KOMİSYON KONUŞMASI

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) - Teşekkürler Sayın Başkanım.

Şimdi, 2007 tarihinde Devlet Malzeme Ofisinin bazı bölge müdürlükleri kapatılıyor, benim ilim olan Tekirdağ ilinin de içinde olduğu müdürlükler bu kapsamda ve aynı tarihlerde de Özelleştirme İdaresi, İstanbul Bölge Müdürlüğü ve baskı işletmesinin de arazisinin özelleştirilmesiyle ilgili karar alıyor ve kapatılan bölge müdürlükleriyle ilgili olarak ve başka illerden de Devlet Malzeme Ofisine ait arazilerle ilgili olarak Millî Emlakla görüşmeler yapılıyor, anladığımız kadarıyla bölge müdürlüğünün ve baskı işletmesinin Çayırova'ya, Kocaeli bölgesine nakliyle ilgili görüşmeler yapılıyor. Bu görüşmelerin sonucunda Kocaeli Çayırova bölgesinde bir arsa ile bu kapatılan bölge müdürlüklerinin arsaları ve bazı illerden gelen arsalar bir trampa yapılıyor. Bu trampanın sonucunda da -gene tahmin yürütüyorum bu konuda- İstanbul'daki işletmenin ve bölge müdürlüğünün yapılması planlanan arsa burası da ancak çok enteresan bir şey -Komisyon üyesi milletvekillerimizin de bilgisi olması gerektiğine inanıyorum- Devlet Malzeme Ofisinin Millî Emlaka teklif ettiği arazilerden bir tanesi Zonguldak'ta, Millî Emlak diyor ki Devlet Malzeme Ofisine: "Bu arazi orman vasfında, bunu bu trampanın konusuna koyamazsınız." Devlet Malzeme Ofisini bu trampanın konusundan çıkarıyor ama bölge müdürlüğü yapılacak, bir nevi işletme atölyesi, fabrika yapılacak, Devlet Malzeme Ofisinin üretim alanını oluşturacak arazi, tapuda alınıyor fakat bir bakılıyor ki burası zamanında Fatih Sultan Mehmet'in otağını kurduğu yer ve sit alanı ve buraya herhangi bir işlem yapılamayacağı ortaya çıkıyor.

Peki, bu aşamada ne oluyor? Bu aşamada da Özelleştirme İdaresi kurumdan aldığı İstanbul Bölge Müdürlüğünü ve kurumdan aldığı baskı imalathanesi de Medeniyet Üniversitesine bedelsiz olarak veriyor. Bir eğitim kurumuna destek olunması bizim tarafımızdan da takdir görür ama burası Devlet Malzeme Ofisinin yeri ve Devlet Malzeme Ofisi açıkta kalıyor, gidecek yeri yok, yerlerini satmış yani trampa etmiş, trampa ettiği yer sit alanı çıkmış, burada bir işlem yapamıyor, Kocaeli Belediyesiyle sorunlar çözülemiyor, bir türlü buraya başlayamıyor. Ne yapıyor? Kendi yerini üniversiteye veriyor ve bu sefer de kira ödeyerek bir yer kendine buluyor. Yani hem Devlet Malzeme Ofisi kapattığı bölge müdürlüklerindeki arsalarından oluyor, İstanbul Bölge Müdürlüğü binasından oluyor, üretim atölyesinden oluyor, bir de bunun üzerine geliyor, dışarıya kira ödemeye başlıyor. Şimdi bu kiraları ödüyor. Buraya kadar olanı ben anlamadım. Şimdi, ben hukukçuyum, böyle bir dava bana gelse, mesela Devlet Malzeme Ofisini başka bir şirket olarak düşünelim, diyebilir ki: "Ya muvazaa yaptılar, beni kandırdılar, buraya ben inşaat yapacaktım ama burası sit alanı çıktı." Ama karşı tarafın avukatı olsam da derim ki: "Kardeşim, ticari hayatta basiretli olmak gibi bir durum var. Siz de basiretli tacir olsaydınız da bu tapu kaydına baksaydınız buranın sit alanı olup olmadığını araştırsaydınız." Şimdi, böyle bir durum var ortada ve bence bu izaha muhtaç. Neden izaha muhtaç? Çünkü bugün işletmenin bütçesinden kira ödeniyor ve bu kira da milyonlarla ifade edilen bir kira. Şimdi, bu birincisi. Ama ikinci nereye yansıyor? Bu ödediğiniz kira üretim giderlerine yansıyor. Baskı atölyesi için kira ödüyorsunuz, depo kiralıyorsunuz. 11 kilometre mi ne var depo ile işletme yeri arasında. Nakliye bedeli çıkıyor, depoya kira ödüyorsunuz, işletmeye kira ödüyorsunuz, üretim maliyeti çıkıyor, ondan sonra da "Üretim maliyetleri çok yüksek, biz piyasayla rekabet edemiyoruz. O yüzden gidelim, bunları fason yaptıralım." oluyor.

Şimdi geldiğim noktada baktığım bu fotoğrafta ben şunu görüyorum: Şimdi, KİT'lerin doğru bir şekilde yönetilmesi lazım ama bu sonuç çok kötü bir yönetim anlayışını gösteriyor. Devamında başka bir durum daha var, Sayıştay raporunda yazmış. Şimdi, mesela, İş Kanunu'nda 1 işçinin bir sene içerisinde çalıştırılabileceği fazla mesai saati iki yüz yetmiş saat -komisyon üyesi benim de meslektaşlarım var- iki yüz yetmiş saatten fazla çalıştıramazsınız. Şimdi bir bakıyorsunuz, baskı imalathanesinde 20 işçi iki yüz yetmiş saatin üzerine çıkmış, bununla da kalmamış, 13 işçi beş yüz saatin üzerinde çalıştırılmış. Şimdi, fazla mesai yapılabilir ama bu biraz fazlaya gitmiş, fazlanın fazlası olmuş. Ama burada şu yorumu yapacağım: Şimdi, eğer ki bir yerde fazla mesai yaptırılıyorsa demek ki korkunç bir çalışma var, korkunç bir üretim var. 20 işçi beş yüz saat, neredeyse fazla çalışma süresinin 2 katı kadar çalışma yapmış ama üretim atölyesine baktığımız zaman, üretim atölyesi programının yüzde 42'sini yerine getirmiş. Şimdi yüzde 42'sini yapan bir baskı atölyesi ama fazla çalışmada da 20 işçiye inanılmaz derecede fazla çalışma yaptıran gene bu baskı atölyesi. Programda mı bir sorun var, stratejide mi bir sorun var? Yani alınan tekliflerin ya da kurumlardan gelen taleplerin karşılanmasının zamanlamasında mı sorun var ama bir yerde bir sorun var.

Bunun devamında -hepsi buraya sıkıştığı için Başkanım, biraz uzun olacak- mesela Sayıştayın gene bir tespiti var: Şimdi -o konu değişti mi bilmiyorum- yönetim kurulu ile genel müdürünün aynı sıfatta buluşması konusu. Değişti mi o durum? Değişmedi değil mi, devam ediyor. Burada başka bir durum var, burada yönetim kurulu bütün yetkilerini genel müdüre devretmiş yani yönetim kurulunun üye sayısı tamamlanmadığı için, boş yönetim kurulu üyeliklerine atamalar yapılmadığı için yönetim kurulu toplanmıyor ve yönetim kurulu peşinen, baştan bütün yetkilerini genel müdüre devretmiş. Şimdi, böyle bir şirket idaresi neyi beraberinde getiriyor? Şöyle karmaşık bir durum oluşturuyor: Şimdi bir yönetim kurulu vardır, bir de genel müdür vardır, ikisi ayrı organlardır bunların. Yönetim kurulunun görev ve sorumluluk alanı başka, genel müdürün başka, genel müdür harcama yetkisi olan icrai organ, yönetim kurulu da strateji geliştirecek, bilançoyu yapacak, hesaplamayı yapacak ve bir noktada genel müdürü yetkilendirecek. Şimdi yetkiyi veren aynı, alan aynı, "Ben kendime yetki veriyorum bu konuda." gibi bir durum oluşuyor Devlet Malzeme Ofisinde. Yani harcama yetkisi ile bu harcamayı denetleme yetkisi aynı makamda ve aynı kişide birleşiyor. Bence bu yetkiler çok fazla, bunların denetimi imkânsız, bunların Komisyon tarafından değerlendirilmesi ve Sayın Genel Müdürün de bu konuda cevap vermesi gerekir.

Sonra, üretim faaliyetleriyle ilgili bir husustan daha bahsedeceğim. Şimdi, buradaki ana lokomotif, baskı atölyesi. Baskı atölyesinde kamu kurumlarının ihtiyaçları karşılanıyor. Ama bu baskı atölyesinin çalışması, üretimi her sene düşüyor, her sene düşüyor, her sene düşüyor. Şimdi, bunu şöyle açıklayabilir, diyebiliriz ki: Bilgisayar çağına geldik, artık formlar, matbu evraklar bilgisayardan çıkıyor, talepler azaldı ama bir bakıyoruz, burada tespitler var, bu tespitlerin içerisinde kamu kurumlarının ihtiyaçlarının tamamını Devlet Malzeme Ofisinin baskı atölyesi "full" çalışsa, eksiksiz çalışsa karşılama şansı yok. Hâlen daha ihtiyaçları, baskı atölyesinin kapasitesinin çok üzerinde. O zaman nerede sorun var? O zaman pazarlamada bir sorun var. Bu kapsamda da bir tespit var, diyor ki: Kurumlarla konuşmak, kurumlarla bu talepleri almak ve baskı atölyesinin işlerliğini daha yüksek bir boyuta taşımak lazım. 2007 yılına kadar baskı otoritesinin hükmi şahsiyeti varmış Başkanım yani tüzel kişiliği var. Baskı atölyesi kendisi kurumlarla hükmi şahsiyeti olan, tüzel kişiliği olan bir kuruluş gibi gidiyor, anlaşma yapıyor, onlar da teklif veriyor, o teklifleri yapıyor ve işler bir durum var. Ama 2007'de baskı atölyesinin tüzel kişiliği kaldırılmış, baskı atölyesinin tüm faaliyetleri yukarıya bağlanmış ve baskı atölyesinin işlerliği azalmaya başlamış. Bence bu konunun da tekrardan düşünülmesi lazım.

Devamında şunu söyleyeceğim ve bitireceğim. Şimdi, Sayıştayın tespitlerine dönük yapılan yorumlarda şu var: "Sizin elinizde imkân var, üretim kapasiteniz var, bunun çok altındasınız. Neden fason yaptırıyorsunuz, neden dışarıya yaptırıyorsunuz?" Üretim maliyetlerimiz piyasa koşullarına göre yüksek. Ama şimdi şöyle bir durum var: Kapasiteyi yüzde 20'lerde, 30'larda, 40'larda kullanırsanız üretim maliyetiniz de artar. Yani bir fabrikada 10 kişi çalışıyorsa ve 10 üretim yapılıyorsa -sayısal anlamda- o üretimin maliyeti bellidir, 20 yapılıyorsa bellidir, 30 yapılıyorsa bellidir. Siz şimdi maliyeti aşağı çekiyorsunuz. Bunun için ne yapmanız lazım? Üretimi artırmanız lazım. Üretim artırıcı bir çalışma var mı? Maalesef, üretim arttırıcı bir çalışma da yok. Bu bağlamda da işte ne oluyor? Dışarıya yaptırdıkça üretim maliyeti de daha artıyor çünkü ürettiğiniz mal azalıyor. Bu konuda yanlış bir strateji uygulanıyor bence kurumda. Olabildiğince kamu kurumlarıyla görüşülüp devletin kırtasiye ihtiyacının, matbu evrak ihtiyacının, form ihtiyacının tamamının Devlet Malzeme Ofisi tarafından karşılanması lazım. Ancak Devlet Malzeme Ofisi tam kapasiteyle çalışıp bunu karşılayamazsa kamunun, dışarıdan ihtiyaçlarını karşılaması lazım. Böyle giderse, açık söyleyeyim, gözüken o ki baskı atölyesinde de "İhtiyaç kalmadı, randımanlı değil, orayı da kapatalım." gibi bir durum oluşacak.

Ben şu soruların yazılı olarak cevaplandırılmasını istiyorum: 2017 yılında Devlet Malzeme Ofisine hangi kurum ve kuruluşlardan siparişler verilmiştir? Bunu üretim olarak soruyorum. Bunların miktarı nedir? Bedel olarak karşılığı nedir? 2007 yılından sonra baskı atölyesinin tüzel kişiliğinin sona erdirilmesi sonucu pazarlamaya yönelik kurum içerisinde bir birim oluşturulmuş mudur? Bu konuda çalışan kişiler var mıdır? Devlet Malzeme Ofisinin, mesela, Çayırova'da kiraladığı alan var, böyle kiraladığı başka alanlar var mıdır? Kira ödediği taşınmazlar var mıdır? Devamı da var da ben burada keseyim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.