| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/916) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 14 .03.2018 |
ZÜHAL TOPCU (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, evet, yine bir üniversite için geldik. 2011'de başladım ben vekilliğe ve Millî Eğitim Komisyonunda da 2011'den beri görev yapıyorum. Bu kadar çok üniversite kurulumları geldi ki bazı üniversitelere bir sürü itirazlarımıza rağmen, aynı şekilde bu birtakım grupların desteklerinin olmasına rağmen, söylenmesine rağmen yine de açıldı, şu anda kapatıldı. Çok şükür erken kapatıldı o üniversiteler ve erken fark edildi. Tabii ki otuz yıl hocalık yapmış biri olarak üniversitelerin mutlaka açılması gerektiğini düşünüyoruz, özellikle yaygınlaştırılması gerektiğini düşünüyoruz ama bunlar yapılırken de muhafaza edilmesi, korunması ve yükseltilmesi gereken bazı değerler de var; onların da mutlaka göz önünde bulundurulması gerekiyor. Şu andaki verilerle konuştuğumuzda -çok fazla veri vermek istemiyorum ama- bakıyoruz derse giren hoca sayısı hem özelde hem devlette -yani bırakın kendi çocuklarınızı, özel üniversiteye veya devlete giden, devlet üniversitelerinde okuyan- özellikle merkezin dışındaki, kenar bölgelerdeki üniversitelerde derse giren hocalara baktığımızda ve özel üniversitelerin bazılarında, hepsini suçlamak istemiyorum, suç da değil aslında bu da, bu şekilde hizmet veriliyor... Acaba bunları baştan sıkı tutarak daha iyi hâle getirebilir miyiz? Yani bazı zaman, dört yıl boyunca bir doçent derse giriyor, dört yıl boyunca; ben bunların şahidiyim. Öbürleri, yeni mezun öğretim görevlisi alınıyor, onlar... Doktora hazırlık aşamasında olan genç arkadaşlarımız derse giriyorlar. Bakın, bunların örneklerini de verebiliriz, birçok var. Şimdi burada, o arkadaşların kendilerini yetiştirmeleri gerekirken bu hâlde yani böyle bir icraatın içinde, uygulamanın içinde olmaları tabii ki ister istemez kaliteyi düşürüyor. İşte Sayın Başbakan da aynı ifadeyi dedi: "Çok üniversite açmışız ama sayısal olarak..." Evet, insan istiyor ki... Şimdi belirttiğiniz 187 tane, Türk-Japon üniversitelerini de katınca, yani bunun 250 olmasını tabii isteriz ama burada her bir hizmetin de ona göre dünya standardında olması gerekiyor. Yani bakıyoruz üniversite mezunu işsizlik oranlarının yükseldiğine de şahitlik ediyoruz. Yani burada işsizlik düzeyi de yükselmeye başladı. Biz biliyoruz ki bilgiler eskiyor. Eğer bu bilgileri nasıl adapte edebileceğini... Çocukların mezun olurken ki kazandıkları bilgi ve beceri düzeyi ilk beş yılda erimeye başlıyor, epey önemli bir kısmı gidiyor, kaybediyor, yenilerine ihtiyaç var. Yani bu becerileri nasıl kazandırmamız gerekiyor ve kendini değişen dünya sürecine adapte edebilmesi için hangi becerileri nasıl elde edebilmesi lazım? Burada da uluslararası boyutta neler var? Kriterler var. Bu kriterlere göre üniversite sıralamasına baktığımızda ilk bin içerisinde, ilk 500'de diyeyim daha doğrusu, üniversitelerimizin çok fazla yer almadığını görebiliyoruz, 500'den sonrasının yer aldığını görebiliyoruz ki bizim gerçekten bu konuda iddialı olmamız gerektiğini de düşünüyorum. Artık diyoruz ki... Yani gerekçeye baktığımızda, demin Sayın Bakanın ifade ettiği gibi, gerekçede "Yükseköğretime yoğun talep var." Tamam, tabi ki talep var da ama bu talepleri karşılarken altyapının da çok iyi oluşturulması lazım. Talep var diye her tarafa üniversite açmak... İşte Sayın Başbakan da itiraf etti, "Kaliteyi tutturamadık." dedi. Yazık hakikaten. Sonradan onların yaşadığı, gençlerin yaşadığı travmayı ve işsizliğin ortaya çıkardığı psikolojik durumu da hesaplamamız lazım. Bazı zaman bu gibi durumlar çok daha fazla alıp götürüyor, toplumdan alıp götürüyor, bireyden alıp götürüyor, aileden alıp götürüyor. Onun için diyorum ki tabii ki açılmasını her zaman bir hoca olarak da destekliyoruz ama altyapının mutlaka ve mutlaka doldurulması lazım. Yani o çocukların o üniversite havasını, o çalışmayı, beyinlerini gerçekten kullanmayı, yaratıcılıklarını sindirmeyi, kendi zihinsel süzgeçlerinden o bilgiyi geçirdikten sonra, o bilginin kişiselleşmiş hâlini, yani kendileri tarafından sindirilmiş hâlini çok daha fazla geliştirmemiz lazım. Ama diyoruz ki bu, bir süreç, eğitim süreci; ilkokul, ortaokul, lise, üniversite. Biz çocuklarımıza ne kazandırıyorsak onu da aynen devam ettiriyorlar. Yani üniversitede, tamam, yaptınız bir şeyler, açtınız ama olmuyor artık, hepsi bir bütün. Bütün olarak baktığımızda, yani bir taraftan açarken öbür taraftan kopuklukların da ilkokul, ortaokul, lise aşamasında olmaması gerekiyor. Bunların dikkate alınmasını özellikle istirham ediyoruz. Yani burada açılması gerekirken... Bir de yani aynı şeylere düşmesinler. Hani bölümler açılıyor, fakülteler açılıyor, o kadar çok mezun var ki. Bunları sürekli söyledik, eğitim fakültesi, şu anda neredeyse 1 milyona yaklaştı öğretmen adayları, yani 1 milyona yaklaştı ama alınabilecek öğretmen sayısı belli. Bu genç arkadaşların artık yeni bir beceri alanlarıyla karşılaştırılarak bu becerilerle farklı, çağın gerektirdiği ihtiyaç alanlarına doğru istihdam edilebilme kapılarının da açılması gerekiyor.
Ben şimdilik bunları söylemek istiyorum, inşallah hayırlar getirir, onu belirtmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.