KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Sayın Bakan, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, kıymetli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, görüşmekte olduğumuz tasarıya başlamadan, Sayın Bakan buradayken birkaç hususu dile getirmek istiyorum.

İstanbul Sultanahmet'te şehit edilen polisimize Allah'tan rahmet, yakınlarına ve emniyet camiasına başsağlığı diliyorum.

Cizre'de devriye görevi yaparken bölücü hanelerin roketatarlı saldırısı sonucu yaralanan polislerimize acil şifalar diliyorum.

"Son günlerde özellikle İstanbul ve Cizre'de neler oluyor?" sorusunun cevabını işin birinci derece sorumlusu İçişleri Bakanının ağzından bugün burada öğrenmek istiyorum.

Arkadaşlar, AKP 2002'de özgürlükleri savunarak iktidara geldi ama görüşmekte olduğumuz Hükûmet tasarısı, AKP'nin "cunta eseri" dediği Anayasa'mızda yer alan birçok özgürlüğü de ortadan kaldırmaktadır. Biz, tabii ki, hem alt komisyonda hem de bugün ilk verdiğimiz önergeyle bu yasa tasarısının Anayasa'ya aykırılıklarını gündeme getirmek için elimizden gelen gayreti gösterdik.

Tabii, işin doğrusunu söylemek gerekirse bu kanunun Anayasa'ya aykırı olduğunu hazırlayanlar, Meclis Başkanı ve bugün burada bulunan herkes biliyor çünkü Meclis Başkanlığı bu tasarıyı ana komisyon olarak İçişleri Komisyonuna sevk ederken özellikle Anayasa, Adalet, Avrupa Birliği Uyum komisyonları, Plan ve Bütçe Komisyonuna da sevk etmiştir. Yani, dolayısıyla, bu yasanın Anayasa'yı ilgilendirmediğini iddia etmek birbirimizi kandırmaktan ileriye geçmez.

Tabii, efendim, AKP her zaman savunduğu şeyi savunuyor: "Efendim, Anayasa Mahkemesi gereğini düşünür." Tabii ki Anayasa Mahkemesi gereğini düşünüyor ama Anayasa Mahkemesi kararının bir özelliğinden iktidar sürekli istifade ediyor, o da Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümezliği. Yani, bu kanunla birçok emniyet müdürü emekli edilecek, efendime söyleyeyim, polis okulundaki, polis kolejindeki ve güvenlik bilimleri fakültesindeki öğrencilerin ilişikleri kesilecek; ondan sonra Anayasa Mahkemesinin verdiği kararın zaten bu manada bir hükmü yok. Bunu ilk defa da uygulamıyorlar, işte, geçtiğimiz günlerde "yargıda reform" dediler; önce atanacak Yargıtay üyelerini, Danıştay üyelerini belirleyip mükerrer gazetede bu yargı paketi onaylı yayımlandı; apar topar, hemen o listeler açıklandı, Yargıtaya ve Danıştaya atanan listeler ve aynı gün göreve başlatıldı. Yani, biz, hepimiz bunların canlı şahitleriyiz. Dolayısıyla, burada AKP Anayasa'ya aykırı, Anayasa'yı delen bir idareyi bu Meclisteki sayısal çoğunluğunu kullanarak alışkanlık hâline getirdi. Bugün de biz burada bunlardan bir tanesini görüşüyoruz.

AKP bu tasarıyla sadece Anayasa'mızda var olan özgürlüklerimizi kısıtlamıyor, taraf olduğumuz birçok uluslararası anlaşmayı ve AB standartlarını da yok sayıyor. Şimdi, AB Uyum Komisyonunun raporu var önümüzde. AB Uyum Komisyonunda hazırlanan muhalefet şerhlerine baktığımız zaman, Avrupa Birliği standartlarına göre ne kadar geriye gittiğimiz açıkça gözükmektedir.

AKP çok sıkıştığı iki önemli konuyu unutturmak için yeni bir düşman ihdas etti. AKP 17-25 Aralıkta ortaya savrulan yolsuzluk soruşturmalarından çok rahatsız, bunu unutturmak istiyor.

Yine, AKP terörle müzakere masasında sıkıştı. İmralı'nın, Kandil'in taleplerini karşıladığı zaman ortaya çıkacak sıkıntıların boyutunu tespit edemiyor. PKK'yı kontrolü altına alamayan AKP bu tasarıyla toplumun diğer kesimlerini kontrol edebileceğini zannediyor. Tabii, bu sıkıntıları topluma ondurmak için bir düşman belirlendi. Düşman kim? Paralel yapı. Paralel yapı kim? Cemaat yapılanması. Bunlar kim? AKP'nin on yıldır beraber hareket ettiği, beraber seçimler yaptığı, referandumlar yaptığı ve gece gündüz paslaştıkları... "Efendim, şimdi, bunlar bize kumpas kurdu. Bunlar, efendim, bize ihanet etti. Bunlar sınav yolsuzluğu yapmış. Bunlar, efendime söyleyeyim, faili meçhul cinayetler işlemiş." Şimdi, arkadaşlar, o zaman size sorarlar "Siz ne iş yapıyorsunuz? İktidar mısınız yoksa bostan bekçisi mi?" İktidarsanız bunlara müsaade etmeyeceksiniz. Paralel yapı bu kurumlara nasıl yerleşti?

Zamanın Başbakanı diyor ki: "Paralel yapı faili meçhul cinayetler işledi." Şimdi, ben bunu geçen gün Genel Kuruldaki bir konuşmamda da söyledim: Paralel yapı faili meçhul cinayetler işlediyse siz hangi cinayetleri ortaya koydunuz? Hadi, bunu emniyet çıkartamadı, hadi jandarma çıkartamadı, MİT çıkartamadı, o çıkartamadı, bu çıkartamadı, bunu söyleyen zatı muhterem, Sayın Cumhurbaşkanı Devlet Denetleme Kuruluna bu konuda görev verdi mi? Böyle bir şey duymadık.

"Sınav yolsuzlukları yaptı." diye gene Sayın Cumhurbaşkanının, maalesef, çok talihsiz beyanatları var. Bu sınav yolsuzluklarıyla ilgili Türkiye'de bir sürü gündem oluşturuldu, "Efendim, şurada şu yolsuzluk oldu, burada soru çalındı, şunlar oldu, bunlar oldu." ama AKP iktidarından bu kadar bu yolsuzluk şayiası ortaya saçıldığında bir adım göremedi bu millet.

Yani, şimdi, iktidar iki kişiye karşı bu kul hakkının hesabını verecek. Gerçekten buraya giren çocuklar sınav yolsuzluğuyla, haksız olarak girmişlerse veya başka okullara da -tabii, bu sınav yolsuzluğu sadece polis kolejleriyle ya da polis akademisiyle sınırlı olmadı; SBS sınavları, üniversite sınavlarında da bir sürü şaibeler konuşuldu- yani, burada girme hakkı olduğu hâlde bu yapılan yolsuzluklardan dolayı bu okullara yerleşemeyen insanların vebali de AKP iktidarının sırtındadır, bunlarla ilgili de hiçbir şey ortaya çıkartmadı.

Ama, yani, on iki sene boyunca beraber bir sürü iş yaptınız; dinleme konusunda ortak bir sürü işler yaptınız; birçok insanı "Ergenekoncu, Balyozcu, darbeci vesaireci" diye fişlediniz, yargıladınız ama on iki sene sonra paralel yapı aklınıza geldi. Şimdi, on iki sene sonra da bize göre ortadaki mesele şudur: Demokrasi bir kurumlar ve kurallar rejimidir. AKP iktidarı on iki senedir bu paralel yapılanmayla birlikte devletin birçok kurumunu yerle bir etti, içini boşalttı, örseledi. Şimdi de paralel yapıyı bahane ederek "Paralel yapılanmanın üzerine gidiyoruz." diye gene Türkiye için -şu her zaman çok önemli ama- önümüzdeki günlerde önemi daha da artacak olan emniyet teşkilatını örseleyip emniyet teşkilatının içerisinde birçok değerli insanı, bir komisyon kararıyla, herkesi emekli edecek ve sonuçta da AKP emniyetini, AKP jandarmasını kuracak bir yapının hazırlıklarını görüyoruz biz bu tasarıda. Tabii, polis koleji ve güvenlik bilimleri fakültesinin kapatılmasının bizim hemen, ilk anda aklımızda çağrıştırdığı şey şu: Hani "Mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim." diyen Maarif Bakanını hatırlatıyor bize. Yani, bu güvenlik bilimleri akademisi son sınıftaki öğrenciler sekiz senedir İçişleri Bakanlığının denetim ve gözetimi altındaki polis kolejlerinde ve güvenlik bilimleri fakültesinde okuyorlar. Sekiz senedir böyle bir tehlikeyi İçişleri Bakanlığı göremediyse, kendi bünyesindeki bir yapıda göremediyse vay bu memleketin hâline! O zaman sokakta biz nasıl güven içinde yaşayacağız? Sokaktaki vatandaş nasıl bu Hükûmete güvenecek, İçişleri Bakanlığına güvenecek, emniyete güvenecek? Yani, gerçekten, bu tabloyu konuşmak bile istemiyoruz. Tabii, burada, kazanılmış haklar, polis kolejindekiler gidiyor. Eğer bu çocuklar gerçekten burayı hak etmeden girmişlerse, buraya girmeyi hak eden çocuklar nerede? Onların hakkını kim nasıl verecek? Bir.

İkincisi: Bu çocukların belki bu yolsuzluklardan haberi yok. Bu çocuklara birileri sınavı kazandırdı, geldi. Sekiz senedir siz bunlara hiçbir şey yapmadınız. Şimdi bu çocukların bundan sonraki hakları ne olacak? Gene, güvenlik bilimleri fakültesi öğrencileri ve bu fakültenin öğretim üyelerinin müktesep hakları ne olacak? Yani, 12 Eylülde, biliyorsunuz, polis akademisinde okuyan çocukların memur olmalarıyla ilgili hakları ellerinden alındığı zaman, "İşte, böyle bir yanlışlık var burada. Bunu düzeltelim." dendiğinde mevcut okuyan çocukların hakları muhafaza edildi, yeniden yeni okula başlayacak çocuklar açısından bu uygulandı. Bu işin vebali büyük, bunun altından kalkmak zor.

Polis müdürleri artık, bundan sonra AKP ile iyi geçinmeyen hiçbir polis müdürü görevde kalamaz. Herhangi bir ilçeye atadığınız polis müdürü eğer oradaki AKP yöneticileriyle geçinemiyor ise, hani önceden tayin edilirdi, bundan sonra emekli edilir bu düzenlemeyle, bu, buraya gelir. Aynı şey jandarma açısından da geçerli. Bundan sonra nasıl olsa jandarmanın tayinleri de sadece Sayın Bakanın imzasına kaldığına göre, bulunduğu ilçede, görev yaptığı ilçede, ilde AK PARTİ teşkilatlarıyla geçinemeyen her asker artık bavulunu hazır etmek zorundadır. Durum onu gösteriyor.

Tabii, bu iktidar döneminde, Sayın Bakanım, bizim hayretle son takip ettiğimiz gerek Plan Bütçe Komisyonundaki bütçeyi sunuş konuşmasında gerek Genel Kuruldaki konuşmalarında gerek buradaki kanun tasarıları dolayısıyla yaptığı konuşmalarda korucular konusu hiç gündeminde Sayın Bakanın yok. Şimdi, bu, "korucu" dediğimiz insanlar otuz yıldır devletle birlikte orada görev yaptılar, jandarmayla, askerle, polisle, herkesle birlikte çalıştılar, büyük yararlılıklar gösterdiler. Burada en tehlikeli kısmı da şu: Bundan sonra bölgedeki hiçbir kimse devlete güvenmez, bizim en çok endişe ettiğimiz konu bu. Çünkü otuz yıl bu devlet için canını ortaya koyan insanların bir anda terk edilmesi ve PKK'nın insafına bırakılması ve PKK'nın da son bir yılda onlarca polisimizi, korucumuzu sokak ortasında infaz etmesi gerçekten çok dehşet verici bir durumdur. Bu konuda da ne Sayın Bakanın ne AKP iktidarının bir tepki verdiğine ben bugüne kadar rastlamadım.

Yine, bu Hükûmet tasarısı ile yürütme ve yargının görevleri birbirine karıştırılmaktadır. Şimdi, Anayasa'mızda yerini bulan güçler ayrılığı, yasama, yargı ve yürütme burada karıştırılmakta. Tabii, yasama konusu zaten sayısal çoğunlukla gece gündüz burada hallediliyor, çabuk, kolay bir şekilde. Ama uygulamadaki yargı ve yürütme görevleri de bu kanunda tamamıyla birbirine karıştırılmaktadır ve işin adli kısmı başladıktan sonra mülki idarenin burada görevinin devam etmesi, önümüzde, uygulamada çok ciddi kargaşaları beraberinde getirecektir. Bu konuda da herkesin şimdiden aklını başına alması ve bu kanun tasarısı buradan geçmeden verilecek önergelerle AKP'nin bu yanlıştan geriye adım atmasını bekliyoruz.

Arkadaşlar, şimdi, Anayasa'mızda olağanüstü hâl düzenleniyor; 119, 120 ve 121'inci maddeler. Şimdi, bu, tabii, darbe anayasası, siz bunu çok beğenmiyorsunuz, her gün de böyle bir tarafından deliyorsunuz, her gün Anayasa'ya hakaretler yağdırıyorsunuz ama bu beğenmediğiniz darbe anayasasının olağanüstü hâl ilan etme konusunda yaptığı düzenleme şu: "Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddî belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması hâllerinde, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulunun da görüşünü aldıktan sonra yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hâl ilân edebilir."

Gene Anayasa'nın 121'inci maddesi devamla diyor ki: "Anayasanın 119 ve 120 nci maddeleri uyarınca olağanüstü hâl ilânına karar verilmesi durumunda, bu karar Resmî Gazetede yayımlanır ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhâl toplantıya çağırılır. Meclis, olağanüstü hâl süresini değiştirebilir, Bakanlar Kurulunun istemi üzerine, her defasında dört ayı geçmemek üzere, süreyi uzatabilir veya olağanüstü hâli kaldırabilir."

Gene maddenin devamında olağanüstü hâlin uygulamasındaki uyulacak kuralların çıkarılacak Olağanüstü Hâl Kanunu'yla düzenleneceği belirtiliyor. "Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir. Bu kararnameler, Resmî Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur; bunların Meclisçe onaylanmasına ilişkin süre ve usul, İçtüzükte belirlenir." diyor.

Şimdi, bakın, bu kanunda bununla ilgili hükümde ne deniyor? Bir il içerisindeyse bu şiddet hareketleri, vali gerekli tedbirleri alır, uyulacak kuralları belirler ve uygular; buna uymayanlar hakkında da şu kadar ceza konur. Şimdi, arkadaşlar, yani onun görevini başkasına, başkasının görevini başkasına veriyorsunuz ama burada Parlamentonun yapması gereken kanunları, Cumhurbaşkanı başkanlığında Bakanlar Kurulunun yapması gereken işleri siz valiye, İçişleri Bakanına resen veriyorsunuz. Bu, Anayasa'ya aykırı olmanın da ötesinde Türkiye'de Parlamentoyu da yok sayan yeni bir düzenlemedir. Buradan, herkesin aklını başına alarak bazı şeyleri iyi düşünmesi lazım.

Gene bu kanundaki en can alıcı düzenlemelerden bir tanesi de bu 2'nci maddedeki "yetkili ve görevli hâkim" meselesi var. "Yetkili ve görevli hâkim Ankara Ağır Ceza Mahkemesi üyesidir." Bir defa, Türkiye genelinde yetkili hâkimin tek olması bu hâkimi her bakımdan hedef eder. Yani Anayasa'ya aykırılıkları vesaireyi falan bir kenara bırakın, yerli ve yabancı, Türkiye'de ne olup bittiğini kimin dinleme izni alabildiğini, kimin dinlendiğini, kimin ne yaptığını bilen bütün istihbarat kuruluşları artık bizim bu bir tek hâkimimizi takip etmeye başlar. Bu hâkimin can güvenliği tehlikede olur.

İÇİŞLERİ BAKAN YARDIMCISI OSMAN GÜNEŞ - Hâkimlerin...

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Hâkimlerin değil arkadaşlar, 1 tane, "Ankara Ağır Ceza Mahkemesi üyesidir." diyor, 1 tane hâkim.

Yine, tabii, Hükûmet tepeden aşağı bu konuda çok garip ifadeler kullanıyor. "Biz Anayasa Mahkemesine güvenmiyoruz. Ağır ceza mahkemelerine güvenmiyoruz. Sadece 1 tane, atayacağımız hâkime güveniyoruz, onun dışında diğer hâkimlere güvenmiyoruz." diyor. E, pekâlâ, siz Anayasa Mahkemesine güvenmiyorsanız, ağır ceza mahkemelerine güvenmiyorsanız 81 ildeki, sadece 1 tanesine güvenecekseniz bu vatandaş size nasıl güvenecek? O zaman, bu vatandaş bu mahkemelere yani sizin güvenmediğiniz mahkemelere nasıl güvenecek? İş buraya gelince vatandaş hakkını mahkemede alamıyorsa, hakkını kendi aramaya başlarsa esas anarşi, kaos, esas sıkıntı o zaman başlamaz mı arkadaşlar? Bunları vakit varken hep birlikte oturalım, konuşalım, yoksa bunlarla birlikte bu kanun bu şekilde çıkarsa bu işin altından kalkamazsınız. Yine, tabii ki Jandarmayla ilgili, Sahil Güvenlikle ilgili bir sürü başka yapılacak değişiklikleri de burada söyledik.

Bu Nüfusla ilgili de... Nüfusa bu kanunla çok ciddi bir yük getiriliyor; pasaport, ehliyet, efendime söyleyeyim, yeni kimlik vesaire ama ne bunların özlük haklarıyla ilgili burada bir düzenleme var ne bu Nüfus personelinin mesaileriyle, fazla çalışmasıyla ilgili bir düzenleme var. Ayrıca burada şimdi 1.000 civarında yeni bir atama izninden bahsediliyor kanunda. Şimdi, Sayın Bakan bunu daha önce açıkladı, dedi ki: "Bu işlerin Nüfusa devredilmesiyle 5 bin polis sokağa çıkacak bürodan." Şimdi, şu anda bu işlerin bir kısmını 5 bin polis yapıyor, Nüfusun şu anda hiçbir işi yok, Nüfusa vereceğiniz 1.000 yeni elemanla bu 5 bin kişinin yaptığı işi yapacaksınız. Yani bu, çok mantıklı bir durum değil, bu kanun buradayken Nüfusa da yeteri kadar kadro ihdası konusunda gerekli çalışmaları yapmak lazım ve Nüfusa da bu yeni görevleriyle birlikte yeni yükünü kaldıracağı özlük haklarını vermek lazım.

Polislerin özlük haklarını, tabii, daha önce çok konuştunuz. Sözler verildi, sözler havada uçuştu ama yerine getirilmediği gibi şimdi polis hedef tahtasına oturtuldu, bundan sonra polisin belki maaşlarını artırmak yerine herhâlde azaltılmasını konuşacağız, Hükûmetin programında herhâlde yeni dönemde bunlar olacak çünkü artık polisin özlük hakları konuşulmaz oldu. Mülki idare amirlerine de burada hâkimlerin görevlerini veriyorsunuz ama artık onlara da birinci sınıf bir mülki idare amirine de yeni göreve başlamış bir hâkimin maaşını layık görüyorsunuz. Hâkimlerin görevlerini onlara verecekseniz hiç olmazsa hâkimlerin güvencesini ve özlük haklarını da vermeyi ihmal etmeyin diyorum.

Bundan sonra maddeler üzerinde tekrar görüşlerimizi sırası geldikçe belirteceğiz. Ben şimdilik hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.