KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli bürokratlar, saygıdeğer meslektaşlarım, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, burada, gerekçe hep yatırım, üretim ve ihracatın teşvik edilmesi olunca doğal olarak, Türkiye'deki genel hukuk işleyişini hatırlatmak aslında her kanunun buradaki genel görüşmesinde bizler için maalesef bir zorunluluk hâline geliyor çünkü belki "Doğrudan alakası yok." diyebilirsiniz ama mensubu olduğunuz kabinenin Türkiye'yi yönettiği düşünüldüğünde, Türkiye'de şu anda olağanüstü hâl uygulamasının devam ediyor olması ve iki yıla yaklaşıyor olması belki de ekonominin işleyişine en fazla olumsuz katkı yapan... Az önce tartışması yaşandı, Moody's raporu şöyle miydi böyle miydi diye ama genelde dışarıdan bakan gözlemcilerin, rapor yazanların, analistlerin belki de her şeyden önce baktıkları konu yatırım ortamının ne kadar hukuki güvenceye sahip olduğu ve maalesef daha OHAL'in ismini duyduğunda, alfabenin A'sı gibi burada olağanüstü hâl uygulamasının devam etmesi ve bunun insanların temel hak ve özgürlükleri kadar aynı zamanda yatırım ortamındaki güvenceyi, güvenliği de etkilediği görüldüğünde, doğal olarak yatırımı, üretim yapmak isteyeni vesaire olumsuz etkileyen bir unsurdur. Bunu yabancılar böyle gözlemliyor, istiyor diye değil kendi insanımız için, kendi hak ve hürriyetlerimiz için, kendi girişimcimizin yatırım yapacağı alanda güvencesinin, hukuk güvencesinin olması için istememiz gerekmektedir. Bu yüzden, sizin, kabinede sadece Adalet Bakanı ya da dışarıyla alakası var diye AB Bakanı değil aynı zamanda Maliye Bakanı olarak da "Benim ülkemde OHAL'in kalkması benim de işlerimi, ülkedeki ekonomiyi doğrudan olumlu etkileyecektir." diye bunun kaldırılması yönünde görüş beyan etmenizde, teşvik edici, cesaretlendirici olmanızda fayda var diye düşünüyorum. Hep hatırlattığım, gazetecilerin, milletvekillerinin söyledikleri sözler nedeniyle, düşünceleri nedeniyle, yazdıkları nedeniyle cezaevinde olması, bir domino etkisi gibi Türkiye'de her konuyu etkiler, etkilemektedir.

Yargının ne kadar bağımsız, ne kadar tarafsız olduğu konusundaki soru işaretleri bizleri rahatsız ettiği gibi dışarıdan bakanları da rahatsız etmektedir. Anayasa Mahkemesi bir konuda karar verdiğinde -ki bireysel başvuru hakkı Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde getirilmiştir, iyi de olmuştur getirilmesi- madem bireysel başvuru hakkı vardır, o zaman Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının başvuruları üzerine Anayasa Mahkemesinin aldığı kararlara tüm kurumların uyması zorunludur, en azından biz bugüne kadar böyle biliyorduk, Anayasa'mız böyle yazıyor ama Türkiye'de şöyle bir durum ortaya çıkmakta: Anayasa Mahkemesi, en yüksek mahkeme örneğin gazeteciler konusunda "Hakları ihlal edilmiştir, basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü hakları ihlal edilmiştir." kararı verirken, bir başka mahkeme, ağır ceza mahkemesi bu kararın verildiği kişiler hakkında ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası verebilmektedir. Yani, biz eğer birlikte bu Mecliste idam cezasını kaldırmamış olsak insanlar düşündüğü için, yazdığı için idam cezasına mahkûm edilebilecek demektir.

Bu nedenle, bu çarpıklıkların, yargının bağımsızlığına, tarafsızlığına Türkiye'de hukukun işlerliğine ilişkin bu çarpıklıkların giderilmesinde, Adalet Bakanına söylediğimiz gibi, Sayın Başbakana söylediğimiz gibi Maliye Bakanının da "Benim ülkemde bunların olmaması benim işimi kolaylaştırır." diye teşvik edici olmasını bekliyorum.

Sayın Bakanım, bunu ifade ettikten sonra vergi sistemi -az önce Sayın Bekaroğlu da söyledi, değişik vesilelerle burada hep gündeme getiriyoruz- hep "Adil bir sistem olsun." Diyoruz, "Çok alandan çok az alandan az olsun." diyoruz ama rakamlara baktığınızda da KDV, ÖTV'den gelen miktarlar üzerine kurulu bir vergi sistemi; devlet, hiç uğraşmadan, kolay yoldan vergi topluyor. Bunu detaylı olarak bilen uzmanların "vergi uzmanı" denen kişilerin analizine göre her 100 lira verginin 55 lirası KDV ve ÖTV'den gelmekte -belki bu sizin analizlerine göre farklı olabilir- yani kazanandan değil de harcayandan toplayan bir sistem. Böyle olduğunda da, bu hep böyle devam ettikçe de adil olamıyor tabii ki.

Bu önümüzdeki pakete ilişkin de tartışacaksak eğer, işte vergidir vesairedir hep böyle harcayandan, işte dolaylı vergilerle bütçenin tamamlanabildiği bir sistemi tartışmamız lazım. Bunu da önümüzdeki dönemde tartışmayı umut ediyoruz. Ama hep böyle gelmiş böyle gider gibi torba yasalar geliyor. Umut ederiz ki bunun da, yani çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınmasını sağlayacak kapsamlı reformları, paketleri de yine burada tartışma imkânı bulabiliriz.

Ben hem sorularla hem de bazı vurgularla konuşmamı devam ettirmek istiyorum. Şimdi, bu ne kadarlık bir, yani iade edilecek, birikmiş miktar ne kadarı bulmakta? Değişik rakamlar var, 150, 156, 160 milyar lira gibi. Kaç yılda eritilecek bir miktar, toplamı ne kadar, onu sormak isterim.

Bir de, bu konuda yine görüş beyan eden, hani "Bu işin uzmanıyız." deyip görüş beyan edenler var. İşte siz mesela bunun yatırım, üretim, ihracatın teşvik edilmesi şeklinde sunarken, bunun bütçede çok büyük bir delik oluşturacağı, bütçe disiplininin bozulacağı ve kaynağın, yani bunun işte iadesi için verilecek kaynağın ne kadar olacağı konusunda belirsizlik olduğu şeklinde görüşler ifade edilmekte.

Yine benzer şekilde, işte, mesela yatırım, üretim, ihracatın teşvik edilmesi amaçlandığı ifade edilmekte birlikte bu tasarıda ciddi bir fiş, fatura, yani belgelendirme ihtiyacının tamamen ortadan kalkacağına ilişkin de yine eleştiriler gelmekte. Dolaylı vergilerin artmasına, vatandaşın sırtındaki verginin artmasına yol açabileceği, işte bütçede yaratacağı yeni açık nedeniyle, şeklinde eleştiriler var. Yine inşaat sektörünün desteklendiği şeklinde, yani inşaat sektörüne yönelik yeni bir teşvik olduğu tespitleri yapılmakta.

Genel gerekçede yatırım, üretim ve ihracatın teşvik edilmesi amaçlandığı ifade edilmekle birlikte ihracat zaten KDV'den istisnadır Sayın Bakanım. İhracatla ilgili düzenleme sadece imalatçıların doğrudan yaptığı ihracata ilişkin olup yüklenilen KDV hesabı yapılması yerine götürü usul önerilmektedir madde 10'da. Tasarının amacı gerçekten yatırım ve üretimi teşvik etmek ise devreden KDV'lerin iadesine ilişkin maddenin genel olarak, genel kural olarak değil yatırım ve üretimin teşvik edilmesiyle sınırlı olarak yazılması daha uygun olacaktır. Devreden KDV bir mükellefin mal veya hizmet alışları dolayısıyla ödediği KDV'nin yine mal veya hizmet satışları sırasından müşterilerinden tahsil ettiği KDV'den daha fazla olması nedeniyle indiremediği KDV'nin bir hak olarak sonraki döneme devredilmesini ifade etmektedir. Gerekçede de ifade edildiği üzere, normal şartlarda hesaplanan KDV indirilecek KDV'den yüksek olup aradaki farkın vergi dairesine yatırılması gerekmektedir. Devreden KDV, yine gerekçede değinilen, yatırım yapan, üretim süreci uzun veya stok devir hızı düşük olan ya da maliyetinin altında satış yapan işletmelerde karşımıza çıkmaktadır. Bu gibi istisnai durumlar dışında devreden KDV'nin varlığı genel olarak, eğer sahte belge kullanımından doğmuyorsa, kayıt dışı satış veya gerçek olmayan stok durumundan kaynaklanmaktadır. O zaman tasarının amaçlarından birisi olarak kayıtlı ekonomiye geçişin özendirilmesi ifade edilmekte birlikte hangi düzenlemenin bu amaca yönelik olduğu belirsiz kalmaktadır.

Bu, madde 4'teki yerleşik olmayan, Türkiye'de yerleşmiş olmayan yabancı uyruklu gerçek kişilere verilen sağlık hizmeti konusunda da yine kamuoyunda bolca yorum yapılmaktadır. Bu, neyi kapsamaktadır? İşte estetik, saç ektirme vesaire bunları kapsamakta mıdır? Bu konuda soru işaretleri var. Aynı şekilde buna yönelik eleştiriler de var. Özellikle vergilemenin sosyal amacı göz önünde bulundurulduğunda devamlı suretle yabancılara getirilen istisnaların vatandaşlarımızın vergiye gönüllü uyumunu zedelediği şeklinde tespitler, değerlendirmeler yapılmaktadır. Aynı indirimden kendi vatandaşlarımızın neden faydalandırılmadığı da doğal olarak akla gelen soru işaretlerindendir.

Benzer şekilde, madem KDV'yle ilgili bir düzenleme yapılıyor, az önce bahsedildi, sanat, yayınlar konusunda beklentiler var. Temel gıdalarda, ilaçta, çocuk giysilerinde, çocuk mamalarında zorunlu kullanılan bazı ürünlerde KDV oranının daha da indirilmesi ya da sıfırlanması konusunu da acaba tartışmamız gereğini Hükûmet duymamakta mıdır, onu sormak isterim.

Yine vurgulamak istediğim ve sormak istediğimiz konular arasında özellikle, dediğim gibi, vergi disiplinini bozacağına yönelik eleştirilere vereceğiniz yanıtları merakla bekliyoruz.

Bir de 12'nci maddenin -maddelerde de görüşeceğiz ama- uzun yıllardır yerleştirilmeye çalışılan belge düzenine zarar verme potansiyeli vardır, götürü usul dolaylı olarak geri getirilmektedir. Mükellefler alışlarında KDV ödeyecekler, satışlarında da devlet adına KDV tahsil etmeye devam edecekler. Dolayısıyla da gelir ve gider belgeleri kayıtlara alınmaya devam edilecektir. Ancak bu durumda mükellefin vatandaştan tahsil ettiği KDV doğrudan gelir olarak kaydedilerek satıcının kasasında kalacaktır. Bu durum, KDV Kanunu'nun üretimden tüketime her aşamada yaratılan katma değerin tahsil edilen ve ödenen verginin mahsuplaştırılması yoluyla vergilendirilmesi ilkesine, yani KDV Kanunu'nun temel işleyiş anlayışına tamamen ters bir durumdur. Uygulamada yine Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek sektör ve meslek grupları için indirimli KDV oranı uygulamasından başka bir sonuç vermemesi gibi bir durum ortaya çıkmaktadır bu maddeyle.

Maddeler üzerinde yine görüşlerimizi ifade edeceğiz. Ama umut ediyoruz ki bize sunulan amaç gerçekleşir. Yani yatırım, üretim, ihracat teşvik edilir, biz tabii ki bu konuyu her zaman destekliyoruz bugüne kadar gelen tüm kanunlarda olduğu gibi. Ama umarız aksine sadece belli kesimlerin kayırıldığı ve vatandaşın vergisinin daha da arttığı, işte az önce söylediğim gibi, omzuna binen verginin, dolaylı verginin daha da arttığı bir sonuçla karşılaşmayız.

Hayırlı olsun diyorum, teşekkür ediyorum.