da ancak 1980 darbesinden sonra temsilde adalet ilkesi tamamen ortadan kaldırıldı yüzde 10'luk ülke barajı getirilerek. Aynı zamanda -biliyorsunuz- o dönem bölge barajları da vardı ancak Anayasa Mahkemesi bunu kaldırdı. Yüzde 10'luk seçim barajının çok yüksek olduğunu sadece şimdi ben söylemiyorum, şu anda Meclisimizde olan ya da olmayan partilerin sözcüleri, şu anda iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisinin sözcüleri de dönem dönem hep söylemiştir, söyleyegelmiştir ama muhalefetteyken söylenen bu söyleme iktidara gelindiğinde maalesef dokunulmamaktadır. Yüzde 10'luk ülke barajının antidemokratik olduğu konusunda aslında herkes hemfikir, kaldırılmasını hep söylüyoruz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak tamamen kaldırılmasını istiyoruz, bu yapılamıyorsa 3 ya da 5 gibi düşük bir oran olabilir diyoruz çünkü baraj, öyle sanıldığı gibi istikrardan ziyade bizzat millet iradesinin gasbı anlamını taşımakta, yıllardır da böyle olmakta. Bu yüzden mutlak surette bunun kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz.

Tabii, burada ittifak getiriliyor. İttifaklar yapılabilir, yapılmaz değildir. Bizim siyasi tarihimizde de yapılmış olan farklı ittifaklar vardır, Batı demokrasilerinde de vardır ancak bu hâliyle bir ittifak herhâlde dünyanın hiçbir yerinde yoktur çünkü çok net bir şekilde adaletsiz, net bir şekilde Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırılık teşkil eden bir metinle karşı karşıyayız. "Mümkünse ittifak yapsınlar, yapamıyorlarsa barajın altında kalsınlar." anlayışı hiçbir demokrasiyle, çoğulculukla bağdaşmaz, adaletle, eşitlikle bağdaşmaz, Anayasa'ya aykırı olduğunu hem arkadaşlarım söyleyegeldi hem de ben söylüyorum, muhtemelen benden sonra da söz alacak bu teklife karşı olan değerli milletvekilleri söylemeye devam edecektir.

Yüzde 10'luk barajın gerekçesi ne olarak sunulmuştur? Meclisten istikrarlı çoğunluk oluşturulmasını sağlamak ancak hatırlatmak isteriz ki 16 Nisanda, YSK marifetiyle kazandırılan referandum sonrasında çoğunluk artık Meclisten çıkmayacaktır yani yürütme erki artık Meclisten çıkmayacak, ayrı bir seçimle başkanlık seçimi yapılacak, o da yürütme yetkisini tamamen kendisinin bildiği gibi kullanacak. Zaten bu nedenle biz tek adam yönetimine yol açacağını bildiğimiz için bu 16 Nisan referandumunda "hayır" kullanmıştık. Nitekim, sonrasındaki gelişmeler de ne kadar buna karşı çıkmakta isabetli olduğumuzu gösterdi. Hatırlarsanız, o dönem yine bu odada önce Komisyon aşamasında konuşurken başkanlık sistemini getiren Anayasa değişiklik teklifini... O dönem biz ne diyorduk? Bakın, bu, güçler ayrılığını maalesef ortadan kaldıracak, güçlerin tek kişide toplanmasına neden olacak, benzer şekilde Meclisin etkinliği zayıflayacak. Bunların tabii o dönem hiçbiri dinlenmedi. O dönem deniyordu ki: "İşte koalisyonlar dönemi bitecek." Hatta, yine Komisyonumuzun Başkanı Sayın Şentop diyordu ki: "İşte bu çıksın, seçim barajına da ihtiyaç kalmayacak, milletvekilleri çok güçlü hâle gelecek başkanlık sistemi geldiğinde. Seçim barajında yüzde 10'lara gerek kalmayacak." Ama gele gele nereye geldik? Hem adına siz "ittifak" deseniz de herkes artık bunun koalisyon olduğunu görüyor, koalisyonların kurulduğunu, işte bu görüşmekte olduğumuz teklifte olduğu gibi hem barajın yine korunduğu yani millet iradesinin gasbedildiği yöntemler devam etmekte. 16 Nisanda "evet" oyu çıkması için o dönem verilen vaatlerin hiçbirinin doğru olmadığı da işte daha üzerinden bir yıl geçmeden birer birer ortaya çıkmakta.

Şimdi, tabii, Meclis seçimlerinde yönetimde istikrar arama hassasiyetine, bu durumda bir öncelik durumuna gerek kalmıyor, tam tersine temsilde adalet gerekli artık çünkü her görüşün kendini ifade etmesi gerekli. Denetim yapılacaksa eğer, iddia edildiği gibi Parlamento, gerçekten yasama organı yürütme organını denetleyecekse ancak bu, çoğulculuk sağlanarak yapılabilir. Baraj kaldırılmadan bu çoğulculuğu nasıl sağlayacaksınız? Hele hele böyle bir ittifak sistemiyle bunu sağlamak neredeyse imkânsız hâle geliyor ama önümüze getirdiğiniz teklifte işte bir partinin barajı geçebilmesi için ittifak formuyla önümüze çıkıldı. Baraj hatta ve hatta siyasi partilerin önünde bir şantaj hâline getirilmektedir. yüzde 50, artı 1 oyun sağlanması karşılığında iktidara destek partilerin barajdan etkilenmeyeceği bir sistem ortaya çıkarılmakta. Bu teklifle ittifak yapmayan partilere yüzde 10 baraj korunmakta ama ittifak yapan, yüzde 1 oyu dahi olmayan bir partiye ise baraj konulmamakta, yüzde sıfır baraj konulmakta. Bu düpedüz eşitsizlik, adaletsizliktir; temsilde adalet ilkesine açıkça aykırıdır. Biz diyoruz "Türkiye adalet arıyor." Nerede? Gazeteciler hapiste olduğu için adalet arıyor, milletvekilleri hapiste adalet arıyor, on binlerce yurttaş işinden aşından edilmiş, adalet arıyor; şimdi de seçmen, millet adil ve güvenli bir seçim sistemi arıyor, yine adalet arıyor ama bu önümüzdeki teklif, metin bunu sağlamıyor, sağlamayacak. Bu teklif, halk iradesine bir daha telafisi çok zor darbeler vurmaktadır, "ittifaklar" adı altında demokrasi ve çoğulculuk yok edilmektedir. Çoğulculuğu ve demokrasiyi yok ederek mühürsüz referandumla kurulan tek adam yönetiminin tahkimi, milletin tek tipleştirilmesi hedeflenmektedir.

Burada, önümüzde şaibeli bir ittifak vardır, antidemokratik bir ortaklık vardır; iki partiden biri seçim barajından, diğeri ise yürütme organı için konulan yüzde 50'lik barajdan kurtulmak için böyle şaibeli bir ittifakla hepimizin karşımıza gelmektedir. "Oyumu artırmadan milletvekilimi nasıl artırırım?" kurnazlığı sonucu gelen bir metindir bu. Biz ittifaklara karşı mıyız; adil, demokratik ittifaklara? Hayır ama adaletli olması gerekmektedir. Bunun da birinci kaidesi, koşulu barajın olmamasıdır. Herkesin kendi ölçüsünde barajı kalkmalı ve herkes kendi ölçüsünde Parlamentoya girmeli, olası ittifaklar orada gündeme gelmelidir. Avrupa ülkelerindeki birçok örnekte ittifak vardır ama hiçbiri böyle değildir.

Bu kanunun, üzerinde durmak istediğimiz bir başka önemli unsuru da -değerli arkadaşlarımız, karşı çıkan arkadaşlarımız durdu, ben de söylemek isterim- seçim güvenliği meselesidir. Sandıkların birleştirilerek taşınması, mühürsüz oy pusulaları ve zarfların geçerli sayılması, sandıklara güvenlik güçlerinin, sandık başkanlarının inisiyatifi dışında müdahalesinin yolunun açılması gibi düzenlemeler Türkiye'de seçim güvenliğini tehlikeye düşürecek ve hep kullanılan terim "sopalı seçim"in önünü açacak düzenlemelerdir.

Teklifin genel gerekçesinde ne yazıyor? İşte, hepimizin önünde, "Özgürlükçü ve çoğulcu demokratik rejimler, özgür, eşit, serbest ve dürüst şekilde yapılan seçimlere dayanmaktadır." diyor, "Demokratik yönetimin temeli olan serbest seçim hakkı her türlü etkiden uzak, hür iradeyle kullanılan oylarla bir anlam taşır." diyor değerli arkadaşlarım; böyle bir gerekçe. Ama bizim yaptıklarımız, bu teklifte, gerek bu maddede gerek diğer maddelerde yazan hususlar, bununla, bu gerekçeyle -gerçekten çok da önemli ifadeler ama- getirilen düzenlemelerle taban tabana zıttır. "Seçimler ve halk oylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre yargı yönetimi ve denetimi altında yapılır." temel hükümlerine aykırıdır. Hepimizi rahatsız eden ve ileride çok büyük sakıncaları olacak çok sayıda madde vardır. İşte, mesela, aynı binada oturan seçmenlerin farklı sandık bölgelerine kaydedilmelerinin olanaklı hâle getirilmesi çok kaygı vericidir, şüpheli oyların tespitinin güçleştirilmesi haksız bir düzenlemedir; vatandaşın seçim üzerindeki denetimini ortadan kaldırmakta, keyfiliğin önünü açmaktadır. Benzer şekilde, siyasi partilerin sandık kurulu başkanlığından ve üyeliklerinden uzaklaştırılması yine seçimin güvenliği, seçimin denetimi anlamında çok önemli kaygılara neden olacak bir düzenlemedir. Mühürsüz olabilecek oyların geçerli sayılması, bu sandıkların gerektiğinde aynı seçim bölgesinden başka yere götürülmesi vesaire, bunlar hep seçim güvenliğini ortadan kaldıracak düzenlemelerdir. Sandık kurulu başkanlarını direkt kamu görevlilerinden oluşturmanın amacı, sandık başında siyasi iktidarın ağırlığını, baskısını göstermektir. Bu, sandık güvenliğini azaltacak bir düzenlemedir ve çok tehlikelidir.

Ülkemizdeki hak ihlalleri, yargıya güvensizlik, otoriter gidiş dikkate alındığında, sandık güvenliği konusunda katılımcı ve siyasi partilerin denetimine açık bir düzenleme gerekmektedir. Sadece başkanlar değil, üyeler konusunda da siyasi partilerin devre dışı bırakılması yine kaygı vericidir.

Seçimler farklıysa yani yasama organı için bir seçim, yürütme organı için bir seçim yapılıyorsa zarfların da farklı olması gerekir. İkisini aynı zarfa attırmak seçmeni yönlendirmek anlamı taşır, psikolojik baskıdır; seçimin tarafsızlığına gölge düşürür, güvenliğine gölge düşürür. Burada amacınız tabii ki bilinmekte, yasama ve yürütme erklerini birleştirme isteğinizin resmî bir kanıtıdır.

Sandık alanının ortadan kaldırılması ve odaya indirgenmesi son derece tehlikelidir. Sandık çevresinde cebir, şiddet veya tehdit kullanarak sandık başı düzenini bozmaya kalkanlarla ilgili sandık başkanları dışında seçmenlerin de ihbarıyla kolluk güçleri gereğini yapacak olmasına ilişkin düzenleme de yine sandık güvenliği için, seçimin şeffaf, adil bir düzenleme olması önünde son derece büyük, en büyük engellerden biridir. Maksatlı biçimde ihbar üzerine sandık çevresinde sadece istenen kişilerin kalmasını sağlayacak bir düzenleme demokrasimizin önünde çok büyük bir tehdittir. Zaten sandık başkanı ve üyelerin de işlem yapma yetkisi şu anda da vardır, bunun dışında, siyasi parti temsilcilerinin de sandık kurullarından uzaklaştırılmasıyla birlikte düşünüldüğünde bu hüküm, seçim sonuçlarının siyasi iktidarı elinde tutan siyasi parti ve partilerce maksatlı olarak kullanılabileceğini göstermektedir. Kamu görevlilerini güvenilir bulmakta, YSK'yı güvenilir bulmakta, polis ve jandarmayı güvenilir bulmakta bu teklif ama her ne hikmetse milleti ve onun temsilcilerini güvenilmez bulmakta ve biz bunu son derece sakıncalı ve yanlış bulmaktayız. Partilerin denetiminin dışına çıkarılan ve sadece kamu görevlilerinin inisiyatifine bırakılan bir seçimin ne kadar demokratik, ne kadar adil, ne kadar meşru olacağını hepimizin sorgulaması gerekmektedir. Bunun adı şeffaf, adil, tarafsız bir seçim değil, polis ve jandarma gözetiminde sopalı bir seçimdir değerli arkadaşlarım.

Ben de diğer arkadaşlarım gibi kayda geçirmek isterim ki bu teklifteki başta 9'uncu madde olmak üzere bazı maddeler 16 Nisan referandumunda YSK'nın hukuksuz mühür uygulamasını yasal bir zemine kavuşturma gayretidir, 16 Nisanda kanunun çiğnendiğinin bu iktidar tarafından ve bu teklifi getiren ortaklar tarafından aslında itirafıdır değerli arkadaşlarım. Mühürsüz seçim uygulamasının bu şekilde kanunlaşacak ve yaygınlaşacak olması son derece tehlikelidir çünkü mühürlü oy pusulası neyi anlatır? O pusula ve zarfın o sandık için hazırlandığını ve o sandıkta kullanıldığının tek karinesidir mühürlü oy. Şimdi, bunun ortadan kaldırılıyor olması seçimin meşruiyetine başlı başına -sadece bu- gölge düşürecektir.

İttifak meselesine gelince değerli arkadaşlarım, seçmen pusulasındaki büyüklük yani pusula üzerindeki fiziki olarak büyüklükten başlayarak seçmenin iradesini yönlendirme amaçlıdır net bir şekilde. Burada da çok büyük haksızlık, eşitsizlik vardır. Hem Anayasa'ya aykırılık nedeniyle, adalet, eşitlik ilkelerine aykırılık nedeniyle hem de temsilde adaleti sağlamayacağı çok açık bir şekilde ortada olduğu, milletimizin yüz binlerce, belki de milyonlarca yurttaşımızın iradesinin yok sayılacağı, yok sayılmasına neden olacağı için bu teklifin mutlak surette geri çekilmesi, çıkmaması gerekmektedir. Onun ötesinde de tabii ki -az önce de sıraladım- seçim güvenliğine yönelik sakıncaları da vardır. Mühürsüz oyları yasal hâle getirmekte, siyasi partilerin sandık başkanı önerme yetkisini kaldırmakta, partilerin sandık başkanlığında etkisini daraltmaktadır. Sandık birleştirmeyle, köyden sandığı alıp ilçeye taşıma yetkisini valiye vermektedir. Sandık başkanı çağırmadan kolluğun sandığa müdahalesini sağlamaktadır. Bu da polis ve jandarma nezaretinde seçimdir. Tüm bunlar iktidarların sandıklara kendi çıkarları doğrultusunda müdahalesine imkân sağlayacaktır. Bunun adı bağımsız, tarafsız seçim değildir, adil, eşit koşullarda yapılan seçim olmayacaktır. Ben bu yanlıştan dönülmesini sadece biz Cumhuriyet Halk Partiliyiz, muhalefetiz anlamında söylemiyorum ama hukuk devletinin gereği, çağdaş demokrasi olmanın gereği olarak böyle bir seçim yasasının bizi ileride çok zor durumlarda bırakabileceğini, seçimlerin güvenliğini son derece tehlikeye atacağını, bu yanlış davranıştan vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.